Türksolu ırkçılığı faşizm boyutlarına vardırmış bir harekettir. Sol ile bir ilgisi yoktur. Büyük ihtimalle devletin derinliklerinden beslenmektedir. Tam bir provakasyonist örgütlenmedir. Derginin çeşitli zamanlarda attığı başlıklar da bunun kanıtıdır. Bu örgütlenme kürt sorunu konusunda devletin ihtiyaç duyacağı her türlü kışkırtmaya hazır hale getirilmiştir. 80 öncesindeki komünizmle mücadele dernekleri ve ülkücü yapılanmalar ne ise bu örgütlenme de aynı işlev için yükseltilmeye çalışılmaktadır.
İki gündür yorum yapıyorum ve bir yanlış tuşla birlikte bütün yazı silinip gidiyor! Bir daha da yazmak zoruma gidiyor!
Gökçe Fırat bildiğim kadarıyla Feto soruşturmasında örgüt elemanı suçlamasıyla tutuklanmıştı. Sonuç ne oldu, hala tutuklu mu, soruşturma ne durumda pek bilgim yok. Bana garip geliyor. Bir insanın hem Atatürkçü olması, hem aydınlanmacı, laik ve anti-emperyalist olduğunu ileri sürmesi ve aynı zamanda Kürt halkına karşı şovenist bir çizgide bulunması, Suriye konusunda AKP'den yana bir tutum alması ve başlıktaki yazidan anlaşıldığı kadarıyla son zamanlarda ''hidayete ermesi'' pek de birbiriyle uyumlu bir siyasal tutum değil. Beş benzemezin bir arada bulunması gibi bir şey bu. Üstüne üstlük Feto iddiaları!
Perincek'in partisinde siyaset yapması, sonra oradan uzaklaştırılması, Baykal'ın CHP'sine girmesi (sanırım) Perincek'in uyarıları ile oradan da uzaklaştırılması. Türk Solu ve İleri dergilerini çıkarması, Ulusal Parti adıyla partileşmesi, umduğunu bulamaması vb.İlginç bir siyasi bir süreç.
Gökçe Fırat tıpkı Perincek gibi Atatürkçü-Kemalist bir siyaseti savunuyor. İlk bakışta sınıfsal siyaset yerine ulusalcı bir çizgide olduğu ve bu konuda Perincek ile aynı konumlanış içinde bulunduğu söylenebilir. Ama biraz araştırma yapıldığında Gökçe Fırat'ın ulusalcılığında Marksizmin reddi, Perincek'te ise bir yorumlama farklılığı olduğu görülecektir. Her iki siyasette de sınıfsal yaklaşım yerine ulusal yaklaşım ikame edilmiştir. Sanırım, -emin olmamakla birlikte- HKP'de de aynı durum söz konusudur. Ancak Perincek Marksizm'i teorik olarak reddetmez. Lenin'in emperyalizm kuramında dünyayı ezen ve ezilen devletler olarak ayırması ve böyle bir saptamada bulunması Perincek ulusalcılığını sınıfsal değil ulusal bir zemine oturtur. MDD bir bakıma ezilen devletlerin emperyalizme ( ezen devletlere) başkaldırısıdır ve sosyalist devrimden önceki siyasi uğraktır. Türkiye'de bir kesime göre 1908'de başlayan ve 1923'te tepe noktasına ulaşan burjuva devriminin tamamlanmamış olması ulusal ölçekte bir sosyalist devrimi değil, solcular, ilericiler, demokratların anti-emperyal bir çizgide bu burjuva devrimini tamamlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu yüzden Perincek ulusalcılığı halkçı bir çizgiyi savunur. Oysa Gökçe Fırat Marksizmin tarih önünde yanlışlandığı ve bundan böyle sınıfsal değil ulusal bir temel üzerinde farklı bir sosyalizmin savunulması gerektiği tezini işler. Gökçe Fırat nihai kurtuluşun da bu ulusal ölçekte olacağı inancını taşır.
Burada altının çizilmesi gereken konu saf ideolojik yaklaşımın ve yorumlamaların önemli ve değerli olabilmesinin yolunun güncel siyasette tutulan yolla uygunluk taşımasıdır. Yani, sosyalist yorumu ne kadar yanlış olursa olsun, kendisini sosyalist olarak tanımlayan bir kişinin veya siyasetin herhangi bir halka ırkçı yaklaşabilmesinin savunulacak bir yanı olamaz. Gökçe Fırat'ı ve onun siyasetini faşist ve ırkçı niteleyişimizin ve hatta ajanlık dahil birtakım kuşkularla karşılamamızın nedeni Marksizmi nasıl yorumladığı değildir, bir halka nasıl yaklaştığı ve güncel siyasette nasıl bir konumlanış içinde bulunduğudur. Ve bu durum sadece Gökçe Fırat ulusalcılığına özgü bir konu olarak da görülmemelidir.