Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Beritan’la Mahir’in yolu (Birtan Altan)

Resim Ekleme

Karanlığa gözlerimi ilk açtığım yılları hatırlıyorum. Cinayetler ülkesinde, Hizbullah’lı 90’lı yıllarda büyüdüm. Her gün gelen ölüm haberleri hanemizde sessizliğin derinleşmesine sebep olmuştu. Sessizlik kalıcılaşacak sanmıştık. Hep sessiz olacağız…

1995. Bilanço ağır. Ölümler, yüzlerle… Doğudan batıya, güneyden kuzeye. Dağlarda, şehirlerde. Faili meçhuller. Korku. Savaş ve içe kapanış. Sonra, ekranda çılgınca görüntüler. Çılgına dönmüş insanlar. Ne yaptığı belli olmayan sakallı, cübbeli adamlar. Nefret. Mahallede bir ev, Hizbullah evi. Annem oradan geçerken elimi tutuyor. Biliyor, ölümleri biliyor. Korkuyor. Sığınma yerimiz, evimiz. Biz olduğumuz tek yer. Akrabalar geliyor, eğleniyoruz. Akşam oluyor, kadınlar sessizce Kürtçe konuşmaya başlıyorlar. Yüzlerde kasvet. Yalnız hepsinin değil. Genç olanlar ısrarlı. Diğerlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Beritanmış onlar, çok sonra öğreniyorum.

1999. Bir ışık ve tereddüt. Gece olunca ışığa giden, titrek ve ritmik hareket eden bir el. Işık, defalarca yanıp sönüyor. Camdan bakıyorum, mahallede birkaç hane görüyorum, aydınlanan. Tartışmalar ve yol arayışları, yolunu kaybetmiş insanlar, yollarını arıyorlar. Fakat ilginç, hepsi bir yoldan gitmeleri gerektiğini söylüyor. Duran yok. Geri gitmek isteyen yok. Devlet, yeniden kuruluş, belli ki o da yolunu kaybetmiş. Çok zaman geçmiyor, o yolunu buluyor.

2005. Zaman geçiyor, ısrar. Babam eve geliyor. Sinirli, hırpalanmış. Televizyon ekranında görüntüler çıkıyor. Kadıköy’de, eğitim emekçileri yürüyor. Polis saldırıyor, babamı görüyorum. Kol kola girmiş arkadaşlarını görüyorum. Direniyorlar, öğreniyorum. Ben direnmeyi, büyüklerim ise devletin bulduğu yolu öğreniyor.

2007. Umut ve düş kırıklığı. Heyecan ve iddia. Dördü bir araya gelir mi, geliyor. Meclise ufuk gerek. O kadar. Sonrası düş kırıklığı. Yanılıyorlar. Yanıldıklarını fark ediyorum. Bir slogan görüyorum. “Paranın saltanatı varsa, Halkın TKP’si var”. Lise duvarında. Merdivenle çıkılmış, kimse ulaşamasın diye, ayakkabı boyasıyla yazılmış, silinse de okunabilsin diye. Mahirmiş onlar, öğreniyorum. Yol aramaya devam ediyorlar. Yol aramaya başlıyorum. Emek, sermaye, adalet, haksızlık gibi kavramlarla tanışıyorum. Ana kültürümün Alevilik olduğunu, baba kültürümün pek erkli değil de Balkanlardan gelen, gelirken de gelmeden de eziyet çekmiş olan göçmenler olduğunu yeni yeni kavrıyorum. Milliyetimin pek de sandığım gibi olmadığını öğreniyorum. Bilgiler yanlış, inançlarım saçma. Yanlışlar sinirlendiriyor, bilgiye ulaştıkça mutlu oluyorum. Mustafa Suphi. Ona duyulan saygı ve tarihin korkusu. Okuduğum tarih korkak, fark ediyorum, yanlış, İnönü Muharebesi yok. Yalçın Küçük, Doğan Avcıoğlu, Hikmet Kıvılcımlı, Mahir Çayan. O yıl. Bir haber izliyorum. Ayakkabısının altı delik, bir adam yatıyor yerde, heybetli, cüretli. Öyle geliyor ki oldukça iddialı. Bana öyle geliyor, benim gibi diyorum. Onun gibi olmaya çalıştığımı çok sonra anlıyorum. Dalgınlığım babamın küfürleri ile dağılıyor. Küfürler, ne ebe kalıyor ne kitap. Arada kulağıma ülkücüler, dinciler, yobazlar değiyor. İrkiliyorum. Sonra titrek bir ses, birkaç damla asılı göz yaşı. Ağlıyor babam. Hrant’la tanışıyorum. 17 yaşımdayım, Hrant bedenimde doğuyor. Lise, kavgalar, işçi eylemleri, yurtsever cephe, afişler, bildiriler, okul, ülke… Üniversite, boykot, TEKEL işçileri, grevler, Cihan Kırmızıgül, tutuklu üniversiteliler, göz altılar, darp, işkence, kavga, kulüp, bilim, kültür, FKF…

2013. Haziran. Beritan’la Mahir’i görüyorum. Ethem’le Medeni’yi görüyorum. Dengir Mir Fırat’ı göremiyorum. Yol arayanların yolu kesişiyor. Tek bir yol kalıyor. O yoldan yürüyenler var. Bir de geri dönenler. Tek yol varken duranlar var bir de. Çağırıyoruz, gelmiyorlar. Gelenlerle yürüyoruz.

2015. Haziran. Beritan’la Mahir’i görüyorum. Ayrılmıyorlar. Yakınlaşıyorlar. Yeniyorlar. Yüzleri gülüyor. Yan yana olduklarındandır diyorum. Yana yana olduklarından yendiler, gülüyorlar. Galibiyet zafer değildir diyorum, bize bir zafer gerek. Zindanlar gardiyanları, idam sehpaları cellatları, sokaklar panzerleri, yanık bedenler kimyasalları, sıkılı yumruklar gaz bombalarını, yürekler mermileri yeniyor.

Ayaklar ise, yolları yenmek için yürüyor, baş olmak için, zafer için.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]