V.İ.LENİN-DEVRİMİMİZ
Tam sosyalist toplumu kurma sorununa ve Troçkizm sorununa ilişkin olarak kararda şunlar söylenir:
"Bundan, Rusya gibi geri bir ülkede tam sosyalist toplumu kurmanın, teknik ve iktisadi bakımdan daha gelişmiş ülkelerin 'devlet yardımı' (Troçki) olmadan olanaksız olduğu sonucu asla çıkmaz. Troçkist sürekli devrim teorisinin bileşenlerinden biri, 'Rusya'da sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra mümkün olacaktır' (Troçki, 1922) iddiasıdır SSCB proletaryasını şimdiki dönemde kaderci bir pasifliğe mahkûm eden bir iddia. Bu tür 'teorilere' karşı Lenin yoldaş şunları yazdı: 'Onların Batı Avrupa sosyal- demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli 'allame' bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı... son derece basmakalıptır.' " (Sukhanov Üzerine Notlar.) Stalin MUHALEFET BLOKU'NUN TEMEL HATASI
Yukarda bahsedilen Lenin in bu yazısıdır.
N.Sukhanov un notlarıyla ilgili olarak
DEVRİMİMİZ
Bugünlerde Sukhanovun devrim üzerine notllarını karıştırdım. Özellikle göze batan; tüm küçük-burjuva demokratlarımıza, aynı şekilde tüm II. Enternasyonal kahramanlarına özgü, ukelalıktır. Bunların sonderece korkak oldukları gerçeği bir yana, hatta içlerinden en iyileri bile, Alman modelinden en ufak bir sapma sözkonusu olduğunda, kendilerini şüphe ile beslerler; bütün küçük-burjuva demokratlarının, tüm devrim süresince yeterince sergiledikleri bu ortak özellik bir yana, onlarda herşeyden önce geçmişin kölece taklidi özellikle göze batmaktadır.
Hepsi kendilerine Marksist diyor, fakat onların Marksizm kavramı imkansız derecede bilgiçce/ukelaca. Onlar Marksizmde tayin edici olanı, yani onun devrimci diyalektiğini hiç kavramamışlar. Marxın, devrim anlarında azami esnekliğin gerekli olduğu yolundaki doğrudan sözlerini bile kesinlikle anlamamışlar, hatta Marxın, anımsayabildiğim kadarıyla 1856 yılındaki mektuplaşmalarında, Almanyada devrimci bir durum yaratabilecek bir köylü savaşının işçi hareketiyle birleşme umudunu ifade ettiği tespitleri farketmemişlerdir bile bu doğrudan tespiti bile görmezden gelmişler ve kedinin sıcak lapanın etrafından dolaştığı gibi bunun etrafından dolaşırlar.
Bırakın burjuvaziyle ipleri koparmayı ve ondan uzaklaşmayı, tüm davranışları; aynı zamanda korkaklıklarını düşüncesizce laflar ve böbürlenmelerle gizlemek isteyen ürkek reformistler olduklarını gösteriyor. Fakat bunların tamamında, sadece teorik olarak bile, özellikle Marksizmin şu düşünce sistemini kavrama hususunda tümüyle yeteneksizlikleri göze çarpar: Simdiye kadar gözlerinin önünde Batı Avrupada kapitalizmin ve burjuva demokrasisinin belli bir gelişim seyri vardı. Ve simdi bu yolun ancak bazı (dünya tarihi açısından tamamen önemsiz) düzeltmelerle model olarak geçerli olabileceğini düşünemiyorlar.
Birincisi devrim birinci emperyalist dünya savaşına bağlantılıydı. Böyle bir devrimde yeni özelliklerin ya da savaşa bağımlılık içinde değişikliğe uğramış özelliklerin ortaya çıkması zorunluydu, çünkü dünyada böyle bir savaş, böyle bir durumda bir savaş olmamıştı. En zengin ülkelerin burjuvazilerinin, bu savaştan sonra normal burjuva ilişkilerini bugüne kadar hala kuramadıklarını görüyoruz. Buna rağmen kendilerini devrimci olarak gösteren reformistlerimiz, küçük-burjuvalarımız, eskisi gibi ve hala normal burjuva ilişkilerini aşılmaz sınır olarak görüyorlar. Ve bu normal kavramını bile aşırı şabloncu ve dar bir şekilde kavrıyorlar.
ikincisi onlar; dünya tarihinde tüm gelişimin genel yasalarını izlerken, bu gelişmenin belli aşamalarının biçim ya da sırasının özgüllükler gösterebilmesi olasılığının kesinlikle dışlanmaması gerektiğine, tersine şart oldugu düsüncesine tamamen yabancıdırlar. Örnegin Rusya, uygar ülkelerle ilk kez bu savaşta kesin olarak uygarlık içine sokulmuş ülkeler arasinda, bütün Doğu ülkeleri, Avrupa dışındaki ülkeler arasında sınırda durduğu için, elbette evrensel gelişmenin genel hattı üzerinde olan, fakat devrimini, Batı Avrupa ülkelerindeki bütün devrimlerden farklı kılan ve Dogu ülkeleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan bazı kısmi yeni özellikleri görüp göstermek zorunluluğu, onların akıllarına bile gelmez.
Onların, Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin gelişmesi sırasında ezbere ögrendikleri; yani bizim sosyalizm için henüz olgunlaşmamış olduğumuz, bunların arasındaki çeşitli bilgiç bayların ifade ettikleri gibi; bizim ülkemizde, sosyalizmin somut ekonomik koşullarının bulunmadığı yolundaki argüman sınırsız ölçüde şabloncudur. Kimsenin aklına su soruyu sormak gelmez: İyi de, birinci emperyalist savaşın yarattığı gibi devrimci bir durumla karşı karşıya kalan bir halk ne yapsın? Sadece içinde bulunduğu durumun çaresiz olduğu izlenimiyle, ona uygarlık yönünde ilerlemenin pek alışılmış olmayan koşullarını yaratma şansı sunan bir savaşa atılamaz mı?
*Rusya'nın üretici güçleri, sosyalizmi mümkün kılacak gelişme seviyesine ulaşmamıştır.* Aralarında şüphesiz ki Sukhanov'un da olduğu II. Enternasyonalin tüm kahramanları bu savı durmadan tekrarlıyorlar. Bu yadsınamayacak savı bin değişik notayla çalıyorlar ve bu savın devrimimizin belirleyici kriteryası olduğunu söylüyorlar.
Peki ama, eğer durum Rusyayı, herhangi bir biçimde nüfuz sahibi olan tüm Batı Avrupa ülkelerinin katıldığı bir emperyalist savaşa karıştırmışsa, Rusyanın gelişmesini, Doğunun başlamakta olan ve kısmen başlamış bulunan devrimlerinin temas çizgisine, Marx gibi bir Marksistin 1856da Prusya ile ilgili olarak olası perspektiflerden biri olarak yazdığı; köylü savaşının işçi hareketiyle ittifakını hayata geçirebileceğimiz koşullarla karşı karşıya bırakmışsa ne olacak?
Ya da durumun çaresizliği, işçilerin ve köylülerin güçlerini on kat artırıp bize, uygarlığın temel koşullarını, tüm diğer Batı Avrupa devletlerinde yaşananlardan farklı biçimde yaratmaya bir geçiş olanağı vermişse ne olacak? Bu Dünya tarihinin genel gelişme çizgisini değiştirdi mi? Bu dünya tarihinin genel seyri içine çekilecek ya da çekilmiş olan her devlet içindeki ana sınıflar arasındaki temel ilişkiler bu yüzden değişti mi?
Eğer sosyalizmi kurmak için belli bir kültür seviyesi gerekiyorsa (gerçi bu belli kültür seviyesinin ne oldugunu kimse açıklayamaz), neden önce bu belli seviye için koşulları devrimci yoldan elde etmekle işe başlayıp ve sonra, isçi köylü iktidari ve Sovyet sistemi ile, diğer halklara yetişmeye devam etmeyelim?
Sosyalizmi kurmak için uygarlık gerekiyor diyorsunuz. Çok güzel. Fakat neden önce kendi ülkemizde, toprak ağalarını ve Rus kapitalistlerini kovmak gibi önkoşulları yaratıp, daha sonra sosyalizm yürüyüşüne başlayamayalım? Bilinen tarihsel düzende bu tür değişikliklerin uygunsuz ya da imkânsız olduğunu nerede ve hangi kitapta okudunuz?
Bir zamanlar Napoleon, sanırım şöyle yazmıştı: On sengage et puis
on voit. Özgür bir çeviri ile bu şu anlama geliyor: Önce ciddi bir savaşa gir, sonra ne olacak gör. Güzel, biz önce Ekim 1917de ciddi bir savaşa girdik ve sonra, gelişmenin, Brest Barışı, ya da Yeni Ekonomik Politika vs. gibi ayrıntılarını (dünya tarihi açısından kesinlikle ayrıntı) gördük. Ve bugün artık, esas olarak zafere ulaştığımıza hiç kuşku olamaz.
Bizim Sukhanovlarımız, daha sağdaki sosyal-demokratları bir yana bırakalım, devrimin başka türlü yapılabileceğini hayal bile edemiyorlar. Avrupalı darkafalılarımız, Rusyaya kıyasla nüfusu çok daha fazla ve toplumsal ilişkilerinin çeşitliliği çok daha yüksek olan Doğu ülkelerindeki devrimlerin onlara hiç kuskusuz daha başka özgüllükler de göstereceğini rüyalarında bile göremezler.
Söylemeye bile gerek yok ki Kautskynin yazdığı tarzda bir ders kitabı zamanı içinde çok yararlıydı. Fakat artık, böyle bir ders kitabının dünya tarihinin bundan sonraki bütün gelişme biçimlerini öngördüğü düşüncesini bir yana bırakmanın zamanı gelmiştir. Kim böyle düşünmüyorsa, onu bir an önce ahmak ilan etmek gerekir.
1617 Ocak 1923
Çeviri- Erdoğan Ahmet
Kaynak- V. I. Lenin, Collected Works, 4th English Edition,Progress Publishers, Moscow, 1966 Vol. 33, pp. 476-80. OUR REVOLUTION