Devrim Nedir ve Onu Neden Çok Severiz?
Barış Yıldırım
Grup Yorum ve Rojava/Kobanê Devrimi tartışması üzerine: Devrimi sevmemiz normal, çünkü çok güzel bir şey, ama keşke kendisini adından daha çok sevseniz. Siz radikal demokratlarsınız, devrime karşısınız, bu gerçekle barışın artık. Bütün radikal demokrasi teorisi zaten devrim teorisine karşı yazılmıştır. Kendinize gelin.
Devrim sözcüğü sanıldığı gibi devirmek eyleminden değil, devir sözcüğünden gelir. Belki de sözcük ürediğinde her iki anlamı da akıldadır. 1 Batı dillerindeki revolution göz önüne alınınca ikinci kök daha önemli görünüyor: Bir devir geçer, yenisi gelir ve bu hep böyle gider. Nietzscheci bengidönüşe göz kırpar gibi dursa da Marksist devrim teorisine çok daha uygundur bu etimoloji. Devrim, kendisinden önceki devri yıkar ve bu yıkıntıların üzerinde yükselir; bir boşluğun üzerinde değil.
Bir Grup Yorum üyesi bir söyleşisinde Rojava devrimi konulu bir soruya Devrim dersiniz, biz öyle düşünmüyoruz. Ben, kişisel olarak, Marksist-Leninist bakış açısına sahip bir devrimci olarak devrim olarak nitelendirmiyorum. Ama orada katledilen Kürt halkıdır. Katliamı emperyalizm yapıyor. Buna karşı savaşmak gerekir, deyince Beyaz Kürtler ve şu sıra onlarla hareket eden Beyaz Türkler bir sosyal linç girişimi başlattı (Grup Yoruma Kobanê sorusu ve cevabının dökümü için tıklayın.)
Teşbihte hata olmaz; Kürdistanda Grup Yorum boykotu Şivan Perwer boykotuna benzer: Kimse uymaz. Zaten çoğunluk kaçak kasetlerden (bugünse internetten) dinlemektedir, en fazla Grup Yorumun PRı olur, daha çok insan albümlerini alır.
Bu teşbih ise kesinlikle hatasız: Kürtlere Grup Yorumu boykot edin demek, Gezide darbeciler, ulusalcılar, çözüm süreci karşıtları vs. var, direnişe katılmayın demeye benzer. Kürt halkı isyanın türküsünü de kendisini de gördüğü yerde tanır ve savaştan kaçıp metropollerde biz Kürtler diye ortam yapmaya çalışan on bin Twitter Kürdü bir araya gelse yüreği halkının devrimci tarihinin anısını taşıyan Kürdü isyandan uzak tutamaz. Gerçek Kürtlük budur heval!
Birileri düğmeye bastı ve
Yine de bu tartışmanın ortaya çıktığı bağlam ilginçtir. Grup Yorumun yoldaşı Berkin Elvan için 11 Martta boykot çağrısı hazırlanırken 7 Martta bir soru soruluyor. Sorulduktan 4 gün sonra da Hasan Ferit Gedik mahkemesini sahiplenen ve çoğu Grup Yorumun yoldaşlarından oluşan insanlar çivili sopalarla polis lincine maruz kalırken internete düşüyor. #11MarttaBerkinİçinBoykotVar diyemeyenler (ya da demesi istenmeyenler) #GrupYorumBoykot diye bir etikete yönlendiriliyor.
Mevzubahis soru geçtiğimiz iki yıl içindeki iki devrimden bahsediyor (Bir devrim kimi keser ki, en az iki!) Biri Rojava Devrimi diğeri Rojavê Kurdistanê yani Batı Kürdistan içindeki bir bölge olan Kobanêdeki2 devrimdir.
Hasan Ferit Gedikin yoldaşları mahkemede linç edilirken susanlar, Berkin için #11MarttaBerkinİçinBoykotVar diyemeyenler (ya da demesi istenmeyenler) #GrupYorumBoykot diye çığlıklar atıyorsa ortada objektif bir komplo vardır.
Soru her açıdan tuhaftır, ne yani, Rojavada bir devrim olmuş, yetmemiş Rojavalı Kobanêliler bir devrim daha mı yapmıştır? Bu kez kimi devirmişlerdir, PYDyi mi? Sovyet Devrimi yetmemiş bir de Petrograd Devrimi mi yapılmıştır, nedir yani?
Soruyu soranın ve aldığı kaydı zamanı geldiğinde değerlendirmek için Dur bakalım ne diyecek? diye elini ovuşturan arkadaş(lar)ının devrimden de devrim kuramından da, Rojavadan da Kobanêden de pek haberdar olmadıklar bellidir. Bunlar beceriksiz komplocu adaylarıdır, devletle barışanlar adına devletle barışmak istemeyenlere Twitter tetikçiliği yapmak üzere oradadırlar.
İleride koalisyon ortağı olursak bakanlık, olmadı vekillik, o da olmadı vekil danışmanlığı, hiç olmadı belediye meclis üyeliği, hani bir dairede iş falan kapar mıyım diye bir tweet iki tweet diye küçümsemeden siyasi kariyerini başlatan Türküyle Kürdüyle yancı beyazlar olmasa geldiği yere de gelmeyecek bu beceriksiz girişimin bir önemi yok.
Grup Yorumun savunulmaya ihtiyacı yok, bunlarda saldırılarını kemale erdirecek çap yok. Onların gazına gelen samimi solcular da çok geçmez bir sonraki konserde Yorumun Kürtçe ve Türkçe şarkılarıyla halaya, gowende durur.
Biz bu tartışmadaki olumlu yöne bakalım.
Gözleri yaşartan devrim sevgisi
Sosyalizm yerine radikal demokrasi, sınıf çatışması yerine kimliklerin (çatışması bile değil) ifadesinin yükselen değer olduğu günlerde kimsenin devrimden vazgeçmek istememesi ne güzel. AKPnin bile içinde devrim geçen yayın organı var. Bu toprakların devrimci tarihinin onurlu bir bileşeni olan Kürt hareketinin yanında saf tutanların devrimi sevmesinde şaşacak bir şey yok, sevinilecek bir şey var.
Yine de bir siyaset bilimi kavramı olan devrim kavramının işaret ettiği şeyin ne olup olmadığını bilmek gerek. Hele de odasını toplamayı reddeden ergenin domestik itaatsizliğine devrim dediği bir zamanda.
Öncelikle Marksist olsun olmasın devrim kuramlarının çoğu şu noktada buluşurlar. Bir olguya devrim diyebilmek için
1.kendisinden önceki devleti ya da siyasal rejimi devirmiş olması (politik devrim)
2.yerine yeni bir sosyo-ekonomik düzen getirmiş olması (sosyal devrim)
gerekir. Görüldüğü üzere, bir şeyin devrim olabilmesi için iki dönüşüm söz konusu olmalıdır:
Bunlardan ilki yani siyasal dönüşüm, mesela darbeler yoluyla da olabilir, birileri çıkar iktidarı devirir. Yahut bir halk hareketi sonucu birileri iktidara geçer ama toplumu dönüştürecek cesarete sahip olamazlar ya da düpedüz satılırlar ve devrim ilk aşamasında kalır.
İkincisi, yani sosyal dönüşüm ise en azından teoride kademeli olarak (reformlarla) da gerçekleştirilebilir.3 Dolayısıyla bunlardan tek birinden başlı başına devrim olarak bahsedilemez, bahsedilirse de ciddiye alınamaz.
Baştan sona devrim kuramına adanmış ilk ve en önemli Marksist-Leninist metin Devlet ve Devrimde Lenin şöyle der:
Eğer devlet, sınıflar arasındaki çelişkilerin uzlaşmaz olduğu gerçeğinden doğduysa, eğer toplumun üzerinde ve ona gitgide yabancılaşan bir iktidar ise, açıktır ki, yalnızca zora dayanan bir devrim olmaksızın değil, ayrıca egemen sınıf tarafından yaratılmış bulunan ve içinde o yabancı niteliğin maddeleştiği devlet iktidarı aygıtı da ortadan kaldırılmaksızın, ezilen sınıfın kurtuluşu olanaksızdır.
Böyle bir şey sevilir tabii, devrim sevilmez mi deli misin sen? İnsanların girişimlerini devrim olarak yüceltmesi de olumlu bir şeydir. Ama kavramlar yalnızca iyi niyetle tartışılamaz, tartışılacak olursa kötü niyete dönüşmeleri (Grup Yorum meselesindeki boykotçular gibi) an meselesidir.
Rojava: Çok hamaset, az bilgi, daha da az destek
Rojava hakkında çok hamaset az bilgi var. Ama ulaşabildiğimiz kadarıyla şunu biliyoruz:
-Suriye yönetiminin emperyalist müdahaleyle başı dertte olduğu bir vakitte önderliği yıllarca Şamda misafir kalan, gerillaları Şam kontrolündeki Bekaada eğitilen Kürt yurtsever halk güçleri belli yerlerde yönetimi ele geçirdi.
-Adına komün denilen özyönetim aygıtları kurdular.
-Bu aygıtlarda kadınlara ve diğer milliyetlere de önemli roller tanıdılar.
-Ancak Suriye ile bağlarını kesmediler. Esad yönetiminden silah desteğinin yanı sıra Rojava Devrimi görevlilerinin bazıları memur maaşlarını Şamdan almaya devam ettiler.
Oradaki ekonomi üzerine çok şey bilmiyoruz, ama anlaşıldığı kadarıyla hâkim ekonomi bir küçük üretici kapitalizmi. Emperyalist kuşatma altındaki bir küçük-burjuva diktatörlüğü olan Suriyedeki üretim tarzıyla niteliksel bir farkı yok. Savaş yüzünden zaten pek bir ekonomi de yok ortada. Dış yardıma bağlı bu ekonomide muhtemelen halk eskisinden daha yoksul ne yazık ki. Sosyal devletçi bir kapitalizmi öngören bir Rojava Anayasası telaffuz edildi fakat son görüşmelerde onun da ne kadar uygulanabileceği muamma. Vazgeçildiği de söylendi, ısrarcı olunduğu da.
Bugün Rojava hamasetinin baş aktörleri Rojava Devriminden daha az bahsedip IŞİDe TIR TIR silah gönderen Hakan Fidanlarla daha az samimi olsalardı Batı Kürdistan halkı daha az kayıp verirdi.
Biraz siyaset bilen birisi Marksist olmasa bile ortada bir devrim olmadığını görür. Ne mevcut devlet aygıtı zorla yıkılmış ne de yerine çok farklı bir sosyo-ekonomik düzen kurulmuştur. Hele bir Marksist-Leninist için (eğer bizden fena halde gizlenmiyorsa) orada devrim olmadığı zaten açıktır. Maonun devrim yolunda öngördüğü aşamalardan biri olan Kızıl Siyasi Üslerden çok daha geri bir özyönetim girişimi söz konusudur.
Bu sadece bir girişimdir, özyönetim değildir, çünkü başlangıçta hem askeri hem ekonomik olarak Esad yönetimine bağlıydı, şimdi ise adına Koalisyon Güçleri denilen emperyalist ittifaka. Bu ittifak ve Türkiye bir yandan Kobanêyi ancak ölmeyecek kadar besliyor bir yandan da IŞİD tehdidini yok olmayacak kadar denetimde tutuyor ki bu tehditle Kürt halk güçlerini Arap halk güçlerine karşı bir alet olarak kullanabilsinler.
Bir şeyin değerli olması için ille devrim olması gerekmez
Halktan yana güçler bir konjonktürden yararlanıp az çok kendini yönetmeye çalışıyorsa ve topraklarını muazzam kahramanlıklarla savunuyorsa Marksistler bundan ancak onur duyar. Bu halk güçlerinin halk gücü olarak kalıp emperyalizme alet olmaması veyahut emperyalizm tarafından ezilmemesi için desteğini hep verir. Rojava direnişi dünya halklarının onurudur, ancak ortada bir devrim yoktur. Keşke olsa, ama yoktur.
Ben devrimim diye dünyayı ikna etmeye çalışan başka bir devrim gören var mı? Sovyet, Çin ya da Küba Devriminin düşmanları çok şey dediler ama Orada olan devrim değil demediler. Çünkü iktidar değişti. Yeni bir toplum kuruldu. Devrim bu süreci tanımlayan nötr bir sözcük. Yokken var demenin anlamı yok, olması için çalışmanın anlamı var. Rojavada gerçekten devrim isteyenler devrim demediler diye yazıklanmak yerine Rojava Anayasasının kısıtlı da olsa, kapitalizm içinde de olsa daha fazla adalet öngören toplumsal çerçevesinin uygulanması ve bu çerçevenin gerçek bir toplumsal dönüşüme doğru evrilmesi için ısrar etseler daha iyi olur.
Öyle değerli Kürt ve devrimci savaşçıları şehit verdik ki, Arinlerimiz, Suphilerimiz öyle güzeller ki onların uğruna öldüğü şeyin bir devrim olmasını istememiz çok anlaşılır. Bu aynı zamanda bütün o radikal demokrasi, sınıf yerine kimlik saçmalıklarının da kimseyi ikna etmediğini gösterdiği için de çok güzel. Lakin devrimci teori temennilerle değil somut durumun somut tahliline dayanmak zorunda. Dayanmadığı zaman devrim sevgisi dolayısıyla devrimcilere saldırmak gibi bir paradoksa düşmek an meselesi olur.4
Bugün Rojava hamasetinin baş aktörleri Rojava Devriminden daha az bahsedip IŞİDe TIR TIR silah gönderen Hakan Fidanlarla daha az samimi olsalardı Batı Kürdistan halkı daha az kayıp verirdi.
Kürt halkı çok uyanık olmalı. Nerede çok hamaset varsa orada o kadar karanlık iş dönüyor demektir. Rojava Devrimi diye başımızın etini yiyenlerin orada çocukları aç bırakan ve Kobanêde yüzlerce insanı ölüme mahkûm eden hükümeti engellemek için hiçbir bir ciddi adım atmamış olması ironik falan değildir, hamasetin ikiyüzlülüğe ne kadar kolay dönüşebileceğinin ikonik bir göstergesidir, o kadar.
Anlayın artık, siz devrimci değil radikal demokratsınız
Ayrıca ne bu devrim sevdası arkadaşlar? Siz devrimden vazgeçtiniz. Siz radikal demokratlarsınız, devrime karşısınız, bu gerçekle barışın artık. Bütün radikal demokrasi teorisi zaten devrim teorisine karşı yazılmıştır. İktidarı ele geçirmeden devleti içeriden, hegemonya mücadelesi yoluyla dönüştürmeyi öngörür. Titreyin ve kendinize gelin. Devrimi bu kadar çok sevmeniz eski alışkanlıklarınızdan dolayı. Ama düzene böyle entegre olamazsınız. Devrimi istemiyorsanız adını da rahat bırakın, olmaz mı?
1. İlk ne zaman kullanıldı bu sözcük bilmiyorum, ama Dadaloğlunda Padişah tahtında devrim olursa diye bir dize geçtiğini biliyorum. ↩
2. Soruyu soran Beyaz Türk sesi Kobanênin adındaki şapkalı Eyi bile telaffuz edemeyip Kobani diyor. ↩
3. Bunun örnekleri arasında burjuvazi ile iktidarı paylaşmayı öneren, özünde burjuvaziye uşaklığın teorisi olan toplumsal ilerleme, barışçı geçiş, kapitalist olmayan yol gibi tezler vardır ki (Kürdistan Devriminin Yolu s. 60-61de belirtildiği üzere) demokratik halk devrimi yapmadan reformlar yoluyla, kerte kerte sosyalizme geçiş -tezi bir- revizyonist tez{dir}. ↩
4. Elbette devrimi falan zerre umursamadıkları halde bunu devrime saldırmak, Türkiye Devrimci Hareketi ile Kürt mücadelesini birbirinden ayırmak, Kürdistanı devrimden uzaklaştırmak için bahane yapan gizli ya da açık Barzanîcileri, tirşikçileri bu iyi niyetli yanılgı içinde saymıyorum. Bu ve önceki paragraf, yazı daha sonra gözden geçirilip kısmen düzenlenirken eklendi. ↩
Ben devrimim diye dünyayı ikna etmeye çalışan başka bir devrim gören var mı? Sovyet, Çin ya da Küba Devriminin düşmanları çok şey dediler ama Orada olan devrim değil demediler. Çünkü iktidar değişti. Yeni bir toplum kuruldu.
[color=#008000]Anlayın artık, siz devrimci değil radikal demokratsınız
Ayrıca ne bu devrim sevdası arkadaşlar? Siz devrimden vazgeçtiniz. Siz radikal demokratlarsınız, devrime karşısınız, bu gerçekle barışın artık. Bütün radikal demokrasi teorisi zaten devrim teorisine karşı yazılmıştır. İktidarı ele geçirmeden devleti içeriden, hegemonya mücadelesi yoluyla dönüştürmeyi öngörür. Titreyin ve kendinize gelin. Devrimi bu kadar çok sevmeniz eski alışkanlıklarınızdan dolayı. Ama düzene böyle entegre olamazsınız. Devrimi istemiyorsanız adını da rahat bırakın, olmaz mı? [/color]
İki paragrafta özet!