Önce başarılar dilemek gerek, sonra da gerçekleri görmek...SYRİZA olayının bize gösterdiği en önemli gerçek halkın sola olan ilgisi ve umududur. Bu umut boşa çıkmamalı ve daha ileri taşınabilmelidir. SYRİZA'dan bir düzen değişikliği beklenmiyor. Alper Taş bugün SYRİZA'nın sosyalist bir programı olmadığını söyledi. Ama Yunan halkının umutlarını AB'nin çizdiği bir programla aşmaya kalkışırsa -ki öyle görünüyor- bu umut bir fiyaskoya dönüşecektir. KKE'nin de görüşü bu doğrultuda. Umarım bu konuda daha sol bir gerçekçilik içine girerler. Yoksa bu umut dalgası da sosyalist sola hiç bir enerji katmadan sönümlenmeye mahkum olacaktır.
SYRIZAnın çağrısı
SYRIZAyı ya da Podemosu seçenek hale getiren şey, toplumsal-siyasal zeminlerde gelişen yaygın direniş dinamiklerinin koalisyonu olabilmeleridir. Seçimlerle sınırlı bir ittifakın ötesinde, SYRIZAnın başarısı asıl olarak bu toplumsal direniş birikiminin geliştirilmesi ve parçası olması sürecindedir. Bu umudun bizdeki adı Hazirandır.
ÖNDER İŞLEYEN-BirGün
SYRIZAnın başarısı, isyan-direnme hareketlerinin ilerleyişinde de yeni bir uğrak. Yunanistanda halkın tahakkümü reddeden iradesi, tüm halklara başarmanın mümkün olduğunu gösteren bir ilham kaynağı. Bu umut, Alexandros Grigoropoulos (Alexis) 2008de polis tarafından Atina sokaklarında öldürüldüğünde, sokakları barikatlarla kapatan gençlerin olduğu kadar Alexis için ateşe verilen geceleri selamlamak için her yerde ve elbet ülkemizde- sokağa dökülen gençlerin de umududur. O yüzden Atina sokaklarında da Alexis ve Berkin aynı bayrakta buluşuyor.
I Emperyalizmin 2008den başlayarak derinleşen krizi, neoliberal yeni dünyanın yönetme dinamiklerini ve ilişkilerini yerinden oynattı. ABD başta olmak üzere kapitalist merkezler kuşatıcılıklarını sürdürmekle birlikte kurucu güç niteliğini kaybetmeye başladı. Sosyal-toplumsal bir bunalıma da yol açarak ilerleyen kriz içinde şekillenen geçiş sürecinde eski iktidar yapıları pek çok yerde yönetme güçlerini kaybediyor. Neoliberal sömürünün yarattığı adaletsizlik ve kriz koşullarında uygulanmaya konulan yeni baskıya, yoksullaşma ve güvencesizleşme programlarına karşı kitlesel patlama-isyan dalgaları gelişiyor. Bir tür parlama anları olarak şekillenen bu isyan dalgalarının, henüz bir kurucu güç kazanamadığı, isyanların örgütlü ve sürekli bir muhalefet hareketine dönüşemediği koşullarda geçiş dönemi, bu tür parlama-geri çekilme dalgaları eşliğinde gelişmeye devam ediyor. Yunanistan, bu direnme hareketleri ile oluşmaya başlayan yeni devrimci sürecin ilerleme noktalarından, uğraklarından birisi olarak yeni olanaklara kapı aralıyor.
II Yunanistan, kriz dalgasının en sert biçimde yaşandığı ülkelerden birisi olarak geçiş döneminin tüm niteliklerinin belirginleştiği bir ülke. Avrupadan para akışına, üretken olmayan büyüme alanlarına ve ucuz emeğe dayanarak gelişen kapitalist yeniden yapılanmanın kriz koşullarında işlerliğini kaybetmesiyle birlikte, hızla ekonomik iflasa sürüklenen Yunanistan, 5 yıldır kapitalizmin yeni bir deney sahasına dönüştürüldü. Kapitalist merkezlerin tüm kurumlarıyla tahakküm altına aldığı Yunanistanda iktidar, biçimsel bağımsızlığının dahi ortadan kalktığı bir yönetim yapısı ile emekçilere ağır bir fatura çıkarttı. Baskı politikaları ile birlikte hayata geçirilmeye çalışılan bu programın, kapitalizmin yeniden inşasını mümkün kılmadığı oranda kitlelerin sisteme karşı öfke ve tepkileri de giderek yoğunlaştı. Yunanistan uzun zamandır tam anlamıyla yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği yönetilenlerin ise eskisi gibi yönetilmek istemediği bir krizden geçiyor. Bu durum kapitalizmin kriz koşullarında kendisini yeniden üretmesinin yeniden kuruluşunun- kolay olmadığını da gösteriyor.
III Bu salınımın bir ucunda ise halk kitlelerinin direnme mücadelesi yer alıyor. 2008de özellikle gençlerin sokak hareketlerinin belirleyici olduğu önemli bir isyan dinamiği, yeni dönemin ilk işaret fişeği olarak Atina sokaklarından başlayarak tüm Yunanistanı kuşatmıştı. Bu direnme mücadelesi bugüne dek kendisini pek çok dayanışma örgütü, halk meclisleri, siyasal örgütlenmeler içerisinde geliştirerek sürdürebildi. Direnme dinamiklerinin hızla geliştiği ancak siyasal bir seçenek oluşturamadığı koşullarda Yunanistanın kaderi Avrupa oligarşisi tarafından belirlenmeye devam ederken bu süreç umut ve umutsuzluğun iç içe geçtiği bir toplumsal iklimi de yarattı. 2008de başlayan ilk isyan dalgası içerisinde politikleşerek bugün SYRIZAda mücadeleye devam eden N.Bletsas, BirGündeki yazısında çok sayıda insanı intihara sürükleyen süreçte; insanların korku, kolektif umutsuzluk ve öfke içinde olduğu dönemde SYRIZAnın yeniden umut edebilme imkânı sağladığını anlatıyor. SYRIZA, halka giderek hâkim olan öfke ve umutsuzluğa yanıt verebilecek somut bir politika ve onu hayata geçirebilecek bir blok-birleşik güç yaratabildiği oranda seçenek olarak gelişebildi. SYRIZA, örgütlü, toplumsallaşmış bir sol dalganın parçası olarak iktidara geldi. Bu yönüyle direnme hareketlerinin siyasal seçenek oluşturamadığı noktada nasıl çalındığını, bastırıldığını gösteren Tahrir gibi negatif deneyimlerin yanında SYRIZA da pozitif bir deneyimi temsil ediyor.
IV Tüm bu olanaklarla birlikte işaret edilen kimi sınırlar ve olası riskleri de kuşkusuz dikkate almak gerekir. Ekonomik olarak çökmüş ve kuşatılmış bir ülkede SYRIZAnın iktidar deneyiminin hiç de kolay olmayacağı malum. Ama bu zaten tam da yaşanan durumun doğasıdır. Ekonomik ve sosyal bir bunalım içinde sistemin çökmediği yerlerde bu tür köklü değişim dinamiklerinin şekillenmesi çok da kolay değil. SYRIZA, bu şartlarda ne yapabilirdi ya da ne yapabilir? Herhalde, koşulların zorluğu nedeniyle iktidar imkânından uzak duracak değildi! O zaman SYRIZA, bugün de ortaya koyduğu iddialar etrafında emekçiler lehine kazanımlar elde edebildiği, Yunanistan halkı üzerindeki baskıyı azaltabildiği oranda hiç de küçümsenmeyecek bir şey yapmış olacaktır. Bugün, SYRIZAyı yıkmak için mücadele edeceğini söyleyen sol güçlerin gelişmesi de bir yönüyle buna bağlı. Yoksa, Yunanistan halkının neredeyse toplu intiharlarla çaresizliğe sürüklendiği yerde yenilmeyi de göze alarak sorumluluk üstlenmeden o beklenen gün bir türlü gelmeyecektir! SYRIZA, kriz karşısında düzen içi çözüm yolları geliştirmeye yöneldiği oranda, sonuç ne olursa olsun köklü düzen değişikliklerinin de yolunu açabilecektir. Mesele, sürecin bu doğrultuda geliştirilmesi için mücadele etmek ve dayanışma içinde olmaktır.
V SYRIZAnın başarısı ülkemize, Çiprası dahi şaşırtacak boyutlarda yansıdı. SYRIZA umudu insanların seçenek arayışının ne denli güçlü olduğunun bir göstergesi. Öte yandan Yunanistana yerleşip kurtulma hayalleri kuran ya da SYRIZAnın kimi matematik hesaplarla kolayca oluşturulabileceğini düşünen, sayısı hiç de az olmayan insanlarımız umutla iç içe geçmiş umutsuzluğun da ifadesi. Bunun ötesine geçmek elbette mümkün.
SYRIZAnın Yunanistan gerçekliği içerisinde ürettiği seçenek, birleşerek kazanmaya da bir çağrıdır.
SYRIZAyı ya da Podemosu seçenek hale getiren yol, toplumsal-siyasal zeminlerde gelişen yaygın direniş dinamiklerinin koalisyonu olabilmesidir. Seçimlerle sınırlı bir ittifakın ötesinde, SYRIZAnın başarısı asıl olarak bu toplumsal direniş birikiminin geliştirilmesi ve parçası olması sürecindedir.
Bu umudun bizdeki adı Hazirandır.
İsyanın direnme damarlarını halkın meclislerinde örgütlü hale getirerek birleşik bir halk muhalefeti yaratma mücadelesi olarak Haziran Hareketi geliştiği oranda, devrimci değişim ülkemiz gerçeği haline gelebilecektir. Haziran, toplumsal bir direnişle birlikte ülkemizin devrimci yeniden kuruluşunun da bir iradesidir. İşte tam da burada yapılması gereken, kuşkusuz umutlu ama zor ve zahmetli olanı yaparak halkın örgütlü ve birleşik mücadelesini örgütlemektir. Ülkemizin faşizme doğru hızla gelişen bu gerçekliği karşısında bir iktidar alternatifinin de nüvesi olabilecek- toplumsal direnme zeminleri geliştirilmeksizin kolay yoldan kazanılabilecek hiçbir şey yoktur.
İki.. üç... daha fazla...
***
Bu umudun bizdeki adı Hazirandır. İsyanın direnme damarlarını halkın meclislerinde örgütlü hale getirerek birleşik bir halk muhalefeti yaratma mücadelesi olarak Haziran Hareketi geliştiği oranda, devrimci değişim ülkemiz gerçeği haline gelebilecektir.
Yine Syriza üzerine
HAYRİ KOZANOĞLU
Syrizanın seçim başarısının tüm Türkiye solu için yeni bir heyecan ve şevk kaynağı olması, taze bir iyimserlik rüzgârı estirmesi beklenirdi. Heyhat! Önce anlamsız bir, Kim Türkiyenin Syrizası? tartışması fitillendi. Kestirmeden söyleyeyim; yıllardır Syriza (öncesinde Synaspismos) ile Avrupa Sol Partisi çatısı altında kader birliği yapmış bir ÖDPli olarak, kim Syrizanın farklı sol güçleri birleştirme hünerini gösterirse, kim geniş halk kitlelerini kendi programı etrafında seferber edebilirse, kim sokağın enerjisini sandığa taşıyabilirse o öne fırlar. Gerisi laf-ı güzaftır.
Ardından, kanıksandığı üzere AKP komiserleri denetiminde, anaakım tv kanallarına dağılan bilumum liberal, yandaş, sol kaçağı muhterem, mazallah insanlarda sola bir sempati uyanmasın, bir umut filizlenmesin diye ter döktüler. Ekranları başına hevesle oturanlar kasvetle kalktılar. Emek ve sınıf mücadelesini öne çıkarmayanın; gericiliğe karşı direnmeyenin; kapitalizmle, emperyalizmle sorunu olmayanın, kusura bakmasın böyle bir tartışmada yeri bulunmaz. Tabii ki solun bu temel değerlerinin sınırını aşamayanların, ülkemize özgü kimlik ve tanınma taleplerine sahip çıkmayanların da siyasette karşılığı yoktur. Haliyle mücadele hattı kendi ülkesinin ve insanlarının özgün sorunlarına değmeyen hiçbir siyası parti/hareket de Syrizanın sihirli değneği ile hayata dönemez.
Madem Syrizadan, Yunanistandan dem vuruyoruz, komşumuzdaki siyasi gelişmeleri daha yakından izlemekte, yeterince anlamadan kelam etmemekte yarar var.
Öncelikle Syriza, şemsiye bir örgüt; birbirinden farklı partileri, hareketleri ve aydınları aynı çatı altında toplayan çoğulcu bir yapı. Kaba taslak, Alexis Çiprasın etrafında kümelenen yüzde 70lik bir anaakım ve yüzde 30luk bir Sol Platformdan oluşuyor. Bu nedenle, çatlak demeyelim de, değişik makamlardan sesler duymak mümkün.
Şimdilik borçların mendebur ilan edilerek reddi; tek tek kredilerin meşruiyetinin, borç denetimine tabi tutulması gibi yöntemlerden uzak duruyorlar. Talepleri, borçların indirilmesi, ötelenmesine ilişkin. Bu süreç haliyle pazarlıkları, belki de geri adımları içerebilir. Asıl önemli nokta, Selanik Programında sıralanan, halka yönelik toplumsal vaatlerin yerine getirilmesidir. Açlığın ve yoksulluğun en vahim manzaralarını ortadan kaldırmaya; alt ve orta sınıfların vergi yükünü indirmeye; politik sistemi demokrasiyi derinleştirerek dönüştürmeye yönelik program sekteye uğrarsa, ahali mazeret dinlemez, gecikmeden Syrizadan hesap sorar.
Bilindiği gibi Yunanistan 2010-12 arası toplumsal hareketliliğin tavan yaptığı, Troykanın kemer sıkma önlemlerine karşı tüm Avrupadaki direniş mücadelelerinin en keskinleştiği coğrafyaydı. Syriza göreceli olarak sokak mücadelesinin ivme kaybettiği bir dönemde hükümet edecek. Eğer Brüksel Yunanistandaki dalgayı boğmaya teşebbüs ederse, bir anlamda geçiş programının, daha radikal bir dönüşüme evrildiği bir süreç yaşanabilir. Sistemin çatlaklarından yararlanarak toplumsal bir rahatlamanın sağlanamaması; kapitalizmin sözleşme hukununu reddeden, mülkiyet ilişkilerini zorlayan devrimci bir altüst oluşu getirebilir.
Syrizanın uluslararası kalibrede bir ekonomi takımı var. Yeni maliye bakanı Yanis Varoufakisin, başbakan yardımcısı Ginanis Dragasakisin müzakereci stratejileri karaya oturursa, Costas Lapavistasın, Stathis Kouvelakisin avrodan çıkmayı da göze alan daha radikal yaklaşımları öne çıkabilir.
Syriza, emeğin Avrupasını savunan, tüm Avrupalı emekçilerin ortak mücadelesini eksenine oturtan bir yapı. Avrodan çıkışın ulusalcı çözümlere yönelteceğini düşünüyor, arkasından gelecek rekabetçi devalüasyonların 30lar benzeri bir siyasi iklim yaratmasından endişe duyuyor. Yunanistanda, Altın Şafak gibi hiç tereddüde yer vermeden faşist gibi faşist bir partinin seçimlerden 3. çıkması da bu kaygıları doğruluyor.Yoksa burjuva yayın organlarında yakıştırıldığı gibi Avrasyacı bir çizgisi yok.
Syrizanın başarısının tüm Avrupada domino etkisi yaratması beklemek aşırı iyimserlik sayılmaz. Kasımda İspanyada, eylülde Portekizdeki seçimler radikal solun tüm Avrupada yükselişini müjdeleyebilir. Bu ilgiyle, Podemos lideri Pablo İglesias, Syrizanın seçim başarısının ardından Valensiyada 7 bin kişilik coşkulu bir kitleye hitap etti. Avrupadaki sağ partilerin karabasanı da, Syriza hükümetinin muhtemel bir başarısının emsal oluşturması, diğer ülkelerdeki radikal sol partilerin cazibesini ve meşruiyetini artırması. Bu panikle, İspanyol Başbakanı Mariana Rajoy en amansız Syriza karşıtı olarak öne atılıyor.
Avrupada çelişkilerin sağ/sol emek/sermaye ekseninde keskinleştiği bir dönemde Türkiye radikal solu da öznesini arıyor. Umutluyum, süre kısa da olsa, bulacak, bulmak zorunda
Çipras hükümet programını açıkladı
SYRIZA - ANEL koalisyonunun hükümet programını açıklayan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, kurtarma paketinin başarısız olduğunu, kemer sıkma politikalarına devam etmeyeceklerini ancak köprü kredisine ihtiyaç duyduklarını söyledi. Çipras, gereksiz ve lüks harcamalarla ilgili köklü kesintilere gidileceğini duyurdu. Hükümet programında kamulaştırma gibi 'radikal' maddelere ise rastlanmadı.
(İleri - Dış Haberler) SYRIZA'nın 25 Ocak'taki seçim zaferinin ardından sağcı ANEL'le birlikte kurduğu koalisyon hükümetinin programı açıklandı. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, yarın (10 Şubat Salı) yapılacak güven oylaması öncesinde parlementoya seslenerek yeni hükümet politikalarını duyurdu.
'KÖPRÜ KREDİSİ ARIYORUZ'
Çipras konuşmasında, seçim kampanyasında vaatte bulundukları kemer sıkma önlemlerini kaldırma taahhüdüne bağlı olduklarını belirtti. Kurtarma paketi anlaşmasının çöktüğünü belirten Çipras, borçlarını ödemeyecek durumda olduklarını ve köprü kredisi olarak tanımlanan, uzun vadeli kredi bulununcaya kadar alınan kısa vadeli kredi aradıklarını söyledi. SYRIZA'nın (Radikal Sol Koalisyon) adının aksine programda kamulaştırma gibi radikal maddeler yer almadı.
ASGARİ ÜCRET 751 AVRO'YA ÇIKARILACAK
Cihan Haber Ajansı'ndan Atina muhabiri Hasan Hacı'nın bildirdiğine göre gereksiz kamu harcamalarında köklü kesintilerin yer aldığı programın bazı maddeleri şöyle:
- İşsiz kalan okul güvenlik elemanları, Maliye Bakanlığı temizlik işçileri, üniversite ve teknolojik eğitim enstitüleri çalışanları yeniden işe alınacak.
- Memorandum (kemer sıkma) sonucu mağdur olanlara acilen ilaç, tedavi, yemek, elektrik hizmeti ücretsiz verilmeye başlanacak.
- Vergiden muaf gelir miktarı yıllık 12 bin Euro olacak.
- 2014 yılına ait taksitlerin ödenmesi kaydıyla kriz döneminde hayata geçirilen genel gayrimenkul vergisi (ENFİA) 2015'te iptal edilecek.
- ENFİA yerine büyük gayri menkul sahiplerine vergi konulacak.
- 2016 yılına kadar asgari ücret 751 Avro'ya çıkarılacak.
- 2015 sonunda 700 Ayro'ya kadar emekli aylığı alanlara 13. maaş ikramiyesi verilecek.
- Ödenmeyen banka kredilerine dair düzenleme hazırlanana kadar gayri menkuller haczedilemeyecek.
-Toplu sözleşmelere yeniden dönülecek. Toplu işten çıkarmalara son verilecek. Hakemlik (arabulucu) yapısı yeniden getirilecek. Gençlerin aleyhine maaş belirleme yapılamayacak.
BAŞBAKANLIK UÇAKLARINDAN BİRİ SATILACAK
- Bakanlık otomobilleri ile başbakanlığa ait üç uçaktan biri satılacak.
- Milletvekillerine tahsis edilen otomobillerin iptal edilmesi için meclis başkanlığına öneri götürülecek.
- Başbakanlık çalışanlarında yüzde 30, başbakanlık korumalarında yüzde 40'lık azaltılmaya gidilecek. Aynı uygulama bakanlıklar için de hayata geçirilecek.
- Eski kamu televizyonu ERT sıfırdan yeniden oluşturulacak.
- Kriz gerekçesini masaya yatıracak "Araştırma Komisyonu" kurulacak.
- Bütün kamu sözleşmeleri yeniden kontrol edilecek.
- Yunanistan İstihbarat Teşkilatı (EYP) yapı ile adı yeniden belirlenecek. Yeni adı "Ulusal Egemenliği Koruma Dairesi (Müdürlüğü)" olacak.
- İkinci nesil (Yunanistan'da doğan) göçmen çocuklarına vatandaşlık hakkı veren yasa acilen meclisten geçirilecek.
- Sigara ve petrol kaçakçılığı ile etkin mücadele yapılacak.
- Vergi kontrol mekanizmaları güçlendirilecek.
- Yetkisini kötüye kullananlara yüksek cezalar verilecek.
- Vergi muafiyetlerine son verilecek.
- Yunanistan'ın borcu konusunda alacaklılarla anlaşma sağlanmaya çalışılacak.
Açıklanan programda hiç kamulaştırma olmaması SYRİZA'yı sosyalist mi yapar. Bu parti ve açıkladığı program sosyal demokrat. Kapitalizmin bunalımını atlatmaya çalışmayı program haline getirmişler.
Syriza: Gelmekte olan sınıf mücadelelerini engellemenin yeni adresi
Devrimci bir sınıf hareketinden ve onu hazırlayacak bir devrimci partiden yoksunluğun burjuvazi de farkındadır. Bu büyük tehlike, onun avantajıdır ve o günümüzde bundan en iyi biçimde yararlanmaktadır. En görkemli sınıf ve kitle hareketini dahi eninde sonunda dizginlemekte ve denetim altına alabilmektedir.
Yunanistan seçimleri beklenildiği gibi Syrizanın zaferi ile sonuçlandı. Syriza seçimlerde %36.3 oranında oy alarak 149 milletvekili elde etti. Tek başına hükümet kurma şansını iki milletvekili ile kaçırdı. Onu Yunanistan'ın yıllanmış partisi Yeni Demokrasi Partisi ve %6.2 oranında bir oy ve 17 milletvekili çıkararak Altın Şafak adlı azılı ırkçı-faşist parti izledi.
Syriza'nın zaferi Yunanistan'da büyük bir sevinçle ve coşkuyla karşılandı. Syriza'ya oy verenler anında sokaklara çıktılar, kendilerinin eseri saydıkları zaferi kutladılar. Hem de ölçüsüz düzeyde hayaller yayan değerlendirme ve açıklamalarıyla Alman Sol Partisi-Die Linke de sevinç çığlıkları attı. Sıra Avrupa'nın diğer ülkelerinde şeklinde bir temennide bulunmayı da ihmal etmediler.
Kardeş parti olarak ÖDP ve şimdiden Haziranda yapılacak seçimlere hazırlanan HDP de Syrizanın elde ettiği başarıyı kutlama korosuna katıldı. HDP Syrizayı kendilerine benzetti, onu herkesten önce arayıp canı gönülden kutladı. Aynı başarıyı seçimlerde kendilerinin de elde edeceği, %10 barajını aşmanın şimdi daha mümkün olduğu mealinde değerlendirmelerde bulundu. Açık ki, HDP, Syrizanın elde ettiği zaferin estirdiği rüzgarı da arkasına alarak, toplumun kararsız kesimlerini ikna etmek ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında aldıkları oyu aşan bir başarının peşindedir. Kısacası HDP, Yunanistan seçimlerini bunun imkanı olarak değerlendirecek.
ÖDP seçimlerden ölçüsüz düzeyde etkilenmiş olacak ki, hızını alamayıp, yeniden sosyal Avrupa rüyası görmeye başladı. ABne olan liberal düşkünlüğü yeniden depreşti. Syrizanın bir başlangıç olduğunu, bu başarının tüm Avrupaya yayılacağını dile getirdi. ÖDPye göre sosyal Avrupa geliyordu ve bu her zamankinden daha çok mümkündü.
Syriza temsilcileri kutlama sırasında biri içe, diğeri de dışa dönük iki dikkate değer açıklama yaptılar. Syrizanın lideri Tsipras'in ilk mesajı ABne dönüktü. Çok vurgulu biçimde AB ile çatışmayacağız dedi. Syrizanın güçlü isimlerinden Teodoros Dritsa ise içe dönük konuştu. Yunanistan Genelkurmay Başkanı Mihailis Dimitris ve polis teşkilatı müdürü Dimitris Tsaknakise orduya ve polise güveniyoruz mesajını gönderdi.
Hiç kuşkusuz Syriza liderinin açıklaması batılı merkezlerde ve liderleri nezdinde hissedilir bir rahatlatma yarattı. O kadar ki, Belçika'dan üst düzeyde bir temsilci, sürekli olarak ABye kafa tutan, zaman zaman sivri sözlerle ABye olan borçları askıya alacaklarını açıklayan, bu nedenle de başta Almanyada olmak üzere, tüm Avrupa ülkelerinde tedirginliğe yol açan Syriazyı rahatlatırcasına, Syriza ile borçları ödeme konusunda esnek davranacakları mesajı verdi.
Syriza tek başına hükümet kuramıyor. Bu nedenle ANEL adlı sağcı bir parti ile koalisyon kurdu. İki parti sözde önemli kimi konularda ters uçlardalar. Ne hikmetse birlikte olmakta sakınca görmediler.
Yunanistandaki seçimlerin ve Syrizanın zaferinin yankıları devam ediyor. Türkiyenin ve Avrupanın yeni dönem liberalleri bir yandan Syrizayı bir gelecek umudu olarak parlatırken, diğer yandan, bu zaferin üzerinden yeni teorik açılımlar yapmaya çalışıyorlar.
Yanılgılar, dayanaksız hayaller ve katı gerçekler
Yunanistan, kapitalizmin soluğunu kesen küresel krizden en çok etkilenen bir ülkedir. Krize çare adına yıllardır AB, AMB ve IMF tarafından dayatılan iktisadi ve sosyal yıkım ve soygun politikaları nedeniyle ülke ekonomisi günümüzde iflasın eşiğine gelmiştir. Nedir ki, Yunan ekonomisinin bu perişen hali Avrupa ve dünya halklarına refahın kalesi olarak sunulan ABnin umurunda olmadı, olmuyor. AB, AMB ve IMF üçlüsü tam bir acımasızlıkla Yunanistana kurtarma paketi yalanı ile, paket üstüne paket dayattılar. Maliyesini çökerttiler, işbaşına getirdikleri kukla teknokratlar hükümeti aracılığıyla her dediklerini harfiyen hayata geçirttiler. Krediler verdiler, ancak bunları nasıl ve nerede kullanacaklarını kendi tasarruflarına aldılar. Fiilen mali denetimi de ele geçirdiler. Kısacası AB, aslolarak da Almanya, bu yoksul ülkeyi sömürgeleştirme amaçlı politikalarla adeta bunalttı. Hükümet üstüne hükümet denediler ancak bu da çare olmadı. İktisadi ve sosyal alanda durum her geçen gün daha vahim boyutlar kazandı.
Sömürü katmerli hale geldi. İşsizlik tavan yaptı. Her yerde olduğu gibi Yunanistan işçi ve emekçilerine de sefalet ücreti dayatıldı. Yoksulluk dibe vurdu. Açlık ve sefalet ürkütücü boyutla kazandı. Servet-sefalet arasındaki uçurum büyüdü. Sosyal kutuplaşma tehlikeli bir mecrada gelişirken, toplum sürekli bir gerilim içinde seyretti. Sosyal haklar budandı. Gelecek güvencesinden yoksunluk en yakıcı sorun haline geldi.
Yunanistan işçi ve emekçileri, Troyka'nın bu acımasız saldırılarını sineye çekmedi. Tam tersine, toplumun ezilen ve sömürülen diğer kesimlerini de arkalarına alarak bu saldırılara karşı koydular. İşçiler grevden greve koştu. Bugüne dek tam 15 genel greve başvurdu. Her saldırıya on binler, yüz binler halinde sokaklara çıkılarak cevap verildi. Krizinizin faturasını ödemiyoruz deyip, Troyka'ya kafa tuttular. Neredeyse tüm eylemler kapitalizmin simgesi kurumlara, parlamentoya, bu saldırılara aracılık eden hükümet temsilcisi politikacılara, bankalara yöneldi. AB, AMB ve IMF'ye dönük büyük bir hoşnutsuzluk oluştu, tepkiler birikti. Bu kurumlara dönük öfke gitgide arttı.
Toplumdaki sosyal kutuplaşmanın ifadesi olarak, Avrupanın diğer tüm ülkelerinde yaşanan, ırkçı-faşist bir saldırganlık Yunanistanın da gerçeği haline geldi. Irkçılık bir devlet politikası halinde desteklendi. Irkçı-faşist partiler kollandı, korundu ve gelişmeleri için her türlü imkan sunuldu. Onlar aracılığıyla türlü tertip ve provokasyona başvuruldu. Toplumun başına Altın Şafak adlı bir çete musallat edildi. Bu çeteye cinayetler işletildi. Bu Altın Şafak ki, yeni seçimlerde aldığı oylarla üçüncü parti haline gelmiş bulunuyor. Yunanistan'da da faşizm yakın bir tehlike haline gelmiştir.
Yunanistan halkı Hitler faşizminin vahşetini etinde-kemiğinde yaşamış bir ülkedir. Faşizmin işgalini yaşamış, Haydari Kamplarına tanık olmuştur. Fakat bunların hiçbirini sineye çekmemiş, kendisine yakışanı yapmıştır. Onurunu çiğnetmemiş,
direnmiştir. Bir anti-faşist direnme geleneği vardır. Yeri geldiğinde bunu dışa da vurmuştur. Örneğin Altın Şafak çetelerine aman dememiş, lanetlemiş ve kardeş halkların emekçileriyle omuz omuza faşist çetelere karşı da mücadeleler yürütmüştür.
Syriza işte bu tablodan ve bu tablonun önüne sürdüğü imkanlardan yararlandı. Adına Selanik Programı verdiği bir programla yığınların karşısına çıktı. Yığınların en küçük hassasiyetini dahi değerlendirdi. Yapıp yapmayacağından bağımsız olarak, Troyka karşıtı hoşnutsuzluğa ve tepkiye ABye boyun eğmeyeceğiz, buna son vereceğiz, ona bizim koşullarımızı dayatacağız söylem ve vaadleri ile karşılık verdi. Anti Troyka tepkileri okşadı, kendi kanalına akıtmak için tüm imkanları seferber etti.
Sömürüyü sınırlandırma, asgari ücreti yükseltme, yoksulları koruma ve kollama, özellikle gençliği vuran işsizliği azaltma, yaratılacak fonlarla adım adım ekonomiyi düzlüğe çıkarma, ekonomide büyümeyi sağlama gibi pek çok vaatte bulundu. Göçmenlerden yana politikalar geliştireceğini, ırkçı-faşist saldırganlığa karşı olduklarını, sosyal politikalarla işçi ve emekçi sınıfların yaşamında iyileştirmelere gidileceğini de ekledi bunlara.
Bilinir ki, Yunanistanda denenmemiş bir parti yok. Toplam 7 hükümet eskitildi. Hiçbir partiye ve hükümete güven duyulmuyor bugünkü Yunanistanda. Bir önemli ve hayati gerçek daha var. Yunanistandaki sınıf ve kitle hareketi çok zengin bir bileşime sahipti. Ne yazık ki, bu hareket bir programdan, yönden ve hedeften yoksundu. Her şeyden önce ona program yetiştirecek, yön bildirecek, hedef gösterecek, gün be gün ona slogan armağan edecek devrimci bir parti yoktu. Öte yandan tüm militanlığına, bitmez tükenmez mücadele azmine ve dur durak bilmeyen eylemli haline karşın, Yunanistan işçi sınıfı, mücadelesini bir bağımsız sınıf mücadelesi halinde geliştirme politik ve örgütsel olgunluğunda değildi. Gelecek konusunda hazırlıksızdı. İşte bu iki büyük eksiklik, sınıf ve kitleler içinde oluşan, gün be gün gelişen hoşnutsuzluğun, tepkilerin ve öfkenin başka bir kanala, örneğin alternatifsizliğin çok somut olarak yaşandığı Yunanistan koşullarında, Syriza kanalına akmasını sağladı. Kabul etmek gerekir ki bu zor da olmadı. Devrimci bir parti yoktu, ancak kimi burjuva popülist politika ve parolalarla onlara hitap eden Syriza vardı sahnede. Yığınlara geçici bir süreliğine de olsa Syriza cazip geldi, ona yöneldiler ve onu desteklediler. Bir seçim zaferi kazanmasını sağladılar. Gerçek şudur ki, Syriza Yunan işçi ve emekçilerine çok şey borçludur.
Bu arada, bir diğer önemli gerçeği daha hatırlatmakta fazlasıyla yarar var. Kesinlikle Yunan işçi ve emkçiler Syriza'nın programına oy vermiş değiller. Syriza onlar için geçici bir duraktır. Bu kez de onu deneyecekler. Deyim uygunsa emekçi yığınlar önümüzdeki dönemde Syrizayı ciddi bir sınavdan geçirecek. Peki, Syriza bu sınavdan başarı ile çıkabilek mi?