Direnen Bir Cennet: Küba Kemal Göktaş
Küba önce camii ve Kristof Kolomb tartışmaları nedeniyle Türkiyenin gündemine girdi; sonra ABD ile diplomatik ilişkilerin başlayacağının açıklanması ile dünyanın gündemine. Küba, gidenin niyetine göre görülen ülkelerden biri. Sosyalistseniz bir sabah uyanıp da dünyada her şeyin yoluna girmiş olduğunu görmek hissiyle de gezebilirsiniz. Fakat sosyalizmin gerçekleşebilirliğine hep şüpheli yaklaşmış biriyseniz ya da ama insanın içinde kötülük vardır düsturunun etkisindeki amansız bir anti-komünist iseniz yağmurunun bile komünizmin laneti olduğunu söyleyebilirsiniz. (Böyle diyen adı lazım değil, bir yazar vardı, Che ve Castronun amansız düşmanı.. 2 günlük Küba gezisinde sahilini, yağmurunu beğenmeyip sallamıştı Kübaya)
Naçizane benim gibi sosyalizmden umudunu kesmemiş ama karşılaşacağı şeylerin bu umuda zarar vermesinden de için için korkan biriyseniz, merak ve endişe karışımı bir duyguyla inersiniz Havanaya. Havaalanında uzun kuyruklarda beklerken, sanki dünyanın hiçbir havaalanında beklememiş gibi, sorunun sistem sorunu olduğunu keşfeden tur arkadaşlarınıza kulağı tıkayıp Kübalılardaki hayat sevincini, herkesin Kübada gördüğü ilk farklılıkla özetleyebilirsiniz: Mini etekli ve desenli çoraplı kadın polisler.
Kübalıların mutlu olup olmadıklarını bilecek kadar kalınmıyor tabii Kübada. Ama Kübada, havasından, suyundan ve insanından sizi saran bir hayat sevinci, coşkusu hissediyorsunuz. Bunu bir halkın genetik özelliklerine de verebilirsiniz; Latin olmanın dışa vurumcu özgür ruhuna da, sosyalizmin sağladığı parasız eğitim, parasız sağlık, sıfır işsizlik ve dayanışmacı toplumun kodlarına da. Tercih sizin
Cennet
Öncelikle evet; komplekssiz söylenebilir, Küba direnen bir cennet olarak tasvir edilebilir. Tropikal iklimi, yemyeşil ormanları değil sadece; bildik cennet tasvirlerinden ayıran başka şeyleri de var Kübanın; üstünüze gelmeyen, doğayla barışık kentleri
Tarihsel dokusu, kâr hırsının kurbanı olmamış kentler
Yoksulluktan kaynaklanan bakım sorunları ve harabe görüntüsü bile bozamıyor kentlerin, özellikle başkent Havananın estetiğini
Bir kere hiç reklam tabelasının olmaması bambaşka bir dünyayı anlatıyor. Tüketim odaklı bir kent yerine, yaşam odaklı bir kenti soluyorsunuz, dünyanın neredeyse bütün diğer şehirlerinden farklı kılan da bu oluyor Kübanın kentlerini
Tabii, doğayı ve kentleri bütünleyen mutlu insanlar tablosu Kübanın doğadan ve tarihten öte, en etkileyici manzarası. Kendi halinde, sakin, koşturmacının olmadığı hayatlar. Eh tabii, bunu tembelliğe yoranlar da var: Sanki kapitalizmin koşturmacası ve çalışkanlığından bir hayır görmüşüz gibi.. Koşturmacanın ve rekabetin yerini, sakinliğin aldığı bir ülke Küba
Kübalı nezaketi
İnsanlar şık ve bakımlı. Temiz. (Bir başka ünlü yazar sabun yokluğuna rağmen ter kokmadıklarını yazmıştı Küba gezisinden sonra!) Modanın ticari zoruyla bozulmamış doğal bir estetikle giyiniyorlar. Vücutlarıyla barışık ve özgür. Bu estetiğin içinde özgür olmakla; kendine, insanlara ve doğaya yabancılaşmış, tüketime endeksli ucube özgürlük anlayışları arasındaki farkı da görmek mümkün. Bunu tekstil sektörünün gelişmemiş olması da açıklayabilir tabi; başka okumalara göre.
Kübalılar sade, telaşsız ve kibar insanlar. Nezaketin aristokrasi ile özdeşleştirilip sınıfsal bir aşağılamaya maruz kaldığı memleket vasatını ya da sadece biçimsel bir nezaketle davranıp rekabet koşullarında gözünü kırpmadan birbirine her türlü kötülüğü yapabilecek modern insan ilişkilerini düşününce bu nezaket daha farklı geliyor.
Kadınların parlamentonun yarısını ve iş gücünün yüzde 60ını elinde bulundurduğu bir ülke Küba. Nitelikli mesleklerin bir çoğunda (hekimlik gibi) kadınların oranı erkekleri oldukça geride bırakmış. Ev içi sorunlar kısmen devam etse de kadın-erkek eşitliğinde dünyada nadir bulanan bir başarı sağlanmış devrimden sonra. Kadının özgürlüğü yolunda atılan adımların başarısı doğal olarak toplumsal hayatın özgürleşmesinde de etkili olmuş.
Eğitim şart
k1Ücretsiz ve kaliteli eğitimde sanat okulları önemli bir yere sahip ama zaten bütün okullar adeta birer sanat okulu. Çocukların okul saatleri dışında gittikleri ve özgürce oyunlar oynayıp sanat eğitimi aldıkları, müzik yapıp resim çizdikleri, dans ettikleri Arı Kovanı adı verilen oyun-sanat evleri de apayrı bir güzellik. Yani burada bizim aman iyi mümkünse özel okullara gönderelim, özel dersler aldıralım, bir yeteneği varsa açığa çıkaralım, eğitim sistemi içinde kaybolmasın diye türlü eziyetlere katlandığımız, adeta ömrümüzü vakfettiğimiz şeyler Kübada bütün çocukların ulaştığı temel bir hak.
Çocuklara verilen önem, eğitim ve sağlık alanlarındaki başarılarla paralel
Kent merkezlerinde en güzel binalarda okullar var. Günümüzün rant anlayışının bir sonucu olarak kent merkezlerinden sürülen, ya mahalle aralarında kötü binalarda ya da şehir dışındaki kampüslerde eğitime zorlanan çocukların aksine; örneğin Havanada, Trinidadda, Cienfuegosta, kentin en işlek yerlerinde okullar var. Caddelerinde, sokaklarında çocukların yürüyüp koşabildiği bir ülke burası, daha ne olsun!
Sanat eğitiminin doğal bir sonucu olarak, sanata değer veren, her biri en az bir sanat dalında en az ortalama düzeyde ilgili bir insan profili çıkıyor karşımıza.
Tıpta dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri Küba. Koruyucu tedbirlerin öne çıktığı sağlık sistemi mükemmel işliyor. Kübada ortalama yaş, gelişmiş Kuzey ülkeleri ile kıyaslanıyor. Zaten Küba, insanı gelişmişlik endekslerinde hep en gelişkin ülkeler arasında. Yaş ortalamasının yüksek olması nedeniyle yaşlı nüfus fazla. Yaşı 100ün üzerinde 3 bin Kübalı var. 80 yaşın üzerindeki Kübalıların kurduğu 120 Yaş Kulübü ise 120 yaşına kadar yaşayabilmek için yaşlı insanların deneyim paylaştığı oldukça eğlenceli bir kulüp. Dünyanın dört yanından hastalar tedavi olmaya, öğrenciler tıp okumaya geliyor Kübaya. Geçen yıl akciğer kanseri aşısı buldu Kübalı doktorlar. Tıptaki gelişmişlikleri hem bir gelir aracı hem de sosyalist dayanışmayı uluslararası düzeyde gösterdikleri bir alan. Ebola virüsü için Afrikaya yüzlerce gönüllü Kübalı doktor gitti. Hala dünyanın yoksul ülkelerinde binlerce Kübalı doktor var, gönüllü yine.
Suç oranları
SantiagoKübada suç istatistikleri oldukça düşük. Öyle ki gece yarısı bile en izbe, karanlık sokaklarda rahatlıkla dolaşabilirsiniz. En fazla işlenen suç diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar düşük olan hırsızlık. Cinsel suçlar, taciz ve tecavüz neredeyse yok gibi, tıpkı gasp ve öldürme suçlarında olduğu gibi. Kadına karşı fiziksel şiddetten çok ev içi sözlü ve psikolojik taciz suçu öne çıkıyor. Kübalı kadınlar, Kübalı erkeklerin maço olduğuna inanıyor. Aslında bu maço olma halinin bizde yarattığı çağrışımla, onların algısı arasındaki farkı biraz irdeleyince anlayabiliyoruz: Bizde şiddeti ve kadın üzerindeki egemenliği ifade eden maço kelimesi, Kübalı kadınlar için ev işlerine karışmama, aldatma gibi olumsuz davranışlarda bulunmayı ifade ediyor. Kübalı kadınlar, örgütlü ve kadının eşitlik mücadelesi sosyalist toplumda da tam gaz sürüyor. (Yani devrim olunca kadın sorunu da kendiliğinden halledilmiyor, sevgili baylar)
Açık toplum
Kübalılar açık bir toplum olduklarını söylüyor. ABD dahil birçok ülkenin televizyon yayını Kübada izlenebiliyor. İnternet ise daha çok maddi kısıtlılıklar nedeniyle yaygınlaşmamış. Venezuelanın sağladığı uydu imkanlarıyla her mahallede bir internet kafe kurulabilmiş. Kişisel kullanım bu kafelerde veya otellerin lobilerindeki ücretli bağlantıyla mümkün. Ancak bilim (üniversite), eğitim ve basına internet kullanımında öncelikler tanınmış durumda.
En etkileyici mekânlardan biri olan Ulusal Güzel Sanatlar Müzesinde Küba sanatının 17. yüzyıldan günümüze tarihsel evriminin etkileyici örnekleri yer alıyor. 19. yüzyılda altın çağını yaşayan Küba sanatına, devrimden sonraki dönemde sansür iklimi nedeniyle gölge düşmüş. 1960larda sosyal konuları işlemeyen resimlerin sergilenmediği, 1970lerde Beatlesın dahi yasaklandığı ülkede, günümüz açısından sanatta herhangi bir kısıtlama ya da baskı olmadığının altı çiziliyor. Müzede Castro ve devrimi eleştiren resimlerin sergilenmesi de bunun ispatı gibi. Kübanın film, müzik, edebiyat
sanatın tüm alanlarında özgürce eserlerin yaratılabildiği bir ülke olduğunu söylüyor müze yetkilileri. Eleştirilerin devrimi ilerletmek için gerekli olduğunun görüldüğünü, devrimin ilk yıllarındaki gibi devrim-karşıtı olarak damgalanmadığı anlatılıyor.
Bilim, sanat, spor
Raul Castro, Mijain LopezBir arkadaşım İyi de Küba bilimde, sanatta, sporda neden ileri değil? diye sordu bütün bunları anlattığımda. Utanmalısın bu soruyu sorduğun için dedim. Çünkü ben de Kübaya gittiğimde utandım bu cehaletimden. Kübanın dünya çapında müzisyenleri, ressamları, sanatçıları var. Dünyanın en iyi jazz grupları orada. Havanadaki Jazz Clupta 10 cuc yani 10 dolar vererek dinlediğiniz grup İstanbulda 750 liraya konser veriyor. Buena Visto Social Club bile yeter, Küba müziğini anlatmak için. Üstelik dünyanın en iyi müzik gruplarından biri ve Kübada onları dinlemek için sade ama çok şık bir restoranda, bizde meyhaneye vereceğiniz paranın çok azıyla ucuz bir yemek yemeniz yeterli.
Sporda da olimpiyatlar önemli gösterge. Amerika kıtası oyunlarında kazanılan madalyalar gazetelerin manşetindeydi kasım ayı sonunda. Trinidadda neredeyse her evde bir resim galerisi var. Ressamlar turistlere satıyor. Muhteşem resimler. Ve neredeyse her sokakta bir müze var. Tarihe ve kültürlerini bu şekilde sahiplenmeleri; sosyalizmle vatanseverliği eşitleyen bir ideolojinin de dışa vurumu.
Kübada tek bir tane bile Fidel Castro heykeli yok. Castro kuşkusuz çok seviliyor ama diğer sosyalist ülkelerdeki gibi bir lider kültü yok. Castro heykeli yerine Kübanın ulusal kahramanı Jose Martinin çok sayıda heykeline rastlamak mümkün. Ernesto Che Guevera ise Kübanın her köşesinde resimleriyle karşılıyor sizi. Küba devriminin mimarlarından olan Che kadar bilinmeyen bir isim olan Camilo Cienfuegos da önemli simgelerden biri.
Rom, salsa ve puro
Küba denilince, mutluluğun yanı sıra, o mutluluğun zemini olarak özgürlükten de bahsetmeden geçmek olmaz. Kübada insanlar kendine güvenli ve özgür. Kışkırtılmış, yabancılaşmış, tüketim endeksli bir özgürlük; yoksun olmanın getirdiği açlık ve bunun sonucu tacizkar, saldırgan ve fethedici bir cinsellik değil söz konusu olan. Küba, küresel kapitalizmin nimetlerinden uzak olduğu kadar zehrinden de uzak. Moda yok, reklam yok ama şık insanlar var. Doğallık, Kübadaki yaşamın kilit kelimesi olabilir. Yiyecekte, kıyafette, dansta
İşte bu yüzden (özel mülkiyetin ve devletin kökenindeki) aile mevhumu da giderek zayıflıyor. Ve tabii, her yerde puro, rom, mojito, cuba libre, salsa ve müzik
Hey Mango!
Mango, sadece bir tropikal meyvenin adı değil Kübada, aynı zamanda bir laf atma sözü. Bizdeki fıstığa karşılık gelebilir ama mango sadece erkeklerin kadınlara değil, kadınların da erkeklere söylediği bir söz. (Hemcinslerin birbirine söylediği de görülmüştür elbette) Sokakta, barda, meydanda mango diye seslenildiğinde dönüp bakarsanız yüksek bir ihtimal size gönderilen bir öpücüğü de yakalayabilirsiniz. Üstelik, gülümsemeniz, ısrara, tacize neden olmadığı için gayet rahat yolunuza devam edebilirsiniz
Turizm: Kübanın zayıf karnı
Peki ama bu cennetin sorunları yok mu? Direnen cennet dedik ve evet sorunlara karşı direnmeye çalışan bir ülke, bir halk var.
Kübada göze çarpan en önemli sorun, konut sorunu. Evleri küçük ve bakımsız. Evlenen çocukların ayrı bir eve geçememesi yüzünden geniş aileler ortaya çıkmış, küçücük evlerde. Bu geniş aile hali, çokça da sorun getirmiş, başta kadınların ev içindeki konumları olmak üzere. Konutların küçük olması sorunu aslında Kübaya has bir sorun da değil. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde de özellikle yüksek kiralar yüzünden insanlar gelirlerinin önemli bir bölümünü barınma için ayırmak zorunda kalıyorlar. Kübada ise bu temel bir hak ve ücretsiz karşılanıyor. ABD ablukası nedeniyle (Havana merkezinde çok isabetli bir afişle anlatılabilir ablukanın etkileri: Tarihin en uzun soykırımı: Abluka) bazı temel ihtiyaç maddelerinin temininde sıkıntılar yaşanıyor. Sabun, deterjan, kozmetik ürünleri, çamaşır ve bulaşık makinesi gibi temel beyaz eşyalar yok ya da oldukça zor bulunuyor.
Kübaya ilişkin olumsuz değerlendirmelerin en başta geleni, malum, fuhuş. Ortada bir fuhuş sektörü olduğu açık. Bu durum turizmle birlikte ortaya çıkmış önemli başka sorunlarla birlikte de değerlendirilmeli. Turistlerde doğrudan ilişki kuran, bahşiş, avanta vs yoluyla gecede bir doktor maaşını çıkarabilen çalışanların gelirleri de eşitsiz koşulların ortaya çıkmasına neden oluyor. Kaçak puro satıcılığı, kayıt dışı alış veriş (çoğu özel işletmede yüksek vergi oranlarını bahane ederek satış fişi verilmekten kaçınan satıcılar var), sayısı az da olsa dilenciler, avantacılar Kübanın toplumsal hayatına ve sosyalist ilkelere önemli darbeler vuruyor. Kamusal ekonomi dışında işleyen bir paralel ekonomi var ve bu planlamaya dayalı bir ekonomi açısından eşitsizlik üretiyor. Yine de suç oranının düşüklüğünün de bir sonucu olarak mafya ve çetevari oluşumların görülmemesi önemli. Turizm sektörünün ortaya çıkardığı eşitsizliklere önlem olarak bu sektörde çalışanların 2 yıllık rotasyonlara tabi tutulması uygulamasına geçilmiş. Böylece hiç değilse turizmin getirdiği kayıt dışı gelirin daha fazla kişiye ulaşması hedeflenmiş.
Sosyalizm yıkılır mı?
Ey bu kadar güzelleme de abartılı diye düşünen okur. Bu hikâyede kesin ciddi pislikler var, yani böyle bir cennet olamaz diyorsan ve ABDnin Kübaya uyguladığı ablukayı gevşetme ve diplomatik ilişki kurma kararlarının da Kübada sosyalizm aleyhine gelişecek bir süreci açmasını bekliyorsan şunları da oku:
Küba, ekonomik zorunluluklar nedeniyle özel mülkiyete ve yabancı yatırımlara kapısını aralayan, buna rağmen kamu ekonomisinin hala başat olduğu, parasız eğitim ve sağlık hizmetleri ile sosyalist bir ülke. ABD ambargosunun kalkmasının Kübaya McDonaldsı getireceği ve sosyalizmden uzaklaşacağı yorumları yapılsa da ambargonun verdiği ekonomik zararların ortadan kalkmasının sosyalist sistemi güçlendireceği de belirtiliyor. ABD Başkanı Obama ile aynı anda konuşan Küba Devlet Başkanı Raul Castro da ABD ile girilen yeni dönem için Sosyalizmin kazanımlarını herhangi bir şekilde riske atmadan ekonomik olarak daha iyi koşullarda olmayı hedefliyoruz diyerek bu hedefi de ortaya koymuş oldu. Bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görmek için Kübaya biraz daha yakından bakmak lazım:
Küba 13 milyonluk bir ada ülkesi. Ada demek kıt kaynaklar demek. ABD ablukası altında yaşayalı bir asrı geçmiş. Bu ablukanın verdiği zarar milyonlarca dolar her yıl. Hatta toplam zararın 1.1 trilyonu bulduğu ifade ediliyor. 1990ların başında Sovyet bloku çöktüğünde Küba varlık-yokluk savaşına girmiş. Turizm bu dönemin bir ürünü. Açlık çeken milyonlar varmış o sıralar Kübada ama öncelik çocukların, yaşlıların ve kadınların olmuş hep. Çocukların sağlığından ödün vermeden, her bir Kübalının ortalama 9 kilo zayıfladığı topyekun bir dirençle atlatılmış bu özel dönem. Hala ciddi sıkıntılar var tabii, petrol ithal ediliyor örneğin. Venezuela yetişmiş imdada biraz da, petrol ve diğer bazı temel ihtiyaçlar konusunda. (O yüzden her yerde Chavezin resimleri var.) Çin, Rusya, Fransa gibi ülkelerle ticaret var ama sınırlı. Böyle bir ülkeden süper güç olmasını bekleyemezsin.
Kübayı tabii birçok artısına rağmen Türkiyeyle bile değil, diğer Karayip ülkeleri ile ya da Latin Amerika ile kıyaslamak lazım. O zaman fark daha belirginleşiyor.
Küba, ablukanın ve dünyada yalnız kalmanın faturasını sosyalizmden verdiği tavizlerle ödüyor. Yabancı sermaye gelsin diye yüzde 51i Küba devletine ait şirketlerin faaliyet göstermesine izin veriliyor. Ayrıca turistlere ev, yani pansiyon kiralamak için de özel mülkiyet yönünde adımlar atılmış.
Küba, ordusu bütün ekonomik zorluklara rağmen güçlü bir ülke. Ama bütün bir gezi boyunca tek bir kışla görmemek enterasan geldi. Askerlik kadın-erkek bütün vatandaşlara zorunlu ama herkes kendi evinde askerlik yapıyor: toplum ve ordu iç içe. Ülke yönetimine ilişkin kararların alınma süreci de klasik liberal demokrasilerden farklı ama Kübalılar temsili demokrasinin başka bir biçimini tüm halkın aday olabileceği seçim süreçleri ile yaşıyor. Yerel ve ulusal meclislere seçilebilmek için Küba Komünist Partisi üyesi olma şartı aranmıyor. Adaylar herhangi bir yere para yatırmıyor ve seçim kampanyası için de para harcamak zorunda değiller. Kübada yine sanıldığının aksine birçok demokratik kitle örgütü var. Üye sayısı 8 milyonu bulan Devrim Savunma Komiteleri başta olmak üzere Küba Kadınlar Birliği, Genç Komünistler Birliği, sendikalar, mesleki birlikler vs. aracılığıyla yaygın örgütlülükleri var ve bu örgütler de kendi adaylarını sunabiliyor. Milletvekilliği profesyonel bir iş değil ve maaş alınmıyor. Yasama çalışmalarına katıldıkları zamanlarda milletvekilleri işlerinden izinli sayılıyor, hepsi bu.
Bu yapısı nedeniyle Kübada bir dönüşüm olacaksa bunun keskin siyasi-alt üst oluşlarla olması beklenmemeli. Kaldı ki, bazılarının beklediği gibi Kübada sosyalizmin çöküşü ve küresel kapitalist sisteme eski Sovyet ülkelerindeki gibi yıkıcı bir tarzda entegrasyon da toplumsal ve siyasal nedenlerle, neyse ki, oldukça zor. Belki ama kademeli bir geçiş ve karma bir ekonomik modele doğru gidiş, illa bu tür bir karamsar senaryo yazılacaksa, daha makul bir olasılık olarak görünüyor.
Mutluluğun resmi
Ama her ne olursa olsun; Nazım Hikmetin Sen mutluluğun resmini yapabilir misin? derken Abidin Dinoya, neyi kastettiğini bilmek, mutlu insanların ülkesinde olmayı daha da mutlu kılıyor:
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Kübanın resmini yapabilir misin?
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat?
yazık yazık Havanada bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin?
Berna Laçin'den Fatih Altaylı'ya 'Küba'da patates yok' yanıtı
Fatih Altaylı'nın Küba'yı hedef alan yazısına oyuncu Berna Laçin'den yanıt geldi.
Küba gezisi sonrası çeşitli yazılarla Küba'ya övgülerini dile getiren Berna Laçin, Fatih Altaylı'nın Küba ziyareti sonrası yazdığı yazıya da Twitter'dan yanıt verdi.
"F.Altaylı Küba'yı yerdiği yazısında 'patates yok' demiş!Bu da benim 'Küba'da neler yok' yazım! Darısı başımıza yokluklar" diyen Laçin, Küba'ya ilişkin daha önce kaleme aldığı yazısını paylaştı:
Laçin'in yazısı şöyle:
Çocuğum ne olacak korkusu yok
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
Sağlığın için endişelenmek yok
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
Açlık yok
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!
İşsizlik yok
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
Sokakta yatan evsiz yok
Bana en ilginç gelen bu oldu. En gelişmiş diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Kübada bir tane sokakta yatan insan yok.
Kadına şiddet yok!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele karısını öldüren kocalar var mı sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. Nereden aklına geliyor böyle şeyler dedi bana genç bir Kübalı kadın.
Boşanma yok
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.
Ter kokan kimse yok
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
Eğlencesiz gün yok
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
Tarlalarda organik olmayan gıda yok
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
Kazık yemek korkusu yok!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Kübada turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
Para yok!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi nasıl geçiniyorlar diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
Reklâm tabelası yok
Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten.
Berna Laçin Fatih Altaylı'nın ağzının payını vermiş. Laçin bu değerlendirmesiyle pek çok sosyalistten daha ilerde bir gözlemci olduğunu da ortaya koymuş.