Tetikçiler
Kemal Okuyan
Tetikçinin kaderidir harcanmak. Kirli, pis, uygunsuz işleri üstlenerek birilerine hizmet eder, çoğunlukla açıktan sahip çıkan olmaz, ama bilir ki sırtı sıvazlanmaktadır. O kadar. İnsan kullanan, kullanılana asla değer vermez.
Tetikçi, işi bittiğinde unutulan ya da kurban edilendir.
Birini öldüren için de, siyaset ve düşünce alanında dehşet saçan için de geçerli.
Yıllar önce özelleştirmelere hayır dediğimizde siz kapitalist devletten yanasınız diyenler tetikçiydi örneğin. Hoş onları kullananlar daha ince bir şey söyleyemiyor, bu kadar büyütecek ne varla yetiniyordu. Ne fark ederdi, bir işletmenin kamu malı olmasıyla özel sektörün elinde olması! Tetikçiler için alan açılıyordu anlayacağınız. Şimdi aynı kişilerin elinde taşeronlaştırma filan sakız oldu; siz kapitalist devlet-ten yanasınız aptallığı unutuldu gitti.
Biz unutmayız. Kin tuttuğumuzdan değil. 150 yıldır Marksizmle, komünizmle mücadelenin soldan militanlarının yöntemleri aynı. Uyanık olacağız...
Avrupa Birliğinin emperyalist bir proje olduğunu gerçeğini dile getirdiğimizde tetikçiler yine işbaşındaydı. Siz statükoyu savunuyorsunuzla üste çıkıp kendilerini devrimci bizi mevcut düzenin bekçisi durumuna düşüreceklerdi akıllarınca. AB üyelik süreci Türkiyeyi sarsacak, devrim için koşullar olgunlaşacaktı! Efendileriyse iki Avrupa var; biri emperyalistlerin, diğeri emeğin noktasındaydı. Tetikçinin argümanı da, tetikçi de unutuldu, AB savunucuları ise kendilerine başka meşgaleler buldu, nasılsa kimse bir şey hatırlamıyordu.
Ergenekon sürecinde tetikçiler işi büyütüp hep birlikte AKP adına çalıştı. Hoş, Erdoğan her şey olup bittikten sonra bizi de kullandılar dedi, böylece alt taşeronluk gibi bir durumla karşılaştık. Erdoğan solcuları, Cemaat Erdoğanı kullanmıştı. Vah ki vah! Bu işten demokratikleşme, özgürleşme çıkmaz dediğimiz anda tepemize üşüşüp sizi gidi faşistler diye bağırıp çağırıyorlardı, şimdi arada sırada AKPye de faşist diyerek eğleniyorlar.
En büyük alçaklığı Türkiye amansız bir gericileşmeye konu olurken laiklik, aydınlanma gibi kavramlara deli gibi saldırarak yaptılar. Sahipleri halkın değerlerine sahip çıkılmalı derken, tetikçiler laiklik savunusunu darbecilikle yaftalamaktaydı. Dinselleşme her yanı sardı, mızrak çuvala sığmadı, halk öfkelendi, baktılar eskisi gibi devam edemeyecekler, gerçek laiklik diye bir şey peydahlayıp tetikçileri başka bir sahaya sürdüler.
Arap Baharında bu devrim değil, kendinize gelin demiştik, size de bir şey beğendiremiyoruz ukalalığının arasından ateş edenler her taşın altında emperyalizm arıyorsunuz mermisini kullanmaktaydı. Sonra ne oldu? Baharın ilk günlerinde Kaddafi diktatörlüğüne karşı Libya Devrimine selam çakanlar, tetikçileri kaderlerine terk ederek Amerikan planlarını bozmak gibi büyük laflar etmeye başladı.
Aynı baharın uzantısı Suriyede Esad diktatörlüğü ve muhalif devrimci güçler söylemi ile Esada da karşıyız dengeciliği gerici-Amerikancı terör grupları karşısında tereddütsüz konumlanış içine girenleri sus-turmak için kullanıldığı sürece, aynı kapıya çıkıyordu.
Zaten bir noktadan sonra ayrım filan kalmadı. Değerler, ilkeler bir bir ayaklar altına alındı ve...
Ve... Bugün tarihimizin en yoğun liberal saldırılarından birine tanık olurken, bir kısım sol artık sadece ve sadece tetikçilerden; kamuflaj için kullanılan kızıl bayrakların arasından devrim diyene, sosyalizm diyene, emperyalizmi işaret edene yaylım ateşi açan tetikçilerden ibarettir.
Şu liberallerin emperyalizm sevdası hiç bitmez mi? Emperyalizm sınırımızın öte yanını kan gölüne çevirmiş, bunlar hala emperyalizm seviciliği yapıyorlar.
soL'cularımızın "benim despotum iyidir" yaklaşımı bitiyor mu peki? Kendi diktatörünü güzellemesi bitiyor mu?
Kendi katilinin suçlarını görmezden gelmesi bitiyor mu?
soL'cularımızın palavra sıkma sevdası bitiyor mu?