Şimdi sorularımı HDP üzerinde yoğunlaştırıyorum:
Demokrasi savaşımında bu partiye güvenmem için bir neden var mı?
Dinci-faşist partiyle ve onun değişmez lideriyle iş ve ağız birliği içinde çözüm arayışında olan parti, bu değil mi?
Ortağına arada bir yönelttiği çakma eleştirilerin gerçekliğine ve samimiyetine neden inanayım?
Bu parti, AKPnin iktidar oluşundan bugünlere ülkemizin üzerine karabasan gibi çöken faşist baskı ve saldırılara karşı, laf üretmekten başka ne yaptı?
Nasıl alçakça planlar olduğu şu günlerde artık herkesin görebileceği açıklıkta ortaya dökülen Ergenekon ve Balyoz faciaları yaşanmaktayken, ne gibi karşı duruşlar sergiledi?
Gezi başkaldırısı günlerinde tutarlı bir duruşu oldu mu?
HDPnin hangi demokrasi kahramanlığından söz ediliyor?
Bu partinin Türkiyede gerçek bir demokrasi için kaygı taşıdığına inanmam için ne gibi nedenler bulunmakta?
Asıl amacı ve hedefi, ulusal bütünlük içindeki bir etnisitenin, ekonomik ve sınıfsal olmaktan kat kat daha çok, kimlik sorununda odaklanan bir siyasal hareketten, ülkenin bütününde demokrasi için savaşım vermesini düşünüp beklemek, nasıl bir mantığın ürünüdür?
Ataol Behramoğlu'nun sorularına eklenecek çok fazla soru var. Kürt hareketi 2002'den bu yana AKP'ye gereken muhalefeti yapmadı, yapamadı; dahası AKP'ye alan açacak, en kritik dönemlerde bile onu iktidarda tutacak eylem ve söylemlerde bulundu. Bugün HDP'ye yanaşmanın sosyalistler için haklı tek bir nedeni ortada yoktur. Sosyalistler diyorum, bilimsel sosyalizmden söz ediyorum, sosyalist mücadeleyi restorasyon veya reformizme bağlayanlardan söz etmiyorum.
İpin incelip koptuğu yer burasıdır. Türkiye'de sol-sosyalizm denildiğinde siyasal devrim perspektifini kaybetmiş, sınıfsal mücadelesinin parçası olmayı reddetmiş bir sözde solculuk var ve bunların sesi özellikle AKP'nin iktidara gelmesiyle sesi çok daha fazla çıkıyor. Kimisi liberalleşmiş bunların, kimisi yılmış ve sosyalizme inancını yitirmiş. Kötü yanı, bu çevrelerin sol-ilerici sayabileceğimiz iyi niyetli sempatizanlar tarafından hala sosyalist, hala devrimci olarak görülmesi, algılanması.
Bu sorun da aşılacak elbet.
SANA HDPYİ ANLATAYIM ATAOL BEHRAMOĞLU II
ahmetnesin
Dünkü yazımdan dolayı olumlu yada olumsuz çok tepki aldım. Tepkilerde bişey dikkatimi çekti, yazının sonunda eleştirinin devam edeceğini yazmama karşın, tek tümceyle mi Behramoğlunu eleştirdiğimi soranlar vardı. Yazıyı okumasa anlarım ama yazıyı okumasına karşın son tümceyi es geçmesini anlamıyorum.
Neyse, gelelim Behramoğlunun sonraki tümcesine, Behramoğlu Sadece anlamsız mı? Bu çağrı gizli bir tehdit de içeriyor: Eğer HDPye oy vermezsen, demokrat değilsin. Ulusalcısın, şusun busun. Biz bu filmi Cumhurbaşkanlığı seçiminde, onun da öncesinde anayasa referandumu oylamasında görmedik mi? Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP Eşbaşkanının konuşmalarından pek etkilenerek ya da zaten bu konuda baştan kararlı olarak ona oy verenler, bugün saray görünümlü gecekondusunda oturmakta olan kişi cumhurbaşkanı olarak parlamentoya girerken, oy verdikleri kişinin onu ayakta alkışladığını gördüklerinde acaba ne hissettiler? Dahası, verdikleri oylarla bugünkü cumhurbaşkanının seçilmesine katkıda bulunduklarını düşünüp bir özeleştiri yaptılar mı? Hiç sanmam. Çünkü bunu yapmış olsalar, şu andaki konumlarında bulunmazlar, biraz daha düşünme gereği duyarlardı. diye devam etmiş
Biz kimseye parti olarak Partimize oy vermezsen ulusalcısın, demokrat değilsin
demedik. Demokrasiyi bunu demeyecek kadar biliyoruz, en azından yaşını başını almış bizler demokrasinin ne olduğunu unutmadığımızdan böyle bişey söylemeyiz.
Sanırım senin hafızanda bir sorun var Atatol Behramoğlu. Anayasa referandumu sürecinde HDP henüz kurulmamıştı bile. O dönem BDP ayrı tavır aldı ki ben onlarla aynı tavırı alarak oy vermedim- diğer sosyalist arkadaşlar değişik tavırlar aldı. Senin gibi Hayır diyenler de vardı, Yetmez ama evet diyen arkadaşlarımızda. Biz o dönemi birbirimizi kırmadan yazılı olarak eleştirerek geçtik ve bu olgunluk daha sonra bizi HDK ve HDP çatısı altında biraraya getirdi.
Ama esas unuttuğun başka bişey var ki bu ciddi bir hafızasızlığı öne çıkartıyor, doğrusu üzüldüm senin adına. HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce CHPyle ciddi görüşmeler yaptı. CHPye Rıza Türmen ismi bizim tarafımızdan önerildi ve bu durumda seçime parti olarak girilmeyeceği söylendi. Kendi aramızdaki toplantı yada sohbetlerde değişik isimler üzerinde de duruldu. Mesela ben Altan Öymenin adını önerenlerden biriydim.
Anlayacağın Recep Tayyip Erdoğan senin dediğin gibi bizim yüzümüzden saray görünümlü gecekondusunda oturmuyor, CHPnin aldığı karar yüzünden oturuyor.
Şimdi gelelim demokratlığa Ataol Behramoğlu. Senin mantığına göre biz de parti olarak şeriatçı Ekmeleddin İhsanoğluna oy vermeliydik. Önümüzde 2 aday vardı, 2 şeriatçı, biz hangisini seçseydik sana ve senin gibi düşünenlere göre demokrat olacaktık Behramoğlu.
O dönemde karşılaşsaydık ve ben sana Erdoğana oy vereceğimi söyleseydim, sen de bana İhsanoğluna oy vereceğini söyleseydin, birbirimizi ne adına eleştirebilirdik? Hangimiz demokrat olacaktık, hangimiz birbirimizi suçlayacaktık ve ne adına yapacaktık bunu?
İstersen bir terazi koyalım, Erdoğan legal bir partinin genel başkanı ki ben bu tip partilerin varlığına bile karşıyım-, ama Ekmeleddin İhsanoğlu anayasamıza göre Türkiyenin üye olmasının bile yasak olduğu bir örgütün başkanı.
Gelelim Demirtaşın Erdoğanı ayakta alkışlamasına. Birincisi bu bir kural sorunu ve bu kuralı koyan biz değiliz. İkincisi 2 aday yarışmış ve biri kazanmış. Kazanmış bir adayı sevmek zorunda değilsiniz ama insanlık adına tebrik edersiniz. Senin mantığın uluslar arası bir boks maçında yenilenin seremonide rakibini tersleyip dövmeye çalışmasına benzer ki, bunu çocuklar bile yapmıyor günümüzde.
Neyse, yazıya yarın devam ederiz, dün de dedim ya, okurlar bütün gün sayfalarca senin yanlışlarını okumak zorunda değil, devamını özlesinler biraz
SANA HDPYİ ANLATAYIM ATAOL BEHRAMOĞLU III
ahmetnesin
Uzun da olsa bugün bu yazılara son vereceğim. Bu yazıları yazmama neden olduğu için Ataol Behramoğluna teşekkür ediyorum. Soru yanıt gibi olunca daha rahat anlatılıyor çünkü. Tek başıma bu kadar detay toplamayabilirdim.
Behramoğlu yazısına Şimdi sorularımı HDP üzerinde yoğunlaştırıyorum: Demokrasi savaşımında bu partiye güvenmem için bir neden var mı? Dinci-faşist partiyle ve onun değişmez lideriyle iş ve ağız birliği içinde çözüm arayışında olan parti, bu değil mi? Ortağına arada bir yönelttiği çakma eleştirilerin gerçekliğine ve samimiyetine neden inanayım? Bu parti, AKPnin iktidar oluşundan bugünlere ülkemizin üzerine karabasan gibi çöken faşist baskı ve saldırılara karşı, laf üretmekten başka ne yaptı? Nasıl alçakça planlar olduğu şu günlerde artık herkesin görebileceği açıklıkta ortaya dökülen Ergenekon ve Balyoz faciaları yaşanmaktayken, ne gibi karşı duruşlar sergiledi? Gezi başkaldırısı günlerinde tutarlı bir duruşu oldu mu? HDPnin hangi demokrasi kahramanlığından söz ediliyor? Bu partinin Türkiyede gerçek bir demokrasi için kaygı taşıdığına inanmam için ne gibi nedenler bulunmakta? Asıl amacı ve hedefi, ulusal bütünlük içindeki bir etnisitenin, ekonomik ve sınıfsal olmaktan kat kat daha çok, kimlik sorununda odaklanan bir siyasal hareketten, ülkenin bütününde demokrasi için savaşım vermesini düşünüp beklemek, nasıl bir mantığın ürünüdür? diye devam etmiş.
Adına ister etnisite, ister halklar deyin ama nu gruplar sorunlarını hep hükümetle çözerler. Bunun yanıtı 2 kere 2 4tür ve bunu bilmek için matematikçi olmaya gerek yoktur. Kürt halkı yada partisi barışa giderken İktidarda dinci-faşist bir parti var, o yüzden ben savaşa devam edeceğim, gençlerim ve çocuklarım ölmeye devam edebilir
diye bişey söyleyemez. Bu seçimde iktidara MHD gelse ne olacak o zaman Ataol Behramoğlu, PKK ve HDP bu süreci bırakıp savaş haline mi dönecek sanıyorsun. Hayır, görüşmelere MHPyle devam edecek yada CHPyle devam edecek.
Sanırım sen barış süreci görüşmeleriyle, hükümeti eleştirmek arasındaki farkı görmüyorsun. İkisinin arasında dağlar kadar fark vardır ve HDP bu konuda elinden geleni yapmıştır. Ama kafama bir sorun takıldı, Laf üretmekten başka ne yaptı? diye sormuşsun!.. Bir parti alternatif üretmekten başka, yani bunu lafla anlatmaktan başka ne yapabilir. Yada sana sorayım, sen laf üretmekten başka ne yaptın AKP hükümetine karşı, başka ne yaptın da biz es geçtik, göremedik. Başka neler yapılabilinir, bunları sırayla yazarsan seviniriz
Ergenekon ve Balyoz davalarını da yazıp suçlamışsın. Keşke bu konularda yazdığım yazıları okusaydın. Bu davaların o kadar laçkalaştırıldığını yazdım ki bir ara partili arkadaşlarım ulusalcı olduğumu bile söylemeye başladılar. Oysa ben bir partili olarak çok net şunu söylüyordum: Bir burjuva partisi derin devleti sorgulayamaz, bunun için sosyalist iktidar şarttır. İkincisi darbe girişimi vardır ama işin içine teğmenleri sokup, sanık sayısını 300lere dayandırırsan bunu laçkalaştırır, komikleştirirsin.
Fazla detaya girmeyeceğim bu konuda, çünkü sen 28 Şubat darbesini onaylamış bir demokratsın. Bunun nasıl bir demokratlık olduğunu belki kendine bile anlatamıyorsundur. Anlatamıyorsundur, çünkü ben seni 1970 yılında, 12 Mart darbesi sırasında Nihat Behram aranırken tanıdım. Sen aranıyor muydun anımsamıyorum ama nasıl bir anti darbeci olduğunu adım gibi biliyorum. 12 Eylülde de anti darbeciydin, çünkü bu kez sen de aranıyordun. Ben evde gözaltına alınmayı beklerken kapıya polis geldi ve ben kendime Tamam bu iş bitti Ahmet
demiştim. Oysa polis bana seni sormuştu. Neden seni sorduğunu hala kendime sorarım ama ben polise senin oturduğun adresin tam tersini söylemiştim.
Gezi olaylarına gelirsek, ben ilk günü Vandaydım, 2. Günü Diyarbakırda, 3. Gününden son ana kadar da Gezideydim. Sen de belki 1-2 kez 15er dakika gelmişsindir bir aydın olarak. Önce o olayı kimin başlattığını yada hangi partinin başlattığını sakın ola unutma. Bir de 2. gün çıkan olayı, gerçi bunu pek duymamış olabilirsin. O zamanın İşçi Partili gençlerin BDPli gençlere saldırdığını bilmiyorsundur. Gezinin girişinde kürt gençler baştan sona vardılar ve vekiller devamlı geldi. Sevgili Selahattin Demirtaşın gezi açıklaması bu saldırı sonrası olmuştur, ulusalcı suçlaması bundan dolayıdır. Perinçek ekibi her olayda yaptığı gibi olayda payı olmadan olayın üstüne çöreklenmek isteyip sahiplenmeye çalışmıştır.
Sen bana demokrat olarak sana dokunmayan 28 Şubat darbesini neden darbe olarak görmediğini anlatırsan çok sevinirim. Bunu daha önce de tartıştık ama yanıtlamamıştın. Bir de bana bişey daha anlat mesela, Ergenekon ve Balyoz davaları ortaya çıkmadan İlhan Selçuk neden Ahmet Necdet Sezerle görüşmüştür 3 kez. Şaka değil bu 15 günde 3 görüşme. Ahmet Necdet Sezer ve dönemin genelkurmay başkanı darbeye karşı çıktığı için mi kendisini geriye çekmiştir. O dönemlerde de gazetedeydin, eskilere bir sor istersen. İlhan Selçuku da benim kadar eski olmasa iyi tanırsın.
Sana bir anıyı anlatayım da yazıyı gülerek kapatalım. 70lerde İlhan Selçuk Aziz Nesini evine davet eder. Amacı 9 Mart darbesini anlatmaktır. İlhan Selçuk, Aziz Nesine Aziz, salonda dinleme aleti olabilir, gel yatak odasında konuşalım
der. Gerisini Aziz Nesinden dinleyelim: İlhan darbeye karşı olduğumu biliyordu. Dinlenmeyelim diye beni yatak odasına götürdü, ben, İlhan Selçuk ve Mahir Kaynak beraberce yatak odasına geçtik. Anlayacağın dinleme aleti Mahir Kaynak bizimle beraber yatak odasına yürüdü
Gelelim Demirtaşın Erdoğanı ayakta alkışlamasına. Birincisi bu bir kural sorunu ve bu kuralı koyan biz değiliz. İkincisi 2 aday yarışmış ve biri kazanmış. Kazanmış bir adayı sevmek zorunda değilsiniz ama insanlık adına tebrik edersiniz. Senin mantığın uluslar arası bir boks maçında yenilenin seremonide rakibini tersleyip dövmeye çalışmasına benzer ki, bunu çocuklar bile yapmıyor günümüzde.
Demirtaş insanlık yapmış. Demirtaş'ın aklına gelmeyen Ahmet Nesin'in aklına gelmiş.
Ahmet Nesin ne dedi şimdi, Ataol Behramoğlu'na cevap verdi aklı sıra. Behramoğlu'nun soruları ortada duruyor. Be adam, madem cevap veremeyeceksin, neden kalemi eline alırsın?
Gelelim Demirtaşın Erdoğanı ayakta alkışlamasına. Birincisi bu bir kural sorunu ve bu kuralı koyan biz değiliz. İkincisi 2 aday yarışmış ve biri kazanmış. Kazanmış bir adayı sevmek zorunda değilsiniz ama insanlık adına tebrik edersiniz. Senin mantığın uluslar arası bir boks maçında yenilenin seremonide rakibini tersleyip dövmeye çalışmasına benzer ki, bunu çocuklar bile yapmıyor günümüzde.
Aziz Nesin gibi bir aydının oğlu bu satırları nasıl yazar anlamak kolay değil gerçekten. Bu kuralı onlar koymamış. Kendisi sosyal medyayı pek takip etmiyor anlaşılan. Orada yıllardır şu meşhur söz paylaşılır durur : Yasalarınızı çiğnediğim için özür dilerim ama o yasalar yapılırken bana danışılmamıştı. Kuralı sen koymadıysan uymak zorunda da değilsin. Özrü kabahatinden beter. İşte düzen partisi derken tam da bunu kastediyoruz. Ruhlarını düzene teslim etmişler.
Diğer taraftan şu da var. Andımız denen saçmalığın resmi olarak kaldırıldığı günler de Demirtaş şöyle demişti : Biz zaten 5 yıldır kürdistan da bunu okumuyoruz. Demek ki neymiş istenince resmi gazeteyi beklemeden kurallar fırlatılıp atılabiliyormuş. A. Nesin bunları hiç görmüyor nedense.
Kazanan tebrik edilirmiş. İyi de kardeşim bu spor karşılaşması değil. Karşında hırsızlığı tescillenmiş, polise emri ben verdim diyen bir psikopat var. Kurallara o kadar bağlısınız da hiç mi vicdanınız yok. Yazık.