Ben de bunun açıklamasını yaptım, tekrar yazmak istemiyorum.
CHP'den operasyon yorumu: Erdoğan'ı alın
Fuat Avni'nin duyurduğu ve bu sabah başlayan operasyona ilişkin CHP'den ilk tepki Hüseyin Aygün'den geldi.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"AKP aylardır hazırlığını yaptığı 'Cemaat Operasyonu' için düğmeye bastı. 17 Aralık Hırsızlık Operasyonu'nun öcünü alırcasına gözaltına almalar bir Aralık ayında, bu sabaha karşı başlatıldı.
Zaman gazetesi ve Samanyolu TV başta olmak üzere pek çok yere baskınlar düzenlendi. Onlarca kişi gözaltına alındı.
Geçmişte gözaltına alınıp, 'Ergenekoncu' ilân edilecek, yani hayatları söndürülecek insanları 'dizi' kahramanı haline getiren 'senarist', 'yapımcılar' da gözaltına alınmış.
Onların 'film'e çektikleri Ali Tatar, Kuddusi Okkır gibi masumlar şu an toprak altındalar. İyi de 'Ergenekon', 'Balyoz' vd. 'senaryolar', Cemaat-AKP 'ortak yapımı' değil miydi?
Zaman manşeti atar, AKP polisi hemen yakalamaz mıydı? Aralarında 'tatlı bir işbölümü' yok muydu?
O halde tüm kumpasçı senaryoların 'yönetmeni' Tayyip Erdoğan'ı niçin gözaltına almıyorsunuz? Kumpas işinde '1 Numara' o değil miydi?
Şaka, şaka.. Onu elbette siz alamazsınız. Onu yapayalnız sarayından halk alacak, halk yargılayacak.
Sn.abbas;
AKP muktedir bir hale gelmiştir; muktedir olurken faşizmi bir yöntem olarak da yeğlemiştir. Aksi de olamazdı. Dün Ergenekon'dan KCK'ye kadar bu yöntemle sindirme ve tasfiye operasyonları yapıyordu, bugün de aynı operasyonları yine aynı yöntemle yapıyor. Amacı devlete daha fazla yerleşmek, daha fazla muktedir olmak, gerici faşist ideolojisini daha fazla kurumsallaştırarak daha fazla muktedir olmaktır. Burada herkesin, hepimizin, tüm ilericilerin, solcuların, yurtseverlerin, devrimci ve sosyalistlerin yaşananlara karşı AKP karşıtlığı temelinde mevzilenmesidir. Bugün faşizme, faşist yöntemlere, gerici dinci yapılanmaya karşı çıkmak tartışmasız bir zorunluluk haline gelmiştir. Dün yaşadıklarımız, bugün yaşananlar, yarınların habercisidir.
Siyaset büyük fotoğrafı görmekten geçer. Her spesifik olay bir bütünün parçasıdır. Bugün cemaate yapılanlar, dün Ergenekon ve KCK'de gerçekleştirilenler AKP devletinin bir yöntemi olmuştur. Bunlar artık bilinçli ve ''yasal'' uygulamalar haline gelmiştir. Yarın hangi grubun zindanları boylayacağı, kimin kapısının ''makul şüphe'' ile çalınacağı belli değildir. Cemaatin üzerine gidiliyor diye, AKP'ye koltuk değneği olmaya çalışmak bağışlanmaz bir hatadır. AKP'ye ve onun faşist siyasetine ve faşist yöntemine meşruluk kazandırmaktan başka bir işe yaramaz. Hep de böyle oldu zaten. AKP KCK davalarıyla bir kısım ulusalcıların, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla kürt hareketinin desteğini sırtlayarak yol aldı.
Aynı hataya bir kez daha düşmemek gerekiyor.
fuatavni'nin attığı tweetler gerçek çıkıyor. Bu sabah başlayan operasyon 32 kişi ile sınırlı kaldı. fuatavni'nin açıkladığı rakam 400 idi. Tepkiler karşısında geri adım attılar. Görünen o ki, 17, 25 Aralık operasyonlarının yıldönümünde bu rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının konuşulmasını istemiyorlar. Ayın 14'ünde başladılar, belki de yılbaşına kadar bu operasyon sürecek ve fuatavni'nin açıkladığı 400 rakamına ulaşılacak. Ergenekon operasyonlarında nasıl ki, kendilerine muhalif olan kesimleri Silivri'ye tıktılarsa, bu operasyonlarla da yine kendilerine muhalif olduklarını düşündükleri kesimleri tutuklayacaklar. Böylece gündemi bu konuyla meşgul edecekler.
AKP gözünü karatmış bodoslama gidiyor. Dayandığı tek güç, seçim barajları yoluyla seçimlerden aldığı yüksek oy ve birinci parti olmanın verdiği güç. Yasa, anayasa, devletin farklı erkleri, demokratik kurallar, hiç biri AKP'nin gözünde önemli değil. Ne olursa olsun iktidarı kaptırmamak istiyor. Bu konuda öne çıkan her muhalif çevreye baskı uyguluyor, sindirmeye çalışıyor, yapabiliyorsa tutukluyor, özgürlüklerinden mahrum bırakıyor. Bunun böyle gideceğini sanmaları da bir gaflet. Böyle gitmez, bu ülke bu kadar baskıyı kaldırmaz. Sanki özellikle yapıyorlar, Haziran benzeri bir ayaklanma ile yeni bir gerilim ister gibi halleri var. Küçük bir oligarşik grubun Türkiye'yi getirdiği hale bakın!
'Büyük sefalet' üzerine tezler
Aytek Soner Alpan
1. Cemaate dönük operasyon AKP rejiminin bir iç gündemi ve iç çelişkisi olarak görülüp hafife alınamaz. Her şeyden önce bu iki özne çok sıkı örülmüş bir ittifakın asli bileşenleri olarak karşı-devrimi örgütlediler ve mevcut rejimi inşa ettiler. Dolayısıyla, AKP rejiminin kuruluşu ve sonrasında halka karşı işlenen tüm suçlarda bu ikili suç ortağıdır. Sağlıklı analiz için, fotoğraf karesine değil, filmin bütününe bakmak gerekmektedir. Rejimin suçlarının taraflardan birinin üzerine yıkılmaya çalışılması girişimi, bir tarafı temize çekme girişimidir.
Diğer yandan, AKP ve Cemaat arasındaki nikahın bozulması Haziran Direnişinin dolaylı bir sonucudur. Bu boşanma, Haziran Direnişinin tek faktör olduğu ve halkın başkaldırısı ile başlayıp onunla biten bir süreç değildir ancak tabir-i caizse film Haziran Direnişi ile kopmuştur. AKPnin bu süreçte sıfırı tükettiğini, düşeyazdığını pek çok kez yayınlarımızda işledik. Bu noktadan hareketle, AKP ve Cemaat arasındaki savaş ister istemez şu tespiti hatırlatmaktadır: Tükenmeye yüz tutmuş bir dini canlı tutmanın etkili yollarından biri bir mezhep bölünmesini teşvik etmektir. AKP-Cemaat saflaşması, bu açıdan da düzen için işlevsel karakterdedir.
2. Gelinen noktada ne AKP mağdur ne Cemaat mazlumdur. Sol, elinde terazisi ile gezen mahalle arası yoğurtçusu değildir. Solun aslî görevi hak dağıtmak, kimin daha suçlu olduğunu tespit etmek de olamaz. Bu apaçık apolitik, hatta solu politikanın dışına düşürdüğü için anti-politik bir pozisyondur. İlle adalet ve haktan bahsedilecekse, solun asıl konusunun halk için adalet olması gerekir. Bu nedenle, Cemaatin bugün yaşadığının adı faşizmdir tezi, yanlış ve sürekli yanlışa sürükleyecek bir tezdir. Faşizm epizodik, ara sıra vuku bulan bir nöbet hali olmadığı gibi, rejimin organik diyebileceğimiz bir bütünlüğü mevcuttur. Dolayısıyla, ya rejimin uygulamalarının tamamı faşizmdir ya da değildir.
Bu neden önemlidir? Cemaate dönük uygulamalara bakıp evet, evet faşizm tespiti yapan ve ağlaşan liberallerin dikkat etmesi gereken nokta şudur: Kürt açılımı yaparken demokrat, reformist ancak Cemaate baskı yaparken faşist olan bir rejim tanım olarak mümkün değildir. AKPnin kanaat teknisyenleri bu açıdan sağ ve sol liberallerden çok daha yekpare bir görüntü sergilemektedirler. Argümanları kendi içinde tutarlıdır.
3. Ortada bir rejim ve bu rejimin sahibi vardır ve aslolan bu rejime karşı mücadeledir. Ancak bu durum, Cemaatin sol için potansiyel ya da reel bir müttefik (adayı) olduğu anlamına gelmez. Cemaatten müttefik devşirmeye çalışmak, büyük bir gaflettir. Cemaatin elindeki kana ortak olmak bir yana, böyle bir ittifakın halk hareketi açısından sonuçları yıkıcı olacaktır. Haziran sonrasında CHP merkezinin girmiş olduğu ve özellikle 30 Mart seçimlerinde somutlanan Cemaat Halk Partisi açılımı, Haziran kitlesinin geri çekilişinin ve bu kitle içinde hızla yayılan umutsuzluğun nedenlerinin başında gelmektedir. Üstelik, AKPnin gelinen noktada kemalistlerin bir bölümünü yedekleyebilmiş olmasının nedenlerinden biri de yine bu açılımdır.
4. AKPyi devirecek stratejinin bugün AKP ile ortaklıktan geçtiği tezi dün deli saçmasıydı, bugün de deli saçmasıdır. Stratejist akıl, akılsızlıktır. Maoculuğun güdük diyalektiğinden feyz alan baş çelişki ve baş düşman edebiyatı, Ergenekona giriş ve Ergenekondan çıkış sürecinde farklı sol öbekleri AKPye yedeklemiş vaziyettedir. Cemaat operasyonunun Ergenekon süreci ile bir ilişkisi yoktur; ancak verilen tepkiler birbirinin kopyasıdır. Ergenekona giriş sürecinde öncelikle askerle, darbe ve darbecilerle, derin devletle hesaplaşılsın, sonra AKPyi nasılsa hallederiz diyen, Kürt Siyasi Hareketinin yörüngesinde bulunan ve onun atmosferinde nefes alıp verebilen sonuna kadar gidilsinci sözde radikal özde liberal hareketler meselenin ne olduğunu Devrimci Karargah Operasyonu ile anlamışlarsa da iş işten geçmişti. Bugün de milliyetçi sol öbekler, özellikle HSYK seçimlerden başlayarak önlerine F-tipi Gladionun ya da derin devletin dağıtılması hedefini öncelikli olarak koymuş, oradan AKPye uzanacaklarını (samimi ya da değil) iddia etmektedirler. AKP, solun düşman kardeşlerini aynı suda iki kere yıkanmaya ikna etmiştir. Düşman kardeşlerden biri bugün AKPnin attığı adımların toplumsal zeminde meşrulaştırılması misyonunu üstlenmektedir. Tıpkı diğer kardeşin bir kaç sene evvel yaptığı gibi...
5. Düzen-içi mücadeleler taraflardan birinin çıkarı kadar düzenin kendisinin rahatlatılması için de verilir. Düzen-içi saflaşmalara dair Marx, 18 Brumairede şöyle demiştir: Efendilerinin çemberi daraldıkça ve daha dar, daha tekelci bir çıkar, daha geniş bir çıkara karşı savunuldukça, toplum da o kadar kez kurtarılmıştır. En basit burjuva mali reformunun, en sıradan liberalizmin, en biçimsel cumhuriyetçiliğin, en sığ demokrasinin her türlü istemi, hem topluma karşı bir saldırı olarak cezalandırılmış, hem de "sosyalist" diye horlanmıştır. Ve sonunda, din ve düzenin büyük rahiplerinin kendileri de vaaz kürsülerinden tekmeyle kovuldular, gece yarısı yataklarından kaldırıldılar, cezaevi arabalarına tıkıldılar, zindana atıldılar, ya da sürgüne gönderildiler. Tapınakları yerle bir edildi, ağızları mühürlendi, kalemleri kırıldı ve onların yasaları, din, mülkiyet, aile ve düzen adına yırtılıp atıldı.
6. Bir önceki madde ile bağlantılı olarak, AKPnin bu adımları din, mülkiyet, aile ve düzen adına attığı hatırlanmalı ve bu düzenin adının sermaye düzeni olduğu gerçeğinin üzerinden atlanmamalıdır. AKP rejimi, sermayenin tarihsel ve güncel ihtiyaçlarından doğmuş, o ortamda serpilmiş ve yerleşiklik kazanmıştır. AKPnin sermayenin bir bölümüne yakınlık sergilemesi, sermayenin diğer kesimleri ile çözülemez bir çelişki içine girdiği anlamına gelmez. AKP, MÜSİAD kadar, hatta ondan daha fazla TÜSİADın siyasal temsilcisidir. TÜSİADın ya da geleneksel sermayenin bir bölümünün AKP ve AKP rejimi ile uzlaşmaz bir çelişki içinde olduğu tezi, hem iktisadî hem de siyasî olarak mesnetsizdir. Üstüne üstlük işbirlikçi karakterdedir. Türkiyede geleneksel sermaye sahipleri ile uzlaşmaz bir çelişki içine girmiş olan bir siyasal öznenin istediği kadar siyasal alanı tekeline almış olsun ayakta kalması mümkün değildir. Dolaysıyla, AKP karşıtı mücadele sermaye sistemine karşı mücadelenin bir parçası olarak verilmeli, bu bütünlük atlanmamalıdır.
7. Son olarak, AKP hızla yeni bir duvara yaklaşmaktadır. Sol, AKPye zaman kazandırmaktan vazgeçmeli, tarihsel ve güncel görevlerini yerine getirmek üzere hızla örgütlenmelidir. AKPnin yenilmezliği üzerine bina edilen bir strateji ve mücadelenin bu dönemde sadece ahlaki bir zorunluluk olduğu, bundan gayrı çıktısı olamayacağı tezi en fazla AKPye yaramaktadır.
AKP fayda görmediği bir konuda adım atmaz. Kürt sorununu bile faydacılık ekseninde ele alıyor. Dün gerçekleştirilen operasyonlar da bu kapsamdadır. AKP'nin seçimlerde savunacağı bir şey yok. Bu operasyonlar sadece yolsuzluk haberlerinin intikamını almak değil, kendisine muhalif olan bir medyayı susturmak ve korku vermek için yapılmaktadır. Merkez medyaya da sıra gelecektir. AKP medyayı tamamen kontrolu altına alıp bir algı yönetme merkezi oluşturmaya çalışacaktır. Yandaş medya ona bu seçim için yeterli gelmemektedir.
Orhan Bursalı
Operasyonun Çok Yönlü Anlamı Üzerine
Dün başlayan Gülen Cemaatine (bazı gazetecilere, Emniyetçilere..) yönelik operasyonun çok yönü var. Meseleyi salt basın özgürlüğü olarak görmek yanlış. Dün Gülen/RTE ittifakının, topluma, subaylara, muhalefete, gazetecilere yaptığı hukuksuz, delilsiz defter dürme ve çökertme operasyonlarının yanında saf tutan, çatlama olunca Cemaatin safında kalanlar için mesele sadece basın özgürlüğü...
Şüphesiz, operasyonun basın özgürlüğü yönü güçlü olarak var: Cemaat medyası, RTE iktidarına karşı güçlü muhalefet yapıyor. Cemaatin büyük bir medya gücü ile yaptığı yayınların -gazeteler, TVler, radyolar, dergiler, internet siteleri-, RTE ve iktidarını son derece sinirlendirdiği açık..
İktidar, Cemaat medyasına, merkez medyaya yaptığını yapamıyor. Adamlarını oralara yerleştiremiyor. Merkez medya, birkaç tane de iktidarın adamı olsun, üzerimizdeki baskıya böyle göğüs gerelim, demek zorunda kalıyor. İktidarın adamları merkez medyayı türlü çeşitli tehditlerle sindirebiliyor, patronlarının işlerini askıya alabiliyor veya hukuksuz engeller çıkarabiliyor.. Bu bir dize getirme politikası.. İktidarın Medya Üzerindeki 17 Baskı Yöntemi başlıklı makaleme bakın..
Cemaat medyasını dize getiremiyor ama ona yakın önde gelen şirketleri çökertmek için çalışıyor..
Bu açıdan, dünkü operasyonun, Cemaatin muhalif yayınını ve bu çerçevede basını susturma politikasının bir parçası olduğu kesin. RTE iktidarının basın özgürlüğünün zerresinden hoşlanmadığı kanıtlanmış bir gerçek. Dijital medyadan on binlerce haber, yorum, dosya, iktidarın adamları tarafından engelleniyor, temizleniyor. Medya - internet özgürlüklerinde durmadan diplerde yüzen bir iktidar.. Bu bir.
***
İkinci yönü, intikam operasyonu olması. 17-25 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları ile iktidarın iç organlarının ortalığa serilmesi, RTE iktidarının asla affedebileceği bir olay değil.
Çatışmanın Anatomisi kitabını, 7 yıllık ittifak ve çatışmalarını anlamanın anahtarı olarak yazdım. RTE, kendisine yönelik ilk büyük saldırı olan Şike Operasyonunda, doğrudan Cemaate önlem almadı. Savuşturmakla yetindi. Hatta 7 Şubat 2012 MİT'e yönelik operasyonunu bile ''Bana yönelikti'' demesine rağmen, geçiştirdi. Cemaatin özel yetkili mahkemelerini dağıtmakla ve kendi mahkemelerini kurmakla yetindi... Dershanelerin kapatılmasına karşı kendisine karşı sürdürülen büyük muhalefeti de, bildiğini okuyarak atlattı.
Ama ne zaman ki olay Cemaatin Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu ile RTE iktidarının midesine/ kalbine bıçağı sapladı, kıyamet koptu ve RTE, Cemaatin defterini dürmek için elindeki bütün silahları kullanmaya başladı. Dünkü operasyon, bu karşı intikam operasyonunun bir parçasıdır. Kendisini çok yakından izleyen düşmanla hesaplaşma..
***
Üç: Operasyon, aralarındaki iktidar çatışmasının bir parçası. Cemaat iktidardan aşağı itildi. Bu açıdan, ikidarın parçası olduğu zaman yaptıklarının zerresini kimseye yapamaz. Basın özgürlüğü diye sesleniyorlar, tamam, basın özgürlüğü.. Buna kimse sessiz kalamaz. Ama bu destek, bugün basın özgürlüğü diyenlerin, dün basına yaptıkları zulmü unutmamızı gerektirmiyor...
***
Dördüncü yönü: Bu operasyon, Balyoz, Ergenekon, Odatv gibi, Cemaat uzantılarının, bizzat iktidar ile işbirliği ve desteğiyle birlikte yaptığı haksız hukuksuz operasyonların ve zulmün hesabını sorma amaçlı değil. Bakıyorum, Silivri mağdurları seviniyor. Bu sevincin bir insani yönü olduğunu kabul ederim, ama yanlış bir sevinç.. Bir intikam duygusu..
Sevincin şüphesiz siyasal yönü de var. Bir rakibin/düşmanın defteri dürülsün de nasıl olursa olsun... Bilemiyorum, epey tartışılacak yönü var.
Bu operasyonla Silivri davalarının gündeme geleceğini, hatta oradaki hukuksuzların sorgula-nacağını düşünmeyin. İktidar, doğrudan kendisinin de yargılanmasını gündeme getirecek böyle bir duruma yol açmaz!
***
Beş: Bir arkadaşım dikkatimi çekti.. Operasyonun zamanlaması manidar! 17-25 Aralık 2013 Rüşvet Operasyonundan bir yıl sonra! Ve toplumda yükselen 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası kampanyasına da denk geliyor. Neyi konuşacağız?!
***
Altıncı yön: Operasyon, yargıda AKP lehine çeşitli yasal düzenlemelerin yapılmasından sonra geldi. Sulh Ceza Hâkimlikleri/Mahkemeleri kuruldu. Buraları, şimdiye kadar ki uygulamaları net gösteriyor ki, iktidarın mahkemeleri. Aldıkları kararlar, iktidarın istediği yönde. Tıpkı özel yetkili mahkemeler gibi! İtiraz ediyorsun, yan odaya gidiyor ve oradan da ret alıyor. Bir üst mahkeme yok. Medyada hırsızlık ile ilgili tüm dosyaların silinmesi kararlarından tutun, doğru haberleri ipe sapa gelmez yalanlamalara - tekziplere kadar..
Özel yetkili mahkemelerin yerini iktidarın mah-kemeleri aldı.
Bu nedenle de, Cemaatin egemen olduğu özel yetkili savcıların-mahkemelerin kararlarına güven haklı olarak nasıl sıfırsa, bu mahkemelerin verecekleri kararlara da önyargılı yaklaşmanın bin bir ön gerekçesi var.
***
Operasyona bakışım böyle.. Hukuk ve adalet dün de öncelikli talebimizdi... Bugün de öncelikli talebimiz...
Ama Türkiye'nin komikliğini, dün bir tweet çok net anlatıyordu. Cemaatin on binlerce mensubunun, RTE ve adamlarına karşı aynı anda, muazzam bir bedduaya çıkacakları; bu bedduanın etkisini sıfırlamak için de RTE ve yandaşlarının da yine aynı anda bir dua kalkanı oluşturacakları yazılıyordu.
Türkiye fantastik film ülkesi oldu!
Son not: Bu operasyonun RTE otoriterliğini ve diktatörlüğünü güçlendirmeye yönelik olduğu tartışılmaz.. Kesin olan bu..