Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

10.03.2015- 09:17

Doğruda “Durmak”?-Metin Çulhaoğlu  


Bu saatten sonra olur mu?

Ne olur mu?

Örneğin “geleneksel solda” konumlanan, kendini Marksist-Leninist diye tanımlayan, belirli bir “ortodoksiyi” temsil eden kişi/kolektif “belirli bir saatten sonra” başka sulara yelken açabilir mi?

Örneğin “yenilenmeci” olabilir mi?

“Yenilenmeciliğin” de çeşitleri vardır. Sol liberalizme, yeni solun sağ versiyonlarına, uzlaşmacılığa göz kırpılabileceği gibi, derinlerde uzunca bir süre uykuya yatmış devrimci demokrat, “maceracı ruhun” kendini birdenbire dışa vurması gibi bir olasılık da söz konusudur…

“Belirli bir saatten sonra” olabilir mi?

Sorular, bunlar.

***

Soruları akla getiren, yazarın üzerine adeta yapışan “doğruda durma” tanımlamasıdır.  

İlk kez 1979 yılında Sosyalist İktidar dergisinin 3. sayısında kullanılmıştır: “Doğruda Durmanın Felsefesi.” Ardından uzun süre çeşitli yayınlarda köşe adı olmuş, nihayet eski yazıların yer aldığı üç ciltlik bir derleme bu adı taşımıştır.

Uzunca bir süre yazar açısından fazla sorun oluşturmamıştır. Ancak, Türkiye’nin özellikle son birkaç yılda yaşadığı hızlı gelişmeler ve solun bu süreçteki arayışları duruma farklı bir boyut kazandırmıştır: Ne yani, doğruyu bulup orada hep öyle duracak mıydık? Artık her neresiyse, “doğru” denilen mekânda vaktimizi oturan boğa gibi geçirecek, oraya buraya hiza vermeyi meşgale mi edinecektik?  

Diyelim buna itibar etmedik, böyle yapmadık…

O zaman da salt doğruda “durmakla” yetinmeme adına dağarcıkta ne varsa hepsini baştan ele alacak, “yeni” denen her şeye selam çakacak, daha önce yanından bile geçmediğimiz kapıları çalmaya mı başlayacaktık?

Konu da budur.

***

Konu, hem kişi-birey, hem de örgüt düzleminde ele alınabilir. Birincisi üzerinde konuşmak, işi “şahsileştirmek” olacağından yersiz ve gereksizdir. Dünyada ve Türkiye’de “yenilenme” adına liberal sulara yelken açanlar vardır da, şimdi neden tutup bu bireysel serüvenlerin özel dinamiklerinden söz edelim ki?

Liberal değil de “başka” sulara yelken açanlar ise sayıca çok azdır. Çok nadir örneklerden biri Carlos Marighella’dır. Brezilya Komünist Partisi’nin önemli isimleri arasında yer alan Marighella 57 yaşındayken “şehir gerillası” fikirleri yüzünden partiden atılmış, başka bir parti kurmuş,1969 yılında 58 yaşındayken polisle girdiği bir çatışmada öldürülmüştür.    

Dediğimiz gibi, bu bağlamda son yüzyıla ait örnekler yok denecek kadar azdır.

Her neyse, sağa sola savrulma olasılıklarıyla devam edersek Türkiye’nin son iki on yılında yaşananların bu açıdan belirli bir “rahatlama” sağladığını söyleyebiliriz. Sol liberalizm mi? Merkez-çevre teorileri mi? “Laikçilik” aşağılamaları mı? Özelleştirmelerle devletin küçüleceği, böylece solun üzerindeki baskıların da hafifleyeceği gibisinden bönlükler mi? Ulus devletin “bittiği” safsataları mı?

İşte böyle şeyler söz konusu olduğunda yakın geçmiş “olay mahallerini” birer birer işaretlemiştir. Üstelik bu olay mahallerinin etrafına sarı şeritler çekilmiş, “giriş” iyiden iyiye güçleşmiştir. Başka bir deyişle, doğruda “durmayıp” oradan daha ileriye yönelmenin öyle sanıldığı kadar ciddi riskleri yoktur.  

Kimse kimseyi öcülerle korkutmaya kalkmasın.

***

Bu durumda, “doğruyu bulalım da oraya kazık çakmayalım, oradan yürüyelim” demiş oluyoruz.

Şimdilik, doğruda durmayıp oradan yürümenin, hatta bu yürüyüşte uzunca bir adım atmanın kritik bir zeminiyle yetinelim:

Sosyalist devrimin, bu devrim sürecinde harekete geçen geniş kesimlerin çoğunluğunun bilerek, tanımını yaparak, belirli bir tarih bilincinin taşıyıcısı olarak “sosyalizmi istemesiyle” gerçekleşeceğini düşünmenin (eğer sahiplenildiği iddia ediliyorsa) Leninizm’le hiç ilgisi yoktur.  

Bir zamanlara ve daha ziyade Batı Avrupa ülkelerine özgü “barışçı geçiş” modelinden başka bir şey değildir.

Geçmişteki her sosyalist devrimde olduğu gibi geleceğin sosyalist devrimleri, bu arada Türkiye’nin sosyalist devrimi de mutlaka şu özelliği taşıyacaktır: Ağırlıklı olarak özgürlükçü (bu anlamda “liberal”), naif eşitlikçi, demokrat, burjuva demokrat, devrimci demokrat vb. özellikler taşıyan bir kitlesel dinamizm ve bu dinamizmin temsilini başka hiçbir kesime kaptırmayan öncü özne…

Ne dersiniz?

Gene salt doğruda mı durduk, yoksa bir adım daha attık mı?

Yoksa “ortodoksi ötesi” başka sulara yelken mi açtık?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
12.03.2015- 06:21

Çulhaoğlu bu yazısıyla komünistlerin hiç de yabancı olmadığı gerçekleri sıralamış ama bunu ''yeni şeyler''miş gibi ortaya koymuş; ya da bende böyle bir algıya neden oldu, diyelim. Komünist özne hiç bir zaman ''çoğunluğun'' sosyalist bir bilince sahip olacağı beklentisi içinde değildir. Devrimci durumda bile bu durum oluşmayacaktır. Söylediği ''Geçmişteki her sosyalist devrimde olduğu gibi geleceğin sosyalist devrimleri, bu arada Türkiye’nin sosyalist devrimi de mutlaka şu özelliği taşıyacaktır: Ağırlıklı olarak özgürlükçü (bu anlamda “liberal”), naif eşitlikçi, demokrat, burjuva demokrat, devrimci demokrat vb. özellikler taşıyan bir kitlesel dinamizm ve bu dinamizmin temsilini başka hiçbir kesime kaptırmayan öncü özne… bilinmeyen bir şey değil. Peki bunu neden söylüyor ve neden HTKP sözcüleri son yazılarının tamamında aşağı yukarı benzer söylemleri dile getiriyorlar? Anlaşılan TKP'nin ikiye ayrılmasının nedenleri üzerinde durmayı gerçekten önemseniyor ve bu ayrılışın üzerlerinde yarattığı baskıyı bu tür ''açıklamalarla'' bir yere oturtmaya çalışıyorlar. Ama sorun şu ki, ''doğruda durmak' konusunun HTKP'nin bugünkü açılımında riskler taşıdığını da biliyorlar veya biliyor gözüküyorlar. Bu riskin ''hayati'' sonuçları olabileceğini ise kabul etmiyorlar. Sanırım önceki yazılarından biri de bu konuya ayrılmıştı.

Sorun şu: HTKP'yi TKP'den koparak riskler tam olarak nedir; HTKP bu riskleri nasıl tanımlıyor ve bu risklerden bir komünist özne olarak nasıl korunuyor, bu konuda hangi önlemleri örgütsel yapısının içine almış? Bu konu açıklanmalı, somut olarak ortaya konulmalıdır. Konunun etrafından dolanmak ve bilinen gerçekleri sıralamak Çulhaoğlu'nu ve HTKP sözcülerini anlaşılabilir yapmaya yetmediği gibi haklı çıkarmaya da yetmiyor.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 2
13.03.2015- 15:18

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Çulhaoğlu bu yazısıyla komünistlerin hiç de yabancı olmadığı gerçekleri sıralamış ama bunu ''yeni şeyler''miş gibi ortaya koymuş; ya da bende böyle bir algıya neden oldu, diyelim. Komünist özne hiç bir zaman ''çoğunluğun'' sosyalist bir bilince sahip olacağı beklentisi içinde değildir. Devrimci durumda bile bu durum oluşmayacaktır. Söylediği ''Geçmişteki her sosyalist devrimde olduğu gibi geleceğin sosyalist devrimleri, bu arada Türkiye’nin sosyalist devrimi de mutlaka şu özelliği taşıyacaktır: Ağırlıklı olarak özgürlükçü (bu anlamda “liberal”), naif eşitlikçi, demokrat, burjuva demokrat, devrimci demokrat vb. özellikler taşıyan bir kitlesel dinamizm ve bu dinamizmin temsilini başka hiçbir kesime kaptırmayan öncü özne… bilinmeyen bir şey değil. Peki bunu neden söylüyor ve neden HTKP sözcüleri son yazılarının tamamında aşağı yukarı benzer söylemleri dile getiriyorlar? Anlaşılan TKP'nin ikiye ayrılmasının nedenleri üzerinde durmayı gerçekten önemseniyor ve bu ayrılışın üzerlerinde yarattığı baskıyı bu tür ''açıklamalarla'' bir yere oturtmaya çalışıyorlar. Ama sorun şu ki, ''doğruda durmak' konusunun HTKP'nin bugünkü açılımında riskler taşıdığını da biliyorlar veya biliyor gözüküyorlar. Bu riskin ''hayati'' sonuçları olabileceğini ise kabul etmiyorlar. Sanırım önceki yazılarından biri de bu konuya ayrılmıştı.

Sorun şu: HTKP'yi TKP'den koparak riskler tam olarak nedir; HTKP bu riskleri nasıl tanımlıyor ve bu risklerden bir komünist özne olarak nasıl korunuyor, bu konuda hangi önlemleri örgütsel yapısının içine almış? Bu konu açıklanmalı, somut olarak ortaya konulmalıdır. Konunun etrafından dolanmak ve bilinen gerçekleri sıralamak Çulhaoğlu'nu ve HTKP sözcülerini anlaşılabilir yapmaya yetmediği gibi haklı çıkarmaya da yetmiyor.




Daha önceki yazılarınızda sokağı önemsediğinizi söylüyordunuz, HTKP bu konuda daha aktif olmak gerektiğini savunuyor. TKP eski siyasetiyle bir yere kadar saygınlık ve toplumsallık kazanmıştı, aynı duruşu Haziran sonrası için sürdürmek partiye atılım yapma imkanı vermiyor. HTKP bu yüzden sokağı daha aktif olarak kullanmaktan yana. Yanlış değil bence.

Cevap: 3
13.03.2015- 15:51

Aslında bu konuda 'klasik' yazılardan biri olmuş. 'Steril' kalmanın eleştirildiği, daha eylemsel ve aktif bir politika benimsemesinin, kitlelerle daha çok bağ kurulmasının gerekliliği ve bu kurulan bağlarda kitlelerin zorunlu olarak öncünün seviyesinde olamayacağı ancak böyle bir durumun yine de geliştirilmeye çalışılan bağları engellememesinin gerekliliği. Diğer taraftan Melnur'un dediği gibi daha 'barikatçı' ve kitlelerle daha iç içe, aşağıdan yukarı dinamiklerin daha da fazlalaştığı bir politika izlenmesinin getireceği yada getirebileceği 'sorunlara' değinilmemiş. Bu açıdan baktığımızda Melnur'un eleştirisini haklı buluyorum. Artık aynı göndermeleri okumaktan sıkıldık.

bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 4
13.03.2015- 16:04

Risk konusu bence örgütlenme konusuyla ilgili. Haziran sonrasında ortaya çıkan muhalefeti örgütlemek dışarıda kalmakla olamıyorsa içine girmekle olacaktır. İçine girmek de o muhalefeti partiye almakla sonuçlanmalı. Alınmayacaksa sokağın örgütlenmesinin anlamı yok demektir. KP bu konuda çekingen davranıyor. HTKP ise daha cesur. Toplumsal güç olunacaksa steril kalma konusunda fazla ısrarcı olunmaması gerekiyor. Bu siyaset tarzı partinin daha da büyümesinin önünde engel oluyor. Kızıl bayrakların çok daha fazla kişilerin elinde sallanmasını istiyorsak bence başka çare yok. Bunun riski neyse, o risk de alınmalıdır. HTKP bu konuda cesur davranıyor.

Cevap: 5
13.03.2015- 16:09

Tamam bunlar başka bir tartışma konusu, bu noktalar da haklı da olunabilir. Ancak Melnur'un sorduğu bu durumun getireceği risklerin nasıl tanımlandığı ve nasıl karşı önlemler alındığı. Bu dönüşümün ne gibi kazanımlar getireceğini köşe yazılarında, 'Komünist'te vesaire okuduk. Ancak Melnur'un dediği gibi riskler tam anlamıyla nasıl tanımlanıyor hadi riskler belki bir nebze tanımlanmış diyebiliriz, ancak bu risklere karşı önlemler tam olarak nedir bunlarla ilgili net bir açıklama yok.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
14.03.2015- 19:20

Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış

Risk konusu bence örgütlenme konusuyla ilgili. Haziran sonrasında ortaya çıkan muhalefeti örgütlemek dışarıda kalmakla olamıyorsa içine girmekle olacaktır. İçine girmek de o muhalefeti partiye almakla sonuçlanmalı. Alınmayacaksa sokağın örgütlenmesinin anlamı yok demektir. KP bu konuda çekingen davranıyor. HTKP ise daha cesur. Toplumsal güç olunacaksa steril kalma konusunda fazla ısrarcı olunmaması gerekiyor. Bu siyaset tarzı partinin daha da büyümesinin önünde engel oluyor. Kızıl bayrakların çok daha fazla kişilerin elinde sallanmasını istiyorsak bence başka çare yok. Bunun riski neyse, o risk de alınmalıdır. HTKP bu konuda cesur davranıyor.



Sokağın örgütlenmesi sokağın partiye alınması anlamına gelmemeli. KP ve HTKP ayrışmasını tetikleyen temel konu da buydu. ( Üstü kapalı olarak MK'de başka sorunlar yaşandığı da söyleniyor.) Sokaktan devrimci kadrolar çıkartmak başka, sokağın tümüyle içselleştirilmeye çalışılması başka. Çulhaoğlu risk olduğunu söylüyor ama bu riskin ''hayati'' olmadığının ve olamayacağının da altını çiziyor. Umarım öyledir. Devrim gibi bir amaç söz konusuysa, leninist partinin, demokratik merkeziyetçiliğin özenle korunması gerekir. Kuruluş dönemindeki ÖDP veya SYRİZA gibi partilerle devrimci özne olunamaz. Çulhaoğlu Leninist partinin gerekliliğini ileri sürmekle birlikte riskleri bertaraf edecek hangi önlemleri aldıkları konusuna da değinmelidir.
r.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]