Newrozdan sonra
-Haluk Yurtsever
Kürt hareketi AKP rejimine entegre oldu; AKP ile PKK başkanlık rejiminde anlaştılar; 28 Şubat açıklaması AKP ile HDPnin ortak seçim deklarasyonudur , Newroz konuşmasında Öcalan noktayı koyacak ... Bu ve benzeri cümlelerin buraya sığmayacak kadar uzun bir listesi, bu sözleri pratikte yalanlananların akıllarındaki komplo teorileri doğrultusunda her yeni durum için uydurdukları yeni senaryolar var. Bunlara girmiyorum.
Konunun tarihsel, toplumsal ve stratejik bir derinliği olduğunu, an belirlenimli yaklaşımların yanıltıcı olabileceğini daha önce de yazmıştım.
Bu çerçevede 2015 Newrozu sonrasında güncel durumla ilgili dört saptama:
Bir: Kürt hareketinin, yukarıda bağlantısını verdiğim yazıda sıralanan nedenlerle AKP düzenine sığmadığı, sığmayacağı, hiçbir müzakerenin bu iki hareket arasındaki hegemonya/iktidar mücadelesini ortadan kaldıramayacağı bir kez daha doğrulanmıştır. AKPnin ve Kürt hareketinin yeni anayasadan murat ettikleri de birbirinin zıddıdır. Erdoğan, tüm iktidarın tek merkezde, tek adamda toplandığı bir başkanlık rejimi peşindedir. Kürt hareketi ise, desantralizasyon un ağır basacağı demokratik özerklik istiyor. İçerik tartışması bir yana, bu iki amaç en azından bu aşamada birbirini dışlıyor. Demirtaşın seni başkan yaptırmayacağız açıklaması kişisel bir tercih ya da seçim taktiği olmaktan öte, hareketin tümünün ortak görüşüdür.
İki: Çözüm süreci denen şey, yine bir dizi nedenle iki taraf için de sürdürülemez hale gelen silahlı mücadelenin durdurulmasıdır. Siyasal mücadeleyi , iki taraf da içerikteki keskinliğinden bir şey eksiltmeden, başka yöntemlerle sürdürüyorlar. Çözüm süreci, AKP için de Kürt hareketi için de, aynı zamanda birbirini çözme mücadelesidir.
Üç: 28 Şubat deklarasyonu, hangi başlıkların müzakere edileceğine ilişkin bir gündem sıralamasından başka bir şey değildi. Maddelerin içeriğine ilişkin görüşler, iki taraf için de saklı tutuluyordu. İki haftada bu metin bile gündemden düştü. Öcalanın, Newroz konuşmasında PKKye silah bırakma kongresi toplaması çağrısını, somut tarih vermeden, üstelik deklarasyon gereği ilkelerde mutabakata, Hakikat ve Yüzleşme Komisyonunun oluşturulmasına bağlaması iki taraf arasında gizli, hatta zımni bir anlaşma olmadığının en son kanıtıdır. Süreci halktan gizli sürdürmek, kapalı kapılar ardında tutmayacağı sözler vererek durumları idare etmek isteyenin Erdoğan olduğu apaçık ortaya çıkmıştır.
Dört: Silahların susmasının, genç gerilla ve asker ölümlerinin durmasının, Kürt-Türk yurttaş çoğunluğunun benimsediği, hatta içselleştirdiği bir toplumsal kazanım olduğu kitlesel Newroz kutlamalarıyla bir kez daha doğrulanmış, 2015 Newrozu emek ve toprak kardeşliğinin, birlikte yaşama istencinin anlamlı, güçlü bir anlatımı olmuştur.
***
2015 dönemeci 13 yıllık AKP iktidarı ve Türkiye toplumu için bir dönüm noktası, bir yol kavşağıdır. Eski rejim çökertilmiş, ama henüz tümüyle sona erdirilememiştir. Daha önemlisi, eski rejimi çözmekte bağlaşan güçler arasında , yeni Türkiyenin niteliği konusunda oydaşma yoktur.
AKP içindeki çatlakların, akort bozukluklarının bir nedeni bu. Bir kesim, Erdoğanın tek adamlığının hukuksal anlatımı olan başkanlık rejimine ayak diriyor. Erdoğan ise, cumhurbaşkanı olarak saraydan ülkeyi yönetemeyeceğini, AKPyi kontrol edemeyeceğini görüyor; bundan ciddi biçimde korku ve güvensizliğe kapılıyor. AKP vekil adaylarını belirleme tekelini elinde tutmak, 7 Haziran seçimlerini başkanlık referandumuna dönüştürmek, kampanyayı kişisel inisiyatifi altında yürütmek için elindeki tüm gücü, kendisi için ricat yollarını da havaya uçuran bir tarzda kullanıyor.
Erdoğan, seçim taktiğini 7-8 Ekim Kobané olaylarından sonra, Kürtleri bir dahaki seçime kadar yalnızca sözle oyalarken, milliyetçi söylemle MHP tabanından oy kaydırmak üzerine kurmuştu. Bu taktiği yaşama geçirmekte zorlanıyor. Bildiğimiz kadarıyla son anketler, tersini, AKPden MHPye oy kayması olduğunu gösterdi. Panikleyen Erdoğan, şimdi, izleme heyetine, 28 Şubat ortak metnine katılmadığını açıklayarak, kendi cephesindeki çatlakları büyütme pahasına milliyetçi seçmene zarf atıyor. Erdoğanın geleceği, hep olduğu gibi, çok önemli ölçüde alacağı oya bağlıdır. Bu kez, evdeki hesabın çarşıya uyup uymayacağı belli değil. Amaçladığının tam tersi de olabilir. AKPnin Kürt oyları HDPye, milliyetçi oyları MHPye gidebilir.
Bu ortamda, 7 Haziranda HDPnin barajı aşması, yol açacağı sonuçlar bakımından büyük önem kazanıyor. Böyle bir sonuç, yalnız AKPde/hükümette değil, düzen tarafında, huzur ve istikrarın bozulması, çatlakların büyümesi, 13 yıllık AKP döneminin sonunun başlangıcı anlamına gelecektir. Barajın yıkılması, AKPnin ilk kez seçimde geriletilmesi, düzen dışı toplumsal muhalefet güçlerine, sola alan açacak, yeni bir şevk ve enerji verecektir.
Yurtsever kürt hareketinin seçimlere parti olarak girmesinin AKP'ye tek başına iktidar şansı verdiğni ve bunun AKP için kötü değil, iy anlamına geldiğine değinmemiş. Sanırsınız ki, kürt hareketine oy vereceğini söyleyen sosyalistler özellikle görmüyorlar bu konuyu.
Yurtsever, HDP'ye destek vereceğini açıklamıştı. Kararının doğru olup olmadığı ayrı bir konu, burada hemen her gün tartışıyoruz. Başka bir açıdan yaklaşalım.
Yurtsever bildiğim kadarıyla HTKP'nin içinde değil. Parti üyesi veya yöneticisi değil. HTKP'li arkadaşlar partiye kazandırılmasına çalıştıklarını söylemişlerdi, sanırım şu an'a kadar da bir sonuca varamadılar. Eğer kazandırılsaydı, Haluk Yurtsever bu açıklamaları yapabilir miydi? Ya da bir partili olarak bu açıklamaları yapma özgürlüğü olmalı mıydı? Bildiğimiz kadarıyla HTKP'nin böyle bir kararı yok. Eğer Haluk Yurtsever partiye kazandırılmış olsaydı, bir yönetici konumuna gelmiş olsaydı, komünist ve demokratik merkeziyetçiliği esas aldığını söyleyen bir partide bu tür açıklama olabilir miydi? Ya da olmalı mıydı?
HDP parti olarak girmesin demiyoruz. HDP hiç girmesin diyoruz. Amaç AKP'yi geriletmekse her türlü girebilirsiniz. Ama AKP'yi ve onu yaratan düzeni yıkmak istiyorsanız girmeyeceksiniz seçime. Bırakın kendileri çalıp kendileri oynasınlar değil mi?