tarihselmaddeci arkadaş, sosyalist olduğunu söyleyen biri sosyalist mücadeleyi din üzerinden yürütmesini kimseye anlatamazsınız. HKP eğer bunu savunuyorsa, hiç bir sosyaliste bunu anlatamazsınız. Yalnız kalırsınız. Kitle kazandığınız falan yok da, kitle kazansanız ne olacak? Anti kapitalistlerin de kitlesi var.
Din konusuna dönelim, şu cümle senin samimiyetsizliğini, eleştirmek için eleştiri yapacağını ve sokakta din konusu hakkında farklı konuşacağını gösteriyor:
"Eren Erdem'i görüşlerini tutarsız bulsam da savunurum. Kendince muhalif bir adamı neden kendime düşman edineyim, sabah akşam eleştireyim?"
La soytarı, Eren Erdem'i "ünlü" diye savunuyorsun da, bana neden karşı çıkıyorsun? Eren Erdem'in görüşlerinin daha materyalist, daha olguya oturmuş, daha diyalektik yönden bağlantıları kurulmuş şeklini savunuyorum. Ayrıca Eren Erdem'i sabah akşam eleştirdiğimi kim söyledi? Adama sadece dini modernize ediyor diye bir eleştiri alıntısı yapmışım, bir de Aydınlık'ı Eren Erdem'in yazmasından dolayı tutarsızlıkla eleştirmişim. O tutarsızlık da Eren Erdem'e değil, Aydınlık'a ait. Ama Eren Erdem "ünlü" olduğu için iyi, biz adımız sanımız belli değil diye kötüyüz :D Bu da tam bir küçük burjuva soytarılığı işte.
Aha o Bakara suresindeki çeviri de Eren Erdem'e ait, zamanında beraber yazdığımız dergiden alıntı yaptım. İşiniz gücünüz sosyeteye yamanmak.
Din konusunda bildiğim de çok fazla bir şey değil, abdest almayı, bir kaç namaz suresini bilirim Ama din tarihi konusunda bildiğim bir kesinliği ortaya koyayım tekrardan: Tüm dinler tarihi sınıf mücadelesi tarihidir ve sömürülenlerin isyanını yansıtır (ezilenler kelimesini de dikkat edersen kullanmıyorum, o da post-modernist literatürün "ötekiler" ile birlikte en çok uydurduğu elementlerden biridir). Şimdi nereden söylüyorum bunu? Sadece bir örnek: Kur'anda "kıyam" kelimesi, sadece şekil olarak ayağa kalkmayı değil, bir isyanı belirtir. Ve cennet için isyan ilk başta öbür dünyada değil, yaşadığımız somut dünyadadır. Bunu da nasıl söylüyorum? Çünkü İslam'ın kaynağı olan bütün kadim dinlerde aynı efsane vardır. Peki varlığın "madde-ruh" olarak bölümlenmesi ne zaman oldu? Bilmen gerek artık, tabii ki tefeci-bezirganlığın skolastik felsefeyi din ile bulamasıyla.
Ve siz neden dinden bahsetmeden onu yok etmeye çalışıyorsunuz diyorum, çünkü pratiğiniz bu. İstediğin kadar hegomonyaya karşı argüman üreteceğim diye yırtın. Daha önce de söylediğim gibi, bir kaç laik panteist dışında kimse ile din konusunda konuşamazsınız. Ama biz konuşuruz, çünkü dinin tarihini çok iyi biliyoruz. Söylediğini çarpıttığım da yok, o senin işindir.
Kölelik ile ilgili yazdıklarımı onaylamamışsın, çok üzüldüm. İstediğin kadar onaylama, Muhammed'in kölelikle ilgili çalışması ilerlemedir diyorsun ama programı yok diyorsun. Kaynak ne? Yok. Çünkü bunlar "Amerikanın oyunları" değil mi! Adam açıkça "kölelere özgürlük" diyor. Daha programı olduğu konusunda seni nasıl ikna etsin? Cennetten melekler aracılığı ile "hocam o iş öyle değil" diye aracı mı atasın Ama yetmiyor yaptıkları, yetemez de zaten. Nasıl yetmediği de Kuran'da ortaya çıkıyor, tefeci bezirganlarla Medine'yi fethettikten sonra uzlaşıyor. Ayrıca Osmanlı'da 19. yüzyıldan öncesine gel bakalım, ilkel sosyalist sürecinde kölelik var mı? 19. yüzyılda artık Osmanlı tefeci-bezirganların elinde, kaşarlanmış bir devlet. Barbar akını olmadığı için ve sosyal sınıfları güçsüz olduğu için yıkılamamış bir türlü. Köleciliği gerçek anlamda kaldırabilen, modern kapitalizm olmuştur.
Evet, kendini 7. yüzyılda yaşamış olarak gören başka bir zırvalama, halkları zorla zaptettiler Yarım bir doğru aslında, tefeci-bezirgan iktidarında bir zapt etme, katliamlar süreci var. Lakin ilkel sosyalist gelenekli önderler sürecinde yayılmanın sebebini sorsam, sana göre aynı cevap. Kusura bakma da objektif tarih kitapların da bizim dediğimiz yazıyor. Git sen kendi grubundaki sadece komünist manifesto okuyan gençlere anlat bu masalları. Tıpkı Osmanlı'nın, Roma'nın yayılması gibi, bütün barbar kavimlerin gelişiminin sebebi tefeci-bezirganları ortadan kaldırışıdır. Başka hiçbir zorbalık ile yayılamazlar bu medeniyetler. Biraz ilerlese bile, bir anda yozlaşıp çöker. Tıpkı bir insanın doğumu, büyümesi ve ölümü gibi. Ayrıca cihatçı sosyalist tanımlaması güzelmiş ama ben almayayım
Tevbe Suresinin de sadece rahip ve hahamlara, o içindeki "diğer dinleri rakip görme" düşmanlığından dolayı tehdit yönelttiğini söylemek de yine sınıfları bilmemektir. Rahip ve Hahamlar, tefeci-bezirganların "yeryüzündeki gölgesidir". Şimdi sana koskoca feodalizm dönemini ve Kilise'nin gücünü anlatmak gerekecek ama Kıvılcımlı o dönemin koşullarını yazmış sağolsun.
"O gün tarihsel akışın Güney Ticaret Yolu'nu açmakla görevlendirmiş olduğu Arabistan Araplarını tarihsel devrime sürüklemişti.
Bunun için savaşmak; komün geleneklerini Mekke'nin tefeci, bezirganlıkta azıtarak medeniyeti daha doğmadan (tıpkı Sodom ve Gamorra kentlerinde olduğu gibi) öldürebilecek olan Ebu Sufyan sülalesine ve zenginlerine karşı üste getirmek gerekiyordu. Böylece yeni kurulacak orijinal medeniyet daha uzun ömürlü ve üretken olabilecekti.
Tarihte genellikle hep böyle olmuştu.
Elbette Kur'an ve Peygamber i bunu bilinçle değil, içinde bulun dukları tarihsel itilişlerle sezilerle, bilinçaltlarıyla; pratik dayatışların getirdiği kışkırtmalarla anlıyorlardı.
Çünkü denge, hem Peygamberin ve çevresinin ruhlarında-bedenlerinde hem de Arabistan Araplarının içinde komün geleneklerinden yanaydı. Bunu başta Peygamber olmak üzere büyük çoğunluk gelişmelere göre sezmeden ve o dengeye uyarak davranmadan yapamıyorlardı.
Ama yine de Peygamberin (ve Kur'an'ın) sürekli uyarı ve zılgıtları bu yolu aydınlatmak zorunda kaldı. Çünkü her kişinin içinde medeniyet ve komün çarpışır haldeydi. Kişi mülkü ruhlarda yer etmiş, sessiz, derinden, duraksız ve amansız ilerleyişini sürdürüyordu. Öyle ki, bu Kur'an ve Peygamberini (yeni bir medeniyet yolunu) bile zaman zaman hiçe sayabilecek arzulara yol açabiliyordu.
Bir bezirgan olarak ama mala-mülke esir olmamış, İslam devrimi için her şeyini vermiş bir lider olarak bunu sezip anlıyor ve 24. ayetle açıkça belirttiği gibi, sık sık benzer ayetlerle de bu psikolojik ve maddi çelişkiyi devrimden yana çevirme çabasını arttırıyordu.
Asla çevre medenilerin ve medeniyetlerin durumuna düşmek istemiyordu:
34- "Ey inanmış olanlar! Hahamlarla, rahiplerin birçokları batıl olarak herkesin malını yerler, hak yolundan alıkorlar; altın, gümüş toplayıp da Allah yolunda harcamayan kimseleri pek acı bir azapla hemen müjdele."
Hz. Muhammed, yaptığı işine görevine son derece inanmış, koyduğu kurallara başta kendisi uyan, bundan zevk alan bir insandı. Ayetlerde sık sık uyardığı hep; bu dünya malı için insanlık yolunu karartmanın getireceği felaketlerdi, sadece bunu bilimsel bir bilinçle
değil, o günün ideolojisi-bayrağı olan skolastik Allah-Peygamber-Cennet-Cehennem sistemiyle, gelenek, göreneğiyle görüyor-yorumluyor ve savunuyordu. O günün dili-bilgisi bu kadarına elveriyordu..."
Sanırız Muhammed'in öldüğünde malsız, mülksüz öldüğünü bilecek kadar da bilgin vardır. Ayrıca Tevbe'nin tamamı, Medine'ye karşı Doğu Roma'yı savaşa sokmak isteyen bir müslümana karşı üretilmiştir. Adı da Ebu Amir'dir.
Ali İmran suresinin tamamı ise şu şekildedir: "Geceyi gündüzün içine sokarsın ve gündüzü gecenin içine sokarsın. Canlıyı ölüden çıkarırsın ve ölüyü canlıdan çıkarırsın. Ve dilediğin kimseyi hesapsız rızıklandırırsın." Buna cevap yazmayı da geçen yazıda unuttum.
Burada bilinmesi gereken ek bir bilgi olmazsa, diyalektik bağlarından kopuk olacaktır bu sözlerde. Çünkü zenginleşmenin ardından kazanılanların infak edilmesi (ihtiyaç fazlasının tamamen dağıtılması) önerilmekte. Bu da sonradan tefeci-bezirganların baskısı ile "zekata" indirgenmiştir. Bunların hepsinin sebep olduğu olaylar Kur'anda ve o süreçleri araştıran tarihçilerin araştırmalarında mevcut. Kaldı ki daha yakın tarihe geliyorum, Osmanlı'nın gelişmesi bile İslam'daki toprak bölüşümü ve ürün bölüşümünü sağlandığı için (dirlik düzeninden dolayı). Ne kadar tarihsel devrim varsa, o kadar İslam yorumu da vardır. Ne kadar İslam tarzında orjinal medeniyet oluşturma, tarihsel devrim varsa da o kadar karşı-devrimci, gerici yorum vardır. Osmanlı'nın gelişimini durduran karşı devrim de Kesim düzenidir.
Sen istediğin kadar "İslam hiçbir zaman ilerici olmadı" de. Sıkıntı yok, bilim bunu söylüyor. Senin ne dediğin zerre umrumda değil
Yine burada Hikmet Kıvılcımlı'nın Ali İmran suresini de açıkladığı yerden bir alıntı yapacağım (herşeyi beleşe okuma, Allah-Peygamber-Kitap adlı eserden oku la beleşçi )
"Kur'an ve Peygamber i bu çözülüşe bir medeniyet (konfederasyon) sentezi getirir. Bütün çıkarlar uzlaştırılır. Ancak yeni doğacak olan orijinal kentler birliğinin yine bir tek ortak düşmanı vardır: Kişi mülkiyeti çıkarları; medeniyeti içinden çürütüp mahşerleştirip çökkünleştirecek olan bu gidiştir. Kur'an ve Peygamber i ve tek panzehi r olarak yine komünadan örnek aldığı, kollektivizmi-insani (manevi ) değerler i prensip
edinir. Hele faiz bir numaralı düşmanıdır .
130- "Ey inanmış olanlar! Kat kat arttırarak faiz yemeyin, Allah'tan sakınınız, ola ki kurtulasınız."
Bunun gibi bir sürü sure vardır tefeci-bezirganlığa karşı Kur'anda. Tabii biz bir halt bilmiyoruz ya İslam tarihi hakkında(!), salla sallayabildiğin kadar.
Zuhruf ile devam edelim. Orada militarist demokrasiyi açıkladığını yazmıştım da, militarist demokrasiyi bilmeyen birine neden bunu söyledim ki? Benim hatam diyelim. Şimdi sen 21. yüzyılın post-modernist kafası ile "eşitlik yok ki burada "diye ağlayacaksın ancak surenin tamamını Kıvılcımlı yine şunları yazmakta.
"Allah'ın varlığı Mekke ve Medine'de bilinmeyen ve kabul edilmeyen bir olay değildir. Sadece çoktanrılarla birlikte anılmaktadır. Ticari ve siyasi iktidarların işine öyle gelmektedir . Kureyş ulularının tek yanıp yakıldıkları olay şudur: Bu tektanrı işini neden biz keşfedemedik; veya
şu Kur'an denen zikir kitabı, Mekke'nin ulu zengin önderleri dururken bir öksüze ve okuma yazma bilmeyen bir plebe mi inermiş...
Zuhruf sûresi: 31. Ayet: Ve dediler ki:
"Bu Kur'an iki kentten büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"
Velid ibn Muğre: Mekke ulularından ve zenginlerinden idi. Yakınışı ve yaydığı hep şuydu:
"Kureyş'in büyüğü ve efendisi olan ben, yahut Sakil'in ulu kişisi Ebu
Amr Ibni Ümeyr es-Sekafi dururken Kur'an Muhammed'e mi inecek?"
Peygamber'in yanıtı kesin ve can alıcı yere olur: "...Rabb'in rahmeti onların toplayıp yığdıklarından (maddi zenginliklerden ve şöhretten) daha hayırlıdır."
Determinizm, kendisini en iyi temsil edecek insanları, zenginlerden-soylulardan-ulu kişilerden değil; bilhassa en "aşağıdan gelme" ve çok yönlü donatılarak determinizmce yetiştirilmiş insanlar içinden seçer, ki "aşağının" susadığı adalet gerçekleşsin...
Bektaş "Kuran'da namaz kılmayınız" yazıyor demiş de, açıp baktıklarında "sarhoşken namaz kılmayın" yazmış ya. İşte seninki de o hesap yeğenim. Ayrıca "siz Kuran'ı bozulmamış, kusursuz, kesinlikle iyidir falan diye görmüyorsunuz." derken yarı cümlende bir doğru yazmışın. Tebrikler. Ancak gördüğümüz gibi Kur'anın ilk çıkışı sömürülenin isyanıdır. Bu kadar yayılmasının ve yıllarca ayakta kalışının sebebi budur. Ama sen hala "siz oporytüniystsiniz " diyebilirsin. Hiçbir göz, görmeyen gözden daha kör olamaz.
Son cümlene cevapla bitireyim: "Okuduğunu iyice anla diye söylüyorum evet İslam'ın gericileşmesini sınıfsal bir değişime bağlamıyorum. Çünkü İslam başından beri ezenlerin, sömürenlerin diniydi."
Zaten "sınıfsal değişime bağlamıyorum" demeni eleştiriyorum ben senin, bu ne demek? Sınıfsal değişimleri reddetmek demektir. Tarihin ilerleme kanunu reddetmektir. Dinlerin neden bu kadar tutunabildiğini bilmemek, sadece "zor ve baskıya" dayandırmak demektir ve komiktir. Ama klavuzu İP ya da Yalçın Küçük olanın böyle saçmalıklardan burnu kurtulmaz, çünkü onlar ki Osmanlı'yı daha doğduğunda feodalizmin beşiği diye ilan etmiştir. Yani hiçbir değişim, diyalektik gelişme, savaşım yok. Allah'ü teala Muhammed'e "oğlum bak iktidarımız sarsılıyor, biraz atraksiyon kat" demiş. O da böyle bir şey uydurmuş ve kötü Tanrı taraftarları halkları korkutmaya devam etmiş. Bu kadar basit değil olaylar maalesef. Dediğin gibi olmadığı da pratikçe ortadadır da, görebilene.
Seçim konusundaki rezalete rakamlarla konuşarak örnek vereyim. Öyle kolay "yüzde bilmem kaç oy aldık" demek.
HKP - 26.381
TKP - 11.835
Genel Meclis oyları:
TKP: 51.155
ÖDP: 59.842
HKP'yi TKP ile kıyaslamak, HKP'nin TKP'nin önünde olduğunu söylemek fanatik birinin bile savunamayacağı saçmalıktır. Eline bir veri almışsın, herkesi geçiyoruz, en büyük biziz demişsin. Hiç mi mitinglere gitmedin? Orada hiç mi TKP kitlesi görmedin?