PKKnın değişen eylem çizgisi
Dikkat edilmesi gereken nokta; adeta her iki taraf için de güç savaşına dönen bu ortamda, PKKnin hedefinin Bağımsız Kürdistan ya da Demokratik Cumhuriyetten ziyade, devletin operasyonlarını durdurup, çözüm sürecinde dile getirdikleri talepler doğrultusunda müzakerelerin yeniden başlamasıdır.
Cizrede yola açılan hendek ve kum torbalarıyla yapılan barikat
Başlangıcını, Erdoğanın 12 Ağustos 2005te Diyarbakırda yaptığı konuşmaya kadar götürebileceğimiz çözüm süreci, yine Erdoğanın 28 Temmuz 2005te yaptığı açıklama ile fiilen bitti.
Burada görülmesi gereken nokta, Erdoğanın çözümden çok kendi siyasi hırsları nedeni ile süreci başlatması ve bitirmesidir. 2005te daha fazla Kürt seçmenin oyunu almak için başlatılan bu süreç, 7 Haziran seçimlerinde HDPnin meclise girmesi ile hem tek başına iktidarın, hem de başkanlık umutlarının kaybedilmesiyle bitirildi.
2005te daha fazla Kürt seçmenin oyunu almak için başlatılan bu süreç, 7 Haziran seçimlerinde HDPnin meclise girmesi ile hem tek başına iktidarın, hem de başkanlık umutlarının kaybedilmesiyle bitirildi.
Amaç açık ve net olarak ortadaydı. Muhalefetin bir araya gelemediğini/gelemeyeceğini anlayan Erdoğan ve ekibi, çatışma ortamında hem milliyetçi oyların bir kısmının kendilerine (AKPye) dönmesi, hem de bu çatışma ortamında HDPnin oy kaybederek meclis dışında kalması ile (meclis dışında kalmasa bile en azından tek başına iktidarı sağlayacak vekili çıkarabilme düşüncesi) tek başına iktidarın ve de başkanlık yolunun açılmasıdır.
Barış sürecinin bitip çatışmaların yeniden başlamasıyla beraber, PKKnin eylem pratiğindeki farklılıklar hemen göze batmaya başladı. Öncelikle PKKnin geçmiş eylem pratiğine baktığımız zaman eylemlerin ağırlıklı olarak kır gerillaları tarafından jandarma karakollarına baskın ve çok yoğun olmamakla beraber yol kontrolleri (yol kesip kimlik kontrol etme) şeklinde olduğunu görürüz. Şehirdeki eylemler ise ağırlıklı olarak kepenk kapatma ve kitle gösterileri şeklindeydi. Günümüzde ise eylemlerin ağırlığının şehir gerillalarına kaydığını görüyoruz. Bu eylemlerde göze batanları ise maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:
-Feda eylemlerinin yoğunlaşması; ancak HPG Basın İrtibat Merkezi tarafından 11 Ağustosta Sultanbeylideki eylemi üstlenme açıklamasında ikinci bir emre kadar bu tür eylemlerin yapılmaması belirtilmiştir. Açıklamanın ilgili bölümü şöyledir:
Bu aşamada Önderliğimiz üzerinde geliştirilen ağırlaştırılmış tecride, halkımıza ve hareketimize dönük sürdürülen saldırılara karşı düzenlenen ve tamamıyla intiharı amaçlayan ağır fedai eylemlerin yapılmaması, bunun yerine düşmanı darbelemeyi hedefleyen fedai tarzda eylemlerin yapılması daha uygun olacaktır. Bu nedenle ikinci bir emre kadar Adana-Pozantı ve İstanbul-Sultanbeylideki gibi ağır eylem planlarının şimdilik ertelenmesi, onun yerine daha farklı eylem biçimlerinin geliştirilerek uygulanması gerekmektedir.
-Polis karakolları ile rütbeli ya da maaşlı güvenlik görevlilerine yönelik eylemlerin artması.
Silvan
-Operasyonlara yönelik olarak mahallelerde gelişen, hendek ve kum torbalarıyla yapılan barikatlar ile molotoftan, otomatik silahlara kadar geniş bir yelpazede silah ile mahallelerin savunulmasıdır. Ki en önemli kısım da burasıdır. Lice ve Silvanda yaşananlar önümüzde durmaktadır.
-Yol kontrolleri ve bu kontrollerde devlete ait araçlarla tırların yakılması. Haberlerde yakılan tırların devlete ya da özel sektöre ait olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır.
Özellikle Doğu ve Güneydoğuda iç savaş görüntülerinin yaşanmaya başladığı bu süreçte dikkat edilmesi gereken nokta; adeta her iki taraf için de güç savaşına dönen bu ortamda, PKKnin hedefinin Bağımsız Kürdistan ya da Demokratik Cumhuriyetten ziyade, devletin operasyonlarını durdurup, çözüm sürecinde dile getirdikleri talepler doğrultusunda müzakerelerin yeniden başlamasıdır.
Bunu en net şekilde, Ceylanpınarda iki polisin öldürülmesinin önce üstlenilip daha sonra ise KCK Dış İlişkiler Sözcüsü Demhat Agit tarafından yapılan; eylemi HPGden bağımsız birimlerin yaptığına dair açıklama ile (benzer bir açıklama başka bir eylemden sonra yine yapıldı) parlamentarizme iyice adapte olmuş HDPnin, çatışmalarının yeniden başlamasıyla ürkek bir şekilde Silahlar susmalı, barış ortamı sağlanmalıdır şeklindeki açıklamalarında da görebiliriz.
Latin Amerika ülkelerindeki örnekleriyle de sabit olmak üzere (Metin Yeğinin hazırladığı Gerillanın Barışı isimli kitap ile belgesel incelenebilir), burjuvazi ile yapılacak, hele ki dünya halklarının baş düşmanı ABD aracılığı ile yapılacak (HDPnin NATO ve AByi sürece müdahil olmaya çağıran açıklamaları ile Cemil Bayıkın ABD ile görüşme açıklamaları ortadadır) bir barış halkların kurtuluşunu sağlamaktan ziyade sömürü düzeninin devam etmesine katkı sunmaktan başka sonuç üretmez.
Halkların kurtuluşu, emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi ve sömürüye karşı sosyalizm mücadelesi ile sağlanır.
Gezite
Kürt hareketinin eylemleriyle ilgili her yorum sosyalist mücadelenin emperyalizme, faşizme ve sömürüye karşı olmasıyla bitiyor. Bu şekilde yazıldığında kürt hareketi sosyalist mi olacak, değil. O zaman bu yorumların PKK'nin yaptığı terör eylemlerini kınamamak için hazırlandığı ortaya çıkıyor. Bir günde 12 kişi öldürüldü. Dünkü saldırıda yaralan subay bugün hayatını kaybetti.Demirtaş PKK'ya ''saldırıları durdurun'' diyor, PKK en çok anladığı işi yapıyor, gencecik insanları öldürüyor, gencecik insanları ölüme gönderiyor. Bunları yapışının nedeni ise ''tekrar masaya oturalım, çözüm görüşmelerine başlayalım''. Çözümden, barıştan, Türkiyelileşmekten yana olan bir örgüt muhatap kabul ettiklerini masanın etrafına oturtmak için bu kadar kanlı eylemler mi yaparmış?
Örgüt psikolojisi. Kürt hareketi bütün bileşenleriyle birlikte tam olarak neyi amaçladığı konusunda anlaşmış değil. Demirtaş'ın Kandil'e karşı çıkması, eylemlerin yanlış olduğunu söylemesi bence bu yüzden. PKK ise eli silahlı bir örgüt, tek anladığı şiddet. Öcalan'ın hapiste olması onlara kürt hareketinin liderliğini vermiş. Madem masa devrildi ben de en iyi bildiğim şeyi yaparım diyor.