Sn.Kaçak;
Farkediyor musunuz bilmiyorum, sürekli olarak ''olamadınız'', ''yapamadınız''''etkisizleştiniz'' etrafında dönen bir söylem içindesiniz. Yani kendinizi solun dışında tutuyorsunuz; doğru da yapıyorsunuz, çünkü sol sizin yazıyazforumdan beri durmaya çalıştığınız bir konumlanışın çok dışında. O zamanlar da size söylenmişti, şimdi de söylenebilir, siz solcu değilsiniz. ''İnternetten her gazeteyi okuduğunu'' söyleyen ve yorumlarınızdan anlaşılacağı gibi AKP'den yana bir liberalsınız. Liberal demek ne kadar doğru, onu da bilmiyorum ama, liberal geçinen AKP yalakalarından farklı değilsiniz demek pek şık olmayacağının da bilincindeyim. Ve ne gariptir ki, sizlerde sola akıl verme bir alışkanlık haline gelmiş.
Şu yazdıklarınız o kadar yüzeysel ki, bu konuda bir tartışmaya gerek bile yok. Çünkü bu yazdıklarınız temelinde yürütülecek bir tartışma bile yorguluk ve sıkıntı olmanın ötesinde bir işe yaramayacak. Solu eleştirmek için eleştirmeye çalışıyorsunuz. Sadece bu. Ve belki, biraz da, forumlarda yazma hevesinizi bu şekilde gideriyor, daha önceleri söylediğiniz gibi ''boş zamanlarınızı bu şekilde değerlendiriyorsunuz''!
Örtünen hanımlara böcek davranışı, Kemalist laiklik vb.
Sol, sokak denildiğinde bunlar aklınıza geliyorsa, bunları söylüyorsanız, inanın hiç ciddiye alınmazsınız. Sokağın sol için neden önemli olduğu konusu matematiğin türeviyse, bu konuya iki kere ikinin kaç olduğundan başlamak gerçekten yorgunluk ve sıkıntıdan başka bir sonuca yol açmayacaktır.Buna da gözüm kesmiyor; Ayrıca yararı olmayacağını da biliyorum.
Yanlış, suç ve günah
Metin Çulhaoğlu
İsterseniz, sahnedeki aktörleri (şimdilik bir kısmını), olguları, öznel tercihleri ve olasılıkları sıralayarak başlayalım.
Türkiyede olup bitenlerle ve yakın gelecekteki olasılıklarla özel olarak ilgilenen emperyalist güç odaklarını ve ülkedeki sermaye sınıfını aktörlerden biri sayabiliriz. Aralarında nüanslar olabilir; hepsinin tek bir blok oluşturmadığı da söylenebilir. Ancak o kadar önemli değildir.
İkinci aktör AKPdir. Burada da iç gerilimlerden, ayrışmalardan, Erdoğanın çevresini boşaltmaya yönelik girişimlerden vb. söz edilebilir. Bunlar o kadar önemsiz değildir; ancak bugün için bu kesimi tek bir aktör saymayı engelleyecek kadar önemli de sayılamaz
Kürt siyasal hareketi üçüncü aktördür. Bu cenahtaki nüanslar, farklılaşmalar, bir yerde saymakla bitmez; ancak Öcalan faktörü, bu faktörün yapıştırıcılığı göz önüne alındığında sadece bugün için değil görünür gelecekte de tek bir aktör olarak sahnede kalacağını söyleyebiliriz.
Ya diğer aktörler? CHP ve MHP?
Evet, CHP de MHP de birer aktördür; ancak ikisi de rollerini başta sıralanan üç aktörün sahnedeki performansından türetmektedir. Bu nedenle yerleri ayrıdır; ikinci planda da denebilir.
Şimdilik, bunlar
***
Birinci aktörün, bir tür restorasyon peşinde olduğu açıktır. Bir tür dedik: AKPnin Erdoğanıyla, bugüne kadar yaptığı iyi şeylerle, Türkiyeyi getirdiği noktayla tarihin derinliklerine gömüldüğü, geride iz bırakmadan ortadan silindiği bir restorasyon hiçbir şekilde birinci aktörün gündeminde değildir. Eğer restorasyonsa, birinci aktör, AKPye özgü renklerin ve tonların içerildiği, hatta ağırlıkta olduğu bir yerine oturtma operasyonu peşindedir.
İkinci aktör AKP, birinci aktörün bu niyetinin farkındadır ve eyvallah demek şöyle dursun, gidebileceğim yere kadar gideyim, inceldiği yerden kopsun kararlılığındadır. 7 Haziran seçimleri bu kararlılık doğrultusunda vereceği ilk sınavı olacaktır. Sınavı başarıyla verirse (örneğin yüzde 45in altına düşmezse), restorasyon projelerine nanik yapıp burnunun doğrultusunda gidecektir. Bu, önüne hangi sıfatı, eki koyarsanız koyun bir tür faşizmdir.
Devam ediyoruz
Devam edince, elbette mutlak bir yazgı değil, ama ciddiye alınması gereken bir iç savaş olasılığını karşımızda görüyoruz. İkinci aktör, AKP, seçim sınavından başarıyla geçtiği halde yoluna devam ederken ciddi dirençle karşılaşırsa ya da kan kaybetse bile belirli bir eşiğin altına gene de düşmemişse, ülke sathında, önemli kurumlarda, sokaklarda ve kamusal alanlarda ayaktayım mesajı ileten ciddi tahriklerde bulunacaktır. Bu yazıda iç savaş olasılığı, olgunlaşmış haliyle değil, AKPnin bir prelüd (başlangıç, giriş) olarak bu zemini yoklaması bağlamında gündeme getirilmektedir.
Birinci aktörün, bugünkü Türkiye vizyonuyla, böyle bir yola hayırhah bakacağı pek düşünülemez. Tamam, bir yere kadar kaos tercihi olabilir; ama ne çıkarsa bahtıma anlayışıyla bu kadar risk alacağını söyleyemeyiz. Dolayısıyla, birinci aktörün operasyonları, seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın devam edecektir.
***
Üçüncü aktörün Kürt siyasal hareketi olduğunu söylemiştik.
İç savaş dediğimiz olasılığın gündeme gelmesi hiçbir şekilde işine yaramaz.
Dolayısıyla, meclise girsin girmesin, seçim sınavından başarıyla çıkan AKPnin ülkeyi bir tür faşizme götürme ya da az önce değinilen iç savaş temrinlerine başlama politikaları karşısında bir konum belirlemek zorunda kalacaktır.
O halde, bu aktörün durumu da güçtür. Bu güçlük dolayısıyla elini en fazla rahatlatacak senaryo, başlarda sözü edilen restorasyondur.
Ama nasıl bir restorasyon?
AKPden büyük ölçüde arınmış bir versiyon mu yoksa öbür türlü, AKPnin kendi renk ve tonlarının az çok belirleyici damgasını taşıyan bir restorasyon mu?
Kürt siyasal hareketine dışarıdan akıl vermek etik, hukuken ve dinsel anlamda olmak üzere sırasıyla yanlış, suç ve günah sayıldığından bu soruların yanıtına cüret edemiyoruz.
***
Gelelim yazıda hiç geçmeyen bir aktör olarak sola, sosyalist harekete
Böyle bir tablo karşısında o ne yapmalı?
Önümüzdeki seçimlerin önemi var mı yok mu?
Önemliyse, bu seçimlerde ne yapmak gerekir?
Bu soruların yanıtına da cüret edemiyoruz.
Çünkü örneğin Kürt siyaseti söz konusu olduğunda alınan referansa göre sırasıyla yanlış, suç ve günah olabilen yanıtlar, Türkiye sol hareketi gözünde herhangi bir referans da olmadan aynı anda hem yanlış, hem suç hem de günah sayılabilmektedir.
Tövbe tövbe