Çanakkale Zaferi’ni kutlamak onurumuz, hakkımız ve ödevimizdir!
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında, Batılı Emperyalistler İstanbul’u işgal etmek, Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nı ele geçirmek, Çarlık Rusyası’na yardım ederek Büyük Ekim Devrimi’ni boğmak amacıyla ilk adım olarak Çanakkale Boğazı’na saldırdılar.
Osmanlı İmparatorluğu ve Batılı Emperyalistler arasında çıkan Çanakkale deniz ve kara savaşlarından, Emperyalistler büyük bir yenilgiyle çıktılar. Çanakkale Zaferi mazlum ulusların emperyalistlere karşı ilk zaferidir.
Bu büyük zafer destansı olaylarla doludur.
Bir gece yarısı, Nusret Mayın Gemisi, 26 mayınla düşman gemilerinin arasına sızdı. 26 mayını hiç tahmin edemeyecekleri güzergâha serpti. Ve günler sonra ikmal için hareket eden gemiler bir bir patlayıp boğazın sularına gömüldü. Geminin komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, henüz yeni bir kalp krizi geçirmişti ama bu görevdeki yerini aldı korkusuzca. Hakkı Bey görevini tamamladı ama kalbi ne yazık ki bu heyecana dayanamadı.
Balıkesir’in Havran ilçesinde doğan Seyit Onbaşı, 1909 yılında başladı askerliğine. 1912 Balkan Savaşları’nda savaştı. Çanakkale Savaşı’nda topçu eri olarak savaşmaya devam etti. Ayakta kalan tek topun mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Ve Seyit Onbaşı, 215 kiloluk top mermilerini sırtlayıp sürdü topun ağzına. Hem de 3 tanesini ard arda. Bu atışlarla Fransız zırhlısı Bouvet’ye ağır hasar verdi. Bu başarısından dolayı onbaşılık unvanı aldı.
Çanakkale Şehitliklerinde Kürt, Türk bütün memleketin gencecik fidanları, 15-16 yaşındaki çocukları yan yana yatıyor.
Halklar seferber olmuştu ülkelerini işgal eden emperyalistlere karşı. Ve bu seferberlik, bu kardeşçe birlik Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızda da devam edecekti, aynı emperyalistlere karşı. Türk ve Kürt halklarının kader birliği emperyalistleri bir kez daha yenilgiye uğratacaktı.
Ülkesini emperyalistlere işgal ettirmemek için canı kanı pahasına dövüşen yiğitlerin yemek listesinde neredeyse sadece kuru ekmek vardı, o da her öğün verilemiyordu:
Alay Yemek Listesi
15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı Öğle: Yok Akşam: Yağlı Buğday çorbası, ekmek
16 Haziran Sabah: Yok Öğle: Yok Akşam: Üzüm Hoşafı, ekmek
17 Haziran Sabah:Üzüm hoşafı Öğle: yok Akşam: yarım ekmek
18 Haziran Sabah:Yarım ekmek Öğle: yok Akşam: şekeriz üzüm hoşafı
19 Haziran’da ordu emriyle ekmek istihkakı 500 grama indirilmiştir.
İşte Çanakkale’yi emperyalistler için geçilmez yapan, Ortaçağcıların durmadan pompaladıkları gibi, mezarlarından kalkıp gelen evliyalar değil, Türk-Kürt halklarının cesur, kahraman evlatlarıdır. Kanı canı pahasına, yalın ayak, aç karnına vatan savunması yapan, Batılı Emperyalistlere geçit vermeyen yiğitlerdir.
Arıburnu’na çıkan emperyalist ordularının yarımada içlerine ilerlemesini durduran ve bu başarısı üzerine yarbaylıktan albaylığa terfi eden Mustafa Kemal ve onun gibi komutanlardır, Çanakkale’yi geçilmez yapan.
İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi’ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, Mustafa Kemal Anafartalar Grubu Komutanı olarak 9-10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferi’ni kazanmıştır.
Mustafa Kemal’in kendi ağzından dinleyelim:
“(…)bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bu askerlerin önüne kendim çıkarak: -Niçin kaçıyorsunuz? dedim. -Efendim düşman dediler! -Nerede? -İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin, diye. Düşman da bu tepeye gelmiş. Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. (…) Kaçan askerlere: – Düşmandan kaçılmaz, dedim. – Cephanemiz kalmadı, dediler. – Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. (…)Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.”
Tümen Komutanı Mustafa Kemal, daha sonra karşı saldırıya geçmek üzere 57. Alay’a şu emri verir: “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.”
Ve Mustafa Kemal, Çanakkale Zaferi için; “Bir gün şafakla birlikte topraklarımıza, insanlarımıza ve mukaddesatımıza saldırmışlardı. İçlerinde nereye, niçin geldiğini bilmeyen masum zavallılar da vardı. Haçlı ruhunu yüreğinin derinliklerinde gizleyenler de. (…) Zafer kazanma arzusuyla toprağımıza ayak basıp arkadaşlarını, ayaklarını, kollarını ve canlarını burada bırakıp, utanarak gittiler. GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER”.
Çanakkale Savaşları’nda, yabancı tarihçilerin de kabul ettiği gibi, en önemli rolü oynayan komutan Mustafa Kemal olmuştur. Savaş dehası ve cesaretiyle kahramanca birliklerini zafere taşımıştır. Birinci Kurtuluş Savaşımıza giden yol ilmek ilmek örülmüştür.
Çanakkale Zaferi aynı zamanda Lenin önderliğindeki Büyük Ekim Devrimi’nin de imdadına yetişti. Emperyalistlerin yardımından mahrum kalan kanlı zalim Rusya Çarlığı, devrimciler tarafından yıkıldı. Daha sonra Mustafa Kemal önderliğindeki Cumhuriyet’in en büyük müttefiki olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu.
Bu yıl Çanakkale Savaşları’nın yüzüncü yılını kutluyoruz. Tayyipgiller’in Çanakkale Valisi, bir genelgeyle, 18 Mart ve 24-25 Nisan 2015 günlerinde Mehmetçik Abidesi’nin bulunduğu Gelibolu Yarımadası’nın ziyaretçilere kapatılacağını açıkladı. Sözde gerekçe, Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde bir tören yapılacağı ve bu törene katılacak yabancı konukların sayıca fazla olacağı.
Asıl sebep ne?
Bu zafer kutlamaları sayesinde, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Emekçi Halklarımızın bilincinde canlanmasını istemiyor Tayyipgiller. Çanakkale Zaferi’nin Kahraman Komutanı Mustafa Kemal’e ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’e düşmanlar bunlar. Çünkü varlık sebepleri bu düşmanlık üzerine kurulu. Bu yüzden, Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet’in değerlerinin Çanakkale Zaferi kutlamalarıyla anılmasına tahammül edemiyorlar. “Hain korkak olur.” İşte onlar da halkımıza yaptıkları ihanetlerin farkında oldukları için halktan korkuyorlar. Ve bu korku başka korkulara benzemiyor.
Çanakkale Zaferi, Emperyalistlere Karşı Mazlum Halkların İlk Zaferidir. İşte bu sebeple, bu zaferi kutlamakta sonsuz haklı olan halkımız bundan alıkonamaz. Yasaklarınız vız gelir.
Yıllardır olduğu gibi bugün de Çanakkale Zaferinin sınıfsal, askeri ve tarihsel özelliklerini, Mazlum Halkların Batılı Emperyalistler karşısındaki destansı direnişlerini anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Çanakkale Zaferini kutlama hakkı ve onuru için, Zaferin en büyük düşmanı olan Tayyipgiller’den izin alacak değiliz.
Emekçi Halkımız, Çanakkale’de, Birinci Kurtuluş Savaşı’mızda nasıl emperyalistleri ve onların yerli uşaklarını ait oldukları yere, Tarihin çöplüğüne gönderdiyse, İkinci Kurtuluş Savaşı’mızla ABD-AB Emperyalistlerini ve onların yerli uşakları olan Tayyipgiller’i de atalarının yanına gönderecektir. Tarihin akışı zaman zaman geriye gidişler olsa da bir bütün olarak hep ileriye doğrudur. Bu karanlık günlerden de İkinci Kurtuluş Savaşı’yla çıkacağız elbet! 17.03.2015
Yaşasın Çanakkale Zaferimiz!
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi
Bu kadarına da pes doğrusu.
Merak ediyorum sizin Vatan Partisinden ne farkınız var.
Sosyal Yurtseverliğin bu kadarına bizim orda NEO FAŞİZM diyorlar.
Mazlum Ulusların Zaferi öylemi!
Osmanlı ne zamandan beri Mazlum Ulus oldu???
Osmanlı bu Birinci Emperyalist Paylaşım savaşının bir parçası değilmiydi?
Bu paylaşım savaşında Almanyanın yanında yer almadı mı?
İşte Egemen Güçler ,yurt çıkarı adı altında emekçileri biribirine savaşlarda kırdırırlar.
Siz geri zekalılar da buna destan dersiniz,övgüler yazarsınız.
"Birinci Emperyalist paylaşım savaşında" Osmanlı mazlummuydu?
Gene aynı savşı Osmanlı beraber olduğu Almanya ile kazansaydı bölgede "Emperyalist paylaşım ve Emperyalist işgaller" olmayacakmıydı?
Ben çok abartıldığını düşünüyorum, sonuçta işgalden savaşa Almanya'nın yanında giren ve yayılmacı siyaset izleyen Osmanlı devletide sorumlu.
1914, 1915'te osmanlının yayılmacılığı mı kalmış, balkanlar elinden gitmiş emperyalizmin işgali başlamış, hala yayılmacılık diyorsunuz.
18 Mart, hamaset, kasvet
Aydemir Güler
Geçtiğimiz kısa süre içinde giderek arttı, duvarlardan üstümüze gelen hamaset. Ruhları şad olsun, minnet, bayrağı bayrak yapan kan... Duvarları gözden kaçıran varsa şimdi hemen sosyal medya gezisine çıksın.
Türkiye tuhaf ülkedir. Bütün okul çocukları dini söylemle bulaşık milliyetçiliği alaya alırlar, ama bu daha tatmin edici bir ideoloji arayışına dönüşmek yerine, yaş ilerledikçe teslim olmaya kayar. Kararlı milliyetçilik karşıtı gibi görünen liberallikse kendi davranış kalıplarını bir türlü oluşturamaz. Zira “boş ver bu işleri”ne indirgenen laubaliliğin savunulacak yanı olmuyor. Zira naif bir hümanizm, yüzeysel bir “hepimiz kardeşiz” edebiyatı en acımasız çatışma sahalarından biri olan 1915 Gelibolu resmi karşısında herhangi bir şey açıklamıyor.
Şu ana kadar bu hamasi kasveti yırtan Komünist Parti oldu. 14 Mart'ta, aklına gelen bütün gerekçeleri, tıp bayramını, açılış törenini falan üst üste koyup çıkarma yapan Erdoğan ve AKP'yi, ana caddedeki Berkin Elvan pankartı karşıladı. Geçen yıl da benzeri olmuştu... Ama bu kez devletin davranışlarından AKP'nin krizini ayırt etmek mümkün oldu.
Polis saldırıyor, zorla götürdüğü komünistleri savcı ifade bile almadan bırakıyor. Ama aynı makamdan ertesi sabah yakalama emri çıkıyor! “Yakalanan” ve tutuklanmaları talep edilen şüpheliler, tam gün protesto alanına dönen Adliye'den “18 Mart Deniz Zaferi törenlerine katılamaz” yazan bir mahkeme kararıyla ayrıldılar. Sanki AKP'nin bulamaç hamasetini dinlemeye meraklı olan varmış gibi...
18 Mart 1871 aynı zamanda Paris Komünü'nün patlak verdiği gündür. Krala bağlı ordu birlikleri, subaylarının talimatlarını reddeder ve halkın saflarına katılmaya başlar. Prusya teslimiyetçisi gericilik aynı gün başkenti tahliye etmek zorunda kalır. Ancak Paris ile Çanakkale arasındaki bağ bir takvim rastlantısıdır.
Komün'den sol çok şey çıkarttı. Çanakkale ise burjuvazi tarafından bulamaca çevrilmiştir. Bu durum değişecekse yine sol tarafından değiştirilecek. Komünist Parti'nin işgalci AKP'ye karşı dört gün önce çıkardığı ses bunun habercisi olsun. Bizim, Çanakkale'de yerini tabip yüzbaşı olarak alan Şefik Hüsnü'ye borcumuz ve Şefik Hüsnü'nün de yazmayarak bize bıraktığı bir borçtur bu aynı zamanda...
Daha önce Çanakkale Savaşı merkezli siyasal ve ideolojik yapılanmanın üç evreye ayrılabileceğini yazmıştım. İlk dönem ulus devlet inşasının yapı taşı haline getirilmek istenen evre: Militarist bir edebiyat yükselir. İkincisi Batının artık kesinkes düşman olmaktan çıkıp “uygar AB”ye dönüştüğü pür liberalizm evresidir: Naif bir hümanizm yayılır. Üçüncüsü dinselleşmedir. Evliyalar komutanların yerini alır, Çanakkale'ye cihad masalları uydurulur.
Bunların karşısına sol bir alternatif çıkartmak için gerçekleri eğip bükmek bizim işimiz olamaz. Gerçeklerin bir kısmı bizden yana zaten. Milli düşmandan bahsedenler Alman subaylarını ne yapabildiler bugüne kadar? Almanya Türk'ün kaşına gözüne mi hayrandı? Yoksa söz konusu olan emperyalist paylaşım mıydı? Türk milliyetçiliğinin Alman generallerinin etrafından dolanması, burjuva 1915 yorumlarında kapatılamayacak bir açıktır.
Öte yandan Çanakkale'de sergilenen direnişe paylaşımda rol kapmak gibi ne bir fonksiyon ne de niyet atfedebilirsiniz. Çökmekte olan Osmanlı düzeninden halkın payına düşen ülke savunmasıydı. Çanakkale, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusunun haklı tarafta olduğu nadir çatışmalardan biridir. Biz ayırt etmek durumundayız ve halk hafızası da zaten ayırt ediyor. Kuzey Afrika'daki çatışmalarla Çanakkale arasındaki fark ölü sayısı değil, Osmanlı askerinin birincide sömürgeci ikincide mazlum, haklı olmasıdır.
Liberallerin emperyalizmi aklama gayreti yüzeyden akan sudur, geçer gider. Etkisi olmuyor. Boğazı elini kolunu sallayarak geçeceğini, birkaç gün içinde İstanbul'u düşürüp ardından Karadeniz'e açılacağını varsayan emperyal gururu ve aptallığı, kara savaşındaki akıl dışı vahşeti “onlar da insan” diye unutturamazsınız.
Ama zaten solla insancıllık konusunda kim yarışabilir? Seyit Onbaşının kaldırdığı top mermisi efsane de gerçek de olabilir ama aynı kişinin hayatını hamallık yaparak tamamladığı, hangi milliyetçi hamasete eklemlenebilir?
Din savaşı palavralarıysa burjuva ideolojisinin çileden çıkmış hali. On binlerin öldüğü alanlara beton döküp Çin işi hediyelik satan barakalar kurduran, inşaat yasağını delen, yağmacı bir deli saçmasının ambalajıdır dincilik. Gerçeklikten mutlak kopuştur.
Sol, gerçekten yanadır, gerçekler de soldan...
Üstelik değindiğim üç evre aslında birbirinin içine geçerek ortaklıklarını ele vermektedirler. Türk milliyetçiliği İslamcılığı harcına fazla katmış bir milliyetçilik olmasına karşın Batıyla bozulan arasını yeniden yapmak için Çanakkale'ye hümanizm pompalamıştır. Üç akım dünyanın paylaşımı bağlamının ve saldırgan olarak emperyalizmin rolünün üstünü örtmekte tam bir anlaşma içinde olmuşlardır.
Sol, bu bütünlüğü açıklama ve eleştirme yeteneğindeki biricik akımdır. Komünist Partililer duvarlardan akan kasvetin ne kadar kof bir hamasete dayandığını göstermek için sadece bir pankart astılar. Daha yapacak çok şeyimiz var.