Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Burjuvazi proletarya başta olmak üzere emekçi halkı baskı altına almak için dinleri kullanır, inanç sömürüsü yapar. Bu yolla onlarda öteki dünya algısı yaratarak içinde bulundukları koşullarla uyum içinde olmasını sağlar. Bu dünyanın haksızlıklarının hesabının öteki dünyada sorulacağı algısını yaratır. Boyun eğmesini ve isyan etmemesini öğütler. Bu koşullar sosyalistlerin mücadelesinin önünde set oluşturuyor. Sosyalist mücadelesinin kalabalıklara ulaşması için toplumdaki bu inancın önüne geçmek gerekir. Bu yüzden sosyalist mücadelenin dinlere ve inançlara karşı verilen bir mücadele olduğu söylenir. Bence de doğrudur. Sosyalistlerin sınıf mücadelesi aynı zamanda dinlere karşı verilen mücadeleyi de kapsamaktadır. Bu konuda ortaya çıkan sorun bu mücadeleden ne anlaşıldığı ve mücadelenin nasıl yürütüleceğidir. Dinlere karşı çıkılarak mı yapılmalıdır, yoksa dinlerin aslında sömürüye karşı olduğunu anlatarak mı?

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 1
16.01.2015- 15:38

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Burjuvazi proletarya başta olmak üzere emekçi halkı baskı altına almak için dinleri kullanır, inanç sömürüsü yapar. Bu yolla onlarda öteki dünya algısı yaratarak içinde bulundukları koşullarla uyum içinde olmasını sağlar. Bu dünyanın haksızlıklarının hesabının öteki dünyada sorulacağı algısını yaratır. Boyun eğmesini ve isyan etmemesini öğütler. Bu koşullar sosyalistlerin mücadelesinin önünde set oluşturuyor. Sosyalist mücadelesinin kalabalıklara ulaşması için toplumdaki bu inancın önüne geçmek gerekir. Bu yüzden sosyalist mücadelenin dinlere ve inançlara karşı verilen bir mücadele olduğu söylenir. Bence de doğrudur. Sosyalistlerin sınıf mücadelesi aynı zamanda dinlere karşı verilen mücadeleyi de kapsamaktadır. Bu konuda ortaya çıkan sorun bu mücadeleden ne anlaşıldığı ve mücadelenin nasıl yürütüleceğidir. Dinlere karşı çıkılarak mı yapılmalıdır, yoksa dinlerin aslında sömürüye karşı olduğunu anlatarak mı?



Bence ikisi de değil. Ne din düşmanlığı yaparak ne de dinlerin aslında sömürüye karşı olduğu söylenerek. Din düşmanlığı yapmak mütedeyyin insanları karşı cepheye sürükleyecektir., Dinlerin sömürüye karşı olduğunu söylemek ise yalanın daniskası olacaktır. Sosyalistler ikisine de karşı çıkmalıdır. Sosyalistler laikliği savunur. Siyasallaştırılmadıktan sonra herkesin inancına saygı duyulmalıdır. Kimsenin inancını da sorgulamamalıyız. Ancak siyasallaşmış bir inanca da sonuna kadar karşı çıkılmalıdır. Laikliği zedeleyecek her türlü yönelime taviz verilmeden mücadele bayrağı açılmalıdır.

yura  |  Cvp:
Cevap: 2
17.01.2015- 00:09

din düşmanlığı yapılmasın diye diyalektik materyalizmden vazgeçilemez. sosyalistler düşüncelerini gizlemezler. insanı yaratan tanrı değil, tanrıyı yaratan insandır. her yerde bunu söyler, bunu savunuruz.

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 3
17.01.2015- 05:37

Din kavramı çok geniş bir kavramdır. Din deyince yalnız Orta Doğu'da doğmuş üç din anlaşılmasın. Budizm de din, Hinduizm de, Putperestlik de, Totemcilik de dindir.   Ama bizim insanlarımızı bir kere şartlamışlar, din deyince akla önce Müslümanlık gelir, sonra Hristiyanlık ve nihayet bu ikisinin de içinden çıktığı Yahudilik. Sanki başka din yokmuş gibi. Osa dünyadaki en çok inanılan din Budizmdir.

Dinlerin sömürüye karşı olduğu da doğru değildir. Orta Doğu'dan çıkan dinler başta Musevilik, köleliğe karşıdır. Eski Mısır'da Musevilik, Roma'da Hristiyanlık kölelerin dinidir. Müslümanlık ise, köleciliğe karşı açık tavır alamamış, köleliği ancak kısmen gevşetmiştir. Bunlar köleci toplumun bitişini, feodalizmi simgeler. Köleliğe hayır ama kulluğa devam der. Her üçü de feodalizmin inancıdır. Bunlarda efendiler ve kullar vardır. Ezilenler vardır ve ezene itaat etmekle yükümlüdür. Haçlı seferleri var, cihat var. Bunlar başka toplumların zenginliklerini çalmak için yapılan savaşlardır. Bu sömürü değil de nedir? Sömürünün dik alasıdır. Müslüman Osmanlı kendi ülkesinin halkının Müslüman olmayanlarının çocuklarını bile devşirmiştir ve kendi hizmetinde kullanımıştır, analarından babalarından çalmıştır çocukları. Müslüman devletlerin hepsi kadınları da çalıp cariye yapmışlar, kirli emelleri için kullanmışlardır. Savaş esirlerini köle olarak kullanmışlardır. Bunlar sömürü değil de nedir?

Dinler egemenlerin emrindedir. Halka da itaat etmelerini öğütler. Eşitsizlik, soygun ve sömürü kaderdir der. İtaat et, kulluğunu bil, kurallara uy, uymazsan öteki dünyada cehennemde yanarsın, uyarsan öteki dünyada cennete gidersin der ve insanları böyle uyutur.

Dinin bir başka yönü de, metafiziği içinde barındırmasıdır. Din bilime, aydınlanmaya karşıdır. Din doğanın gerçekliği karşısında bir takım fizik ötesi kavramların dayatılmasına   dayanır. İnsan beynini metafizikle şartlar. Oysa komünizmin temeli diyalektik materyalist felsefeye dayanır. Diyalektik materyalist olmadan komünist olunamaz. Komünist olmadığınız halde, belki solcu olabilirsiniz, ezilenden yana olabilirsiniz ama asla tutarlı olamazsınız.

Kısaca ister istemez dinlere karşı çıkmak, dinlerle mücadele etmek zorundasınız. Bunu engellemek için dine saygı, inanca saygı gibi masallar anlatılıyor. Bunlar sosyalist mücadelenin önünü kesmek için söylenen boş laflardır. Sanki kendilerinin herkesin inancına pek saygısı var da. Charlie Hebdo olayı ortada. Adamlar inanmıyor diye kitlesel katliam yaptılar, ortalığı kana buladılar. Batıya yaranmak için göstermelik olarak Paris'e giden başbakan, dönünce Türkiye'deki Hebdo ile dayanışma içinde olanlara açıkça savaş açtı. Böyle buınlar. Bunların demokrasisi de bu.  

Cevap: 4
17.01.2015- 10:04

Alper Birdal

04/05/2012 Cuma soL

Antikapitalist Müslümanlar ve bugün yenen hurmalar

Bir annenin lokmasını yarım bırakıp oyuna koşmak isteyen çocuğuna ''yarım bırakırsan arkandan ağlar'' demesi gibi, Türkiye Aydınlanması da bizim arkamızdan ağlıyor. Bu topraklarda Aydınlanmacılık pınarından süzülen suyla yetişmiş besinimizi yarım bırakıp, ''oyuna dalma'' tutkumuz nedeniyle, Aziz Nesin'ler, Turan Dursun'lar, İlhan Arsel'ler ve daha niceleri ağlıyor arkamızdan...

Taksim'deki 1 Mayıs kürsüsünden, sayabildiğim kadarıyla 6 defa selamlanan, antikapitalist Müslüman gençlere çakılan selam ağlatıyor bu kez onları...

Hayır, ne solun işinin ''Kemalizm'in elinden düşürdüğü'' Aydınlanma bayrağını kaldırması, onun yarım bıraktığı işi tamamlaması gerektiğini, ne de Müslüman gençlerin 1 Mayıs alanına buyur edilmemesi gerektiğini savunuyorum.

Geç kalmış burjuva devriminin Aydınlanmacılığı doğası gereği eklektiktir, yarımdır, çürüktür. Taşıdığımız, taşımamız gereken bayrak bu değil, sosyalizmin Aydınlanma bayrağıdır. Besinimiz de buradadır...

1 Mayıs'ta Türkiye'nin dört bir yanında ve Taksim'de toplanan binlerce gencin içerisinde zaten çok sayıda Müslüman'ın bulunduğu söylenebilir. Alevidir, Sünnidir, inançlıdır, hatta aralarında dindar olanlar da vardır. Mesele bu değil.

Mesele, bana göre, iki boyutludur ve her ikisi de İslamcı hareketle değil solla ilişkilidir: Birincisi, Türkiye'nin sosyalist birikimini bu kadar hafife alan, bu kadar köksüz ve bu toprakların dışında gören bir algının böylesine kolayca sahiplenilmesiyle ilişkili. İkincisi, Türkiye'de, içinde yaşadığımız bölgede ve dünyadaki gericileşmenin bu denli hafife alınmasıyla alakalı.

Kastımı bir örnek üzerinden açmaya çalışayım.

Mehmet Eroğlu, Fay Kırığı üçlemesinin ikinci kitabı ''Emine'' yayımlandıktan kısa bir süre sonra İhsan Eliaçık'la birlikte Vatan'a röportaj veriyordu. Röportaja, romanın karakterlerinden Hasan Hoca'nın Eliaçık'tan esinlenilerek yaratılmış olması vesile oluyordu. Muhabir Eroğlu'na soruyor: ''Peki İhsan Hocam ilginizi nasıl çekti, yani ne zaman ve nasıl romanınızdaki bir kahramana esin kaynağı oldu?'' Mehmet Eroğlu cevaplıyor: ''İhsan Eliaçık'ı güçlü olarak algılamam ilk kez bir televizyon programında oldu. Erol Yarar'ın sıçrayıp sıçrayıp oturmasını izlerken açıkçası çok zevk almıştım. Çünkü konuyu biz soldan tartışsaydık, söylediklerimiz pek de önemli olmazdı. Ama aynı konu Müslümanlık cephesinden ve Kuran'ı referans vererek tartışılırken adamın aczi benim için çok çarpıcıydı. O zaman gördüm ki İhsan Eliaçık'la aslında çok da ayrı yerlerden gelmiyoruz. Vicdanımızın buluştuğu yerdeyiz.''

Eroğlu'yu günah keçisi haline getirmek niyetinde değilim. Ancak, Türkiye solunun Aydınlanma birikimini hafife almanın çok belirgin bir örneğini verdiği için bu sözlerini aktarıyorum. MÜSİAD başkanlarını yerinden hoplatmak için Müslümanlık cephesinden konuşmanın daha etkili olacağı düşüncesi bana göre budur. Demek ki Aziz Nesin'ler, Turan Dursun'lar, Uğur Mumcu'lar ve daha nicesi ne gerici patronları yerinden hoplatabildi, ne de geniş yığınların vicdanına hitap edebildi bu topraklarda... Etkili olmak mı istiyorsunuz? Halkçı olmak mı istiyorsunuz? ''İçeriden'' eleştirecek, Kuran'a referansla konuşacaksınız... Bu ülkede binlerce genç Nesin'leri, Arsel'leri, Dursun'ları okuyarak solcu mu olmuş? Kentli orta sınıfların kimlik bunalımıdır deyip geçebilirsiniz!

Mehmet Eroğlu kusura bakmasın, onunla devam edeceğim. Aynı röportajdan bir başka alıntı, bahsettiğim ikinci boyuttu açmam için elverişli. Şöyle diyor Eroğlu:

''Sosyalistler Sosyalist, Müslümanlar Müslüman Kutsallığını bir kenara koyarak konuşursak, dinler, en saf biçimiyle yoksulların mutluluğu için öngörülmüştür. Bütün dinler hep ezilenlerin ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır. Geriye doğru götürürseniz bu vicdanla ilgilidir. Biraz önce İhsan Eliaçık, Müslümanlar açısından kimlerle ittifak yaptığını söyledi. Peki, biz solcular kiminle ittifak yaptık Allah aşkına? Örgütlenmek önemlidir, sadaka kültürüyle olmaz diyen biriyle, kapitalizmle Müslümanlık bir araya gelemez diyen biriyle bir solcu pekala yan yana gelebilir. Ayrıca dini sadece bu muhafazakar denilen kesime bırakırsak eğer din Orta Anadolu, ataerkil bir yoruma indirgenir ve onlar her zaman dini sosyalizmin önüne bir duvar olarak ortaya koyar. Oysa bu ilişki çok rahat kurulabilir.''

Mehmet Bey'in söylediklerinde haklılık payı var kuşkusuz. İslamcı hareketlerin toplumsal tabanında yoksulların, işçilerin geniş bir yer tuttuğu aşikâr. Sınıf çelişkilerinin insanların dini inançlarının önüne geçebildiği de bir o kadar öyle...

Ancak buradaki temel tartışma, solun toplumsallaşabilmek için ''İslamcı'' hareketle ittifak kurması gerektiği düşüncesinde... ''İslamcı''yı tırnak içine alıyorum, zira önüne antikapitalist ya da başka birtakım sıfatların eklenmesi bu vasfı önemsiz kılmıyor.

Akla derhal hangi Türkiye'de, hangi bölgede, hangi dünyada yaşıyoruz soruları geliyor. Müsaadenizle bu soruları artırarak devam edeceğim.

1 Mayıs örneğinden başlayalım. ''Antikapitalistiz'' diyen Müslüman gençlerin 1 Mayıs'a teşrif etmesi, o gençlerin niyetinden bağımsız olarak nasıl bir sonuç doğurmuştur? AKP'nin yüreğine korku mu salındı, yoksa o gençleri temsil edenler kanal kanal dolaştırıldı mı? Tartışılan ''antikapitalist'' Müslümanların İslamcı hareketin ana akımına eleştirisi mi, yoksa solun ideolojik eksenine yaptığı girdiler midir? İslamcı hükümetin sanata ve sanatçılara savaş açtığı, eğitimde Cumhuriyet tarihinin en büyük gerici kırılmasını dayattığı, sağlıkçıları ölümle terbiye etmeye kalkıştığı, her gün bir yerlerde işçilerin canından olduğu bir ülkede 1 Mayıs sonrasında birkaç yüz ya da bin ''antikapitalist Müslüman gencin'' tartışılması solu ne anlamda ilerletmiş, toplumsallaşmasına nasıl bir destek sağlamış olabilir? Mümtazer Türköne'sinden İskender Pala'sına, AKP bülbüllerinin aylardır ''yeni rejime yeni sol lazım'' diye şakımaları, solculuğun da İslamcı bir zeminde kurulması gerektiği teziyle hiç mi akrabalık taşımamaktadır? Ardı ardına kürsüye çıkarak ''muhafazakar sanat''la ilgili çok sert sözler eden ve binlerce insan tarafından coşkuyla alkışlanan tiyatrocuların konuşmalarının arasında ''Müslüman gençler hoşgeldiniz'' anonsları yapılması solun inandırıcılığından, samimiyetinden ve tutarlılığından hiçbir şey eksiltmiyor mu? Sahi, Bekaroğlu ya da Eliaçık, tiyatro ya da bale hakkında ne düşünüyor? ''Bunlar bir avuç elite, orta sınıfa hitap eden konular, emekçilerin gündemi değil'' deyip geçecek miyiz?

İçinde yaşadığımız bölgeyle devam edelim. Bugün Tunus'tan Mısır'a, Libya'dan Suriye'ye kadar ABD'nin sırtını yasladığı Müslüman Kardeşler de geçmişte kolonyalizm karşıtı, bağımsızlıkçı bir söylem kullanmıyor muydu? İran'da İslamcı hareketle birlikte devrim yaptığını düşünen komünistler, İslamcı iktidarın kurduğu darağaçlarında sallandırılmadı mı? Bugün Amerikan karşıtı bir konumu olan İran'ın İslamcı yönetimine, Lübnan Hizbullah'ına ve benzerlerine solun müttefikleri gözüyle bakılabilir mi? Daha dün Hamas da bu güçler arasında sayılmıyor muydu? ABD Hariciyesi'nin onlarca belgesinde, raporunda İslamcı örgütlenmelerin pazarlıkçılığına oynamak gerektiği vurgulanmıyor mu? ABD, baş düşman ilan ettiği El Kaide'yle Libya'da, Suriye'de el ele vermedi mi? Yine ABD halen savaştığı Taliban'la müzakere masasında oturuyor mu, oturmuyor mu?
Ve son bir soru: Sadece Türkiye'de değil, Sovyetler Birliği'nden arta kalan dünyada siyasetin dinsel referanslara göre kodlanması yönünde yoğun bir basınç var mı, yok mu?

Daha fazla uzatmayacağım ve son bir olasılığa değinerek bitireceğim. ''12 Eylül davası'' namlı müsamerenin dönüp dolaşıp solu darbecilikle itham etme noktasına geldiğini görüyoruz. Ve 28 Şubat operasyonunu köpürtme gayretindeki kalemşorların sık sık ''darbe destekçiliği yapan soldan'' bahsettiklerini...

Doksanların ikinci yarısında devrimcilerin cenazesini mevlit okutarak kaldıran, Beyazıt Meydanı'nda gerici mitinglere destek veren solculardan bahsedene ise rastlamadım. Oysa az değillerdi ve aşağı yukarı bugün savunulan gerekçelerle izah ediyorlardı bu tavırlarını... O dönemde İslamcı hareketle rezonans tutturmaya kalkışan solun daha sonra toplumsallaştığı ise herhalde söylenemez. Sol adına iyi kötü bir toplumsal damar yakalamayı başaranlar ise Aydınlanmacılığa, ama 28 Şubat'ın aydınlanma diye sunduğu garabete değil, sosyalizmin taşıdığı Aydınlanmacılığa sahip çıkanlar oldu. 28 Şubat sürecinin genel sonucu da gericiliğin toplumsallaşması, düzenin AKP'yle yeni bir soluk bulması.

Tıpkı 12 Eylül müsameresinde olduğu gibi yarın 28 Şubat davasında da solcuları sanık sandalyesine oturtmaya kalkarlarsa, hiç kimse buna şaşırmamalı. Solun bir kısmına da ''darbecileri temizliyoruz'' ve ''toplumla İslamcılık zemininde bağ kurun, size başka türlü yaşam şansı yok'' diyecekler zaten diyorlar.

Dün yenilen hurmaların bedelidir bu... Ve ne yazık ki solun bir kısmı bugün de hurma yemeye pek teşne görünmektedir. Yarını hiç düşünmeden...

Cevap: 5
17.01.2015- 10:28

''MÜSİAD başkanlarını yerinden hoplatmak için Müslümanlık cephesinden konuşmanın daha etkili olacağı düşüncesi bana göre budur. Demek ki Aziz Nesin'ler, Turan Dursun'lar, Uğur Mumcu'lar ve daha nicesi ne gerici patronları yerinden hoplatabildi, ne de geniş yığınların vicdanına hitap edebildi bu topraklarda... Etkili olmak mı istiyorsunuz? Halkçı olmak mı istiyorsunuz? ''İçeriden'' eleştirecek, Kuran'a referansla konuşacaksınız... Bu ülkede binlerce genç Nesin'leri, Arsel'leri, Dursun'ları okuyarak solcu mu olmuş? Kentli orta sınıfların kimlik bunalımıdır deyip geçebilirsiniz!''

Ne yazık ki bazı ''solcularımız'' Alper Birdal'ın örnek verdiği düşünce yapısında. Bu düşünce yapısına göre kitleselleşmek, güçlü bir sol oluşturmak istiyorsak konuşmalarımız da dini referanslar vereceğiz, ''dini siyasete alet edeceğiz''. Başka türlüsü elitliktir, Sol Aydınlanmaya Aziz Nesin'e, Turan Dursun'a sahip çıkarak kitleselleşemez.

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 6
17.01.2015- 20:57

Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış

''MÜSİAD başkanlarını yerinden hoplatmak için Müslümanlık cephesinden konuşmanın daha etkili olacağı düşüncesi bana göre budur. Demek ki Aziz Nesin'ler, Turan Dursun'lar, Uğur Mumcu'lar ve daha nicesi ne gerici patronları yerinden hoplatabildi, ne de geniş yığınların vicdanına hitap edebildi bu topraklarda... Etkili olmak mı istiyorsunuz? Halkçı olmak mı istiyorsunuz? ''İçeriden'' eleştirecek, Kuran'a referansla konuşacaksınız... Bu ülkede binlerce genç Nesin'leri, Arsel'leri, Dursun'ları okuyarak solcu mu olmuş? Kentli orta sınıfların kimlik bunalımıdır deyip geçebilirsiniz!''

Ne yazık ki bazı ''solcularımız'' Alper Birdal'ın örnek verdiği düşünce yapısında. Bu düşünce yapısına göre kitleselleşmek, güçlü bir sol oluşturmak istiyorsak konuşmalarımız da dini referanslar vereceğiz, ''dini siyasete alet edeceğiz''. Başka türlüsü elitliktir, Sol Aydınlanmaya Aziz Nesin'e, Turan Dursun'a sahip çıkarak kitleselleşemez.




Toplumda anti-kapitalist müslüman denilen kişilerin ağırlığı nedir, sayısı nedir? Bu söz, yani anti-kapitalist müslüman sözü bile son yıllarda ortaya çıktı. Toplumdaki ağırlığı ne?

Bütün dinlerde bazı etik kavramlar var. Dürüst ol, çalma, haksızlık yapma, adam öldürme, zalimin değil zülm edilenin yanında ol v.b. gibi. Tabii ki gerçek inançlı kişilerden, içinde yaşadığımız soygun ve sömürü düzenine isyan edenler de çıkacaktır. Bunlar giderek kendilerini sosyalist de hissedebilir. Batı toplumlarında da Hristiyan din adamları içinde düzene karşı olanlar çıkıyor. Güney Amerika'da komünist gerilla güçlerine destek veren Katolik rahipler bile vardı zamanında. Ancak bu ayrıksı örnekler dincilerin çoğunun durumunu yansıtmadığı gibi, bir ideoloji olarak dinlerin sosyalizme yatkın olduğunu da göstermez. Yalnızca dinsel inançları olan bazı kişilerin veya bazı din adamlarının dini değişik yorumladığını gösterir.

Şimdi aslında çok seyrek raslanan bu insanlar gelip sosyalistlerin eylemlerine, mitinglerine katılırsa, tabii ki saflarımız açıktır. Bunlara hakim sınıflar değişik düşündükleri için zulmederse, tabii ki sosyalistler onlarla dayanışma içine girecektir. Ancak bu demek değil ki, sosyalistler din sazını eline alsın ve din referansı ile konuşsun. Bu sahtekarlıktan başka birşey değildir. Bir yararı da olmaz.

Tabii ki din ticareti yaparak ülkeyi yönetenlerin hırsızlıklarını, soygunlarını, zulümlerini halka anlatırken, Müslümanım diyorlar ama, bunlar hırsız, sahtekar, Müslümanlık böyle mi denilebilir. Ancak bu yaklaşım, bu sözler, bilinç düzeyi en geri kesimlere söylenecek sözlerdir.

Ezilen emekçilerden bilinçlenmemişlerin en alt düzeydekilerini, eğer dinsel inançları varsa,   tabii ki konuya dinden, felsefeden girerek kazanamazsınız. Onlara toplumdaki haksızlıkları, yanlışlıkları ve kendi yoksulluğunu anlatacaksınız. Aslında bunu toplumdaki emekçilerin çoğu görüyor. Göremedikleri bir üst düzey. Kapitalizmin soygun mekanizması, artı değerin kime gittiği konuları. Onlara bunları anlatmak gerekir. Bazıları bunu da kısmen de olsa görecek bilinç düzeyinde. İşte onlara bu sistemin ancak sosyalizm ile değişebileceğini anlatmak gerekli. Daha üst bilinç düzeyindekiler, yani sosyalizme yönelmiş olanlar, en azından sosyalizmi öcü olarak görmeyenler de var. BUnlara sosyalizmi anlatırken, tabii ki din ve felsefe konularını da açabilirsiniz. Sosyalizmi benimsemiş olanlara ise, tabii ki diyalektik materyalizmi anlatacak, hatta örgüte alıp eğitimi vereceksiniz. Bu söylediklerim genel doğrular.

Ancak herkesin dinsel inançları olduğunu, kuvvetli olduğunu düşünmek de yanlış. Günümüzün propagandası bu. Siyasi bilinci olmadığı halde, dinsel inancı olmayan veya çok zayıf olanlar da var. Bunlarla din konularını da rahatça tartışabilirsiniz tabii. Hatta en baştan dine girerek sosyalizme kazanabilecekleriniz de olabilir. Özellikle Alevi kökenli emekçilerin çoğu için geçerli bu söylediğim.

Hillary  |  Cvp:
Cevap: 7
17.01.2015- 21:12

Sosyalistlerin dine bakışı, Anglo Sakson anlayışta olmalıdır. Özgürlükçü bir yol izlemek gerekiyor.

Radikal Komünistlerin din karşıtlığının günümüzde karşılığı yok.

Din konusuna sosyalist müdahalenin zamanı geldi de geçiyor.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 8
17.01.2015- 22:24

Alıntı Çizelgesi: Hillary yazmış

Sosyalistlerin dine bakışı, Anglo Sakson anlayışta olmalıdır. Özgürlükçü bir yol izlemek gerekiyor.

Radikal Komünistlerin din karşıtlığının günümüzde karşılığı yok.

Din konusuna sosyalist müdahalenin zamanı geldi de geçiyor.




Din konusuna Marksizmin nasıl baktığını beğenmiyorsan ve müdahale gerektiğini düşünüyorsan, önden sen buyur?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]