Richard Dawkins 'bizden' mi?
Efe Peker
Bugün Türkiyede kendini solda tanımlayan kesimlerin din ile olan ilişkisinin iki uç arasında savrulduğunu iddia etmek mümkün. Bunların birincisi gerçek İslam yarışına girmek, ikincisi ise yeni ateizmi bir siyaset başlığı şeklinde sahiplenmek olarak özetlenebilir.
Bir önceki yazımda, gerçek İslam kavgasına girmenin solun AKPnin hegemonik düzlemine ve anlam dünyasına sıkışması demek olduğunu iddia etmiştim. Şimdi de bir siyaset unsuru olarak yeni ateizm bayrağı taşımanın sol için çok da farklı bir kapıya çıkmadığını göstermeye çalışacağım.
Yeni Ateizm ve Gerçek İslam
Ülkemizde yaklaşık son on yıldır ateizmin bir siyasi konumlanış gibi seslendirilmeye başlaması, biri ulusal diğeri uluslararası olmak üzere iki paralel tarihsel gelişmeyle ilintili. Bunların ilki AKPnin iktidara gelmesi ve yoğunlaşan biçimde siyasal İslamcı bir yol gütmesi. İkincisi ise özellikle 11 Eylül sonrasında batıda Yeni Ateizm olarak bilinen pozitivist düşünce akımının Dawkins ve Hitchens gibi aydınlar öncülüğünde küresel bir popülerliğe erişmesi.
AKPnin hız verdiği neoliberal dönüşümün toplumu ve siyaseti İslami kodlar dayatarak tanımlaması ve bunun yarattığı tepki, eş zamanlı olarak yükselen Yeni Ateizmin ülkemizde bir alıcı kitlesi bulmasına ön ayak oldu. Bunun öncesinde, Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi tekil örnekler dışında, dinin doğrudan eleştirisinin bu denli yaygınlık kazandığı bir dönem olmadığını iddia etmek herhalde yanlış olmayacaktır. Tıpkı İslami baskı siyasetinin bu denli derinlemesine kurumsallaştığı bir dönemin olmadığı gibi.
Ancak gerçek İslam yarışından farklı olarak, yeni ateizm Türkiyede siyasi partilerce açıktan sahiplenilen bir pozisyon değil. Kendini daha çok sosyal medyada dine karşı yapılan eleştiri, mizah ve diğer çıkışlarda gösteriyor (mesela #AteistimÇünkü). Dolayısıyla gerçek İslam savunusunun nispeten sistematik ve kurumsal; yeni ateizmin ise daha dağınık ve üstünkörü olarak pratik edildiğini söylemek mümkün.
Yine de bu iki akımın bir takım ortak varsayım ve siyasi çıkmazlarından söz edebiliriz:
1) Dine özsel yaklaşım: İki akım da dinin bir takım özsel nitelikleri olduğunu baştan kabul eder. Buna göre gerçek İslam yarışçıları dine her koşulda iyilik atfedip iktidarı bundan sapmakla suçlar. Yeni ateizm savunucuları ise dini peşinen kötülük üzerinden tanımlayıp siyasetin temel gayesini buna karşı durmaya indirger.
2) Dini ülkenin değişmez verisi kabul etme: İki akım da dini tarihsel-toplumsal ve dinamik bir olgu olarak algılamak yerine, ülkenin dokusunun sabit değişkeni gibi görür. Bu taşlaşmış halkın değerleri kabulünden yola çıkarak gerçek İslamcılar dinî hegemonyaya yaranmaya çalışarak onun tarafından yutulma noktasına gelir. Yeni ateistlerin ise dindar halktan adam olmayacağı karamsarlığına ulaşması uzun sürmez.
3) Siyaseti devretme: İki akım da AKPnin dinî baskı rejimiyle mücadeleyi başka öznelere/mecralara havale eder. Gerçek İslamcılar sıklıkla samimi mütedeyyinler ya da eşitlikçi vurgular yapan İslami aydınlardan medet umar . Yeni ateistler ise rasyonel argümanlarla dinin zayıflatabileceğini düşünerek pozitivizmin sorunu çözmesine bel bağlar. Dolayısıyla, İhsan Eliaçık/Mehmet Bekaroğlu antikapitalist bir şeyler yazsa da retweetlesem diye beklemek, sol siyaset için dinî baskıyı bilimsel veriler üzerinden eleştirme kadar anlamsızdır.
4) AKPnin söylemsel düzlemine sıkışma: Söz konusu siyasetsizlik sonucu olarak, iki akım da AKPnin ev sahipliği yaptığı siyaset sahasına hapsolarak sürekli deplasmanda oynamak durumunda kalır. Gerçek İslamcılar dinin siyasallaşmasına tüm güçleriyle katkı koyar. Yeni ateistler ise kültürel olarak tahayyül edilen inananlar-inanmayanlar kutuplaşmasını yeniden üretir. Neticede ikisi de AKPnin hegemonik dünyasına misafir ve malzeme olurlar.
Yeni Ateizm ve Marksizm
Gerçek İslam yarışına girmenin Türkiyede sol siyaset için sakıncalarına geçen yazıda değinmiştim. Ancak yukarıda belirtildiği üzere, yeni ateizmin daha az kurumsallaşmış olması benzer bir çözümlemeyi ulusal bazda yapmayı zorlaştırıyor. Onun yerine yeni ateizmin batıda ortaya çıktığı haliyle sol ve Marksizm ile olan sorunlu ilişkisine yakından bakabiliriz.
Dawkins, Hitchens, Harris ve Dennettin dört atlısı olarak kabul edildiği yeni ateizm; Krauss ve Stenger gibi diğer bazı aydınları da içinde barındırıyor. Stengerin belirttiği üzere, 11 Eylül sonrası hız kazanan yeni ateizmi yeni yapan başlıca nitelik, ılımlı ve radikal öğeler arasında ayrım yapmadan tüm dinlere karşı uzlaşmaz bir tutum sergilemektir.
Dinin yoğun biçimde siyasallaştığı ve diğer tüm yaşam alanlarını daralttığı AKP döneminde, bu gibi önermelere ilk bakışta neden sıcak yaklaşılabileceğini anlamak zor değil. Ancak görünenin aksine batıdaki yeni ateizm, hem Marksist sosyolojik yöntem hem de siyaset yapma biçimi açısından sol ile uzlaşmaz ve hatta sola zarar veren özellikle taşır.
Marksist sosyolojik yöntem ile ilgili olarak:[ii]
1) Birey/Toplum: Ağırlıklı olarak doğa bilimlerinin öğrencileri olan yeni ateistler, dini sıklıkla biyolojik-genetik bir hastalık, dolayısıyla da bireye özgü bir vaka olarak incelerken,[iii] Marksizm dini maddi tarihsel-toplumsal koşullar içerisinde ele alır.
2) İdealizm/Materyalizm: Birinci zıtlığa paralel olarak, yeni ateizm dini yalnızca düşün dünyasına ait bir olgu olarak nitelerken; Marksizm inanç, pratikler ve kurumların karmaşık ve birbirine indirgenemeyen ilişkisi çerçevesinde dini kavramsallaştırır.
3) Din ve Toplumsal İktidar: Yeni ateizm dini biyolojik, bireysel ve düşünsel olarak gördüğü ölçüde, dinin toplumsal sınıflar ve siyasal iktidar ile kurduğu ilişkileri anlamlandıramaz. Marksizm ise, dinin diğer maddi süreçler ve mücadelelerdeki yerinin somut olarak çözümlenmesine uygun bir çerçeve sunar.
Bu ve bunun gibi yöntemsel kusurlardan ötürü, batılı yeni ateistlerin siyasi açıdan durmadan yalpaladığını ve sol ile tutarlı bir ilişki kurmalarının imkansızlaştığını gözlemleyebiliriz. Birkaç örnek vermek gerekirse:
1) ABDnin Ortadoğu müdahalesine payanda olmak: Bu konuda özellikle Hitchens ve Harris Irakın işgalini ateizmden yola çıkarak savunmuş; ABDnin teröre karşı savaş adına bölgedeki diğer ülkelere de müdahale etmesine yeşil ışık yakmışlardı.
2) Batıda İslam karşıtlığına yol vermek: Yeni ateistlerin tüm dinleri eşit olarak eleştiriyor gibi görünmesine rağmen, özellikle Müslümanları medeniyet karşıtı olarak tanımlayıp hedef tahtasına oturttuğu birçok eleştiride ortaya kondu.[iv]
3) Kapitalizm sessizliği, liberalizm güzellemesi: Yeni ateizm savunucuları, tüm değişkenleri sabit tutarak dini devre dışı bırakınca dünyanın daha güzel/güvenli bir yer olacağını iddia ederken, liberal-kapitalist sistemin yıkımlarına yönelik derin bir sessizliğe bürünürler. Eagletona göre bu durum burjuva konformizmine işarettir.[v]
Laikliğin güncelliği
Bu örnekler gösteriyor ki, yeni ateizmin kendi başına bir siyasi akımmış gibi algılanması, Türkiyede solun uzak durması gereken ciddi bir hatadır. Yoksa söylemeye gerek yok ki, bu akımın bazı üyelerinin yaptığı bilimsel katkıları, geliştirmeye uğraştığı seküler-hümanist felsefeyi ve varoluşsal kabullerini muhafazakâr bir pozisyondan yermek gibi bir niyetim yok.
Tüm bu tartışmadan çıkan sonuç, Türkiyede yeni ateizm savunusunun tıpkı gerçek İslam yarışına girmek gibi solu siyasetsizleştirmeye yaradığıdır. Bunlardan farklı olarak laiklik, doğrudan siyasetin konusu ve temel mücadele başlıklarındandır.
Zira dinin siyasallaşması ve kamusal alanı boyunduruğu altına alması, hakiki din tartışmasına girerek ya da evrime kanıtlar sunarak değil, ancak laikliğin kamucu ve sınıf temelli bir siyaset ile dini dayatmalara karşı durması ile mümkündür.
Stenger (2010) Whats New about New Atheism
https://philosophynow.org/issues/78/Whats_New_About_The_New_Atheism
[ii] Bu konuda bir çalışma için: Öğütle (2011) Ateizm, Mesihçilik ve Marksçı Realizm, Doğu-Batı 55, s. 199-221.
[iii] Dawkins (1991) The Viruses of the Mind
http://www.inf.fu-berlin.de/lehre/pmo/eng/Dawkins-MindViruses.pdf
[iv] Birinci ve ikinci maddelerin kapsamlı değerlendirmesi için, Savage (2014) Yeni Ateizm, Eski İmparatorluk: http://istiraki.blogspot.ca/2014/12/yeni-ateizm-eski-imparatorluk.html
[v] Terry Eagletonın Dawkins ve Hitchens ikilisini birleştirerek Ditchkins adıyla eleştirdiği kitabı bu noktaya değiniyor: Eagleton (2010) Reason, Faith, and Revolution: Reflections on the God Debate, s. 65.