'Ne mutlu Türküm diyebilene'*
Özkan Öztaş
Ölen askerlerin cenazelerinde ben yoksam vatan sağ olmasın diyen kalabalıklar.
Vatan sağ olsun ama oğlum da sağ olsun diyen bir anne.
Asker cenazelerinde yuhalanan yöneticiler ve şehit haberlerinden motive olan meczup ve kalabalık olmayan bir toplam.
Tablo biraz değişti. Eskiye nazaran artık şehit haberleri gündemdeki esas meseleyi ekarte etmiyor ya da bu durum Türklük motivasyonlarına yol açmıyor. Artık mesele her gün insanların öldürüldüğü, yaşayanların tutuklandığı, doğasına beton özgürlüğüne kibrit suyu dökülmek istenilen insanların boyun eğip eğmediğidir.
Farkında mısınız? Türkün Gücünü gösterecek olan meczup bu topraklarda yaşayan Türkleri çok da motive etmiyor. O görüntülerden motive olanlar ise dediğim gibi kalabalık olmayan ve meczup bir toplam.
Mesele Türk ya da Kürt olmanın ötesinde mevcut düzene karşı durmak ve durmamak üzerinden ayrışıyor artık. Net ve acımasız bir şekilde
AKP iktidara geldiğinde, kendisinden önce iktidara gelmiş diğer öznelere kıyasla en belirgin tavır değişikliklerinden birini Kürt meselesinde yarattı. Öncelikle meselenin adını koydu: Kürt sorunu!
Neyine güveniyordu?
İslamcılık paydasına. AKP Müslümanım diyen herkesin partisi olarak Türkleri ve Kürtleri kapsamaya çalıştı. Büyük oranda başardı da. Ancak AKPnin Türkü değilseniz eğer yaşama şansınız yoktu. Geziye bakın, öldürülenlerin ya da ayağa kalkanların en belirgin özelliği AKPye duydukları öfke ve tepkiydi.
AKPli olanlar Türk ya da Kürt olmaktan önce Müslüman olacaktı.
AKPnin etnik kapsama alanındaysanız eğer sıkıntı yok. Yok, eğer bu alanın dışına çıkıyorsanız kimse gözünüzün yaşına bakmayacaktır. Tersinden bir örnek verecek olursak Diyarbakır sokaklarında gündüz gözüyle cana kıyan caniler eğer Hizbulkontra bağlantılıysa ertesi gün kaldıkları yerden devam ediyorlardı işlerine.
Yok artık Türküm deyip mutlu olmak falan.
Yutmuyor artık insanlar bu basit oyunları. Ben yoksam vatan da yok diyor. Tam da bu nedenle mesele artık Türk ya da Kürt olanın ötesinde ve kimlik siyasetinin tek başına yeterli gelmediği bir düzlemden akıyor.
Ne alakası var demeyin. Mehmet Metinerden Kürt profili, Uğur Işılaktan Türk profili çıkaran bir iktidardan söz ediyoruz. Sizce gerçekten bu iki modele bakıp heyecan duyan var mı?
Tersi de mümkün değil. Mehmet Mir Dengir Fırat ya da Hüda Kaya neyin motivasyonunu sağlayabilir ki gericilik ve işbirliğinden başka. Fındık toplayan Kürt işçisinin köylüler tarafından alı konulmasına sessiz kalıp güleriz (ağlanacak halimize).
İki millet kaldı geriye. Ezenler ve ezilenler
Yırca Köyünde zeytin ağaçlarını sökenler, Yırca Köyünün bağlı olduğu ilçede, Somada 301 madenciyi katledenler, Roboskinin mimarları, Reyhanlıda sırıtanlar, Gezide vur emrini verenler, Zergeleyi bombalayanlar, Van depremine gözlerine yumanlar, HESlere çanak tutanlar bir yana biz öteki yana.
Ne mutlu Türkler, ne de huzurlu! 7 Hazirandan bu yana gördü halk. Diktatörler gerilemez, devrilir! Mussolini ya da Hitlerde olduğu gibi
Barış sürecinde öldürülenlerin sayısı şimdikinden az mı sanıyorsunuz?
Ne mutlu Kürtler, ne de huzurlu! Dön dolaş yine başa gel siyaseti devam ediyor. İşin kötüsü yarın yine hiçbir şey olmamış gibi barış masasına oturulacak.
Geriye de üç beş tane meczup kalıyor. AKPnin Türkü ya da AKPnin Kürdü. Mutlular mı? Mutlular. Huzurlular mı? Huzurlular. Öğretmen katili vali ile, engelli yurttaşı tersleyen siyasi ile, insanları katleden iktidar ile mutlular.
Zor. Artık insanlar şehit haberleri ile motive olmuyor kolay kolay. Mutlu falan da değiller.
Sınıfın kimlik üzerindeki zaferi nihayete ermeden gülmeyecek suretler, büyümeyecek çocuklar.
Tarih bizi göreve çağırıyor.
* Ne Mutlu Türküm Diyebilene, Ahmet Yıldızın 1919-1938 yılları arasında Türk ulusal söyleminin inşa edildiği döneme ilişkin yaptığı çalışmanın adıdır. (Ne Mutlu Türküm Diyebilene / Ahmet Yıldız / İletişim Yayınları, Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938) AKPnin bu söylemin tasfiyesi ile güç kazanıp, İslam şemsiyesi ile de tarihin en ciddi halk düşmanlığı yapmasını da bir kenara not etmekte fayda var.