tam olarak fark ne, marks'ı teorisyen lenini ise pratikte ileride görmek mi lazım. tamam ayırmayalım ama, marks ve lenini yanyana getirdiğimizde marksist leninist ideoloji oluyor, neden marksizm emgelsizm veya marksizmstalinizm değil. marks'ın ideolojisini geliştirmekse leninin dışında pek çok aydının katkısı olduğu söyleniyor, leninin farkı ne, marksın teorisini pratiğe dökmekten başka teoriye nasıl bir katkı yaptı.
Şunu ortaya koymak lazım; ne Marks sadece teorisyen nede Lenin sadece devrimci. İki isimde hem teorisyen hem devrimcidir. Marks'ın teorisyen yönünün daha çok ön plana çıkmasının nedeni kapitalizmi, kapitalizmin gelişim yasalarını, toplumda oluşturduğu ve oluşturacağı değişimleri ve oluşturduğu diyalektik materyalist metotla tarihin hareket ettirici gücünü ve bundan sonra tarihin nereye evrileceğini keşfetmesinden dolayıdır. Sonuç olarak bütünlüklü ve çok derin bir felsefe, dünya görüşü ortaya koyan bir kimseden bahsediyoruz. Ama Marks 'aslolan dünyayı anlamak değil onu değiştirmektir' sözüyle devrimciliğin, devrimci mücadelenin asıl önemli olan şey olduğunu, kendinin de asıl vazifesinin devrimcilik olduğunu ortaya koyuyor. Ancak Marks'ın yaşadığı dönem özellikle 1850'lerden itibaren hem Almanya'da hemde bir bütün olarak Avrupa'da devrimci dalganın geriye çekildiği bir dönem. Devrimci dalga geri çekilince Marks'da haliyle pratik mücadele yerine teoriye yoğunlaşıyor. Lenin'in yaşantısı ise devrim mücadelesiyle çok daha iç içe. Çünkü yaşadığı dönemde ve ülkede devrimci mücadelenin git gide keskinleştiğini görüyoruz. Dolayısıyla pratik anlamda belkide dediğin gibi Lenin'i daha fazla ön plana çıkartabiliriz. Lenin'in Marksizme teorik olarak asıl katkısı ise kapitalizmin tekelcileşmesini keşfetmesinden ziyade(zaten ondan önce keşfedilmişti), tekelci kapitalizmin hem uluslararası hemde ulusal bağlamda devrimci mücadele için doğurduğu değişkenlikler ve dinamikler ve bu dinamiklerin nasıl bir örgütlenme modeliyle değerlendirilebileceğidir.
Yalçın Küçük, Lenin'i 'Rus devrimci demokrat kültürü ile sosyalist kültürü birleştiren kimse' olarak tanımlar. Kesinlikle doğrudur. Lenin, Marks'ın eksik bıraktığı noktalar olan örgüt, devrimci mücadelenin nasıl geliştirileceği, kitlelerin nasıl bilinçlendirileceği gibi konuları Rus devrimcisi Sergey Neçayev ve Fransız devrimcisi Blanqui'den de esinlenerek netleştirmeye başlar. Kitlelerin gündelik hayatın içinde patrona karşı verilen ekonomik mücadeleyle, ekonomizm odaklı bir bakış açısı ve sendikal örgütlenmeyle devrimci bir bilince ulaşamayacağını en fazla burjuva reformist bakış açısına ulaşabileceğini savunur Lenin. Kitlelere bilincin ancak dıştan götürülebileceğini, bu götürülmesi gereken bilincin ekonomi odaklı değil bütünlüklü bir bilinç olması gerektiğini(siyasi, kültürel vesaire) ve bu dıştan bilinç götürme işinin ilk aşamasında dar bir çekirdek kadroya sahip, disiplinli, demir iradeli, merkezi yapıya sahip, illegal, aydın devrimcilerin etkin olduğu bir öncü parti tarafından gerçekleştirelebileceğini savunur. Öncü partinin bundan sonra gerçekleşecek ikinci aşamasının ise gitgide sınıfla bütünleşmesi, işçilerin partide ağırlıklı yapıyı oluşturması gerektiği olduğunu söyler. Sınıfın içinde yeteri kadar örgütlenen, güçlenen ve sınıfa arkasında yürümesini sağlayacak özgüveni veren öncü partinin kitleleri silahlandırarak doğru zamanı bekleyip devrime yürümesini söyler. Bu söylediklerim Lenin'in devrimci örgütlenme ve bu bağlamda devrime nasıl yürünmesi konusunda yaptığı katkılardır.
Birde emperyalizm ve bu bağlamda geliştirdiği stratejiler noktasında katkıları var. Mesela Marks, İngiliz emperyalizminin Hindistan'a müdahalesini, Hindistan'da yaptıklarını ilerici bulmuştur. İngilizlerin Hindistan'da eski üretim sistemini ve ilişkilerini yıktığını, yerine modern üretim ilişkilerini tesis ettiğini savunmuş ve ilerici bulmuştur bu gelişmeyi(bu demek değildir Marks her emperyalist politikayı ilerici bulur veya her ulusal kurtuluş hareketine karşı çıkar.) Lenin ise emperyalizmin tamamen gerici olduğunu, sömürge ülkelerde üretim araçlarını ve üretim ilişkilerini ilerletemeyeceğini, sömürge ülkelerin düzgün bir şekilde ilerlemesinin gelişim kanallarını tıkadığını söyler. Bu bağlamda emperyalizme karşı verilen bütün ulusal mücadelelerin desteklenmesini ve desteklenmesinden öte Marksistlerin bu ulusal mücadelelere bizzat önderlik edip önce ulusal kurtuluşu sağlamasını sonrasında ise burjuvazinin tarihsel görevlerinin proleter veya proleter-köylü iktidarı altında tamamlanarak kesintisiz devrimlerle sosyalizme yürünmesini söyler. Bu noktada Lenin'in kapitalizmin girdiği tekelci aşamayla birlikte emperyalizmi tamamen gerici kabul ettiğini ve aynı zamanda devrim için üretim araçlarının ve proleteryanın yeteri kadar gelişmesi gibi bir zorunluluğu kaldırıp, proleteryanın az veya çok fark etmez var olduğu her yerde devrimci iradenin, iktidar perspektifinin ortaya konulmasını söylüyor. Zaten Menşevikler ile temel ayrım noktalarından biri bu. Menşevikler kapitalizmin ve buna bağlı olarak proleteryanın gelişimini bekleyelim, burjuvaziyi destekleyelim derken Lenin proleteryanın iktidarı ele geçirmesini söylüyor.
Lenin'in Marksist düşünceye yaptığı daha bir çok başka katkı vardır ama bence en temel katkıları ve Marks'la olan farklılıkları yukarıda bahsettiğim örgütlenme, emperyalizm ve devrimci irade üzerine tahlilleridir.
Neden Marksizm-Engelsizm denmiyor yada neden Marksizm-Stalinizm denmiyor konusuna kısaca değinirsem... Bunda en önemli neden Engels ve Stalin'in özgün teorisyenler değil özgün teorisyenlerin teorilerini derinleştirmesine hizmet eden bir nevi 'yardımcı' teorisyenler olmasındandır. Engels özgül olarak bir şey keşfetmemiştir. Doğa üzerine, diyalektik metot üzerine yaptığı incelemeler Marksizm'i tamamlayan, Marksizm'in daha iyi anlaşılmasını sağlayan çalışmalardır. Stalin'de keza öyle. Stalin Lenin gibi örgütlenme, devrim, emperyalizm gibi konularda özgül tahliller geliştirmemiştir. Tahlilleri ve pratiği Lenin'in söylediklerini, yapmaya çalıştıklarını tamamlayıcı unsurdadır.
Marks'ta komünizme nasıl ulaşılacağının formülü yok muydu?
Birde emperyalizm ve bu bağlamda geliştirdiği stratejiler noktasında katkıları var. Mesela Marks, İngiliz emperyalizminin Hindistan'a müdahalesini, Hindistan'da yaptıklarını ilerici bulmuştur. İngilizlerin Hindistan'da eski üretim sistemini ve ilişkilerini yıktığını, yerine modern üretim ilişkilerini tesis ettiğini savunmuş ve ilerici bulmuştur bu gelişmeyi(bu demek değildir Marks her emperyalist politikayı ilerici bulur veya her ulusal kurtuluş hareketine karşı çıkar.) Lenin ise emperyalizmin tamamen gerici olduğunu, sömürge ülkelerde üretim araçlarını ve üretim ilişkilerini ilerletemeyeceğini, sömürge ülkelerin düzgün bir şekilde ilerlemesinin gelişim kanallarını tıkadığını söyler. Bu bağlamda emperyalizme karşı verilen bütün ulusal mücadelelerin desteklenmesini ve desteklenmesinden öte Marksistlerin bu ulusal mücadelelere bizzat önderlik edip önce ulusal kurtuluşu sağlamasını sonrasında ise burjuvazinin tarihsel görevlerinin proleter veya proleter-köylü iktidarı altında tamamlanarak kesintisiz devrimlerle sosyalizme yürünmesini söyler.
Marks'ın Hindistan konusundaki görüşleri kabul edilemez. Bu konuda Lenin'in görüşleri çok daha sağlam ve doğrudur. İlerleticilik adına sömürgeleştirilmeyi savunmak Marks'ın Avrupa merkezli ideolojik yaklaşımı nedeniyledir. Marks toplumların Avrupa'daki gelişim yönünü fazlasıyla önemsemiş, bu konuda burjuvaziye hep ilerletici bir rol vermiştir. Hindistan konusundaki yanlış tutumunun nedeni bana göre Marks'ın bu düşüncesiydi.
Marks'ın Hindistan konusundaki görüşleri kabul edilemez. Bu konuda Lenin'in görüşleri çok daha sağlam ve doğrudur. İlerleticilik adına sömürgeleştirilmeyi savunmak Marks'ın Avrupa merkezli ideolojik yaklaşımı nedeniyledir. Marks toplumların Avrupa'daki gelişim yönünü fazlasıyla önemsemiş, bu konuda burjuvaziye hep ilerletici bir rol vermiştir. Hindistan konusundaki yanlış tutumunun nedeni bana göre Marks'ın bu düşüncesiydi.
İşte Marx,ı anlamamak buna denir Hem marxist Leninist olacaksın hem Marxın bazı görüşlerini kabul etmiyorum diyeceksin.
Marx burjuvazinin bir dönem ilerici olduğunu iddia etti bende ediyorum. Burjuvazi kendi iktidar döneminde üretici güçleri geliştirdi feodalizm,e göre ilerici hatta devrimci idi.
Hindistanda da İngilizler üretici güçleri geliştirdi üretim ilişkilerini değiştirdi ve ilerici bir rol üslendi.
Bir ülkede üretici güçler gelişmeden kapitalist ilişkiler yürür mü kapitalist ilişkiler yürümezse işçi sınıfı yaratılır mı işçi sınıfı olmadan işçi sınıfı devrimi olur mu.
Bunu ha emperyalist denilen yabacı sermaye yapsın ha ulusal sermaye ne fark eder. Sonunda her ikiside sömürücü.
Ama geri bir ilişkiye karşı ileri bir ilişki savunulmadan hayat nasıl ilerleyecek.
Marxın döneminde emperyalizm o kadar revaçta değildi. Sadece 1851 de Fransız hükümeti İtalyan solcu hükümetine saldırı yaptı bu ilişkinin emperyalist olduğu söylendi.
Marx ın hiç bir kitabında emperyalizm diye bir tehditkar yazıya rastlamadım.