Kürtlerin seçimi ve Haziran
FATİH YAŞLI
16 Kasım 2014de BirGün Pazarda Kobaneden Sonra: Kürt Sorununun Diyalektiği adlı bir yazım yayınlandı. Bu yazının temel tezi, Kürt sorununda Kobaneyle birlikte yeni bir evreye girildiği ve Kobaneden sonra Kürt siyasetinin birinci doğasının ikinci doğasına baskın gelme emareleri gösterdiğiydi. Biraz daha açmak gerekirse, Kobaneyle birlikte Kürt siyasi hareketinin birinci doğasını oluşturan farklı coğrafyalarda yaşayan devletsiz bir etnik grubu uluslaştırma ve ona devlet ya da devlet benzeri bir siyasal statü sağlama hedefi yeniden elle tutulur gözle görülür bir hal almaya başlamıştı. Barzaniyle yapılan birlik görüşmelerini, Peşmergenin Kobaneye geçişini, ABDyle yürütülen askeri işbirliğini ve çok sayıda insanın yaşamını yitirdiği 6-7-8 Ekim Kobaneyle dayanışma eylemlerini bu gözle görünür olma halinin en çarpıcı örnekleri olarak sıralamak mümkündü.
KOBANE- SONRASI SÜREÇ VE SEÇİMLER
Bugün gelinen noktada ise sorulması gereken soru şudur: Birinci doğanın bu yükselişi, Kürt siyasi hareketinin legal kanadının özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilediği ikinci doğaya dayalı, yani sol referanslı ve Türkiyeli siyaseti, Haziran seçimlerine giderken nasıl etkileyecektir?
Anlaşıldığı kadarıyla, Kobane-sonrası süreç Haziran seçimlerinde Kürt siyasi hareketinin temel motivasyon kaynağı olacaktır ve bu da kaçınılmaz olarak beraberinde birinci doğanın baskınlığını getirecektir. Yani söylemsel düzeyde ikinci doğa ön plana çıksa bile, Kürt siyasi hareketinin seçime ve sonrasına dair perspektifini belirleyen esas olarak birinci doğa olacaktır.
HDP seçimlere neden bağımsız adaylarla değil de, parti olarak giriyor sorusunun yanıtı ise, kanımca buradan hareketle aranmalıdır. Kürt siyasi hareketi açısından Mecliste olup olmamanın temel belirleyeni yürütülmekte olan müzakerelerdir ve müzakerelerin esas hedefi de Kürtlerin siyasal bir statüye kavuşmasıdır. Kobane zaferi, hem müzakere masasında Kürt siyasi hareketinin elini muazzam derecede güçlendirecek hem de Kürt halkının bir siyasi statü sahibi olma umudunu tazeleyecek, ulusal birlik yönünde atılacak adımları sağlamlaştıracaktır.
Peki bu, AKP-PKK anlaştı, HDP bilinçli olarak Meclis dışında kalacak, AKP anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşacak ve Kürtlere demokratik özerklik verecek demek anlamına mı gelmektedir?
Kürt siyasi hareketinin AKPye anayasayı değiştirecek çoğunluğu hediye edip sonra da AKPnin Kürtlere demokratik özerkliği bahşedeceğine dair bir beklenti içerisine girecek kadar saf olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Tam da bu nedenle ortada bir anlaşma bulunduğunu söylemekten ziyade; Kürt siyasi hareketinin kendi siyasi hedefleri doğrultusunda Mecliste olup olmamaya dair bir projeksiyon geliştirmesi ihtimalinden bahsetmek, sanıyorum ki daha işe yarar olacaktır.
Kürt siyasi hareketi seçime parti olarak girilmesi ve barajın aşılması halinde artacak milletvekili sayısının gücünü de siyasi harekât alanını da son derece güçlendireceğinin, bunun ise hem müzakerelerde hem de yeni anayasa yapımında AKPyi kendisine mecbur bırakacağının farkında. Demirtaşın aldığı 9.5a yakın oyun ise (esas bakılması gereken yer 30 Mart seçim sonuçları olduğu için, bana göre yanlış bir biçimde) kendi oyu olduğunu ve sıkı bir çalışmayla barajı geçebileceğini düşünüyor. Dolayısıyla adımlarını da buna göre atıyor.
YA BARAJ GEÇİLEMEZSE?
Peki ya geçemezse? İşte esas mesele de burada başlıyor. Kürt siyasi hareketi, kanımca AKPyle anlaştığı için değil ama AKPnin anayasayı değiştirecek çoğunluğu sağlaması halinde bunun Kürt sorununun çözümünde AKPyi adımlarını hızlandırmaya mecbur bırakacağını ve AKPnin o noktadan sonra herhangi bir bahane üretemeyeceğini düşündüğünden Meclis dışında kalma riskini göze alıyor. AKP, bu çoğunluğa ulaştığı halde yine de herhangi bir adım atmazsa olacak olan ne mi? Çok daha yoğunlaşmış ve derinleşmiş bir savaş elbette. Yani Kürt siyasi hareketi, AKP Başkanlık rejimine geçecek değişiklikleri yapsa bile, Kürt sorunu konusunda adım atmayan bir iktidarın bu rejimi oturtamayacağını, ülkenin doğusunda kanlı bir savaş sürerken batısında gerçek bir hegemonya kurulamayacağını düşünüyor.
Ancak mesele sadece bu değil. Kanımca, Kürt siyasi hareketi, barajı geçip parlamentoya girememesi halinde, Kobane-sonrası sürece ve birinci doğasına uygun bir şekilde, Kürt coğrafyasında özerkliğin temsiliyet mekanizmalarını kurmaya yoğunlaşacak gibi görünüyor. Yani Ankaradaki parlamentoya girmiş olmamanın sonucunda, Diyarbakırda özerkliğin parlamentosunu kurma iddiası gündeme gelebilir ki, özellikle Rojavayla birlikte düşünüldüğünde, bu hiç de temelsiz bir iddia olmayacaktır.
O halde, tekraren söyleyebiliriz ki, Kürt siyasi hareketinin seçim stratejisinin belirleyeni, bir ulusal hareket açısından gayet doğal görülebilecek bir şekilde, Kürtlerin ulusal çıkarları olacaktır. Tam da bu nedenle, Kürt siyasi hareketinin, eğer Kürtlerin ulusal çıkarlarına öylesinin uygun düştüğüne kanaat getirmişse, ülkenin geri kalanının otoriter bir parti-devleti rejimine gidiyor olmasını öncelikli sorun olarak görmemek ve umursamamak gibi bir tutum içerisine gireceği öne sürülebilir. Dolayısıyla parlamento dışında kalırsanız diktatörlük resmen ilan edilir şeklindeki çağrıların Kürt siyasi hareketinde bir acil durum hissi yaratmayabileceği ve karşılık görülmeyebileceği de iddia edilebilir.
HAZİRAN, SEÇİM, İTTİFAK
Birleşik Haziran Hareketi, daha önce defalarca dile getirildiği gibi, bir seçim birlikteliği olarak kurulmadı. Talihsizliği ise kendisini siyasi bir özne olarak ispatlayacağı zaman dilimiyle, ülkenin seçim gündemine girmesinin çakışması oldu. Dolayısıyla Haziran, kendisini bir anda seçimlerde ne yapmalı sorusunu tartışırken buldu ve üstelik aynı anda hem CHPden hem de HDPden ittifak/işbirliği yönlü bir basınçla karşı karşıya kaldı. Bu basıncın uzun süre daha devam edeceği ve tartışmaların süreceği ise anlaşılıyor. O halde ne yapmalı sorusunu sormaya başlamak gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyunu Demirtaşa vermiş, bu nedenle de kendi mahallesiden çok sert eleştirilere maruz kalmış biri olarak ve HDPye yönelik en ufak bir eleştirinin ise faşistlik olarak görüldüğünün farkındalığıyla, lafı hiç eğip bükmeden söylemem gerekirse, Haziran Hareketi, 7 Haziran seçimlerinde HDPyle (ve elbette ki CHPyle de) herhangi bir ittifak yapmamalıdır.
CHPyle neden ittifak yapılmaması gerektiği başka bir yazının konusu olduğundan, burada sadece HDPyle ittifaka ilişkin kaygı ve itirazlarımı dile getireceğim.
Bu itirazın temelinde yukarıda anlatmaya çalıştığım üzere Kürt siyasi hareketinin birinci doğası bulunuyor. Birleşik Haziran Hareketi, bir tespitten, ülkede dinci bir diktatörlük kuruluyor tespitinden yola çıktı ve öncelikli görev olarak da bunu engellemeyi belirledi. Sadece muhalif olan değil kurucu niteliği de haiz bir iradenin ise ancak bunu öncelikli görev olarak belirlemekle mümkün olabileceğini savundu. Oysa Kürt siyasi hareketinin öncelikli sorunu, yukarıda da anlatmaya çalıştığımız üzere, kurulmakta olan rejimle ve dinci diktayla mücadele değil; hareket açısından önemli olan Kürt sorununun nasıl çözülebileceği ve AKP devletiyle yürütülen müzakerelerin kaderinin ne olacağı.
Eğer Türkiyenin seçimin ertesi gününe, dinci diktanın anayasal ifadesi olan başkanlık sistemi tartışmalarıyla gireceğini biliyorsak, bizim için esas mesele o günden itibaren ne söyleyeceğimiz ve ne yapacağımızdır. Kendi öncelikleri adına Meclis dışında kalma riskini göze alan ve böylelikle de -doğrudan niyeti o olmasa bile- iktidara anayasa değişikliği için uygun koşulları hazırlayan bir hareketle yapılacak herhangi bir ittifak, Haziranın dinci diktayla mücadele olarak belirlediği önceliğine açıkça aykırı bir tutum anlamına gelecektir. Haziran Hareketi anayasa değişikliğinin ve başkanlık sisteminin önünü açacak bir sürecin içerisinde yer alma riskini alırsa, 8 Haziran günü başkanlıkla ve dolayısıyla diktayla mücadele adına tek söz bile söyleme meşruluğuna sahip olmayacak ve böylelikle kendi varoluş nedenini ortadan kaldırarak intihar etmiş olacaktır.
Dolayısıyla iki farklı öncelikli gündeme sahip olan iki hareketin seçim ittifakı, seçim sonrası ülkenin gireceği siyasi konjonktür düşünüldüğünde, manalı ve faydalı görünmemektedir. Haziranın kendi gündemiyle yola devam edip bağımsız bir siyasi hat oluşturması ise sadece kendisinin etkili ve güçlü bir siyasi özne haline gelebilmesi ve Kürt siyasi hareketiyle daha dengeli ve sağlıklı bir ilişki kurması açısından değil; Kürt sorununu ülkenin batısına anlatabilmek, sorunun adilane çözümüne katkı sağlamak ve iç savaş dinamiklerine karşı durmak bağlamında, Kürt siyasi hareketi açısından da en sağlıklı olana işaret etmektedir.
NOT: Herhangi bir spekülasyona mahal vermemek adına, yazıda dile getirilen görüşlerin bütünüyle kendi kişisel görüşlerim olduğunu belirtmek isterim.
Birgün
BHH'yı o kadar büyütüyorsunuzki sanki seçimlerde anahtar bir rol oynayacak güce sahip. Zaten ezici çoğunluğu CHP'yi seçecek ve HDP karşıtı. Oy potansiyelleri ise gene binde birlerle değerlendirilecek bir şekilde. Yapılan sadece yapay olarak BHH ve bileşenlerini kağıt üzerinde etkili, güçlü göstermek, oysa aslında herhangi bir rol oynayacak, seçim ve baraj belirleyecek bir güce asla sahip değiller. Bunu bildikleri içinde zaten bağımsız olarakta seçimlere girmiyorlar.
KUH şimdi de KÖH mü oldu?