Burjuvazi proletaryayı iktidara taşıyacak bir bilinci üretemiyorsa ne olacak? Proletarya bu bilinci nasıl elde edecek? Marks ve Engels'te bu sorunun yanıtı yoktur. Proletaryada bir ''eksiklik'' olduğunu saptıyorlar ama bu eksikliğin nasıl giderileceği konusunda uzun uzadıya kafa yormuyorlar. Bunun nedenini bilimsel çalışmalara ağırlık verme zorunluluğu duymaları, o döneme kadar burjuvazinin ilericiliğinin devam ediyor oluşu ve işçi sınıfının bağımsız olarak ciddi bir mücadelesinin bulunmayışıdır. Kısaca Marks ve Engels'de proletaryanın nasıl devrim gerçekleştireceği konusunda bir boşluk bulunmaktadır. demiş ve eklemişim:
Bu modelde önemli bir "boşluk" bulunduğu açıktır. Bu boşluk, siyasal iktidarı ele geçirecek işçi sınıfının, sosyalist bilincinin nesnel koşulların gelişimiyle birlikte kendiliğinden elde edebileceği öngörüsünden kaynaklanmaktadır. Bu konuda Marks ve Engels'in oldukça "iyimser" olduğu ve nesnel süreçlere yeterinden çok vurgu yaptığı ileri sürülebilir. Gerçekte bu öngörü, dönemin eylemselliğindeki yoğunluğun iç dinamikler yoluyla işçi sınıfına sosyalist bir bilinç kazandırabileceği izlenimi vermesi olarak da yorumlanabilir. Marks ve Engels'in o dönemde sosyalizmi bilimsel bir temele oturtma çabalarını her şeyden fazla önemsemek durumunda kalmaları, onları, bu konu üzerinde yeterince düşünmekten alıkoyduğu bir başka etken olarak ileri sürülebilir. Ayrıca dönemin bir burjuva devrimler çağı olduğunu da hatırlamak gerek. O koşullardan ve burjuva devrimleri deneyiminden bir proleter devriminin tüm koşullarını çıkarabilmek pek de mümkün değildir.
Yine yukarıda ve başka pek çok yerde Marks'ın kapitalizmin gelişimine paralel olarak proletaryanın da sınıf bilinci kazanabileceği öngörüsünün ikinci enternasyonalciler tarafından benimsendiğini ve bunun da bir ''sağ sapma'' olduğunu dile getirmiştik. Özellikle Kautsky'de görülen bu ''sağ revizyon''un Marks'ta hiç bulunmadığını iddia edebilmek de pek kolay değil. Gerekli mi, gereksiz mi bilmiyorum ama, aklın bir köşesinde tutulması için söylüyorum, Kautsky bu konuda dayanaksız değildir. Ama ne olursa olsun, ortada bir sorun ve boşluk olduğu da kesindir. O dönemde sorunu ortadan kaldıran şey Lenin'in Marksizme katkıları, parti kuramı, öncülük ve merkeziyetçilik konularındaki haklı ısrarlarıdır. Burada iki konu üzerinde birkaç söz söylemekte yarar var. Bunlardan birincisi bu ''marksizme katkı'' konusu. Lenin parti kuramı ve öncülük konusuyla Marksizme bir katkıda mı bulunmuştur, konu böyle mi yorumlanmalıdır, yoksa Lenin'in bu konudaki tezleri konuyu başka bir bağlamda yeniden kurmak anlamına mı gelmektedir? İkinci konu ise Lenin'in ''çelik disiplinli parti'' tanımının dönemin koşullarının bir gereği olup olmadığı, 21.yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bir momentte parti komünist bir parti dahi olsa bu durumun ne kadar gerçekçi olduğu konusudur.
Birincisi için çok da keskin ifadelerden kaçınmak, ikincisi için merkeziyetçiliğin ve hatta üye alım koşullarının gevşetilmiş haline sahip bir parti modeli anlayışı bana daha yakın geliyor.
Hatırlıyorum, şimdi kapalı durumda olan Sosyalist Forum'da (SF) başını Borga arkadaşımızın çektiği bir grup İkinci Enternasyonalizmi doğrudan Marks ve Marksizm'le ilişkilendirirdi. Ya da tersi ve belki daha doğru bir tanımlamayla Marksizm'in siyasi ve ideolojik karşılığının İkinci Enternasyonal'de vücut bulduğunu iddia ederler, Lenin'le Marks arasında kesin ve kalın bir çizgi çizerler kendilerinin Marksist değil Leninist ve dahi Blankist olduklarını öne çıkarmaya çalışırlardı. Doğrudan bir tartışma ortamı pek olmazdı. Biz de buradan dilimiz döndüğünce Lenin'in Marks'tan kopartılamayacağını, ikinci enternasyonalcilerin, özetle Bernstein ve Kautsky'nin Marksizmi sağ bir revizyona tabi tuttuklarını ve savunduklarının Marksizmle pek de ilişkili olmadığını söylemeye çalışırdık. Birincisi SF'deki yaklaşımı pek kabul edilemez bulurduk. Çok savruk bir dil kullanılırdı bu konuda; üstüne üstlük Öcalan'dan gelen Marks ve Lenin ''eleştirileri'' de sorunun tuzu biberi olurdu ve sosyalizm buralarda sanki Marks dışında ele alınması gereken bir ideolojiymiş gibi yorumlanırdı. Reformizm bütünüyle Marks ve Marksizme, devrimcilik de doğrudan Lenin ve Blanki'ye mal edilerek neredeyse Marks'ın sosyalizmden dışlandığı bir perspektif savunulmaya çalışılırdı. (Kuşkusuz bu yaklaşımda Kürt ulusalcılığının özellikle illegal örgütünün şiddeti bir yöntem olarak benimsemiş olmasının da etkisi vardı.)
Belki değinmek de gerekiyor, ikinci enternasyonalizmi dönemin sosyal demokratlarının burjuvazinin savaş bütçesini parlamentoda onaylamaları olarak sınırlandırmamak gerekir. Ve hatta daha çok ikinci enternasyonalizm dönemin sosyal demokrat liderleri olan Bernstein ve Kautsky'in Marksizme yönelik yorumlarının ne olduğuyla ilişkilidir. Siyasal devrim, demokrasi ve diktatörlük konusu, öncülük ve Lenin'in parti modeli ve hatta proletarya diktatörlüğünün ne/nasıl olması gerektiği başlıklarında Kautsky'nin ve dönemin sosyal demokrat liderlerinin genel yaklaşımıydı ikinci enternasyonal kavramıyla anlatılmak istenen. SF'deki ''eleştiri'' sadece bu bağlamda ve bu netlikte ortaya konulsa belki tartışılabilirdi ama, SF'de bu konu Marks ve Marksizmin neredeyse sosyalizmden dışlanan bir üslupla ele alınması ve sosyalizmin Lenin'in bile karşı olduğu bir fokocu anlayışa indirgenmesi, buraya girip çıkan sempatizanlara da bu şekilde sunulmasının savunulur bir yanı yoktu. Belki açıklığa kavuşturulması, netleştirilmesi gereken konu da bu sayede gümbürtüye gidiyordu.
Peki sonuç ne, Kautsky'nin üstte sözü edilen kimi başlıklardaki yorumlarının Marks'ta bulunmadığını iddia edebilmek mümkün mü? Ve kapitalizmin gelişmesine de paralel bir biçimde halkın/sınıfın otomatik bir sınıfsal bilinç edinebilmesi ve ayrıca reformlarla, demokratik bir yöntem ve süreçle sosyalist kuruculuğa yönelebilmenin Marks'ta bulunup bulunmadığının netlik kazanması çok mu yararsız ve çoktan aşılmış bir konu mu?
Kimi başlıkların, kimi tezlerin zaman zaman yeniden ele alınması koşulların değişimini de göz önüne alarak yeniden üretilmesi sosyalist siyasetin biçimlenmesine de katkı yapacaktır. Sadece zihinsel bir egzersiz için de olsa böyle bir çabayı yabana atmamak gerek, diye düşünüyorum.