7 Haziran Sonuçlarının İlk Akla Getirdikleri
7 Haziran seçimi, AKPnin tek başına iktidarını engelleyecek biçimde sonuçlandı. Bu önemlidir, ancak ortaya çıkan tablo ne yazık ki emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Türkiyeye yönelik politikalarını geriletecek sonuçlar içermiyor. Seçimin öne çıkan aktörlerini ve bunlar arasındaki dengeleri göz önüne aldığımızda, emperyalist programı akamete uğratacak dinamiklerin bu iktidar-muhalefet dengelerinden çıkmayacağını, hatta emperyalist siyasanın dün olduğu gibi bugün de aynı elverişli koşullarda hareket imkânı bulabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sonuçta AKPnin gerilemesi olumlu olsa da bu sonuç emperyalist güçlerin bölge projelerini geriletecek bir gelişmeye neden olmuyor. Çünkü seçimle kazançlı çıkan taraf emekçi halk değil. İşçi sınıfı ve müttefiklerinin politik bakımdan bu sonuçtan kazançlı çıktığını gösteren bir nedenden söz edemeyiz. İşçi sınıfının bir siyasi örgütü bu seçimlerden güçlenerek çıkmış da değil. Sonuç emperyalizmin kontrolünde olan AKPnin daha fazla denetime girmesini sağlayacak ve seçimden en kazançlı çıkan parti (HDP)nin politikalarına güç katacak ve bu iki partinin temel politikaları ABDnin bölgesel projesi çerçevesi içinde birbirine daha da yaklaştırılacak. HDPye bir kısım solcunun oy vermiş olması ya da bu partinin Seçim Bildirgesinde ortaya koyduğu gibi sosyal piyasacı görüşler savunması sonuçta emekçi halk kitlelerinin çıkarları için mücadele edeceği anlamına gelmez. Bu partiyi asıl bağlayan Kürt hareketlerinin bölgesel politikalarıdır ve bu politikaların ABDnin stratejik hedefiyle olan uyumudur.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda AKPnin iktidar olamamasının solda yarattığı rahatlığın gerçeklikte bir karşılığının olmadığını görmek durumundayız.
AKP-CHP koalisyonu kurulsa da, dışarıdan destekli CHP azınlık hükümeti kurulsa da emperyalizmin bölge politikalarının uygulanmasında bir aksama meydana gelmeyecektir. Sermaye çevrelerinin destek verdiği ilk durumda MHP ve HDP muhalefet rolü oynayarak güç toplamaya çalışacaklar. İkinci durum gerçekleşirse bu iki parti bir yandan muhalefet olurlarken diğer yandan iktidarın ortağı gibi istediklerini önemli ölçüde gerçekleştirecekler. CHP bir yandan MHP ve HDPye mecbur olurken diğer yandan emperyalist finans kuruluşlarının elemanları marifetiyle kötüye giden ekonominin yükünü halka daha fazla yükleme görevini yerine getirecek. Bu durumdan en karlı çıkacak partinin AKP ve HDP olacağı da açık. Çünkü arkadaki emperyal güçler hizaya sokulmuş AKPyi ve özellikle de umut vadeden HDPyi gelecekte daha önemli görevlere hazırlayacaklar. Bu arada liberaller ve Soroscu solcular da HDPyi parlatma işlevlerini yerine getirmeyi sürdürecekler.
Burada bir parantez açarsak; Kılıçdaroğlu yönetiminin öncelikli misyonu CHP tabanının olası gelişmeler karşısındaki tepkisini pasifize etmektir. Sonrasında tabanın duygu ve düşünceleri, emperyalist siyasa doğrultusunda dönüşüme uğratılmaya çalışılacaktır. Son zamanlarda liberal cenahın sözcülerinin ısrarla öneminden bahsettikleri bu dönüşüm başarıldığı takdirde CHP ve HDP birlikte aynı politikanın farklı nüansları olarak yan yana var olacaklardır. CHP tabanı bu dönüşüme izin vermezse Kılıçdaroğlu yönetimi CHPnin içini boşaltmaya yönelecektir. 7 Haziranda bunun ilk işaretlerini de gördük.
Bizim açımızdan önemli olan devrimcilerin saflığı bırakarak bu muhtemel gelişmeleri görmeleri ve ona göre kendi bağımsız politikalarını tayin etmeleridir. Yükseltilen değer Selahattin Demirtaşın son olarak söylediği sözler Türkiye sosyalist hareketleri için alarm zillerinin çaldığını göstermesi bakımından önemlidir. Sosyalist hareketin önünü kimlerin kesmeye çalıştığını gösteren o sözler şöyle:
Biz de istikrarlı çizgimizi sürdürdükçe emanet olarak nitelendirilen oyları, haliyle de seçmenimizi HDPli yapacağız. Onları HDPde kalıcı kılmak için çaba göstereceğiz. (Hürriyet, 9.6.15)
Daha önce de yazdığımız gibi HDPye giden solcular geri dönmeyecekler. Bizim bu sorunun üzerinde durmamızın nedeni ne Kürt karşıtlığıdır nede HDP düşmanlığıdır, biz HDPnin sosyalist hareketi hegemonyası altına alıyor olmasına karşıyız. Bir kısım solcuyu da bu amaca hizmet ettikleri için eleştiriyoruz. Biz sosyalizmi savunuyor ve bütün demokratik hareketler de dâhil her türlü gelişmeyi sosyalizmin ülkemizdeki geleceği açısından ele alıyoruz.
Türkiye sosyalizminin bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur. Yenilse de, içinden bir kısmı sağa sapsa da, uzun süredir belini doğrultamasa da bu hareket kendi yolunu kendisi bulmak, kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Türkiye sosyalistleri, azınlık iktidarı veya koalisyon ortağı olması halinde de ABDnin BOP projesi bağlamındaki politikalarını uygulamak zorunda olan ne CHP yönetiminin bastonu ne de HDPnin uydusu olmadan kendi kaderlerini tayin etmek durumundadırlar.
Devrimcilere düşen asıl iş şuna buna bel bağlamadan bir yandan kendi öz gücüyle bağımsız devrimci hareketini yaratmak için çalışmak, diğer yandan tutarlı bir anti-emperyalist, devrimci-yurtsever cephe kurmayı önüne koymaktır.
anafikir