''Dine karşıtlık derken, bugün bir sınıfsal tanımlama yapıyorsa, o dogmatik bir karşıtlıktır. Dine karşıtlık dediğimizde bir komünist için anlaşılması gereken, tefeci-bezirganlık kalıntıları ve onun bugün müttefiki olan emperyalizme (dolayısıyla) karşıtlıktır.''
Dine karşıtlık derken sınıfsal bir tanımlama yapılması neden dogmatik bir karşıtlık olsun? Gerçek anlamda din sınıflı toplumların ürünüdür (ilkel komünal toplumdaki dinler daha çok atalara saygı ve atalardan, onların ruhundan yardım dilenme ayrıca doğayı kutsama şeklindeydi). Din sınıflı toplumlar da hakim sınıfların toplum üzerinde ideolojik hegemonya kurmasının en önemli araçlarından biridir, belki de en önemlisidir. Bu ideolojik hegemonya ise sistemi yaşatan şeydir çünkü sömürü ve toplumu yönetmek sadece baskıyla, güçle gerçekleştirilemez. Mevcut düzenin en doğru, en adil düzen olduğuna insanları gerçekten inandırmak zorundasınız. Bu hakimiyeti kuramazsanız isyanlar başlar. Asırlardır isyanları engelleyen, bugün de dahil eşitsizliği, sömürüyü olağanlaştıran böylesine güçlü ve etkili bir hegemonya aracına yani dine karşıtlıksa sınıfsal bir karşıtlıktır, her sınıfsal mücadele dine karşıtlığı içinde barındırmak zorundadır. Çünkü sistemin hegemonyasına siz de karşıt bir hegemonya üretmek zorundasınız. Başka türlü insanları sistemden koparamazsınız. Diğer taraftan sistemin bu hegemonya aracına ilericilik, sosyalizanlık atfetmek, sistemin yüzlerce yıldır kullandığı hegemonya aracı üzerinden toplumu dönüştürmeye çalışmak başarısızlığa uğramaya mahkumdur, idealist bir çabadır.
Sosyalist mücadeleyi din temelinde başlatmanın savunulacak bir yanı yok. Sorunumuz zaten bu. Geçenlerde, sanırım halk tv.'de ve sanırım Uğur Dündar'ın programında bir konuk, katılımcı CHP'lilelere '' aydın din adamlarından oluşan uluslarası bir toplantı yapılması'' yönünde öneri sunmuş; CHP'liler bu soruya doğrudan yanıt vermemişlerdi. İyi ki vermediler. Hurafeci din anlayışı yukardan aşağıya toplumu kıskaca almışken, solun görev ve sorumluluğu bu zeminde din tartışmalarının içine girip ''gerçek islam'ıı anlatmak olmamalı. Sol bu oyuna gelmemeli.
Türkiye ne yazık ki, uzunca bir dönemdir üç toplumsal kesimin varlık bulduğu üç toplumsal alana bölünmüş durumda. Bunlardan biri kürt ulusal hareketinin hakim olduğu kesimlerse, ikincisi gericiliğe ve dolayısıyla AKP'ye mutlak biat eden kesimler ve üçüncüsü de yukardan aşağı uygulanan gerici faşist siyasete Haziran zemininde karşı çıkan kesimlerdir. Solun karşısında bu üç toplumsal kesim varken solun stratejisi bu kesimlerden birini daha da öne çıkartmak ve oradan kitle kazanıp, o kitlenin öncülüğüne geçmek olmalıdır. AKP'ye biat edenlerle, kürt hareketinin hegemonya kurduğu kesimler öncelikli olarak sosyalist sola kazandırılamaz. Bu iki kesimin tamamen dışlanması ve göz ardı edilmesi gerektiğini söylemiyorum, ama öncelik bu iki kesimin dışında ve özellikle Haziran ayaklanmasıyla gericilik karşısında boyun eğmeyeceğini, biat etmeyeceğini haykıran kesimlere yönelik olmalıdır. Solun öncelikle kazanabileceği ve kendisine yakın ve yüzü sola dönük kesimler bunlardır. Sol bu kesimleri önceliğine almalı, bu kesimlerin kazanılmasına çalışmalı, bu kesimlere öncülük etmeye çalışarak, bu kesimlerin örgütlenmesine çalışmalıdır. ( BHH de zaten böyle bir örgütlenme çabasıdır.) Türkiye'nin bu verili koşullarının gerçekliği budur. Ayakları yere basan bir siyaset izlenmek isteniyorsa nesnel gerçekliğe bakılmaksızın, birtakım soyutlamalar yoluyla çözüm önerilerinde direnmek yanlış sonuçlar vermek anlamına gelecektir.
Peki bu ''Haziran kitlesi''nin öne çıkan en belirgin özelliği nedir, diye sorulursa verilecek yanıt laiklik konusunda duyarlıklardır. Burada sorulması gereken ikinci sorusu, bu laik duyarlıkların siyaset alanında kullanılabilirliği var mıdır sorusudur ki, bu soruya hayır diyebilmek de mümkün değildir. AKP özellikle birinci cumhuriyet'i yıkmış ve ikinci Cumhuriyet'i kurmakta zorlanırken en çok hedef aldığı cumhuriyet kazanımı da budur. O zaman yapılması gereken solun bu alana oynaması, bu ''çatlağa'' yerleşerek bu alanı genişletmeye çalışmasıdır. Bu siyaset tarzı da, AKP'nin dinci gericiliğini hedef alması, hurafeci değil, başka ve daha doğru ve devrimci bir din var söylemi üzerinden değil, laiklik üzerinden,bilimsellikten, bilimsel eğitimden, aydınlanmadan yana bir siyasi hat üzerinden sürdürülmelidir. Dinin siyasallaşmasına karşı çıkılırken izlenecek siyaset tarzı farklı bir ( iyi,güzel, gerçek islam vb. gibi)dinsel söylem üzerinden değil, ( bu yol ayrıca sol için çok tehlikeli bir yoldur) laiklik üzerinden yürütülmelidir.