Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
AKP şefleri 13 yıla yayılan riyakarlık ve saldırganlığın suç dosyalarının açılmasını engellemek için savaş başlattılar...
Dinci-Amerikancı iktidar 13 yıllık icraatlarında sayısız rezalete imza attı, işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, Alevi emekçilere, kadınlara karşı sayısız suçlar işledi. Denebilir ki, şimdiye kadar bu suçlardan bir şekilde sıyrılmayı başardı. Gelinen yerde ise, iktidarını korumak ve böylece suç dosyalarının açılmasını engellemek için kan dökmeye başladığını dünya alem biliyor ve artık ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar hesap vermekten kurtulamayacaklar!
Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
13 yıldır işbaşında bulunan dinci-Amerikancı AKP hem toplumsal meşruiyetten yoksun hem yetkisiz bir hükümet olmasına rağmen iktidar dümenini bırakmıyor. Burjuva yasaları da ayaklar altına alan bu rezalete imza atanlar Haziran Direnişiyle toplumsal meşruiyetlerini önemli ölçüde yitirmiş, 17-25 Aralık yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet skandallarıyla çürümenin dip çukuruna yuvarlanmışlardır.
Hal böyleyken bir yanda kabaran suç dosyalarının açılması ve yağmaladıkları servetlerin elden gitmesi korkusu, öte yandan içlerini kemiren iktidar hırsı içinde bulunan dinci-Amerikancı şefler, iktidara sımsıkı sarılarak, kaçınılmaz akıbetlerini geciktirmeye çalışıyorlar. Bu uğurda barış süreci/çözüm süreci laflarını bir kenara bırakıp Kürt hareketiyle ilerici, devrimci güçlere karşı topyekûn savaş ilan ettiler. Savaş ilanı, politikaları iflas etmiş, toplumsal meşruiyeti sıfırlanmış AKP iktidarının gelinen yerde sadece ve sadece kanla beslenebileceğini gözler önüne sermiştir.
Kısa sürede barış söyleminden savaş pratiğine geçişleri çelişkili gibi gözükse de, AKP hükümeti/iktidarı sürecine bakıldığında bunun bir tesadüf değil tarz-ı siyaset olduğu kolayca anlaşılır. Zira Ortaçağ kalıntısı dinci-gerici ideolojinin merkezi AKPnin pratiği, daima söyleminin tam zıttı olmuştur. Takiyecilik konusunda deneyimli olan büyük şefle müritlerinin alamet-i farikalarından ilki sol gösterip sağ vurma konusundaki maharetleridir. 13 yıllık tarihlerine bakıldığında, bunun sayısız örneğini görmek mümkündür.
ABye tam üyelik söyleminden polis devletine
Emperyalist/siyonist güçlerin Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ılımlı islam modeli diye kurdurulan AKP hem içeride hem dışarıda sermayenin tam desteğine yaslanıyordu. Dışarıda ABD, AB, İsrail, Amerikadaki Yahudi lobisi tarafından desteklenen dinci parti, içeride hem yeşil hem beyaz sermayelerin desteğine de sahipti. Burjuva partilerin utanç verici bir çöküşe sürüklendiği anda piyasaya sürülen AKP, yüzde 10 seçim barajı sayesinde oyların 3'te 1'i ile milletvekillerinin 3'te 2sini alarak tek başına hükümet kurdu.
Beklenmedik seçim başarısı dinci-Amerikancı şeflerin özgüvenini arttırdı. İşçi sınıfı ve emekçiler için tam bir yıkıma yol açan 2001 Şubat krizine karşı ciddi bir direnişin gelişememiş olması, AKP hükümetini toplumsal muhalefet açısından rahatlatıyordu. İstedikleri gibi hareket etmek, neo-liberal politikaları arsızca uygulamak için uygun bir iklim vardı. Nitekim dinci hükümet ilk günden sermayeye, emperyalistlere ve siyonistlere sınır tanımaz şekilde hizmet etmeye başladı.
Sermaye adına hızlı bir başlangıç yapan dinci-Amerikancı parti, neo-liberal saldırılara karşı işçi sınıfıyla emekçileri susturmak için ABye tam üyelik masallarını ortaya attı. Hem sağcı hem solcu liberallerin desteğine yaslanan AKP, bu sayede toplumun gündemini AB hayalleriyle işgal etti. Dinci-gericilikten demokrasi bekleyen eli kalem tutan liberallerin katkılarıyla yayılan masallara göre Türkiye yakında ABye tam üye olacak; demokrasi, insan hakları, toplumsal refah hızla artacak, ülke güllük gülistanlık olacaktı.
Bu kaba sahtekarlık yıllarca devam ettirildi. Ancak dinci parti yeni seçimler kazanıp, iktidar mücadelesinde belli mevziler elde edince, artık bu masala gerek duymaz oldu. Tepe tepe kullandığı liberal takımını hayal kırıklığına uğratmak pahasına da olsa, ABye tam üyelik söylemini bir yana bırakan AKP şefi, dinci-ırkçı zihniyetin pespaye metinleri olan meydan nutuklarında Avrupa da kim oluyor demeye başladı. Artık AB hayalleri çöpe atılmış, yenilenen polis salahiyetleri kanunu ile polise sokaklarda cinayet işleme yetkisi tanındı. 2009dan sonra polis cinayetleri hızla artmaya başladı. Avrupa standartlarında demokrasi vaat eden dinci parti, arsızca dinci-faşist polis devletini tahkim etmeye başladı.
AKP adına mazlum edebiyatı yapan liberaller de tekmeyi yedi
En iyi hallileri bile vasat olmanın ötesine geçemeyen dinci şeflerin vitrin için elemanlara ihtiyacı vardı. AKPden demokrasi uman liberal takımı hemen imdada yetişti. Liberaller bu vazife için biçilmiş kaftandı. Zira devşirilen liberal takımı içinde eli kalem tutan ünlü gazeteciler, titri 'prof' olan akademisyenler de vardı. Nitekim bu devşirmeler hemen vitrine yerleşip, dinci-gericilik adına canla başla çalışmaya başladılar.
Devşirme liberallerin derin analizlerine göre dinci-Amerikancı AKPyi kuranlar ceberut devletin baskısına maruz kalmış mazlumlardan oluşuyor. İktidara gelmeleri büyük bir şanstır. Bu kadrolar Kürt sorununu çözecek, siyaseti askeri vesayetten kurtaracak, derin devleti tasfiye edecek ülkeyi ABye üye yapıp demokratikleştirecek vb. vb.
Liberal takımı yıllar boyunca bu minvalde kalem oynattılar. Egemenler arası iktidar çatışmasının ürünü olan Ergenekon, Balyoz gibi davalar demokratikleşme yönünde atılan büyük adımlar diye pazarlandı. Buna göre derin devlet tasfiye ediliyor, yargı bağımsızlaştırılıyor, askeri vesayet ortadan kalkıyor vb
.
Kabul etmek gerekiyor ki, liberal takımı bu alanda etkili ve uğursuz bir rol oynadı. Dinci partinin/iktidarın birer payandası gibi çalıştılar. Bu kadar hizmete rağmen, aldıkları ödül ise arkalarına yapıştırılan sert tekmelerle kapı dışarı edilmek oldu. Bu ödül AKP şeflerinin vefasızlığını gösterse de şaşırtıcı değil. Zira doğası gereği demokratik hak ve özgürlüklere düşman olan bir zihniyetten demokrasi bekleme körlüğü içinde olan liberaller anlamasa da -işi sağlama bağladıktan sonra- dinci-gerici bir iktidarın demokrasiden, insan haklarından, basın özgürlüğünden, Kürt sorunundan söz edenlere tahammül etmesi mümkün değil. Nitekim yıllarca AKPye hizmet eden liberal takımı, onur kırıcı bir şekilde yedikleri tekmelerle baş başa kaldılar.
Adı özgür medya, pratiği tasmalı yandaş/yalaka
Dinci Amerikancıların büyük şefi, gazetecileri azarladığı vaazlarından birinde, sizi tasmalarınızdan ben kurtardım diye buyurmuş, AKP hükümeti/iktidarı döneminde medyanın özgürleştiğini iddia etmişti. Vurgulamak gerekiyor ki, sermaye medyasının esas gövdesiyle devlet güdümlü olduğu, burjuvazinin bütün kirli işleriyle suç ortaklığı yaptığı bir sır değil. Askeri cuntaya, neo liberal saldırganlığa, kirli savaşa, devrimcilerin katledilmesine, cezaevleri kıyımlarına destek veren sermaye medyası bu kanlı icraatlarda devletle suç ortaklığı yapmıştır.
Burjuva gazetecilerin tasmalı olduğu bir gerçek, ancak AKP döneminde özgürleştikleri iddiası iğrenç bir yalandır. Zira Türk sermaye medyası (askeri cunta dönemleri de dahil) tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kişiliksiz/ilkesiz/ahlaksız ve iktidarın dolaysız tetikçisi olmamıştır. Yandaş/yalaka medya diye tanımlanan ve sermaye medyasının en az %80ini oluşturan bu ordu özelde AKP şefinin genelde dinci-Amerikancıların güdümüne girmiştir. Bunun dışında kalan Aydın Doğan medyası ise, iktidar tarafından hedef tahtasına çakılmış ve korkudan dolayı AKPyi eleştiren onlarca gazeteciyi işten atmıştır. Öyle ki, dinci gericiliğin büyük şefi, bizzat gazete patronlarını tehdit ederek, kendisini ya da iktidarını eleştiren birçok gazeteciyi işten attırmıştır.
Yandaş/yalaka kategorisinde yer alan gazeteci kılıklı tetikçilerin önemli bir kısmı dinci-gericiliğin organik gazetecileri haline getirilmiş, kaçak saraydan emir alacak derecede alçaltıcı bir noktaya düşmüştür. Bunun karşılığında yağma ve rüşvetten nemalanan bu tetikçi ordusu, sermaye medyası tarihinin bu en rezil dönemine damga vurmuştur.
Sermaye medyasının çoğunluğunu yandaş/yalaka kategorisine yerleştiren AKP iktidarı, zengin/tetikçi/gazeteci ordusu oluşturmaya muvaffak oldu. Gazetecileri özgürleştirdiğini vaaz eden dinci gericiliğin büyük şefinin pratiği, medya ordusuna taktırdığı Ortaçağ'dan kalma paslı demir tasmaların iplerini kaçak sarayda düğümlemek olmuştur.
Cuntacıları yargılama safsatasından ırkçı-dinci cuntacılığa
AKP-Fethullah Gülen cemaati balayı devam ederken gündeme getirilen anayasa referandumu, yargının demokratikleştirilmesi ve 12 Eylül cuntacılarının yargılanması şeklinde pazarlandı. Oysa darbe planladığı gerekçesiyle onlarca generali hapse tıkayan AKP, 12 Eylül faşist darbesini gerçekleştiren generallere hizmette kusur etmedi. Hal böyleyken yargıyı ele geçirmek için gündeme getirilen referandum, demokratikleşme yönünde atılan önemli bir adım diye yutturulmak istendi. Dinci gericiliğin hizmetindeki devşirme liberaller bu safsatanın yayılmasında etkin bir rol oynadılar. Öyle ki, bazı solcu eskileriyle akıl tutulmasına uğrayan kimi umutsuz solcular bile, yetmez ama evet sloganı etrafında birleşerek dinci-Amerikancılara hizmet etme bahtsızlığına uğradılar.
Referandumu kazanan dinci-Amerikancılar, liberallerin vaaz etiği, umutsuz solcuların beklediği demokratikleşme yönünde adım atmaya veya darbeci generalleri yargılamaya değil yargıyı ele geçirmeye odaklandılar. Burjuva devletin övünç kaynağı olan Türkiyede ise yarım yamalak uygulanan- 'kuvvetler ayrılığı' ilkesini çöpe atan AKP, dinci-faşist polis devletini tahkim etme çalışmalarını hızlandırdı. Zira referandumda elde ettiği başarı özgüvenini pekiştirmiş, öncekinden çok daha pervasız adımlar atmasına fırsat sağlamıştır. Geçen yıllarda kullandığı yargıyı demokratikleştirme, cuntacı generalleri yargılama gibi sahte vaazları bir kenara bırakan dinci-gerici iktidar Kürt hareketine/Kürt halkına ve ilerici-devrimci güçlere topyekûn savaş ilan ederek, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırarak inşa ettiği ırkçı/dinci-faşist rejimini ayakta tutmaya çalışıyor.
12 yıllık balayının partneri cemaat paralel yapı oldu
Haziran Direnişi dinci-gerici iktidarın toplumsal meşruiyetini yerle yeksan edince, AKP-cemaat ikilisinin 12 yıllık balayı sona erdi, iktidar ve rant paylaşımı kavgası iyice su yüzüne çıktı. Karşılıklı yapılan bazı hamlelerin ardından 17-25 Aralık yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet skandalını patlatan cemaat, AKPnin Haziran Direnişinde aldığı sarsıcı darbeye ikincisini ekledi. Dört bakanını istifaya zorlayan büyük şef paçasını zor kurtardı. Zira yatak odalarını tıka basa Dolar ve Euro ile doldurduğunu bilen cemaatin yargı ve kolluk kuvvetlerindeki uzantıları, büyük şefin oğluna evdeki parayı sıfırlayın talimatını verdiği telefon görüşmesini deşifre ettiler. Burjuva hukuk uygulansaydı, büyük şefin ömrünün kalan yıllarını Silivride geçirmesi kaçınılmaz olacaktı.
Cemaatin, büyük şefi de kapsayan hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet skandalını patlatması AKP şeflerini çileden çıkardı. Büyük şef, müritleri ve tetikçi medyaları birden paralel yapı diye damgalanan cemaate karşı saldırıya geçtiler. İnlerine gireceğiz diye tehditler savuran AKP şefleri, balayının 12 yıllık partnerini birden şeytan ilan ettiler. Dinci-gerici şefler, birlikte işledikleri tüm suçları cemaatin sırtına yıkmaya çalışsalar da olan olmuş ve AKP iktidarı hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin abidesi olarak tarihe geçmiştir.
Yolsuzluk ve rüşvetin en reziliyle taçlanan ahlak vaazları
Ak Parti ismini dayatan AKP şefleriyle yandaş/yalaka takımı, Ak kavramını kullanarak temiz, ahlaklı, vicdanlı, adil oldukları yanılsamasını yaratmaya çalıştılar. Buna göre dinine bağlı, namaz kılan dinci-Amerikancılar mağdur, hırsızlık yapmaz, soygunlardan pay almaz, rüşvet yemez, zulüm, işkence ve katliam yapmaz vb. vb
Riyakarlığın dik alası olan bu söyleme sarılan dinci şeflerle medyadaki tetikçileri, AKPnin suçlarını örtebileceklerini sandılar. Oysa bir İngiliz atasözünün dediği gibi gerçekler inatçıdır. Haziran Direnişiyle maskeleri paramparça olan dinci şeflerin eli kanlı zalimler olduğuna tüm dünya tanıklık etti. Roboski gibi akıl almaz bir katliamı savunan dinci iktidar, sokakları kan gölüne çevirerek, kameralar önünde cinayet işleyen polislerini kahraman ilan ederek faşist zihniyetini arsızca sergiledi.
17-25 Aralıkta patlak veren hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet skandalı, AKP şeflerinin ahlaktan, vicdandan, adaletten ne anladıklarını gözler önüne serdi. Sermayenin ve emperyalizmin hizmetindeki bir burjuva parti olan AKP hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvette cumhuriyet tarihinin tüm hükümetlerini gölgede bıraktı. O kadar çok çalıp çırptılar ki, ayakkabı kutularına milyonlar istifleyip yatak odalarını Dolar ve Euro ile tıka basa doldurdular. Ahlak vaazları vermeye pek hevesli oldukları bilinen AKPnin büyük şefi ile müritleri yasaları ayaklar altına alarak şimdilik hesap vermekten kurtulsalar da ahlaksızlık abideleri içinde birinci olduklarını kanıtlamayı başardılar.
Alevi açılımı şalına sarılan ırkçı-mezhepçi siyaset
Türkiyenin bütün sorunlarını biz çözeceğiz safsatasını yutturmaya çalışan AKP iktidarının şefleri, geçen yıllarda Alevi açılımı rezaletini de gündeme getirmişlerdi. İliklerine kadar mezhepçi olan bir zihniyetin Alevi açılımını gündeme getirmesi, bu adımın arkasında mutlaka kirli hesaplar olduğu şüphesini haklı kılar. Zira dinci-mezhepçi bir zihniyet sorun çözemez, ancak var olan sorunları daha da derinleştirir. Nitekim AKP iktidarı cumhuriyet tarihinin en mezhepçi iktidarı oldu.
Suriyedeki gerici-yıkıcı savaşı kışkırtan dış güçlerin de önde geleni olan AKP iktidarı, mezhepçiliğe bölgesel bir boyut kazandırdı. Alevi emekçilere ilkel bir kinle saldıran dinci şefler hem eğitim müfredatındaki mezhepçi söylemi arttırdılar hem halkın tepkisine rağmen yüzlerce okulu imam hatibe çevirerek dinci-mezhepçi zihniyeti küçük yaştaki çocukların zihnine zerk etmeye başladılar.
İç politikada Alevi emekçilere kin kusan dinci şefler, Ortadoğudaki sorunlarda da taraf oldular. Suudi Arabistan, Katar, IŞİD ittifakının safında yer alan AKP mezhepçi politikaya bölgesel bir boyut kazandırdı. Suriye, Irak, Bahreyn, Yemen gibi ülkelerde kökten dinci çetelerin mezhepçi saldırılarına destek vermekte bir an bile geri durmayan dinci iktidar ilan ettiği Alevi açılımı ile güya Alevilerin sorunlarına çözüm üretecekti. Oysa hem iç hem dış politikada ırkçı-mezhepçi çizgiyi esas alarak, sorunun bölgesel bir boyuta taşınmasında Suudi Arabistan, Katar, El Nusra ve IŞİDle suç ortaklığı yaptı.
Komşularla sıfır sorun söyleminden komşularla savaş pratiğine
İç politikada olduğu kadar dış politikada da iddialı laflar eden AKP iktidarı, şimdiki kukla başbakanı Dışişleri Bakanlığı'na atadığı zaman komşularla sıfır sorun safsatasını ortaya atmıştı. Buna göre yeni Osmanlıcı hayallere kapılan AKP şefleri, tüm komşularla yakın ilişkiler kurarak sıfır sorun politikasını hayata geçireceklerdi.
Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ılımlı islam modeli olan bir iktidarın komşularla sıfır sorun politikasını temel alacağı iddiasını ciddiye alan olmadı. Zira BOP bölge halklarını ve Amerikancı olmayan devletleri hedef alan emperyalist/siyonist bir saldırı iken, AKP şefi BOPun eşbaşkanı olmakla iftihar ederken, komşularla sıfır sorun değil, olsa olsa bölge halklarına karşı savaş politikasını temel alabilirdi. Nitekim iktidar gücü olduğundan beri AKP hükümetinin politikası tam da bölge halklarına karşı savaş ekseninde ilerliyor.
Yeni Osmanlıcı hayalleri kurarken bölge ülkeleriyle düşman olan, bundan dolayı Ortadoğuda Katar emirinin dostluğuyla yetinmek zorunda kalan AKP iktidarı, geçtik komşularla dostluğu, Suriye halklarına karşı savaş suçu işleyen dinci-faşist cephenin başını çekmektedir. İktidarın efendileri öyle bir histeriye kapılmış ki, ABD bile Suriye politikasını değiştirmek zorunda kalırken, IŞİD barbarlığına desteğe devam ediyorlar.
IŞİDe karşı harekete geçtiğini ilan ederek Kürt hareketiyle ilerici devrimci güçlere saldıran AKP iktidarı, halen bu katil sürülerine hizmet ediyor. IŞİDe karşı savaşın esamesi iki günde bir kenara bırakılırken Kürt halkına karşı savaş ise dizginsiz bir şekilde devam ediyor. IŞİDin çıkmasını istedikleri tek bölge Cerablustur, zira bu bölgeyi kendileri işgal edip Rojava kantonlarının birleşmesini engellemeyi tasarlıyorlar. Bunun dışında IŞİDin varlığından gayet memnun görünüyorlar. Böyle olması şaşırtıcı sayılmamalı, zira AKP iktidarının zihniyet ikizi IŞİDle savaşması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Kirli savaşla noktalanan barış süreci
AKP iktidarının en çok oynadığı sorun Kürt sorunu oldu. Seçimler öncesine denk düşürülen ateşkesler sayesinde oylarını arttıran dinci iktidar hem Kürt hareketinin çözüm beklentisini hem Kürt halkının barış umudunu fütursuzca istismar etti. 7 Haziran seçimleri öncesinde oyları düşüşe geçen AKPnin şefleri, ırkçı-inkarcı savaş diline hızla geçiş yaptılar. Kürt açılımı, Oslo süreci, Barış süreci, Çözüm süreci gibi adlar altında süreçler işletmekle övünen dinci-gerici şefler, oyların düşüşe geçtiğini görünce maskeleri soyunarak Kürt sorunu yoktur vaazlarına başladılar.
Ancak ne ırkçı-inkarcı söyleme dönüş ne IŞİD tetikçilerinin patlattığı bombalar AKPnin seçim hezimetini engelleyebildi. Çileden çıkan kaçak sarayın efendisi, yeşil ışık yaktıkları Suruç katliamı ve sonrasında yaşanan olayları bahane ederek topyekûn bir savaş başlatıp ırkçı-inkarcı çığırtkanlıkta faşist partiyle yarışmaya başladı. Suç dosyalarının açılmasını engellemek için son çare olarak kan dökmeye başlayan dinci-Amerikancı iktidar için barış süreci ancak sefil emellere hizmet ettiği sürece kullanılacak bir araç olabilirdi.
Maskeler parçalandı cellat suratlar sırıttı
32 sosyalist gencin hayatını kaybettiği Suruç katliamının sorumlusu olan iktidar, topyekûn savaş başlatarak tüm maskelerinden soyundu. Sahte vaatler ise bir yana bırakıldı. Varsa yoksa ırkçı-inkarcı söylem, kentlerde sürek avları, kırda F16 savaş uçaklarının bombalamaları... Kürt hareketine ve halkına yönelik yeniden savaş başlatan iktidar, PKK saldırılarında ölen asker ve polislerin cenazelerini savaş propagandasına malzeme yapmaya çalışıyor. Ancak bu rezil manevralar da kan akıtarak iktidarı elde tutma pervasızlığını örtmeye yetmiyor.
Dinci-Amerikancı iktidar 13 yıllık icraatlarında sayısız rezalete imza attı, işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, Alevi emekçilere, kadınlara karşı sayısız suçlar işledi. Denebilir ki, şimdiye kadar bu suçlardan bir şekilde sıyrılmayı başardı. Gelinen yerde ise, iktidarını korumak ve böylece suç dosyalarının açılmasını engellemek için kan dökmeye başladığını dünya alem biliyor ve artık ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar hesap vermekten kurtulamayacaklar!
Kızıl Bayrak