Merdan Yanardağ'ın söyledikleri üzerinden bayrak konusunda yorumlarda bulunmuşken Özgür Savaşçıoğlu'nun İleri Haber'deki bir yazısı da üstüne gelmiş oldu. Onu da ayrı bir başlık haline getirmekte yarar var.
Hangi bayrak?
Özgür Savaşçıoğlu
Bu hafta basına yansıyan iki kare ay yıldızlı bayrağın sağın ve emekçilerin elinde farklı anlamlar kazandığını net bir şekilde gösteriyor.
Fotoğrafların ilki Kobane sınırından... Başından beri Kobane'deki direnişe yönelik düşmanca bir tutum takınan AKP iktidarı, IŞİD kuşatmasının kırılmasının ardından sınıra dev bir bayrak dikiyor. Bu örnekte bayrağın, iktidarın onursuz dış politikasının ve halk düşmanı tutumunun bir simgesi olarak kullanıldığı açık.
AKP'nin Kobane sınırına diktiği bayrak, Kral Abdullah için yas ilan eden, bayraklarını yarıya indiren Türkiye'nin sembolü.
İkincisi, metal sektöründe Birleşik Metal İş öncülüğünde greve çıkan işçilerden... İşçi sınıfı, patronların ve iktidarın karşısına ay yıldızlı bayrakla dikiliyor.
Metal işçilerinin elindeki bayrak daha önce Haziran'da sokağa çıkan milyonların ve Kobane'ye yönelik saldırılar karşısında Suriye, Rojava ve Türkiye bayraklarıyla yürüyen gençlerin bayrağı.
Bu bayrağın bir yanılsamayı ya da hareketin bilinç düzeyindeki bir eksikliği temsil ettiğini söylemek ise olanaklı değil. Aksine ortada ülkenin geleceğine yönelik bir iddia var.
İki bayrak, iki farklı Türkiye'yi temsil ediyor. Bu iki Türkiye'den biri kazanmak diğeri ise kaybetmek zorunda.
Ya işçiler, Haziran'da sokağa dökülenler, Suriye, Rojava ve Türkiye bayraklarıyla yürüyen gençler kazanacak ya AKP eliyle bölgeye ve ülkeye terör saçan düzen...
Solun önünde ise iki seçenek var.
Bir seçenek Türkiye'nin bizim değil bizi öldürmeye çalışanların, katillerin ve hırsızların ülkesi olduğunu kabullenmek. Bayrağı da bu ülkenin bir sembolü olarak görerek Haziran sonrası Türkiyesi'nde önümüze çıkan olanakları görmezden gelmek. Sağın bayrak üzerinden geliştirdiği hamleleri ise haklılığımızın göstergesi saymak.
Diğeri ise Türkiye'nin içerisine sokulduğu karanlığın karşısında Bu memleket bizim deme cüretini ortaya koymak... AKP'nin işbirlikçi ve onursuz politikalarının karşısında, bayrağı halkın ayaklar altına alınmaya çalışılan onurunun, ülkenin bağımsızlığının bir simgesi haline getirerek sağın elinden almak. Padişahlığa özenen ve yurttaşlığı din olarak tanımlayan bir diktatörün işinin o kadar kolay olmadığını göstermek.
Bizim önümüzdeki yol ikincisi... Nazım'ın deyişiyle meydanlarda toprağa, kitaba, işe ve ay yıldızı esir bayrağımıza hasretimizi haykıran Türkiye işçi sınıfının yolu!
Metal işçisinin isyanında da bayrak var.
Bayrağın boyutları ne kadar büyüyorsa, anlamı ve değeri de o kadar küçülebiliyor. Kobani sınırına dikilen bayrağın ne anlamı var şimdi?
Sol ve emekçi kitle eylemlerinde bayrağın taşınmasına itiraz etmenin de anlamı yok. Bu, Dünya'nın her yerinde böyledir. Bayrak taşınır. Taşınan bayrağın bir anlamı ve değeri vardır.
Solun, bayrağı karşıya itmesi yanlış ve anlamsızdır. Her iki tarafa doğru abartması da saçmadır. Mesela İP'liler veya şimdiki adıyla VP'liler gibi her ele bayrak tutuşturmak da abartıdır, bayrağı keskinsolcular gibi karşıya itmek de abartıdır ve yanlıştır.
Bir fotoğraf görmüştüm; dağda bir Kürd çocuğunun kafasına askerle silah dayamışlar. Çocuğun başından kanlar akıyor. O hâlde önüne uzatılan Türk bayrağını öptürüyorlar!
Askerlerin yüzünde vahşi bir sırıtış. Çocuk ezik ve bitkin. Önüne tutulan bayrağa eğilmiş. Kafasında silahların namluları...
Bu çarpıcı fotoğraf tam bir işgalci ordu imajını yansıtıyor. Böyle olmasını herhalde hiç bir ululsalcı istemiyordur. Ama maalesef geçen kirli savaş yıllarında bunlar yaşandı. Sözümona vatanseverler yaşattı bunu bu halka.
Bir proleterya sosyalistinin tercihi, elbette proleteryanın ulus bayrağını ya da parti/grup taşımak olmalıdır. Ulus bayrağını taşımak, finans-kapitali de sahiplenmek demek olur ki, bu kabul edilemez. Ulus, finans-kapitali de barındırarak tüm sınıfları, zümreleri, tabakaları temsil eder. Buradan da anlaşılacağı gibi, "milliyetçi" ve "sosyalist" olmak demek finans-kapitalle işbirliği yapan sosyalist, yani burjuva sosyalisti demektir. Finans-kapitale karşı savaşmayana, proleterya sosyalisti denmez.
Ancak halk, bu bilince ulaşana dek ulus bayrağını taşır, ona sahip çıkar. Örgütlü olmayan birinin ulus bayrağını taşıması kadar normal bir şey yoktur. Çünkü bağımsızlığını, ayrı bir ulus oluşunu, kültürünü, iktisadi geleneklerini o bayrak üzerinden tanımlar halk. Ve Türkiye post-modernistleri bu konuda oldukça iki yüzlüdür. Kendileri Kürt ulusunun bayramı Newroz'da Kürt halkının ulusal simgeleri ile yan yana gelmekten çekinmez. Ancak mesele Türk ulusunun simgeleri oldu mu orada eleştiriyi patlatırlar. Bayrak, bir simge olarak tarihte nasıl bir akış sağlanırsa onun çağrıştırdığı ile anlam bulur. Ne yazık ki hem olumlu, hem olumsuz olayları simgeler ulusal bayraklar. O yüzden ki Lenin "her ulus, iki ulustur" diyerek işçiler ve sömürülen diğer sınıflar ile finans-kapital arasındaki farkı netçe koymuştur.
Dolayısıyla bu konuda sorunu bayrakta aramak yerine kişilerin fiillerinde sorun aramak doğru olandır. Hangi sınıfın çıkarına hizmet etmektedir? Hangi sınıfın bilincini taşımaktadır? İşte bayrağın simgelediği de ona göre ortaya çıkacaktır.