'Ama'cı solun umacıları
Aytek Soner Alpan
Strateji inşası, her şeyden önemlisi bir program doğrultusunda öncelik belirleme ve ağırlık oluşturma meselesidir. Ağırlık noktaları belirsiz, öncelikleri iyi tanımlanmamış, dengeler gözeterek yaygınlaşmaya çalışan siyasetler, bir kural olarak yaygınlaşamıyor ama yayılıyor; difüze oluyor.
Difüze olan siyaset ise, yine bir kural olarak, yoğunluğunu ve etkisini yitiriyor.
O halde memleketin soluna içkin hale gelmiş ve siyaset yapmayı, strateji inşa etmeyi olanaksız kılan bir kültür olduğunu söyleyemez miyiz?
Nasıl bir kültürden bahsettiğimi şöyle anlatabilirim:
İdeolojik mücadele dendiğinde ama siyasal mücadele de önemlidir diyen,
Dinci gericilik dendiğinde mütedeyyin halkın değerlerini hatırlayan ve hatırlatan,
AKPnin özgüllüğünü vurguladığınızda kapitalist sistemin evrenselliğine işaret eden,
AKPyle mücadelenin önemine karşılık kemalizm, CHP, orduyu da akılda tutmamız gerektiğini belirten,
Kapitalizmin evrensel yönelimlerine dikkat çektiğinizde Türkiyedeki toplumsal formasyonun özgüllüklerini, örneğin devlet geleneğini unutmamamızı söyleyen,
Sizin sınıfsal bakışın önemine dair yaptığınız vurguları bazı kimliklerin de çeşitli konjonktürlerde taşıyabileceği potansiyel önem ile dengelemeye çalışan,
Özelleştirmeye karşıyız dediğinizde ama kapitalist devletçilik yanlışına düşmemek lazımdan dem vurup ama burjuva siyaseti de KİTleri çiftliğe çevirdiyi de masaya getiren,
Arap Baharı gibi bir sürecin sonuçlarına dikkat çektiğinizde bu sürecin nedenlerine odaklanan, emperyalizm dediğinizde ama iç dinamikler diyen,
Charlie Hebdoya yapılan gerici saldırıdan sonra siyasal İslama ve onun emperyalizmle aynı tarafta olduğuna dair yapılan değerlendirmelere karşı ama İslamofobi kartıyla gelen,
amacı bir sol kültürden bahsediyoruz.
Ama dedikten sonra gelenler amacı solun umacılarıdır.
Şimdilerde moda olan bir umacı daha mevcut:
Toplumu yatayına kesen kimi gerilim hatlarına işçi sınıfı adına müdahale edilmesi gerektiğinin altını çizen yaklaşıma sınıfın bütünlüğü umacısı ile karşı çıkmak!
Toplumu yatayına kesen söz konusu hat, örneğin, gericilik karşıtlığı ise buna işçi sınıfının kültürel olarak muhafazakar ve mütedeyyin, siyasal olarak AKPye angaje olan bölmeleri işaret edilerek itiraz ediliyor.
Tam da işçinin sağcısı solcusu olmaz saçmalığı tükeniyor derken, bu yavanlık yeni solcu bir sosla servis edilip bir kez daha yutturulmaya çalışılıyor. Bu yaklaşım bir de CHPnin titrek merkezinin AKP laiklik diyor, laik-gerici kamplaşmanın ekmeğini yiyor, o halde biz laiklik demeyelim politikası ile birleştiriliyor.
Bu yaklaşımda bir dizi sıkıntı mevcut:
Öncelikle, sol, özel olarak AKPnin genel olarak da siyasal İslamın bir halk hareketi olduğu yanılgısından ve buna bağlı komplekslerinden derhal kurtulmak zorunda. Siyasal hareketlere sınıf karakterlerini tabanları değil programları verir. Bu açıdan siyasal İslam, bırakalım bir halk hareketi olmayı Türkiye sermaye sınıfının öz evladıdır.
Yukarıdaki amaların arkasında gericiliğin membaının halkın bağrı olduğu varsayımı bulunuyor. Bu, en az otuz senedir tekrar edilen bir yanlış. Zira, toplumun genelinin, özellikle de alt sınıfların dinci ideoloji tarafından kuşatılması sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda yürütülen bir devlet politikası neticesinde gerçekleşmiştir. Bu politikanın tarihi AKPden bir hayli eskidir ancak bu politika ile AKPnin kökleri birdir ve aynı lağım çukurunda birleşmektedir. Sol, bu politikalar ile hesaplaşmayacaksa ne yapacak?
Bir diğer sıkıntı, solun Türkiye işçi sınıfını bütün olarak kendisine babasından miras kalan bir tarla sanmasıdır. Böyle bir durum söz konusu değildir. Türkiyede solun asla hitap edemeyeceği toplumsal kesimler vardır ve bunların bir bölümü işçi sınıfının kapsamına girmektedir. Bunun yanı sıra solun ancak ve ancak genel bir yükseliş esnasında temas kurabileceği kesimler de vardır.
Ancak bir de bu kategorilerin dışında ideolojik olarak müesses nizamla köprüleri atmış ya da atmak üzere olan ve onlara mücadele edilecek bir gelecek vizyonunu yalnızca solun sunabileceği toplumsal kesimler mevcuttur. Sol, bu kesimler üzerinde ağırlığını kurabilir ve toplumsal etkisini bu aşı üzerinden yaygınlaştırabilir. Eski ideolojik angajmanlarında çözülmeler yaşayan bu kesimlere dönük kuşatıcı, kapsayıcı ve yönlendirici olabilecek bir müdahalenin örgütlenmesi bu nedenle kritiktir. Solun diğer toplumsal kesimlere uzanabilme yeteneğini bu bölme içerisinde biriktireceği güç tayin edecektir.
Bu kesimler arasında bir öncelik sırası gözetmeden işçi sınıfının bütünlüğü ekseninde yürütülecek siyasal mücadeleler sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Üstelik siyasal başlıkların sınıfı böldüğü, AKPnin neoliberal karakterinin yani iktisadi politikalarının işçi sınıfının bütününü ilgilendirdiği gibi bir yaklaşım ne kadar inceltilirse inceltilsin ekonomisttir.
Eğer öncelik verilmesi gereken bir birlikten bahsedilecekse, bu birlik, sınıf bilincine sahip Kürt ve Türk emekçilerinin birliği olmalıdır. Laiklik ve Türkiyenin ilerici birikimini sahiplenmek, burada sırtımızdaki yük olmak şöyle dursun bir kolaylaştırıcıdır.
6 yaşında çocukların evlenebileceği yani pedofilinin caiz olduğu yönünde fetva verilebilen, iş güvenliği tedbirinin abartılmasının Allaha imanı sarsacağı yönünde hutbe okutulan, iş cinayetlerinin fıtratla açıklandığı, iş cinayeti sahalarına isyanı önlemek için örümcek beyinli molla tayfasının salındığı, IŞİD ve bilumum İslamcı çetelerin üssü haline gelmiş olan, ümmet zemininde kurulmaya çalışılan bir sözde barışın gündemde olduğu, Hizbulkontranın bitinin kanlandığı, kadınların bileklerine fıtrat adı altında pranga takılmaya çalışıldığı bir memlekette laiklik, kimse kusura bakmasın, sınıfsal bir gündemdir. Üstelik anadilinden bağımsız biçimde sınıfın ileri unsurlarını bir araya getirebilecek bir potansiyeli de temsil eder.
Bu nedenle laiklik sınıf mücadelesi açısından gerçek ve somut bir başlıktır.
Hele ki emperyalizm eline sahte bir laiklik bayrağı alarak siyasal İslama dönük ıslah etme operasyonu hazırlığında iken...
Bu nedenle laiklik ve aydınlanmacılık mücadelesinde bir adım öne çıkan, bu mücadeleyi sosyalizm zemininde kurgulayan, sosyalist iktidar mücadelesine bağlayan bizlerin, amacı solcuların umacılarından korkmasına hiç gerek yok.
Yok, zira umacılar kâh mücadele kaçkınlığının kâh şu ya da bu çeşit kuyrukçuluğun bahanesi.
Bir önce yaptığım yorum buraya eklenebilir.
http://www.solpaylasim.com/k3921-oligarsi-iktidardaki-bir-avuc-zorba.html Zaten yazar da yazısının sonunu kuyrukçulukla bağlayarak, bize fazladan yorum yapma gereği bırakmamış.