17 Aralık soruşturmasından alınan savcı Kara: '1 Numara' Erdoğan'dı, Bilal de Yüce Divan'a gidebilirdi
17 Aralık soruşturmasının savcısı Celal Kara, bitirmek üzereyken elinden alınan iddianameyi anlattı. İddianamede Erdoğanın bir numaralı isim olarak geçtiğini söyleyen Kara, Bakanlar Yüce Divana gitseydi, Bilal de peşlerinden giderdi diye konuştu.
'BAŞBAKAN'IN 17 ARALIK'TAN HABERİ VAR'
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını yürütürken dosyası elinden alınan, daha sonra görevden alınan savcı Celal Kara, Cumhuriyetten Can Dündara konuştu. Bakanların yolsuzluk operasyonunun kilit ismi Rıza Sarrafla olan illişkilerinden o dönem başbakan olan Erdoğanın haberdar olduğunu savunan Kara, Dönen işlerin Başbakandan habersiz ve izinsiz dönmesine imkan ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki perde arkasından bu işlere yol ve izin veren, Başbakandır diye konuştu.
Soruşturma dosyasında Bilal Erdoğanla ilgili bariz bir şey olmadığını fakat dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğanın söz konusu olduğunu belirten Kara şöyle konuştu:
'HER ŞEY TAPELERDE VAR, BUNU İNKÂR MI EDEYİM?'
"Rıza Sarrafın irtibatlarını geliştirmeye çalıştığı sırada Tayyip Erdoğanın işin içinde olmadığını zannediyorum. Ancak sonrasında Sarraf, Beyefendiye de bir şeyler yapalım dedikten sonra ve istisnai yoldan adam başı 1 milyon dolar karşılığında akrabalarını Türk vatandaşlığına geçirdiğinde, zannediyorum ki artık hepsinden haberi var.
Bu iddiasını 17 Aralık dosyasında yer alan ve internete de sızan ses kayıtlarına dayandıran Kara, Hepsi tapelerde var, bunu inkâr mı edeyim? Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde Egemen Bağıştan bahsederken O, beni 1 numaraya ulaştıracak diyor. Bağışın üzerindeki 1 Numara kim olabilir? Başbakandır. dedi.
'EN AĞIR CEZAYI SARRAF ALIRDI, ÇAĞLAYAN'IN HAYATI BİTERDİ'
Bakanlar Yüce Divana gönderilmemiş olsa bile dosyanın kapanamayacağını söyleyen Kara, dava açılması durumunda en ağır cezayı örgüt liderliği suçlamasıyla tüm suçlardan sorumlu bulunan Sarrafın alacağını savundu. Bakanların Yüce Divana gittiği takdirde Zafer Çağlayanın hayatının biteceğini söyleyen Kara, Çünkü hakkında rüşvet isnadı, altın kaçakçılığı iddiası, örgüt liderliği suçlaması, resmi belgede sahtecilik suçu vardı. Bir rüşvetin cezası 4-12 yılsa düşünün ki Çağlayan hakkında 28 ayrı rüşvet suçlaması vardı. diye konuştu.
Soruşturma elinden alınmasaydı iddianameyi, Rıza Sarraf liderliğindeki örgütün önünü açmak için üst düzey siyasiler ve yakınlarına yaptığı yardımlar başlığı altında inceleyeceğini söyleyen Kara, tapelerle birlikte 1 Numaranın ve Beyefendinin kim olduğunu da irdeleyeceğini söyledi.
'1 numara Erdoğan'dı diyen 17 Aralık savcısı Kara: Operasyonu 2-3 gün farkla kurtarabildik
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını yürütürken AKP tarafından dosyadan el çektirilen ve 1 numara Tayyip Erdoğandı sözleriyle gündeme oturan savcı Celal Kara, bu kez operasyonun detaylarını anlattı. 17 Aralık dosyasını aldığında, soruşturmanın13 aydır devam ettiğine dikkat çeken Kara, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Gülerin, oğlunun izlendiğini fark edince operasyonu durdurduklarını anlattı. Sonra da görevden alma hamlesi için düğmeye basıldığını öğrenince Ya şimdi, ya asla diyerek düğmeye bastıklarını anlattı.
17 Aralıka birkaç gün kala organize ve mali şube müdürlerinin görevden alınacaklarını öğrendiğini anlatan Kara, Bizi alacaklarına dair ciddi duyumlar geliyor. Yerimize gelecek isimler bile belli
En fazla birkaç günümüz kaldı. Şimdi yaptık yaptık, yapamazsak bir daha hiçbir zaman yapılamaz dediler. Operasyonu 2-3 gün farkla kurtarabildik dedi.
Hükümet tarafından delillerin yasadışı biçimde toplandığı iddiasıyla 17 Aralıkın darbe olarak nitelendirilmesine de yanıt veren Kara, İktidarın adının karıştığı bir yolsuzluk soruşturması nasıl yapılmalı ki darbe diye nitelendirilmesin? Bunu izah edecek bir hukukçu arıyorum ifadelerini kullandı.
2010DA RUSYADA SARRAFIN PARASINA EL KONMASIYLA START ALDI
Cumhuriyetten Can Dündara konuşan Celal Kara, 2010 sonunda Rıza Sarrafın Rusya gümrüğünde parası yakalanmasıyla operasyonun fitilinin ateşlendiğini anlattı.
Kara, Biz o zamana kadar Sarrafı sadece magazin basınından biliyorduk. Yapılan inceleme sonucu Burada şüpheli bir para hareketi var denilmiş. Olay yeri İstanbul diye buraya bildirilmiş. 2012 Temmuzunda, Rıza Sarraf, Kapalıçarşıda döviz şirketleri üzerinden kayıtsız para transferi ve altın ihracatı yapıyor diye bir ihbar gelmiş. Bu ihbar üzerine polis araştırma yapmış. Yani ben devraldığımda dosya ve teknik takipler epey ilerlemişti dedi.
Dosyadan el çektirilmesinin ardından Kara hakkında HSYK tarafından soruşturma açılmıştı.
'BARIŞ GÜLER'İN KURYESİ TEKNİK TAKİBİ FARK ETTİ, 27 EKİM'DE DURDURDUK'
Teknik takibin de deşifre olduğunu aktaran Kara süreci şu ifadelerle özetledi; Barış Gülerin kuryesi, 25 Ekimde Orient Sokakta takibi fark ediyor. O Barışa, Barış da babasına haber veriyor. Babası da Acaba kim takip ediyor diye istihbarata soruyor. Sarrafın evinin önüne bir izleme aracı koyuyorlar. Deşifre edecekler diye düşünerek 27 Ekimde teknik takibi durdurduk. Operasyondan bir hafta önce yeniden başlattık.
Bastıkları evlerden külliyetli miktarda para çıkacağını tahmin ettiğini söyleyen Celal Kara, operasyonu ailesine bile söylemediğini ve 17 Aralık sabahı olacakları bilenlerin 20 kişiyi geçmediğini ifade etti. Kara, Operasyonu yürütenler, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Mehmet Akif Üner, Hüseyin Korkmaz, Savaş Akyol; müdüründen polisine kadar tecrübeli, çalışkan ve dürüst insanlardı. Teknikten dinleme yapan 7-8 memur ve soruları hazırlayan 4-5 kişi biliyordu. Benim kâtibim biliyordu. Yani toplasanız 20 kişiyi geçmez dedi.
'PARANIN BOYUTU BÜYÜK OLUNCA İHRACATA ÇEVİRİYORLAR İŞİ'
17 Aralıkın temelinin Rıza Sarraf olduğuna dikkat çeken Kara, Halk Bankası etrafında dönen İrana para transferinin detaylarını da aktardı. Kara, İranın ambargo nedeniyle elde edemediği parayı transfer edebilmek için yollar arıyor. Burdakiler de bundan gelir elde edebilmenin yolunu arıyorlar. Bizim TÜPRAŞ ve BOTAŞ zaten İrana borçlu
'Merkez Bankasında stoklanan parayı uluslararası normlara uygun olarak nasıl transfer edebiliriz' diye yol arıyorlar, ama paranın boyutu çok büyük. Önce altın ihracatı deneniyor. Ama 'Amerika öğrenirse Halkbankın oradaki hesaplarına tedbir gelir' diye kaygılanıyorlar. Bunun üzerine ihracata çeviriyorlar işi... diye konuştu.
Ambargoda istisna olan gıda, tıbbi malzeme ve ilaç kılıfı altında ihracat yapılarak İrana para gönderildiğini belirten Kara, "Fakat burda da Sarraf, Türkiyeden ihracat yapmak yerine buradaki şirketleriyle Dubai ile İran arasında yapılacak ithalat ve ihracatın transit tacirliğini yapıyor. (...) Normalde bu transfer banka üzerinden yapılsa hem ihracatçı, hem ülke hem de banka kazanacakken sahte işlemlerle, altın gibi vergisi olmayan değerler ihraç ederek ülkeye vergi kaybettiriyorlar" dedi.
BAKANLARI İKİ ROLÜ VARDI: BAŞKASININ İŞE GİRMESİNİ ENGELLEMEK VE SAHTE BELGE VERMEK
Adları yolsuzluk skandalına karışan ve AKP tarafından Yüce Divandan kurtarılan dört eski bakanın rollerine de değinen Kara, bakanların oynadığı iki rolü şöyle açıkladı; Bir: Sarrafı bu işte tek tabanca kılmak için başkasının bu işe girmesini engellemek
İki: Mahiyetini bildikleri bu yolsuzluğa sahte belgelerle yol vermek... Zaten bir tapesi var [HalkBank eski Genel Müdürü] Süleyman Aslanla Rıza Sarrafın
5 bin tonluk gemiyle 150 bin ton taşımış gibi göstermişsiniz. Bu kadar da göze sokmayın, daha makul şekilde yapın diyor. Yani faaliyetin yasal olmadığını, belgelerin sahte olduğunu bilmelerine rağmen yol veriyorlar.
Sarrafın Zafer Çağlayanla nasıl tanıştığına dair bir bilgilerinin olmadığını açıklayan Celal Kara, Çağlayanın Sarraf ve Egemen Bağışı tanıştırdığını belirtti.
Birgün
Tayyipgiller tek kelime ile organize suç örgütüdür. Gerçekler kimseden gizlenemez.
Bakanlar yolsuzluğa yol verdi... Karım bile bilmiyordu
17 Aralıkın savcısı Celal Kara, yolsuzluk operasyonunun nasıl hazırlandığını anlattı.
Can Dündar/Cumhuriyet
Celal Kara, 17 Aralık dosyasını aldığında, soruşturma 13 aydır devam ediyordu. İçişleri Bakanı, oğlunun izlendiğini fark edince operasyonu durdurdular. Sonra da Ya şimdi, ya asla diyerek düğmeye bastılar.
- 17 Aralık soruşturmasından nasıl haberdar oldunuz?
CELAL KARA - Başlangıcında yoktum. 2013 Haziranında tayini çıkan bir savcının yerine getirildiğimde, onun elindeki 300 kadar soruşturma dosyasıyla birlikte bu da bana verildi. O aşamaya kadar kolluk takip ediyordu. Tüm delilleri incelemem, son bir ayda oldu. Detaylar aralıkta netleşti. Aralıkta operasyonu yaptığımda dosya 13 aylıktı. Yani uzun süre o dosyaya ben bakmamışım. Alınan teknik takip kararları vs. bana ait değil.
- Nasıl başlamış soruşturma?
KARA - 2010 sonunda Rıza Sarrafın Rusya gümrüğünde parası yakalanmış. Rus yetkililer bizim makamlara bildirmiş. Biz o zamana kadar Sarrafı sadece magazin basınından biliyorduk. Yapılan inceleme sonucu Burada şüpheli bir para hareketi var denilmiş. Olay yeri İstanbul diye buraya bildirilmiş. 2012 Temmuzunda, Rıza Sarraf, Kapalıçarşıda döviz şirketleri üzerinden kayıtsız para transferi ve altın ihracatı yapıyor diye bir ihbar gelmiş. Bu ihbar üzerine polis araştırma yapmış. Yani ben devraldığımda dosya ve teknik takipler epey ilerlemişti.
Hukukçu, davanın siyasi sonucuyla ilgilenmez
- Bunun hassas bir dosya olduğunu ne zaman anladınız?
KARA - Bu ithamları kabul etmem söz konusu değil. Hadiseler bizi nereye götürdüyse oraya gittik. Özel olarak şu yöne eğilelim demedik. Ama şunu da soruyorum:
İktidarın adının karıştığı bir yolsuzluk soruşturması nasıl yapılmalı ki darbe diye nitelendirilmesin? Bunu izah edecek bir hukukçu arıyorum.
Endişelenmedim diyemem
- Dosyanın mahiyetini anlayınca endişelenmediniz mi? Sonuçta iktidar partisinden bakanların çocuklarını takip ediyorsunuz.
KARA - Hiç endişelenmedim demek, hayatın gerçekliğiyle bağdaşmaz. Ama Hayati bir risk doğar mıdan çok, İftiraya maruz kalırsam bunu cevaplandırma imkânım yok diye bir korkum vardı baştan beri... Çamur atsalar cevap veremezdim.
- Takip bir aşamada deşifre oldu değil mi?
KARA - Evet, Barış Gülerin kuryesi, 25 Ekimde Orient Sokakta takibi fark ediyor. O Barışa, Barış da babasına haber veriyor. Babası da Acaba kim takip ediyor diye istihbarata soruyor. Sarrafın evinin önüne bir izleme aracı koyuyorlar.
- Ne yaptınız bu şüphe oluşunca?
KARA - Deşifre edecekler diye düşünerek 27 Ekimde teknik takibi durdurduk. Operasyondan bir hafta önce yeniden başlattık.
25 Ekimde Orient Sokakta takibi fark eden Barış Gülerin kuryesi, Barış Gülere o da babası Muammer Gülere haber veriyor.
17 ARALIK NASIL HAZIRLANDI?
Karıma bile söylemedim
- 17 Aralıka yaklaşılan günlerde nasıl bir hazırlık yaptınız?
CELAL KARA - Bir önceki hafta boyunca ben 3-4 kez Emniyete gittim. Saatlerce konuştuk. Şimdi hepsi tutuklanmış olan alt kadrolar hazırlıkları yaptı. Bir yandan da Bu para nasıl geliyor, nerden çıkıyor; onu çözmeye çalışıyoruz. Operasyona birkaç gün kala, benim sorularım üzerine detaya girilince, sistemi tam çözdük. Onların üzerinde çalıştık. Daha detaylı delil incelemesi yaptık. Sonraki aşamalarda yapılacak işlemleri belirledik. Karşımıza çıkacak engelleri hesaplayarak hazırlık yaptık. Hem 500 küsur sayfalık fezlekeyi hem 309 sayfalık raporu hazırlattım. Bir dirençle karşılaşacağımızı bildiğim için, Özellikle dokunulmazlıkları bulunanlar hakkında Meclise gönderilecek rapor, ilk günden bana gelsin dedi.
- Kaç kişi biliyordu operasyonun detaylarını?
KARA - Fiziki takibi yapanlar sadece izledikleri kadarını bilir. Dosyanın içeriğini bilmezler. Amirlerinden 2 kişi biliyordu. Operasyonu yürütenler, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Mehmet Akif Üner, Hüseyin Korkmaz, Savaş Akyol; müdüründen polisine kadar tecrübeli, çalışkan ve dürüst insanlardı. Teknikten dinleme yapan 7-8 memur ve soruları hazırlayan 4-5 kişi biliyordu. Benim kâtibim biliyordu. Yani toplasanız 20 kişiyi geçmez.
- Eşiniz, aileniz biliyor muydu?
KARA - Hiçbirine söylemedim. O gün operasyon yapılıp da medyada ismim çıkınca akşam eşim kızdı, anlatmadığım için
Çocuklar da okuldaki arkadaşlarından duymuşlar. Oooo baba, ünlü olmuşsun dediler.
- İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın da bilmiyormuş.
KARA - Operasyonu yapan polis şefleri ona söylemiyorlar, çünkü söylerlerse bakana iletmek zorunda kalacağını biliyorlar. Nitekim 17 Aralıkta kendisi haberdar olduğunda, Bana iyi ki söylememişsiniz; bilsem, bildirmek zorunda kalırdım diyor.
- 17 Aralık günü yapılacakları nasıl planladınız? O gün ilk iş olarak birbirlerini arayacaklarını biliyordunuz. O yüzden mi tekrar teknik takibe başladınız?
KARA - Bunu bir hafta öncesinden kararlaştırmıştık. Operasyon sırasında özellikle muhabereden çok ciddi delil düşer. Ayrıca şahısların nerde olduğunu belirlemek açısından da önemlidir. Çünkü şahsın nerde olduğunu belirleyemezseniz hem onu hem de aramada elde edeceğiniz birçok delili kaçırırsınız.
Evlerden para çıkacağını tahmin ediyordum
- Evlerde para sayma makinelerinin, kutu içinde paraların çıkacağını biliyor muydunuz?
KARA - Hayır. Onlar o günkü aramada ortaya çıktı. Paratrafiğini fiziki ve teknik takipte görüntülemiştik, ama paraları nerde sakladıklarını bilmiyorduk. Yine de bastığımız evlerden külliyetli miktarda para çıkacağını tahmin ediyordum.
- Bakan bunu durdurabilir kaygınız yok muydu?
KARA - Sabah erken saatte bir operasyon yaptığınız zaman durdurması biraz zordur. Başladığınız anda operasyonu yapmışsınızdır. Ortasında Ben operasyonu yaptırmıyorum demek biraz zordur. Onlar da baskın sırasında bir durum muhakemesi yapıyorlar. Sonra ortaya çıkan veriler öyle gösteriyor. En fazla ertesi gün durdurabilirler, ama biz o sırada aramaları tamamlamış, gözaltıları yapmış, delilleri almış oluruz. Burada asıl karşı operasyonu savcıyı ve müdürleri değiştirerek yapabilirlerdi. Müdür değiştirmek kolaydı; onu yaptılar.
Rıza Sarraf ve Halkbankası Genel Müdürü Süleyman Aslanın tapesinde, sahte belgelerle yolsuzluğa nasıl yol verildiği öğreniliyor.
17 ARALIK SORUŞTURMASI NEDİR?
Hem ülke, hem banka soyuldu
- 17 Aralık dosyasını özetlemenizi istesek, nasıl tanımlarsınız? Nedir yapılan yolsuzluk?
CELAL KARA - Burada temel hedef Rıza Sarraf
İranın ambargo nedeniyle elde edemediği parayı transfer edebilmek için yollar arıyor. Burdakiler de bundan gelir elde edebilmenin yolunu arıyorlar.
Bizim TÜPRAŞ ve BOTAŞ zaten İrana borçlu
Merkez Bankasında stoklanan parayı uluslararası normlara uygun olarak nasıl transfer edebiliriz diye yol arıyorlar, ama paranın boyutu çok büyük. Önce altın ihracatı deneniyor. Ama Amerika öğrenirse Halkbankın oradaki hesaplarına tedbir gelir diye kaygılanıyorlar. Bunun üzerine ihracata çeviriyorlar işi...
Ambargodaki istisnalar gıda, tıbbi malzeme ve ilaç
Bunların ihracatına izin var. Fakat burda da Sarraf, Türkiyeden ihracat yapmak yerine buradaki şirketleriyle Dubai ile İran arasında yapılacak ithalat ve ihracatın transit tacirliğini yapıyor. Fakat gıda ve ilaç da fazla para tutmuyor. de belirtildiği gibi, azami kapasitesi 5 bin ton olan gemilerle 150 bin ton gıda ihraç edilmiş gibi gösterecek sahte evraklar düzenleniyor. Amaç, bu şekilde ambargoyu delerek, İranın bizden alacaklı olduğu parayı transfer etmek...
Normalde bu transfer banka üzerinden yapılsa hem ihracatçı, hem ülke hem de banka kazanacakken
sahte işlemlerle, altın gibi vergisi olmayan değerler ihraç ederek ülkeye vergi kaybettiriyorlar.
- Bakanların burda rolü ne?
KARA - Bakanların 2 rolü var:
Bir: Sarrafı bu işte tek tabanca kılmak için başkasının bu işe girmesini engellemek
İki: Mahiyetini bildikleri bu yolsuzluğa sahte belgelerle yol vermek...
Zaten bir tapesi var Süleyman Aslanla Rıza Sarrafın
5 bin tonluk gemiyle 150 bin ton taşımış gibi göstermişsiniz. Bu kadar da göze sokmayın, daha makul şekilde yapın diyor. Yani faaliyetin yasal olmadığını, belgelerin sahte olduğunu bilmelerine rağmen yol veriyorlar.
İran açısından bir kayıp yok. Onlar bu parayı ambargodan kaçırıp ülkelerine transfer edebilmek için yüzde 10a yakın miktarını feda ediyor. Ve bunu açıklarken Burda asıl sizin ülkeniz ve bankanız zarara uğradı diyor. Gerçekten de bankanın kasasına girmesi gereken para, komisyon adı altında şahısların cebine rüşvet olarak gidiyor. Uluslararası arenada da ambargoyu delmek için devlet görevlilerinin böyle yakışık almayacak metotlar kullanması da ülkenin itibarını zedeliyor.
- Rıza Sarraf mı bakanları buluyor, yoksa devlet böyle bir kararı uygulamak için Sarrafı mı tercih ediyor?
KARA - Bizim elimizde Sarrafın Zafer Çağlayanla nasıl ve kimin aracılığıyla tanıştığına dair bir bilgi yok. Ama bildiğimiz, Sarrafı Egemen Bağışa Zafer Çağlayan götürüyor. Muammer Güleri ise İstanbulda 30 yıllık dostum dediği Berber Yaşar tanıştırıyor. Sarraf, bakanla görüşmesinin ayrıntılarını Berber Yaşara aktarırken dinlemeye takılıyor.
- Sarrafın Gülerden beklentisi ne?
Ambargo nedeniyle İranlılara bankacılık işlemlerinde kırmızı alarm var. Bundan sıyrılmak için başka
ülke vatandaşlığına giriyorlar. Sarraf ve ailesi de TC vatandaşı olmak istiyor. Hem bunun için, hem koruma talepleri için İçişleri Bakanı ile tanışmak çok önemli...
- İzleme sürecinde devlet katından müdahale olmadı mı?
KARA - Olmadı, olamaz da zaten
Soruşturma gizli yürütülüyor. Biz de kollukla uyum içinde çalışıyoruz.
- Onların işi daha zor
Amirlerine karşı bir operasyon hazırlığındalar sonuçta...
KARA - Hem zor, hem kolay... Sığınacakları bir yer var: Savcının emrini yerine getiriyoruz derler. Onlar talepte bulunsa bile biz onay vermeden yapmalarına imkân yok. Biz de mahkeme kararı gerektiren konularda mahkeme kararı alarak yapabiliyoruz.
- Mahkemeden karar çıkartmakta zorluk yaşadınız mı?
KARA - Orda hiç sorun çıkmadı. Takip talebinin altını dolduracak delil ve bulgular, talebin altına ekleniyordu. Yani Fiziki takipte bunu görüntüledik veya Teknik takipte bunların da dinlenmesi gerekiyor diye... Hiçbir talebimiz reddedilmedi. 32 mahkemeden ortalama 2- 3er karar alsanız, düşünün kaç sefer verilmiş. Bunların bir de uzatmaları var. Herbirinde yeniden incelenmiş. Hiçbirinden ret kararı çıkmamış.
NEDEN 17 ARALIKTA YAPILDI?
- Operasyona başladığınızda seçime 3.5 ay kalmıştı. Bunun siyasi tartışma yaratacağı belliydi. Niye o tarihi seçtiniz?
CELAL KARA - Hukukçu, soruşturmanın zamanıyla da ilgilenmez. Bizi şartlar o zamanda zorladı:
Birincisi bütün deliller toplanmıştı; daha fazla beklememizi gerektiren bir durum yoktu. Takibi
kestiğimiz tarihle operasyona başlayacağımız gün arasında soruşturmayı tamamlamak için 35- 40 gün gibi bir süremiz vardı.
İkincisi, soruşturmadan şüpheleniyorlar, ama bir türlü deşifre edemiyorlardı. Barış Güler, kendisi hakkında soruşturma olup olmadığını birilerine sorduruyordu. İstihbarat şube müdürü, -suç olduğu halde- Soruşturma var mı diye hem sözlü, hem yazılı olarak soruyordu. İçişleri Bakanının ciddi girişimleri vardı.
Üçüncüsü, biz bu soruşturmayı kollukla yürütüyorduk.
İçişleri Bakanı, şüpheleri artınca şube müdürlerini değiştirecekti. Ne varsa onlardan öğrenecekti. Organize ve mali şube müdürleri görevden alınacaklarını 17 Aralıka birkaç gün kala öğrendiler. Bizi alacaklarına dair ciddi duyumlar geliyor. Yerimize gelecek isimler bile belli
En fazla birkaç günümüz kaldı. Şimdi yaptık yaptık, yapamazsak bir daha hiçbir zaman yapılamaz dediler. Operasyonu 2-3 gün farkla kurtarabildik.
- Yani, 48 saat içinde yaptık yaptık, yoksa kapanır bu dosya diye mi düşündünüz?
KARA - Evet. Nitekim soruşturmadan haberdar olsalar neler yapacakları, sonradan yaptıklarından da görüldü. 2-3 gün daha beklesek, soruşturmayı yürüten şube müdürleri görevden alınmış olacaktı. Yeni gelen polisler, talimatları yerine getirmeyecekti. Her şey deşifre olacaktı. Kaçanlar kaçacaktı. Yapamayacaktık. O yüzden Hemen yapalım kararı verdik.
Müdürler bana, Operasyon başladıktan sonraki 12 saat içinde bizi görevden alırlar demişlerdi. Yanılmışlar. 15 saat sürdü alınmaları
O gece 2 gibi alındılar.
Dünyada bakanların, başbakanların içinde bulunduğu böyle büyük bir rüşvet ve yolsuzluk olayı yoktur bana göre. Böyle büyük bir olayın iktidar çoğunluğu tarafından kapatılması lazımdı, yoksa bu iş çok büyürdü ve hükümet düşerdi, düşmekle de kalmaz kendini yargı önünde bulurdu. Bu olay ortaya çıktığında Erdoğan ve AKP'nin yasa dışılığa da çıkarak bu olayı örtbas etmeye çalışmasının nedeni buydu.
Sıfırlayın konuşması... "O kayıt yüzde yüz gerçek"
17 Aralıkın savcısı Celal Kara, yolsuzluk operasyonunun perde arkasını anlattı:
17 ARALIK SABAHI...
Muammer Güler, Zekeriya Özü aradı
- 17 Aralık sabahı ne yaptınız? Operasyonu nereden, nasıl izlediniz?
CELAL KARA - O sabah 07.00 civarında evde yeni kalkmıştım. Bir süre sonra Kazım Aksoy müdür aradı:
Savcım dedi, Barış Güleri babası (İçişleri Bakanı Muammer Güler) arıyor, teknik taktik veriyor: Danışmanlık yapıyorum diyeceksin, Benim Rüçhan adlı akrabamdan alacağım vardı diyeceksin vs diye...
Ayrıca Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslanın evinde ele geçen dolar, avro ve Türk Lirası paralardan çok miktarda bulunduğunu söyledi.
Hemen Adliyeye, odama geldim. O saat itibarıyla operasyonda nerede ne oluyor, haberdardım.
- Bakanlar sizi aramadı mı?
KARA - Hayır, ama Zekeriya (Öz) Beyi arayan oldu. Sabah 8.30-9.00 gibi aşağı, Zekeriya Beyin odasına indim. Otururken, telefonu çaldı ve biri ile bir süre görüştü. Görüşmesi bitince arayanın Muammer Güler olduğunu, mevcut durumu kendince açıklamaya çalıştığını söyledi. Oğluna söylediklerinin aynını Zekeriya Beye de anlattığını fark ettim.
Oğlum danışmanlık yapıyor da, Vallahi benim dahlim yok da...
Aynı şeyleri anlatıyor. Muhtemelen daha önceden tanıştıkları için Bakan, kendisine savunma
gerekçesi üretiyor. Zekeriya Bey de durumu idare ediyor. Telefonu kapattıktan sonra, Bana erken saatte bilgi verdiler, aynılarını daha önce oğluna da söylemiş dedim.
- Güler, itiraz dilekçesinde 17 Aralık sabahı yaptığı konuşmayı inkâr ediyor, Oğlumun avukatını danışmanımın telefonundan aramıştım diyor.
KARA - Yanlış. Avukat için dinleme kararı yok ki
Nasıl dinleyelim.
Oğlunu, danışmanının telefonundan arıyor ve Barış Gülerin yasal dinlemede olan telefonu ile görüşüyor. Panikle kiminle konuştuğunu bilmiyor. O süreçte yine bir algı operasyonu olarak dinlenmesi mümkün olmayan telefonun dinlendiğini ileri sürmüşlerdi. Bu görüşme, takipteki Barış Gülerin hattının dinleniyor olması nedeniyle tümüyle usulüne uygun, yasal bir dinlemedir.
Zekeriyayı bitirin talimatı
- Zekeriya Öz bakanlardan gelen müdahaleyi size yansıtmıyor muydu?
KARA - Bir şekilde bariyer oldu diyebilirim. Belki sonradan onu hedef almalarının ana nedeni de bu; Sen niye araya girdin diye
O olmasaydı belki de benim üzerime gelmelerinin daha kolay olacağını düşünüyorlardı.
Zekeriya Öz o günlerdeki bir görüşmemizde, üst düzey bir siyasinin Zekeriyayı bitirin diye talimat verdiğine dair duyum aldığını söylemişti. Bir iki gün sonra havuz medyasında iftira ve hakaret dolu yayınlar başladı. Kişisel verilere mahkeme kararı olmadan ulaşmak suçtur; ama ne hikmetse onun tüm özel bilgilerini, yanına birçok yalan da katarak dillendirdiler.
İkinci bakan telefonu
- 17 Aralıkın erken saatlerinde Başbakan Erdoğan, Zekeriya Öze ulaşmak için kendisine kefil olan THY Genel Müdürü Hamdi Topçuyu araya sokuyor.
KARA - Evet. Ve o konuşmadan anlıyoruz ki Topçudan, Dosya çok dolu, yapacak bir şey yok cevabını alıyor. Benzer bir konuşmanın Başsavcı ile o günkü Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında da geçtiğini duyduk, Orada da Dosya çok dolu, yapılacak bir şey yok cevabı veriliyor. Hatta Sadullah Erginin Başbakana da aynı cümleyi ilettiği duyumu geldi bana
Hiçbir şey yapılamayacak kadar dolu dedikleri dosyanın sonradan başına gelenler malum.
''SIFIRLAYIN KONUŞMASI''
O kayıt, yüzde yüz gerçek'
- O gün Başbakanla oğlu Bilal arasında geçen birçok konuşmanın kaydı sızdı internete... Bunların nasıl kaydedildiğini biliyor musunuz?
CELAL KARA - Onların menşeini ben de bilmiyorum. Ancak şöyle bir mantık yürütüyorum.
Bilal Erdoğan eğer 25 Aralıkta şüpheli olarak izleniyorsa, (aynı bizdeki bakanların, oğullarıyla konuşmalarının takılması gibi) dinlemeye takılmış olabilir.
Konuşmaların kaydını YouTubeda gördüm; tape idsi vardı. Bilal şüpheli olarak dinlendiyse babası da bir ihtimal dolaylı olarak takılmış olabilir. Ama somut bir bilgim yok; çünkü 25 Aralıkın içeriğini bilmiyorum.
- Sonradan araştırmadınız mı?
KARA - Sonradan öğrendiğim kadarıyla orada Bilal dinlenmiyormuş. Yani oradakiler, kanuni dinleme tapeleri değil.
- Erdoğan, montaj deyip kesti attı; montaj olabilir mi?
KARA - Montaj olmadığı belli
Bunun algı oluşturmaya yönelik siyasi amaçlı bir savunma olduğu çok bariz. Hece hece montajlandığını söylemek çok gülünç bir iddia...
Size atfedilen bir konuşmanın size ait olmadığını, montaj olduğunu bilseniz, bunu kanıtlamak için Hodri meydan demez misiniz?
Durumunuzdan emin olsanız, her türlü inceleme metodunu devreye sokarak, hem de olabildiğince hızlı bir şekilde konunun aydınlatılmasını istemez misiniz?
Dünyanın en iyi laboratuvarlarına gönderin, gerçek neyse ortaya çıksın diye meydan okumaz mısınız?
Gönderirsin, hemen çıkar meydana... Hatta montaj olduğu ileri sürülmeyenleri bile, hukuki anlamda değil ama algı yönünden ciddi bir çürütücü etki gösterir.
Siz bu yapmak yerine aylarca bekliyorsunuz. Bunları analiz ettirmesi gereken Bilim Bakanınız, Hissettim montaj olduğunu diyor; adı Hisli bakana çıkıyor. TÜBİTAKın başındaki görevliyi
alıp Hayvanat Bahçesinin müdürünü oraya atıyorsunuz. Sonra oradan da değil, hiç uzmanlığı olmayan yerlerden, vasat zekâya sahip bir insanı bile gülümsetecek bir rapor alıyorsunuz.
- Siz o kaydın montaj olmadığına mı inanıyorsunuz?
KARA - Bu kayıtların yüzde 100 doğru olduğu kanaatim tam
Zerre kadar şüphem yok.
Başbakanın o konuşmaları yaparken, mesela Ankara Çubuk kavşağından geçerken görüntüleri var, baz istasyonu verileri var.
- Başbakanın dinlenmesinden de bu operasyonu suçladılar.
KARA - O dinlemenin benim yürüttüğüm soruşturmalarla hiç ilgisi yok. Nereden çıktığı da belli değil
Ama bu kayıtlar üzerinden bir algı operasyonu yürüttüler. Bakın bunlar böyle kanundışı işler yapıyorlar diyerek doğru olan her şeyi, onun üzerinden çürütmeye kalktılar.
KAMERA TARTIŞMASI
O zaman anladım
Bu süreçte siz izlendiğinizi, telefonunuzun dinlendiğini, odanızın gözlendiğini hissediyor muydunuz?
CELAL KARA - Onun duyumları geliyordu. Ben de o kanaatteydim.
Şöyle oldu aslında:
Acaba bir sabotaj olur da bunlar evrakları yok ederler mi? diye düşündüm. Hemen güvenlik müdürünü çağırdım, Ben burada yokken kapıya adam koyun dedim.
Zaten 17 Aralıktan hemen önce içeriye, odama güvenlik kamerası kurdurmuştum. Bilgisayara kaydediyordu bütün hareketliliği... Ama bir sabotaj olur da bilgisayarın başına bir şey gelir diye, içeri girişi engellemek için kapıya güvenlik görevlisi de koydurttum.
Sonra o güvenlik görevlisi, Savcım, koridoru gören kamera sizin kapıyı görmüyor. İleriyi görüyor. Kamerayı kapıya çevirelim dedi. İlk anda bir şey demedim. Baktım, birtakım duyumlar geliyor. Şüphelendim. Tekrar çağırdım güvenlikçilerin müdürünü:
O kamerayı tekrar eski yerine çevireceksin dedim. Kızardı, bozardı, bozuldu bir hayli:
Ama savcım, bir şey olursa biz nasıl altından kalkacağız dedi.
Benim zaten içeride kameram var, bunu niye çeviriyorsun dedim. O zaman bize yazılı talimat verseniz savcım dedi.
Baktım morardı, çok zorlanıyor, Tamam kalsın dedim. Odama giren çıkanın izlendiğini anladım.
İddianamenin 10 günü kalmıştı
- İddianame ne aşamadaydı?
CELAL KARA - İddianameyi tamamlamama en fazla on gün kalmıştı. Kapsamlı bir iddianame olacaktı.
- Önceden hazırlamamış mıydınız?
Kapsamlı bir iş iddianame yazmak. Bir taraftan o gün aramalarda ele geçen belgeleri işliyoruz; ama öte yandan el konan bilgisayarlar ve telefonlardan toplanan dijital materyali inceleyen bilirkişiler rapor yazıyorlar; biz de bunları işliyoruz. Dijitallerden çok ciddi veriler, deliller çıkıyor. Bizim teknik takipte elde ettiğimiz verilerin tamamını doğrulayan, teyit eden bir sürü yazışma, resim, vs. Whatsapp yazışmalarından, telefonlardan, bilgisayarlardan çıkıyordu.
- Paralar dışında ne çıktı mesela?
KARA - Bir örnek vereyim:
Teknik takipten öğrendik ki İçişleri Bakanı Muammer Güler, Rıza Sarrafın Çindeki işleri kolaylaşsın diye bir referans mektubu yazıyor:
Bizim nezdimizde hatırı sayılır işadamıdır. Şirketleri de öyledir meyanında bir şeyler diyor. Hatta bu referans mektubunu Sarraf, Whatsapp programından oradaki adamı Rüçhan Bayara atıyor. Operasyondan resmini özellikle arayın dedik. Hemen net resmi çıktı ortaya
Bunu bir yandan da İçişleri Bakanlığına sorduk. Dedik ki: Muammer Güler tarafından Çin bankalarına yazılan referans mektuplarının suretlerini gönderin bize.
İki satırlık bir cevap geldi:
Böyle bir mektup yazılmamıştır.
Böyle bir mektuba rastlanmamıştır da demiyor; kesin dille yalanlıyor. Ben bunu bilahare suç duyurusu yapmak için tutuyordum. Dosyaya koydum. Şu anda dosyada var.
İKİ YENİ SAVCI
Ürkek ve endişelilerdi
- 17 Aralıkın hemen ertesinde, önce operasyonu yürüten polis şefleri görevden alındı. Ardından da sizin yanınıza iki yeni savcı (Ekrem Aydıner ve Mustafa Erol) eklendi. Bu değişiklikler çalışmanızı nasıl etkiledi?
CELAL KARA - Aslında ilk frenim odur. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, başsavcılıktaki odası dururken gözlerden uzak bir yerde, Haliç Kongre Merkezinde mi ne, Başsavcıyla bunu konuşmuş. Basında öyle bir haber çıkmıştı, Başsavcı da inkâr etmedi. Aynı görüşmenin akabinde, o gün bizim soruşturmaya iki savcı monte edildi. Halbuki bu ne zaman yapılır? Soruşturma çok kapsamlı olur, savcı altından kalkamaz, iş çok uzar, 6 ay geçtiği halde bir gelişme olmaz, o zaman monte edersiniz. Ben öyle bir talepte bulundum mu? Yok. Öyle bir görüntü verdim mi? Yok. Öyleyse siz niye kafanızdan iki kişi monte ediyorsunuz. Aynen Deniz Feneri soruşturmasında olduğu gibi... Birinci frenleme buydu.
- Nasıl çalıştınız o iki savcıyla?
KARA - İki gün sonra bir gün öğle sonrası geldiler. İkisi de ürkek ve endişeli vaziyetteydi. Tanımıyordum ikisini de... Birisi memur bürosundan, biri başka bürodan gelmiş. Geldiler oturduk. Ben anlattım Dosya böyle böyle... Bunları bunları yaptık diye...
Ama bizim elimizde done yok, hiçbir şey bilmiyoruz dediler.
Tamam dedim, gittiler.
Üçüncü günün akşamına kadar gelmediler.
O ilk basit temasın dışında bana gelip de Ben dosyayı inceleyeceğim, bir talepleri olmadı. Zaten sonraki konuşmalarımızda da, Başsavcı Turan Çolakkadıdan birkaç kez
bu dosyadan alınmalarını istediklerini anladım. Hatta Mustafa Erol, yazılı olarak da bu talebini ilettiğini söyledi. Ekrem Aydınerin de, Dosyanın sahibi savcı beydir, biz ifadelerde yardım ettik, işimiz bitti; bizi bu dosyadan alın dediğini söylediler. Ben de kimsenin tetkik hâkimi değilim. Gelin dosyayı okuyun diye zorlayamam. Senin görevinse gel oku.
Özün emniyet baskını
- Operasyonu yürüten polis müdürlerinin görevden alınmasından hemen sonra, 19 Aralıkta Zekeriya Öz, Emniyete gitti. Basında Savcıdan Emniyete baskın dendi. Neydi sorun?
CELAL KARA - Ben o hafta hemen her gece 2.30da geliyordum. Yaklaşık iki hafta kadar 3.5 saat uykuyla yetindim. Aşırı derecede frenleme başlamıştı. Daha ikinci günde Emniyetten bir telefon geldi, Savcım burada delillere müdahale ediyorlar, sizin hazırlattığınız soruları sormuyorlar, tapeleri çıkarıyorlar dediler.
- Delillere nasıl müdahale ediyorlarmış?
KARA - Bakan çocuklarına şunu sormayacaksın. Bu tapeleri çıkaracaksın. Bunlar sorulur mu? Bir bakan çocuğu rüşvet alır mı? gibi müdahaleler... Özellikle Çapkının yerine vekâleten atanan Emniyet Müdürü Selami Altınokun emriyle...
O sırada ben bana sevk edilecekleri bekliyorum. Bu durum üzerine 19 Aralık günü, saat 5 civarı Zekeriya Özü aradım: Böyle bir durum var. Ben çok sinirlendim, gidersem istemediğim durumlar olabilir. Ne yapacağımı bilmiyorum dedim.
Sen dur, ben müdahale ederim dedi. Benim o telefonum üzerine Emniyete gitti. Ben durumu tutanakla tespit ettim. Bu tutanak dosyada idi, benden alındığı ana kadar... Bir sureti ilgim nedeniyle bendedir, bir sureti de Zekeriya Özde... Delillerin karartılmamasını, soruşturmaya müdahale edilmemesini, sorulardan tapelerin çıkartılmamasını, bizim hazırladığımız soruların bakan çocuklarına sorulmasını garantiye almak için gitti aslında...
Polisler korkudan titriyormuş
Orada bir-iki saat kaldı. Havuz medyası, oraya baskın yapmış gibi yansıttı. Savcı zaten o soruşturmanın amiri... Amiri olduğu yeri basmak ne demek? Zaten 7/24 elini kolunu
sallayarak girmeye yetkisi olan bir yer...
Daha sonra internette o günkü Emniyet Müdürüne ait olduğu ileri sürülen bir ses kaydında, Zekeriya Özün oradan korkup kaçtığı söyleniyordu.
Az daha dayak yiyecekti, kaçtı deniliyordu. Çirkin bir yalan bu... Benim aldığım bilgiye göre, tersine, yaptıkları hukuksuzluklar hatırlatılınca oradaki polislerin korkudan dizlerinin bağı çözülmüş; ayakları titriyormuş.
- Ne olmuş oraya gittiğinde?..
KARA - Zekeriya Bey bana, Hepsi de karşımda titriyordu diye anlattı. Daha sonra olaya tanık olan birden fazla Emniyet görevlisinden de bu manzarayı teyit eden anlatımlar dinledim.
En temel tutuklama nedeni nedir bilir misiniz diye sormuş: Delil karartmaktır. Bir gün bile cezası olsa, delil karartma şüphesi varsa insan tutuklanabilir demiş.
Onun üzerine epey korkmuşlar.
Dedim ki: Mümkünse ifadeler tamamlanıncaya kadar çıkma oradan. Kal başlarında... Çünkü sen çıkarsın, gene müdahale ederler.
Bunun üzerine 1-2 saat onlarla orada konuşmuş, gerekli müdahaleleri yapmış. Hazırlanan soruları hem yazılı hem CDde bana verin. Bunlarda bir değişiklik olursa gereği yapılır demiş ve yeterli etkiyi yaptığını görünce çıkmış oradan...
Kimse merak etmesin. Yolsuzluğun, görevi kötüye kullanmanın zaman aşımı süresi çok uzun. Bunların bu kadar iktidarda kalacağının garantisi yok. Kaldı ki, mahkemeye sevk kendi ellerinde olduğundan zaman aşımı suçun işlendiği tarihten değil, bunların baştan düştüğü tarihten de başlatılabilir. Buna da pek çok hukukçu olumlu görüş verir.
17 Aralık savcısı konuştu: Yüce Divana gitse hayatı biterdi
Can Dündar, 17 Aralık soruşturmasının savcısı Celal Kara ile konuştu. Celal Kara, Can Dündar'a bomba açıklamalar yaptı: '1 Numara Erdoğan'dı'
Yüce Divana gitse Zafer Çağlayanın hayatı biterdi
17 Aralık soruşturmasının savcısı Celal Kara, önce soruşturmadan alındı, sonra Afyona yollandı, 10 gün önce de açığa alındı. Herkes konuşurken o susup sabırla sırasını bekledi ve açığa alındığı gün, Cumhuriyete konuştu: İsmini geçirmemek için, 1 numara ve Beyefendi diye bahsediliyor kendisinden
Bence perde arkasından işin içindeydi Erdoğan
Ben, 1 Numaranın ve Beyefendinin kim olduğunu iddianamede işleyecektim. Yani iddianamede ismi olacaktı.
Giriş
Son seçimde AK Partiye oy vermiş
Bu röportaj için bir yıl bekledim. İlk teşebbüsüm 17 Aralıktan hemen sonraydı. O zaman Artı 1 TVde haberleri sunuyordum. Konuk koordinatörümüz Nilay Can, Savcı Beye ulaşmak için büyük çaba harcadı. Ancak Celal Kara, resmi görevliydi; konuşmadı. Ardından, Ocak 2014te, 1.5 yıl üzerinde çalıştığı dosya kendisinden alındı; görev yeri değiştirildi.
Celal Karanın avukatı Niyazi Atasoyu aradık. Kendisinin hâlâ resmi görevli olduğunu hatırlatarak görüşemeyeceğini söyledi. Kara, Mart 2014te Afyona sürüldü. Bir kez daha şansımı denedim. Nihayet görüşebildik.
Poker face
Temmuz ayıydı. Ramazandı. Celal Kara, randevumuza avukatıyla geldi. Poker surat tabir edilen yapıda, hislerini belli etmeyen, ciddi, az konuşan,
ama güven telkin eden biriydi. Bir gazeteciyle buluşmaktan ötürü tedirgindi. Oruç tutuyordu. Erdoğanın balkon konuşmalarındaki vaatlerin gerçek olacağına inanarak son seçimde AK Partiye oy vermişti. Kendini kandırılmış hissediyordu.
Fethullahçı damgası
Alnında Fethullahçı diye yazmıyordu, ama havuz medyası, bu damgayı vurmuştu çoktan
Ateşle oynamıştı o da
En tepeye tırmanan bir kirli ipin ucunu çekmiş, iktidarı devirebilecek çapta bir yolsuzluğun üzerine kararlılıkla gitmişti. Aylardır üzerinde çalıştığı dosya kapatıldığı gibi, onu 18 yıllık mesleğinden de etmişti. Temmuz sohbetimizi de yazamadım. Ancak resmi görevi sonlanırsa geniş bir röportaj yapmak üzere söz aldım. 16 Ocakta açığa alındığına dair tebligatı aldı. Hemen ertesinde sözleştiğimiz röportajı yaptık.
Dava yağmuru
İlk görüşmemize göre daha rahatlamıştı. Dilini bağlayan resmiyet bağı çözülmüştü. Kırgın olduğu kadar kızgındı. Havuz medyasında her gün hakkında iddialar, suçlamalar, hakaretler çıkıyordu. Bunlara tekzip, açıklama, suç duyurusu yağdırıyordu. Açtığı tazminat davalarının sayısı 20yi geçmişti. 20 kadar daha dava sıradaydı. O suçlamalara cevabını, bu röportajda bir arada verdi.
17 Aralıkın perde arkası
17 Aralık, hiç kuşkusuz Türkiyenin tarihine geçmiş bir dosya adıdır. Onun savcısının yorumları, anıları, açıklamaları, dünyanın her yerinde haberdir. 17 Aralık operasyonunun içeriğini ve perde arkasını okuyunca, soruşturmayı yapan polis ve savcıların, soruşturmayı yazan gazeteci ve yazarların neden hedefe konduğunu ve Aklandığını sananların neyi örtmeye çalıştığını daha iyi anlayacaksınız.
- Size yönelik çok suçlamalar oldu, ama sustunuz, konuşmadınız. Nedir son durumunuz?
CELAL KARA - 16 Ocak itibarıyla açığa alınmış bulunmaktayım. İtiraz hakkımızı kullanabilmek için bu kararın gerekçelerini ve belgelerini istedik. Vermediler. Ancak bizden gizlenen müfettiş raporlarını, havuz medyasının gazetecileri ekranda okuyor. Ve korkutulan meslektaşlarım, açıkça suç oluşturan bu durumla ilgili hiçbir işlem yapmıyor.
- Neyle suçlanıyormuşsunuz?
KARA - Henüz bilmiyorum. Daha önce Afyona da gerekçesiz tayin edilmiştim.
- Bu görevden alma, 17 Aralıkın cezası mı?
KARA - Kesinlikle öyle
- Peki, sondan başlayalım: Meclisteki oylamayı izlediniz mi?
KARA - İzledim, ama sonucu biliyordum zaten... Yüzde 99 gitmeyecekler Yüce Divana diyordum.
- Niye?
KARA - Onlar gitse Bilal de peşlerinden giderdi de ondan
Aklın alamayacağı bir şey
- Bu çapta bir skandalın kapatılabileceğine inanmıyordunuz değil mi?
KARA - Normalde inanılmaz. Ötelenebilirdi, ama bu kadar büyük hukuksuzluk nasıl yapılabilir; aklın alabileceği bir şey değil. Kapatma gerekçesi olarak ileri sürdükleri şu: Yolsuzluğu tespit ettiğinde hemen durdurup suçüstü yapacaktın. Şimdi bakanlarla ilgili tapeleri çıkart dosyadan
Peki, çıkaralım. Ya kalanı ne olacak?
Rıza Sarrafla Süleyman Aslan arasındaki telefon konuşmaları, bunun fiziki ve teknik takibi, buna giden paralar, sahte belge imali ve kullanımı var. Tamamen hukuki olmasına rağmen madem bakanların konuşmalarının dosyadan çıkarılması gerektiğini iddia ediyorsun; sadece onları çıkar o zaman
Sarraf ile Aslan arasındaki tapeler, fiziki takip görüntüleri nedeniyle neden rüşvetten ve resmi belgede sahtecilikten dava açmıyorsun?
Sarraf ve adamlarının Barış Gülerle ve Kaan Çağlayanla yaptığı konuşmaların hepsinde somut suç bulgusu var. Onlar hakkında niye dava açmıyorsun?
Sarraf ve adamları hakkında niye dava açmıyorsun?
Sonunda yargılanacaklar
- Sizce kapandı mı 17 Aralık dosyası?
KARA - Kapanmadı, kapanamaz. Kapanmasının tek yolu, zanlıların yargı önüne çıkmasıdır. Sonunda nereye kadar gidecekse
- Yargılanacaklar mı sizce?
KARA - Konjonktür ne olur, onu bilemem. Ama eninde sonunda bu yargılama olacaktır.
- Sizin soruşturmanız sonucu dava açılsa, haklarında ne ceza isteyecektiniz?
KARA - Kişiye göre değişecekti. Çok sayıda rüşvet, resmi evrakta sahtecilik suçlaması vardı. Bir hesaplama yapmadım. Bazılarını azamiden hesaplarsanız belki 500 yıl, asgariden hesaplarsanız 50 yıl çıkar. Ama zaten infazın azami süresi var. Ağırlaştırılmış müebbet değil bunun cezası... Azami yatacağı süre 36 yılı geçemez.
Herhalde orada en ağır cezayı Rıza Sarraf alacaktı. Çünkü lider sıfatıyla o örgütün faaliyetleri kapsamındaki tüm suçlardan sorumlu. Tamamından.
- Ya bakanlar Yüce Divana gitseydi?
KARA - Zafer Çağlayanın hayatı bitmiş olurdu muhtemelen
Çünkü hakkında rüşvet isnadı vardı, altın kaçakçılığı iddiası vardı, örgüt liderliği suçlaması vardı, resmi belgede sahtecilik suçu vardı. Bir rüşvetin cezası 4-12 yılsa, düşünün ki Çağlayan hakkında 28 ayrı rüşvet suçlaması vardı.
Erdoğan vardı inkâr mı edeyim?
- Başbakan, Asıl hedef bendim. Oğlum üzerinden bana ulaşacaklardı diyor. Bu iş sonunda Bilal üzerinden Erdoğana uzanacak mıydı gerçekten?
CELAL KARA - Burada kimse hedef değildi. Hukuki olarak ne gerekiyorsa, o yapıldı. Dinlemelerde Sarrafla bakanların ve çocuklarının ilişkisi çıkmasa, biz zorla mı bulaştıracaktık? Yani sen suç teşkil eden işlere girmedin de, biz mi bulaştırdık?
Bizim dosyamızda Bilal Erdoğanla ilgili bariz bir şey yoktu. Ama Başbakanla ilgili bir şeyler çıkardı. Zaten vardı tapelerde... Var yani, bunu inkâr mı edeyim? Var. Biz polis fezlekelerine de yazmamıştık, Meclise gönderdiğimiz bilgi notuna da eklemedik, ama bence işin içindeydi Erdoğan
- Ne var Erdoğanla ilgili?
KARA - Rıza Sarraf ile Zafer Çağlayan arasında geçen bir konuşma var. Sarraf, ismini vermeden, Beyefendiye de bir şeyler yapalım diyor. Çağlayan da ya kıskançlıktan, ya doğrudan adı geçmesin diye, belki ikisini de gözeterek, Beyefendiye değil ama çevresine bir şeyler yapalım cevabını veriyor. Bunun üzerine TÜRGEVe 500 bin dolar gönderiliyor. Öyle bir dolaylı irtibat var. Ama orada doğrudan Bilal Erdoğanın bir irtibatı yok.
- Ama Başbakanın oğluna Sıfırlayın talimatı da o gün...
KARA - Soruşturmanın içeriğini tam olarak bilemedikleri ve başlarına ne geleceğini kestiremedikleri için bir tedbir almaydı o...
O beni 1 Numaraya götürecek
- Erdoğan işin içindeydi dediniz. Başından beri mi?
KARA - İlk başlangıcında işin içinde olmadığını zannediyorum. Yani Rıza Sarrafın irtibatlarını geliştirmeye çalıştığı aşamada
Ama sonrasında Sarraf, Beyefendiye de bir şeyler yapalım dedikten sonra ve istisnai yoldan adam başı 1 milyon dolar karşılığında akrabalarını Türk vatandaşlığına geçirdiğinde, zannediyorum artık her şeyden bilgisi var. Tapelere de yansıyor bu... Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Egemen Bağıştan bahsederken O, beni 1 Numaraya ulaştıracak diyor. Bağışın üzerindeki 1 Numara kim olabilir? Başbakandır.
- Erdoğanla Sarrafın doğrudan teması var mı?
KARA - Başbakan, Sarrafla doğrudan telefon irtibatı kurmamış. Zafer Çağlayan ve Muammer Güler üzerinden haberleşiyorlar. Gülerle de bu irtibatı gösterir konuşmaları var. Sarraf, bir an evvel abisinin, akrabalarının vatandaşlığa geçmesiyle ilgili Beyefendinin haberi var değil mi deyince, Tabii tabii, Beyefendi destekliyor cevabını alıyor.
İstisnai yoldan vatandaşlığa alınma, İçişleri Bakanı önayak olsa bile Bakanlar Kurulunda imzaya açılıyor. Başbakanın onayı ve bilgisi olmadan bunların olabilmesine imkân yok. Öbür yandan puzzleın parçalarını tamamlayan bir de fotoğraf var: Bir protokol sırasında Başbakan, eşi, bakanlar ve Rıza Sarraf görünüyor. Sarraf kim? Kaç yaşında bir adam? Ne sıfatla o protokol fotoğrafında yer alıyor?
17 Aralıkı izleyen günlerde Erdoğan, Sarraf için Hayırsever bir işadamıdır dedi. Tanışıyorlar demek ki... Hayırseverliğini nereden biliyorsun? Kime ne hayırseverlik yapmış? TÜRGEVe yapıyor. Ayrıca AK Partinin anket parasını da o ödüyor: 350 küsur bin TL
Parti adına dağıtılan Ramazan erzağı için de yüz binlerce lira ödüyor. Bunların hepsinden Başbakan haberdar.
- Öyleyse neden soruşturmayı Başbakana kadar uzatmadınız?
KARA - Erdoğanla ilgili denilebilirdi ki: Beyefendinin o olduğunu nereden biliyorsun? Dosyanın teknik detayını bilen ben ve kolluk amirleri, bahsi geçenin Erdoğan olduğunu bildiğimiz halde, doğrudan ismi geçmediği için ve 1 Numara lafı, diğerlerine göre biraz muğlak kaldığı için onu bilgi notuna katmadık. Düşünün ki; durumları çok net olan bakanlar hakkında dahi akla ziyan yorumlarla savunma gerekçeleri üretiliyor, durumu ancak tüm delillerin ve ifadelerin değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkabilecek olan Başbakanı dosyaya katsaydık neler söylenirdi?
İddianamede Erdoğan olacaktı
- Bu, siyasi bir kaygı
Erdoğan bağlantısı hukuken mi zayıftı?
KARA - Hukuken zayıf değil
Var temeli. Ama o aşamada o ismi ortaya atsanız, bu, tartışmaya açık bir durum olacak. Dosyanın üzerinde gizlilik kararı var. Bunu ben nasıl anlatacağım ki kamuoyuna? Arkadaş bak, soruşturmaya başladığım dönemde işin içinde bakanlar yoktu. İşin ortasında bakanların ve çocuklarının bu işin içinde olduğu anlaşıldı. Tapelerin tamamını toplayıp detaylı inceledikten sonra da anladık ki, Başbakan da var perde arkasında... mı diyecektim?
Ama ben bunu iddianamede irdeleyecektim. Başlığı hazırlamıştım:
Rıza Sarraf liderliğindeki örgütün önünü açmak için üst düzey siyasiler ve yakınlarına yaptığı yardımlar.
Bu başlık altında, tapelerle birlikte 1 Numaranın ve Beyefendinin kim olduğu da irdelenecekti.
- Bütün verilere bir arada bakınca rüşvet dosyasında Erdoğanın yerini nasıl tanımlarsınız?
KARA - Dönen işlerin Başbakandan habersiz, bilgisiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren, Başbakandır.
Celal Kara kimdir?
1968de Gümüşhanenin Şiran ilçesinde doğdu. 1992de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İlk görev yeri, 1996da gittiği Tunceli Ovacıktı. 1997-2007 arasında, sırasıyla Amasya Göğnücekte, Kırklareli Vizede, Foçada, Sarıyerde görev yaptı. 2007den itibaren 6 yıl boyunca Beşiktaştaki Özel Yetkili Büroda 11. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma savcılığını üstlendi. Birçok çete dosyasına, Mavi Çarşı yangını, DHKP-C, TİKKO davalarına baktı. Fuhuş ve Askeri Casusluk Davasının duruşma savcısı
olarak sanıklar hakkında beraat ve cezalandırmama talep etti. Balyoz Davasında ise, mahkemenin tensiple yakalama kararına bir üst mahkemede yapılan itirazın usul yönünden geçerli olmadığına dair kararı verdi. 2013te savcılar arasındaki iş bölümü değişikliğiyle, 300 kadar dosyayla birlikte 17 Aralık soruşturmasını da devraldı.