Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

16.06.2015- 15:07

Yüzleşme Zamanı – Can Atalay


7 Haziran seçimlerinin Erdoğan ve AKP açısından bir tür referandum özelliği taşıdığı açıktı.

Salt Misak-ı Milli sınırları içinde değil, tüm Ortadoğu coğrafyasında tarihsel bir dönemeçten geçildiği sırada Haziran seçimleri sonucunda teşekkül edecek Meclis’in ne denli önemli olacağı da ortadaydı.

İddia sahibi tüm siyasi güçler açısından bütün siyasal toplumsal güçler açısından seçimler hala önemli bir siyasal mecra olarak önümüzde durmaktaydı.

Haziran seçimleri AKP ve Erdoğan açısından bir yanıyla bir “referandum” özelliği taşıdı diğer yandan ise, uzun bir süredir işletmeye çalıştığı, kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistem yerine, baskı ve devlet terörü yasaları ile daha da tahkim edilmiş “fiili başkanlık sisteminin” yasal dayanaklarının da sağlanacağı bir parlamento ve nihayetinde Anayasal dayanakları da oluşturulmuş bir neoliberal/otoriter/islamcı açık diktatörlük….

7 Haziran seçimleri öncesi ayaklanma çağrısı yapmayan yahut “sözde değil özde bir boykot” siyaseti örgütlemeyen tüm iddia sahibi siyasal ya da toplumsal örgütlenme için ezilenlerin, yoksulların, emekçiler ve dışlananların kurtuluşunun sandık vasıtasıyla gerçekleşemeyeceği ne kadar açıksa, bugün bütün bir topluma azgınca saldıran AKP iktidarının, etkili bir sokak siyasetinin de desteğiyle sandıkta da geriletilmesinin önemi o kadar açıktı.

Bu tarihsel süreçte hem diktatörlüğü geriletecek; hem de eşitlikçi, özgürlükçü, kamucu ve laik bir cumhuriyeti inşa programında muhalefet güçlerini birleştirecek, sandıkla sokak arasındaki bağı da canlandıracak bir “direniş ve değişim koalisyonu” zorunlu ve mümkündü.

Bu zorunluluk ve imkan gereği kurucu bir inisiyatif alınması ihtimali derin bir öngörüsüzlük, Kürt Hareketi ile ilgili anlaşılmaz tarihsel yük ve tüm bunlardan daha da önemlisi memleketin sorumluluğunu taşımaya talip olmayan sorumsuzluk ile çarçur edilmiştir.

Solun (HDP ve HDK içindeki güçleri ayrıca değerlendirmek gerekir) siyaseti kuru lafa indirgeme, siyasetten kaçma ve Ortadoğu’nun en önemli seküler gücüne olmadık kulplar takarak ondan uzak durma ısrarı Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinde HDP ve HDK dışındaki solun kendi durumu ile ilgili açık bir yüzleşme/hesaplaşma olmaksızın yola devam etmesini mümkün kılmamaktadır.

2015 Haziran seçimleri öncesinde öngörüleri tümü ile yanlış çıkan, analizlerini dayandırdıkları ön kabulleri yer ile yeksan olan siyasal güçlerin de o siyasal güçler içinde yapılan yanlışı görmelerine karşın buna itiraz etmeyenlerin de açık bir yüzleşme yaşamaksızın yola devam etmesi olanaksızdır.

Eğer yolculuktan treni sallamayı değil devrimci bir iddia ile hareket etmeyi anlıyorsak önümüzdeki dönemin devrimci siyasetinin ön koşulu yüzleşme olmalıdır.

Doğrudur, yüzleşme gereksinimi öncelikle Birleşik Haziran Hareketi yürütme kurulları, onun bileşeni partiler, kurumlar ve önde gelen figürleri açısından zorunludur.

Ayrıca solun bir bölümünün 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkabilecek olanakları elinin tersiyle bir çırpıda itmesinin, ülkenin içinden geçtiği tarihsel politik koşullar yerine kendi öznel durumunu merkeze alarak ‘siyaset’ belirlemesinin de üzerinden öyle bir kolayca atlanamayacağı açık.

Zira bugün emeği ile geçinen yurttaşların hakları için mücadelelerinin kenarda köşede değil doğrudan devlet katında siyasette ifade edilmesi hem gerekli hem de zorunlu değil miydi?

Öte yandan; seçim sonuçlarının AKP’nin siyasal olarak geriletilmesini sağladığını söylemiştik. Ancak aynı seçim sonuçları AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecinin tümünde iktidar nimetlerini fütursuzca kullanması gibi bir faktörü çıkarttığımızda dahi AKP neo liberal otoriter gericiliğinin toplumsal etkisinin ve yığınağının çok önemli oranda olduğu yerde durduğunu da vurgulamak gerekir.

AKP’nin toplumsal yığınağının olduğu yerde durduğu vurgusu, salt erken seçim, AKP’nin manevra alanın hala var oluşu gibi başlıklarla aktüel siyasette son derece dikkatli davranılmasına işaret etmek; ‘yüksek siyaset alanında’ yapılabilecek kimi hatalar sonucunda AKP’nin (yahut yeni müttefikleri ile birlikte AKP’nin) hızla eski gücüne kavuşabileceğine, bu sefer kıyıcı bir dönemin kapısının aralanacağına işaret etmek için önemli değildir.

AKP’nin toplumsal yığınağını önemli ölçüde korumuş olması aşağıdan mücadele ile ilgili görevlerimizin, sınıf mücadelesi ile diğer hak mücadelelerinin hızla mevcut sıkışıklıklarını aşması gerektiğine işaret ettiği için önemlidir.

Tayyip Erdoğan’ın kendi kaderini bağladığı Geziciler ile diğer yoksullar arasındaki kültürel bariyerdir ve bu kültürel bariyerin aşılması sınıf siyasetinin sözünün değil kendisinin altına girilmesi, omuzlanması ile mümkündür.

Öte yandan, HDP’nin arttırdığı oyların Gezi ile AKP hegemonyasına vurulan ağır ve derin darbe ile kapısı açılan ezilenlerin hegemonyası döneminin mahsulü olduğunu görmek zorunludur.

Batı’da oy veren Kürt seçmenin de Gezi ile açılan bu yeni karşı hegemonya döneminden etkilendiğini, HDP’ye oy veren ‘laikçi teyzenin’ de Kobane’de İŞİD’i durduran bir halkın evlatlarına kulak verdiğine dikkat kesilmek yararlı olacaktır.

Haziran 2015 seçimlerinde geriletilen Erdoğan şahsında, AKP nezdinde ifadesini bulan neo liberal otoriter İslamcı hegemonyadır.

Selahattin Demirtaş’ın dil sürçmelerinden, Altan Tan gibilerin kimi zaman ağzından çıkanı duymazlıklarından, artık Ortadoğu partisi olmuş bir hareketin reel siyaset içerisindeki zorunluluklarından “biz demişçilik” türetmek isteyenler olacaktır kuşkusuz.

Onlarla yolumuz ayrıdır.

Meselemiz Gezi’de sokağa çıkan CHP seçmeni ile tarihi bir zafere imza atan HDP seçmenin tarihsel çıkarlarının ortak olduğunu bilerek bunun ‘siyasetinin siyasetini’ inşa etmektir.

Sınıf siyasetinin kuru bir laf olmaktan çıkışı emekçi yığınların “AKP karşıtlığı”na gösterdiği teveccühünün (komünizmin bir çocukluk hastalığı olmadığını bir an akıldan çıkarmadan) sınıfsal manasıyla buluşması için çabalamaktır, her gün her yerde emeği ile geçinen yurttaşın siyasetini onunla birlikte yapmaktır.

Haziran 2015 seçimleri insanlarımızın yüzünü güldürdüğü, solun önünde çok büyük olanaklar doğurduğu kadar önümüzdeki dönemin sert olacağına ilişkin işaretleri de somutladı.

Solun kendisini bu somutlukta ve aşağıdan gelen etkinin arındırıcılığında yeniden inşası, yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Kendinde başlayan ve biten bir şeyden değil devlet katındaki siyasete müdahale edebilmek için gerekli olandan söz ediyoruz.

Solculuk bir “olma” hali değil “yapma” halidir.

Yapılan yanlışlıklar ile yüzleşme önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek, kadroların sırtlarındaki ağır yükten kurtulmasını sağlamak ve belki de daha da önemlisi kitlelerin içinde yeniden var olabilmek için ertelenemez bir görevdir.

Yüzleşme zamanı geldi; aman geçmesin ….

Bu yazı 15 günde bir düzenli olarak yazı yazdığım İleri Haber sitesinde uygun görülmediği için yayınlanmamıştır.

Kaynak: http://www.toplumsol.org/index.php/yuzlesme-zamani-can-atalay/

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
16.06.2015- 21:57

Can Atalay yüzleşme derken kuyrukçuluğu öğütlüyor. İleri haberde bu yazının yayınlanmaması normal.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]