Topraklarını Genişletme ve Etnik Arındırma Sırası Kürtlerde mi? Haluk Başçıl
Örneğin IŞIDin denetimindeki ( dolaylı emperyalist müdahale öncesinde yüzde 30u Kürt, yüzde 10u Türkmen, yüzde 10u Ermeni ve yüzde 50si Araplardan oluşan) Tel Abyadda IŞID ile PYD arasında gerçekte bir çatışma yaşanmadığı yabancı basında yer aldı. Buna rağmen Tel Abyad ile birlikte 368 köyün IŞID tarafından PYD güçlerine terk edildiği biliniyor
Kaynak http://lephenixkurde.tumblr.com/, 29.06.2015
Topraklarını Genişletme ve Etnik Arındırma Sırası Kürtlerde mi?
Iraktaki Genişleme
ABDnin Iraka saldırısının ardından Irakın Kuzeyinde Özerk Kürt Bölgesinin şekillenmeye başladığı 1990lı yıllarda Kürtlerin Irakda nüfusun %15-17sini oluşturduğu, Kürt bölgesinin ise 82.000 Km2 ile Irak topraklarının %19-20sine karşılık geldiği Batılı kaynaklarca dile getiriliyordu.
Yıllar sonra, 2014 Haziranında IŞIDin Musula ve ardından Irak nüfusunun %12sini oluşturan (3 milyon) Türkmenin ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelere saldırısı ve işgali Barzani liderliğindeki Kürt Bölgesel Yönetimine topraklarını genişletmek için altın bir fırsat sundu.
IŞIDin Mandaliye kadar uzanan sayısız yerleşim yerini: Altun köprü, Tazeh, Tavuk, Beşir, Tuzhurmatu, Kara tepe, Kefri, Kanakin vb. şehir ve kasabaları ele geçirmesi buralarda yaşayan Türkmenlerin ve aynı zamanda IŞID teröründen korkan Sünni Arapların da topraklarını terk ederek Kürt bölgelerine sığınmalarına yol açmıştı.
2014 Kasımında Barzani Peşmergeleri, ABD öncülüğündeki koalisyonun hava desteği ve askeri uzmanlarının katkılarıyla IŞIDi ele geçirdiği topraklardan geri püskürttüler. Ardından da bu topraklara el koydular. Farklı haber kaynakları, bu el koyma eylemiyle Kürtlerin hâkimiyeti altındaki toprakları %40 oranında genişlettiğini söylemekteler.[1]
Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 25 Şubat 2015te yaptığı açıklamada, çatışmalar nedeniyle kaçarak Kürt bölgesine sığınan Arapların, Türkmenlerin, güvenliğin sağlanmasıyla beraber yaklaşık altı ay önce terk ettikleri topraklarına geri dönmek istediklerini, ancak Kürt Bölgesel Yönetiminin buna izin vermediğini kamuoyuna duyurmuştu. Ayrıca örgüt, Peşmegelerin aynı bölgelerden kaçan Kürtlerin geri dönmelerine izin verdiğini, hatta başka bölgelerden gelen Kürtleri de Arap halkın evlerine ve topraklarına yerleştirdiğini belirtmişti.[2]
İnsan Hakları İzleme Örgütü uzmanlarından Letta Taylerin bu durum karşısında getirdiği eleştiriler aslında her şeyi açıklıyor:
Kürdistanda yaşayan Iraklı Arapları yalıtmak olduğu gibi evlerine geri dönme haklarını reddetmek, İslam Devletinin tehditlerine karşı haklı güvenlik önlemleri ölçütlerinin çok daha ötesine gidebilmektedir.
Iraklı Kürt güçlere silah yardımı yapan ABD ve diğer ülkeler açık bir şekilde endişelenmelidir ve terörizme karşı savaş gerekçesi ardına sığınan ayrımcılığa müsamaha etmemelidirler[3]
Taylerin bu ifadelerinin yanı sıra bölgedeki sığınmacı Araplarla ve Arapların evlerine yerleşen Kürtlerle yaptığı görüşmelerin yer aldığı video kaydının orijinalini aşağıda sunuyoruz.
Letta Taylerin ifade ettiği gibi ABD ve AB yönetimleri IŞID teröründen, mezhep-din temelinde arındırma politikalarından kaçan insanların Kürt bölgelerine sığınarak güvene kavuştuklarını, Peşmergeler sayesinde katliamdan kurtulduklarını dünya kamuoyuna büyük bir reklam kampanyasıyla yaydılar. Ancak, aynı egemenler Kürt Bölgesel Yönetiminin bu vesileyle kendi topraklarını temelsiz ve adaletsiz biçimde genişletmelerini ve genişlettiği topraklarda yaşayan Araplara, Türkmenlere karşı uyguladığı ayrımcılık, etnik tasfiye politikalarını ise inanılmaz bir beceriyle perdelediler.
Iraklı milletvekili ve Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya, bölgede yaşananları söyle özetliyor:
Bölge yeniden yapılandırılmaktadır.
Batı tarafından. Başta Amerika
Bunun içinde gizli çalışmaların yapılması gerekiyor.
Eski yapılandırmayı yıkmak için bir müteahhittir IŞİD.
Amerikanın bir müteahhidi olarak bakıyoruz. IŞIDin Irakta Şii bölgelerinde hiçbir çalışması yok, etkinliği sıfır. Bağdat içinde sıfır, Kürdistan bölgesinde sıfır. Genelde IŞIDin yoğunlaştığı Sünni ve Türkmeneli bölgesi ile Arap Sünnilerin yoğun olduğu bölgelerdir. Burada nüfus konusunda ciddi kaydırmalar oldu. Ciddi anlamda göç ettirmeler oldu. Yaklaşık 2,5 milyon insan göç ettirildi. Bunun yaklaşık bir milyonu da Türkmendir. Musul ve Diyala Türkmenleri. İki ilin hemen hemen yüzde yüzü göç ettirildi.
IŞIDin, Şii halka, Yezidilere ve kendisine boyun eğmeyen Sünni Araplarla Türkmenlere yaptığı katliamların video görüntülerini kamuoyuna yayarak yarattığı psikolojik ortam da iç göçü kışkırtmıştır. Vahşet görüntüleri etnik-dini arındırma politikalarına güç vermiştir. Musul ve Kerkük bölgesinde yaşayan Arap ve Türkmenler, IŞID saldırıları karşısında korku ve panik içinde kaçmış ve tüm bölge bir anda boşalmıştır. IŞID aracılığıyla Arap ve Türkmenlerden temizlenen bu geniş coğrafya, kısa bir süre sonra, göstermelik bir savaşla Kuzey Irak Yönetiminin kolluk güçlerine, Peşmergeler terk edilir. Böylelikle de Büyük Ortadoğu Projesi kapsamına uygun olarak Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, siyasi haritalarını hiçbir adil gerekçe ortada olmadığı halde, arkalarına aldıkları emperyalist desteğe dayanarak %40 oranında genişletir. Onca demagojinin, bilgi kirliliğinin gizlediği apaçık gerçek işte budur.
Kaynak: http://www.france24.com/static/infographies/2014/carte-irak-syrie-EI/carte-syrie-irak-FR-7.png?keepThis=true&TB_iframe=true&height=855&width=1024
Suriyedeki Genişleme
Benzer gelişmeler 2014 Temmuzundan bu yana Suriyede de yaşanıyor. İç savaş öncesinde Kürtlerin Suriyede nüfusun %6-7sini, bölgelerinin ise 15.000 Km2 ile Suriye topraklarının %8ini oluşturduğu söyleniyordu. Üstelik bu nüfusun en az dörtte biri, Suriye tarihinin derinliklerine inen bir geçmişe sahip değildi. Özellikle 1925 ve sonrasında Türkiyede patlak veren Kürt isyanlarının yenilgiye uğraması sonucu kaçıp gelen ya da Iraktaki baskılardan yılıp Suriyeye sığınan Kürtlerden oluşmaktaydı.
Kısacası Suriyenin bütün Kuzey toprakları boyunca uzanıp Akdenize ulaşacak bir Kürt devletinin ne tarihsel ne de demografik hiçbir savunulur gerekçesi bulunmamaktaydı. Bu yüzden olsa gerek, bu konuda en iddialı Kürt örgütlerinden PYDnin (PKKnın) talepleri bile aralarında doğrudan bir temasın olmadığı birkaç bölgeyi kapsayan Kanton yönetimlerinin kurulmasıyla sınırlı kalmıştı.
Bugün bu tablo tümüyle değişmiştir. İddialar ve talepler artık sınırsız bir hal almıştır. Geçen hafta Suudi Arabistan ve İsrail birlikte hazırladıkları Orta-Doğuya yönelik yedi maddelik bir planı ABDye sundular. Suudi Arabistan Kralı Salman Bin Abdülazizin danışmanlarından Enver Macid Eşki ile İsrailli diplomat Dore Gold (muhtemel İsrail Dışişleri bakanı) Washingtondaki Dış İlişkiler Konseyinde (CFR) birlikte raporu tanıttılar. Bu yedi maddelik planın bir maddesinin Türkiye-Irak ve İranın %30unu, Suriyenin de %18ini kapsayacak şekilde 42 milyonluk bir Kürt devletinin kurulmasını içerdiği kamuoyuna yansıdı. Buradan, yukarıda belirttiğimiz %8lik Suriye Kürt bölgesinin %18e çıkarılacağını anlıyoruz.
Bunun adı artık işgal ve yayılmadır. Ortaya çıkan tablo açık ve nettir: Kürt bölgelerindeki egemen siyasi güçler (KDP ve PKK) IŞID ile savaşın arkasına saklanarak, NATOdan, ABDden aldığı emperyalist destekle fütuhata girişmiştir. Bugün bu coğrafyada tanık olduğumuz trajik gelişmelerin azımsanmayacak bölümü bu fetih hareketinin neticesi olarak karşımıza çıkıyorlar.
Örneğin IŞIDin denetimindeki ( dolaylı emperyalist müdahale öncesinde yüzde 30u Kürt, yüzde 10u Türkmen, yüzde 10u Ermeni ve yüzde 50si Araplardan oluşan) Tel Abyadda IŞID ile PYD arasında gerçekte bir çatışma yaşanmadığı yabancı basında yer aldı. Buna rağmen Tel Abyad ile birlikte 368 köyün IŞID tarafından PYD güçlerine terk edildiği biliniyor. Kaçısın esas nedeni havadan yapılan bombalama ve saldırılardır. ABD öncülüğündeki koalisyon uçaklarının bu köylere yoğunlaştırdığı hava bombardımanı nedeniyle kaçan 60 binden fazla insanın resmi açıklamalara göre 23 bini, yerel kaynaklara göre de 40 bini Türkiyeye sığındı. Sığınmacılar uçakların önceleri belirli noktaları vurduğunu ancak son on gündür sivil-asker ayırt etmeden rastgele her yeri bombalamaya başladığını ve bu nedenle canlarını kurtarmak için bütün mallarını bırakıp kaçtıklarını söylüyorlar.
Bir kısım sığınmacı da topraklarını doğrudan PKK ve PYD baskısı nedeniyle terk ettiğini belirtiyor:
PKKlıların bombardımandan haberleri varmış zaten. Ben evimi, tarlamı bırakmak istemedim. Gitmezsen demek ki IŞIDlisin, o zaman senin evini bildiririz. Uçaklar burayı da vurur, dediler. PKK kendisine direnen herkese sen IŞIDsin diyor. Aynısını IŞID yapıyordu, kim onlara direnirse yok kâfirsiniz, yok mürtetsiniz diyorlardı
PYD bizi sürdü, geri de dönemiyoruz. Topraklarımızı Kürt Kantonu ilan ettiklerini söylüyorlar
Emperyalizmin PYDye Olan Desteği
Eylül 2014te Gallerin Newport şehrinde düzenlenen NATO zirvesinde IŞIDin Irak ve Suriye halkları, bölge NATO ülkeleri için ciddi tehdit oluşturduğu belirtilmiş ve 26 NATO ülkesinin katılımıyla IŞIDe karşı uluslararası koalisyon oluşturulmuştu.
ABD-AB, IŞIDin Kobaneye saldırısı sürecinde PYD ile oluşturduğu işbirliğini daha ileri noktalara taşıdı. PYD (PKK) güçlerini silahlandırdı ve askeri eğitim verdi. Geliştirilip güçlendirilen bu işbirliği Cezire ve Kobane Kantonlarının birleştirilmesini getirdi. Önümüzdeki günlerde Efrin Kantonunun da bu iki Kantonla birleştirileceği söyleniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütünün Irakta işaret ettiği gelişmeler bugün Suriyede yaşanıyor. IŞIDin saldırılarından, ABD bombardımanından kaçanlar güvenli gördükleri Kürt bölgelerine ve Türkiyeye sığınıyorlar. Arap ve Türkmen göçmenlerin geride bıraktıkları boş coğrafya, savaşın galibi Kürt silahlı güçlerine kendi topraklarını genişletme fırsatı veriyor. Muhtemelen bu boş coğrafya, başka bölgelerden gelen Kürt nüfusla doldurularak demografik değişime tabi tutulacak.
Bugün solcuyum, devrimciyim diyen hiç kimse Kürtlerin, aslında tarihsel ve demografik hiçbir hak talebinde bulunamayacağı bölgeleri kapsayacak biçimde topraklarını genişletmesine gözlerini kapayamaz. Yayılma ve işgal IŞIDe karşı yürütülen haklı savaş sayesinde meşrulaştırılamaz. Günümüze bazı sol kesimler ezilen halkın milliyetçiği olmaz, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, Rojava deneyimi-Kanton pratiği, YPGnin oluşturduğu çok kimlikli, çok sesli demokratik, laik sistemin sahiplenmesi nin ardına gizlenerek bu trajediye ortak oluyorlar. Emperyalizmin hegemonyası altındaki bu kesimler, ABDnin Orta-Doğu politikalarını ilerici-sol kamuoyunda meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Haziran ayı içinde Suriyede yaşananlara ilişkin gerek Birgün Gazetesindeki haberlerin veriliş içeriği gerekse Mustafa Sönmezin Rojavaya bin selam [4] yazısına bakın. Ya da Halkevi çevresine ait Sendika org.ta bu dönemde PYDlilerle yapılan bir dizi röportaja ve haberlere göz atın. Hiç birinde bırakın emperyalizmi, ABD kelimesini dahi göremeyeceksiniz. ABDnin ve Avrupanın çeşitli gazeteleri Suriyedeki ABD PYD işbirliğine geniş yer verirken, bahsettiğimiz sol çevreler ise yaptıkları haberlerde, yorumlarda ABDnin rolünü gizlemek için büyük çaba harcıyorlar.
Farklı etnik ve farklı inançtaki toplulukların feodal-dini düzeninin yıkılması ve yerine vatandaşlık temelinde laik ulus devletin inşası ileri bir gelişmeydi. Günümüzde acımasız neo-liberal emperyalist politikalarla, uluslarüstü şirketlerin çıkarları doğrultusunda, ulus devletlerin parçalanarak etnik ve dini temelde pseudo-devletler e dönüştürülmesi tam anlamıyla gerici bir yönelimdir. Bu gerici, çağ dışı yönelim Sol ve ilericiler tarafından savunulamaz. Emperyalizme bağımlı baskıcı ulus devlete karşı mücadele ayrımcı etnik mikro milliyetçiliği meşru kılmaz.
Haluk Başçıl
[1] http://www.lexpressiondz.com/internationale/199686-l-etat-islamique-elargit-son-offensive.html, 30.06.2015
[2] Irak Kürdistanı: Yeri değiştirilen, yalıtılan ve gözaltına alınan Arap ahali http://www.hrw.org/fr/news/2015/02/26/kurdistan-irakien-des-residents-arabes-ont-ete-deplaces-isoles-et-detenus
[3] Age.
[4] http://www.birgun.net/haber-detay/rojava-ya-bin-selam-83397.html