Enternasyonal dünya devrimi
Kapitalizmin bilgi teknolojisine geçmesiyle birlikte dünya komünizm aşamasına gelmiştir. Bilgi teknolojileri emeğin üretkenliğini arttırmış, ve canlı emeğe olan ihtiyacı azaltmıştır. Canlı emek ihtiyacının azalmasıyla dünyada işsizlik artmaya başlamış, canlı emekten elde edilen artı değerin azalmasına, kar oranlarının düşmesine ve sermaye birikiminin yavaşlamasına yol açmıştır. Bu koşullar her ülkede farklı şekillerde yaşanmasına rağmen bütün dünyanın bir gerçeği haline gelmiştir. Değer ilişkisinin bozulması değer toplumunun sonuna gelindiğinin ve değer ötesi toplumun kurulabilmesinin yakınlaştığı anlamına gelmektedir. Kapitalizmin sonuna gelindiği ve komünizmin yani değer ötesi toplumun yakınlaştığı savı bu nedenle ortaya atılmaktadır.
Koşullar buyken dünya devrimi yerine ulusalcı bir devrim üzerine kurgular yapmak emperyalizme yeni bir soluk kazandırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Tek ülkede sosyalizmin olamazlığı ortadayken ve dünya bir bütün halinde değer ötesi topluma yakınlaşmışken enternasyonal dünya devrimi yerine ulusalcı bir devrimi hedeflemek hem yanlışta ısrar etmek ve hem dünya proleteryasında bölünmelere yol açmaktadır. Sosyalistler solu ulusal değil enternasyonal biçimiyle kavramak durumundadır. Giderek küçülen ve bir köy halini alan dünyada enternasyonal devrim ateşi proleteryanın her ülkedeki mücadelesinin ulus ötesi bir mücadeleye dönüştürecek olanakları da içerir. Savunulması ve yürünmesi gereken yol da budur. Sosyalizmi bir teori olmaktan çıkarıp gerçekleştirilebilecek bir dünya haline getirecek olan mücadele de ancak bu haliyle sonuç alıcı bir netliğe bürünebilir. Tek ülkede devrim senaryoları emperyalizmin dünyasal anlamdaki ekonomik çöküntüsünü gizleyen ideolojik saldırılarına yol açmaktadır. Bu salvoları savuşturmanın yolu da enternasyonali savunmaktan geçer. Enternasyonal dünya devrimi kapitalizmin dünyasal anlamda çöküşe geçtiği koşullarda değer ötesi topluma ulaşmanın en gerçekçi yol haritasının bu olduğunu ve solun da bu perspektif üzerinden hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca Marks'ın düşünce sistematiğinin de bu olduğunu sanıyorum.
Daha önce tartıştığımız konuyu şimdi konu başlığı haline getirmişsin ancak yeni olarak söylediğin hiç bir şey yok. Tek ülkede sosyalizmin olamayacağından yola çıkıp hiç olamayacağı ortada olan enternasyonal dünya devrimini savunmuşsun. Açıklamaların ise bununla ilgili değil. Enternasyonal dünya devriminin dünya proleteryasının fiili işbirliği ile olabileceğini savunmanın yanlış olduğunu söylememize rağmen bunun nasıl olacağına hiç girmeden aynı şeyleri savunman bu konuda takıntılı olduğun anlamına geliyor. Tek ülkede işçi sınıfını kendi bağlaşıkları ile devrim sürecine sokabilmek hiç de kolay değilken, dünya işçi sınıfını kitlesel olarak bu hedefe soyundurmanın imkansız olacağını anlayamıyorsun. Her ülke koşulunun farklılığı, eşitsiz gelişme senin için hiç bir şey ifade etmiyor. Boş yere konu açmışsın, bunları daha önceki tartışmada zaten konuşmuştuk. Dünyanın komünizmle buluşması her devrimcinin işçi sınıfı ideolojisini kendi ülkesinde savunma ve bu konuda mücadele etmesiyle mümkün olabilir. Enternasyonal dünya devrimi sloganı tek ülkede sosyalizm mücadelesini yok saymak için kullanılıyor. Sen bunu yapmaya çalışıyorsun. Senin gibiler de bunu yapmaya çalışıyor. Bu yüzden devrim kaçkınısınız. Devrim lafını ağzınıza bile alamıyor, bu konuda politika üretemiyorsunuz. Böyle olunca ya liberalizme, ya ulusalcılığa ya da kuyrukçuluğa meylediyorsunuz.
Hep aynı şeyleri konuşmak zorunda kalıyoruz, yeni bir şey söylemediğiniz için verilecek yanıt bir önceki yazılanlardan da başka bir şey olmuyor.
Siz SSCB'deki uygulamanın sosyalist kuruculuğa aykırı olduğu konusuna takılmışsınız. Devletin küçülmesi-sönümlenmesi ve yöneten yönetilen ilişkisi konularında fazla biçimsel davranıyorsunuz. Şöyle bakmaya çalışın, siyasal devrimden sonraki kuruculuk özel mülkiyetin kaldırılmasıyla başlar değil mi? Siyasal devrim ve söylediğiniz gibi sosyalist kuruculuk temelde burjuvazinin mülksüzleştirilmesi ile işe koyulur. Peki, o zaman neden Lenin NEP'e başvurdu? NEP neden bir ihtiyaç haline geldi, neden geçici de olsa geri adım atıldı? Şimdi bu uygulamaya bakılarak, ''proletarya özel mülkiyeti kaldırmak için devrim yaptı ama NEP gibi gerici bir ekonomik program uygulayarak 'sosyalist yürüyüşe' aykırılık içine girdi'' diyebilir misiniz? Lenin'in ekonomide NEP'i uygulamaya sokmasını sosyalist amaçlara aykırı bir genelleme olarak ileri sürmek mümkün mü? Mümkün değil, NEP koşulların dayattığı bir geri adımdı ve amaç oluştuktan sonra da Stalin tarafından kaldırılmış ve sonuçta özel mülkiyet ekonomiye hakim olmuştur. SSCB'de devlet ve yöneten yönetilen ilişkisine de böyle bakmaya çalışmalısınız. Devleti sınıfsal bir baskı mekanizması olarak görebilmelisiniz. Sınıflar ve sınıfları ortaya çıkaran koşullar var olduğu sürece devlet de var olacaktır.
Sosyalistlerin devrimden sonraki önceliği devrimi korumaktır, sınıfları ve sınıfları ortaya çıkaran koşulları da ortadan kaldırmaktır. Bu konuda bakılması gereken yer doğrudan devlet değil, hem emperyalizmin saldırganlığı ve hem de sınıfların ve sınıfları yaratan koşulların varlığıdır. Sosyalistler dışta emperyalist saldırganlığa ve içerde daha da keskinlik kazanabilecek sınıf mücadelesine karşı devleti ''güçlü'' bir konumda tutmak zorundadır. Bizim amacımız ve hedefimiz devleti değil sınıfları ve sınıfları yaratan koşulları ortadan kaldırmak, devletle ilişkilendirilecekse sönümlemeye çalışmak olmalıdır; sınıflar ve sınıfları yaratan koşullar ortadan kaldıkça yani sönümlendikçe devlet de zaten doğal olarak ortadan kalkacak, sönümlenecektir. Bu devlet takıntısını üzerinizden atmanız gerekiyor, biz anarşistler gibi bakmıyoruz devlete, bakamayız.
Yöneten yönetilen ilişkisi için de benzer şeyler söylenebilir. Elbette amaç devletin ortadan kaldırılması ve yöneten yönetilen ilişkisine son vermektir. Ama şunu da hatırdan çıkarmamak gerek ki, yeni bir insan ve yeni bir toplum başlangıçta mutlaka hem devleti ve hem de zorunlu olarak yöneten yönetilen ilişkisini zorunlu hale getiriyor. Çünkü devlet bir baskı mekanizması olmasının yanında aynı zamanda bireyin-toplumun kendiliğinden yapamayacağı işleri yapan bir organdır ve toplum kendi kendini aracısız yönetme bilgi ve becerisini kazanıncaya kadar bu işler hep üst perdeden yapılmak zorunda kalınacaktır. Başka çaresi de yok. Siz kapitalizm içinde yöneten ve yönetilen ilişkisini en aza indirecek bir bilinç düzeyinin oluşabileceğini varsayıyor ve o zamana kadar kapitalizm içinde kalınmasını ve siyasal devrimin değil, sınıfın eğitilmesini savunuyorsanız, bu mümkün değil. ( Daha önce başka bir başlıkta buna benzer bir şeyler söylemiştiniz, sanıyorum. Yanlış hatırlıyorsam düzeltirsiniz.)
Evet, bu mümkün değil. Kapitalizm içinde sınıf hiçbir şekilde ve kitlesel olarak tarihsel çıkarlarının ayırdına varamayacaktır. Burjuva ideolojisinin egemenliği ve sınıfın içinde bulunduğu koşullar buna engeldir. Sizin söylemek istediğinizin tam tersine, proletaryanın sınıf bilincine sahip olup tarihsel çıkarlarının farkına varabilmesi için de ulusal ölçekte sosyalist devrim zorunludur. İşçi sınıfının kapitalizm içinde edinebileceği sınırlı bilincin tamamlanabilmesi ancak siyasal devrimden sonra, proleter diktatörlük altında ve komünist partinin yönlendirmesiyle mümkün hale gelebilir.
SSCB'de devlet ve yöneten yönetilen konusunda sorunlar yaşanmış olabilir. yaptığınız genellemeler dışında ki, bana göre yanlış genellemeler, spesifik konularda somut sorunlar ortaya konulabilir ve tartışılabilir. Elbette SSCB büyük bir deneyimdi, pek çok konuda hataları da olmuş olabilir ama bu olası hataları bir reddiye şeklinde toptancı yaklaşımlarla eleştirmek yerine bir solcuya yakışan ve uygun olan bir tavırla çözümlemeye çalışmak çok daha sağlıklı sonuçlara varabilmenin yolu gibi geliyor bana; öyle değil mi?