Liberté, egalité, fraternité
Can Soyer
Tarihin sonu demişlerdi ve biz karşı çıkmıştık.
Keşke tarihin dibi deselermiş. Dibi, yani çukurun en derin yeri.
Zamanın akışının durmasını, tarihin sonlanmasını arzu ettikleri yer, burasıymış; bu pislik dolu çukurun dibiymiş meğer.
***
Asıl radikal olan burjuvazidir, böyle diyordu Brecht.
Radikalizm sonuna kadar gitmek demekse, köküne kadar dalmak demekse, dibine kadar batmak demekse, işte tam o noktadayız.
Sömürünün, vahşetin, yobazlığın en dibindeyiz.
***
Şimdi dipteyiz. Ama her zaman böyle değildik.
Çok zaman geçmedi üzerinden; eskimiş gibi görünmesi dünyanın efendilerinin gözden düşürmek için attığı çamurun izinden.
Tarih dediğimiz ucu bucağı belirsiz kainatta nedir ki birkaç yüzyıl?
İşte o kadarcık kısa bir zaman önce, bu dünyada soylu bir çığlık yükseldi; liberté, egalité, fraternité.
Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik çığlığı akıl almaz bir hızla yayıldı hem mekanda hem de zamanda. Çağdaşlarına da ardıllarına da dillerden hiç düşmeyen bir türkü oldu.
Notasının, temposunun ya da sözlerinin değiştiği oldu; bazen tek başına dimdik, bazen el ele verip söylendi durdu; o dilden bu dile tercüme edildi veya başka türkülerin içinde eriyip kayboldu.
Ama o günden bugüne insanlığın türküsü hep aynı ezgiyi taşıdı bağrında: liberté, egalité, fraternité.
1848de barikatları kuranların, 1871de duvarlara viva la commune yazanların, 1917de kızıl bayrağın ardında saf tutanların dilinde bu türkü vardı.
Alman faşizmine karşı direnen halkların, İspanya iç savaşında siperlere koşanların, Latin Amerikada emperyalizme kafa tutanların dilinde aynı türkü.
Eşitlik, özgürlük, kardeşlik.
***
Türkü, acı tesadüf mü desek, Fransada duyulmuştu ilk. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen karanlık, Fransız halkı isyana karar verince silinip gitmiş, ortalık ışımıştı.
Aydınlanmıştı, aydınlanma ışığıyla aydınlatmıştı dünyayı.
Bugün dibini Fransada gördüğümüz tarih, zirveye de önce Fransada çıkmıştı.
Aradan geçen yıllarda, burjuvazinin pençelerindeki dünya, kocaman bir kavis yapıp tarihi başa sardı.
Bir devrimin zirvesinden, devrimin berisine taşıdı insanlığı semirmiş sermaye sınıfı.
Şimdi devrimin, o yüce ihtilal-i kebirin de gerisindeyiz.
Tarihin dibindeyiz.
***
Ama o zirve orada öylece duruyor; uğultulu tepelerin çağrısı kulaklarımızda yankılanıyor. Bizi ne kadar batırmaya çalışsalar da en zifiri karanlığa, ışık yolunu bulup bir yerden sızıyor.
Işık sızıyor ve düştüğü yerde bir umudu aydınlatıyor. Bir gücü, bir inadı, bir kararlılığı.
Ve dünyanın her köşesinde, bir mırıltı gibi o meşhur türkü dillendiriliyor.
Boyun eğme diyor, diren diyor, ileri diyor, ayaktayız diyor bizim dilimizde.
Je suis Charlie diyor, not afraid diyor işte başka dillerde.
Sanki tek bir dilmiş, anadilmiş gibi tanıdık geliyor hepimize.
***
Liberté, egalité, fraternité; bu, tüm halkların anadilidir.
Ve en güzel türküler hep anadilinde söylenir.
Şimdi tarihin dibinde, karanlığın en zifirisinde, sızan ışığın huzmelerine baka baka mırıldanıyoruz aynı türküyü anadilimizde.
Eşitlik, özgürlük, kardeşlik diyoruz.
Ayağa kalktık bir kez daha. Yürüyoruz. Geliyoruz.
Yobazlığın karanlık kurşunlarının sıcaklığı geçmeden yazılmış bir yazı. Karanlığın kendini hatırlattığı anlarda sıcağı sıcağına yazılan yazılarda bir duygusallık hakim oluyor. Doğal. O anlarda tam bir siyasi çözümleme beklemek doğru da değil. Bugün Fransa'da milyonlar yürüdü-yürüyor. Avrupa'nın ve dünyanın pek çok kentinde yürekler de Charlie Helbo için atıyordur.
Ama yetmiyor!
Bugün o kortejin en önünde yürüyenlerin bu katliamda hiç mi suçları yok? Fransa'sından, Almanya'sına, İsrail'ine, Türkiye'sine kadar, orada yürüyen liderlerin hiç bir dahli yok mu bu katliamda? Dinci gericiliği bu ülkeler beslemedi mi? IŞİD'i bunlar yaratmadı mı? Esad'ın adını şimdi duyuyor musunuz? Ne oldu Suriye politikası? Ya da Arap Baharı'ndan neden kimse söz etmiyor? ''Diktatör Kaddafi'' öldürüldükten sonra Libya daha demokratik mi oldu?! Bugünün Libya'sı Müslüman Kardeşlerden, El Kaide'ye, Boko Haram'a ve Işid'e kadar bu katil sürülerinin silah deposuna dönüşmekten başka bir işe yaramadı. Kaddafi'nin silah depoları bu yobazların katliamlarını gerçekleştirmesinin lojistik merkezleri haline dönüştü. Bu ortaçağ karanlığının hortlamasında emperyalizm baş sorumludur. Bugün Fransa'daki yürüyüşte en ön safta bulunan liderlerin timsah gözyaşları kimseyi aldatmasın! Fransa'da bugün yürüyenlerin ön saflarında timsah gözyaşları dökenlerin bu katliamda parmağı vardır. Nijerya'da, Irak'ta, Suriye'de öldürülen her insanın kanında bu adamların ikiyüzlü siyasetlerinin etkisi olduğu gibi.