Alıntı Çizelgesi: bedrettin yazmış
Stalin'i Lenin'den ayırarak eleştirmeye çalışanlar bana göre eleştirilerini Lenin'e yapmayıp, Stalin üzerinden yapmak isteyenlerdir. Stalin Lenin'in mücadelesini sürdürmüş, tek ülkedeki devrimi ileriye taşımak mücadelesi vermiştir. Lenin de o düşüncedeydi. Rusya'da devrim olmuşken, Avrupa'dan yardım gelmeyecekken başka da yapılacak bir şey yoktur. Stalin eleştirileri gerçekte Lenin'e yönelik eleştirilerdir.
Stalin'e yapılan eleştirilerin bazısına dikkatle yaklaşmak gerekir. Ben de bu forumda Stalin'i savunan çeşitli mesajlar yazdım, ancak Stalin döneminin eleştirilecek yönleri de var. Bu nedenle Stalin'e yönelik eleştirilerin tümünü Leninizmin eleştirisi olarak algılamak doğru değildir. Zaten Stalin dönemindeki tartışmalar, yapılan uygulamalar, değişen dünya koşulları ve akıp giden zaman içinde yeni ortaya çıkan durumda belirlenmiştir. Bunların çözümü zaten Lenin'de yok. Sonra Hruşçov dönemi geliyor. Bu dönem de II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni ekonomik ve siyasi koşullara göre sistemin yapılanması ile geçiyor. Stalin yanlıları bu dönemi revizyonizm olarak görür. Sonra Hruşçov da gidiyor. Brejnev dönemi geliyor. Brejnev dönemi ise soğuk savaşın bitişi, emperyalist ülke ve tekellerin güçlerini birleştirmesi ve tekelci devlet kapitalizminin ortaya çıkış dönemidir. Burada Hruşçov dönemine eleştiriler olmuştur ama Stalin tam bir tabuydu. Adı kesinlikle anılmıyordu. Stalin'in yapıtlarını Sovyetler veya Avrupa'daki sosyalist ülkelerde bulup okumak bile olası değildi. Direkt eleştiri yoktu ama hiç konuşulmuyordu. Tam bir suskunluk vardı, konu açılırsa, "sekter davranmıştır" deyip geçiştiriliyordu. Sonunda tekelci devlet kapitalizmi globalizme evrildi. Bu nasıl oldu? Sovyetler'in ve sosyalist ülkelerin yıkılmasıyla. Benim görüşüme göre yıkılmanın nedeni, emperyalizmin ekonomik gücü ve yumuşama siyaseti sonucu ortaya çıkan ideolojik sızmadır. Tabii ekonomik yönden sıkıntıya düşmede Stalin'den itibaren tüm yönetimler sorgulanmalı. Ancak emperyalizmin tüm dünyayı sömürerek geldiği gelişmişlik noktasını göz ardı etmemek gerekir. Marx döneminde düşünüldüğü gibi kapitalizm kendi kendine ayak bağı olmamış ve üretim araçlarını geliştirmeyi de başarmıştır. Yani teknolojik gelişimi sağlayabilmiştir. Bu da önce tekelleşme, sonra tekelci devlet kapitalizmi ile sağlandı. Peki Sovyetler bunu görmüyor muydu? Tabii ki görüyorlardı. Ben bu konularda Demokratik Almanya'da yazılmış sayısız makale ve kitap okumuştum zamanında. Peki buna karşı ne yapıldı? Sosyalist ekonomide bununla yarışmak için gerekli ve yeterli ekonomik önlemler alındı mı, orasını açıkça bilemiyorum. Çünkü bu işin 60'ların başından itibaren yapılması gerekirdi ki, benim bunları bilmeme olanak yok. Yumuşama döneminde ideolojik sızma konusu tartışılmıyor değildi. Ancak kendilerini ideolojik olarak çok güçlü görüyorlardı. Hatta bir çeşit böbürlenme, tepeden bakma havası vardı. Emperyalizm çok güçlü, küçümsemeye gelmiyor tabii ki. Kısaca, günümüzde komünist hareketin geldiği durumda geçmişin eleştirisinin yapılması zorunlu. Ancak bunu uluslarası komünist hareket yapsın, Özellikle de Rus komünistlerinin bu tartışmada başı çekmesi gerekir. Çünkü yapılanları en iyi bilenler onlar ve arşivler ellerinde. Türkiye'de bu tartışmalara girmek uluslarası harekete bir katkı da sağlamaz, Türkiye'deki harekete bir yarar da getirmez, olsa olsa komünist harekette bölünmeleri daha da körükler. Bence Türkiye'de bu aşamada gereksiz bunları tartışmak.