Sadece Katin yalanı mı, kapitalizmin ideolojik savunucuları Sovyetler Birliği kurulduğundan beri Göbels'in anti propaganda ofisi gibi çalıştılar; buna troçkistleri ve dönek solcuları da eklediğimizde sosyalizm ve Sovyetler Birliği düşmanları toplumu manipule edebilmek için ellerinden gelen her türlü çarpıtmayı yaptılar ve her türlü yalanı da ürettiler. Bilimsel sosyalist ideoloji var olduğu sürece de bu çarpıtmalara ve yalanlara başvurmaya devam edecekler; bunda hiç kuşkum yok. Sorunumuz bu çarpıtma ve yalanların altındaki sosyalizm düşmanlığını ortaya koyabilmekte yatıyor. Bunu becerebildiğimiz sürece yalancılar yalanlarıyla baş başa kalacaklardır.
Katyn Ormanı katliamı
Dün İstanbul Özgür Üniversitede, Arif Arslanla benim sunuşunu yaptığımız, Politik Filmler görsel-seminerleri çerçevesinde, Andre Wajdanın 2007 yapımı Katyn filmini seyrettik.
Filmin sonunda seyredenlerin üzerine öylesine ağır bir hava çökmüştü ki, konuşmakta gerçekten zorlandığımı hissettim.
Filmde, 1940 yılının Nisan ayında, Hitler-Stalin paktı henüz devam ederken ve Polonya, bu paktın gizli bir anlaşmasına göre Naziler ve Sovyetler Birliği tarafından ortadan kaldırıldığı sırada, Sovyet işgal güçlerinin eline düşen Polonya ordusunun subaylarının, Stalinin ve Politbüronun emriyle, Katyn ormanlarında katledilişini konu alıyordu. Yönetmen Andrei Wajdanın babası da öldürülen Polonyalı subaylar arasındaymış. Arif Arslanın belirttiğine göre, babası öldürülenlerin arasında olan ve her kapı çalınışında babam geldi diye kapıya koşan filmdeki kız çocuğu aslında Wajdayı temsil ediyormuş.
Burada filmi anlatacak değilim ama sadece tarihi bir olayı büyük bir gerçekçilikle aktarmasıyla değil, Katynin film karakterleri ve sinema anlatımı bakımından da mutlaka seyredilmesi gereken bir film olduğunu belirteyim. Yukarda sözünü ettiğim, üstümüze çöken ağırlığın nedeni üzerinde durmak istiyorum burada. Filmin son on beş dakikasında bir geriye dönüşle (çünkü katliamdan sonra olanlara ilişkin çok önemli sahneler vardı) katliam, öldürülen subayın karısına gizlice teslim edilen not defterindeki anlatımlarla doğrudan doğruya aktarılıyor. Burada anlatılanlar, aşağıya aldığım, bu sitede daha önce yayımlanmış, Stalinin infazcısı General Vasili Blokhinle ilgili olarak Wikipediada anlatılanlara bire bir uymaktadır.
Filmi seyrettikten sonra yeniden düşündüm. Nasıl oluyor da böylesi katliamlar yıllar yılı gizlenebiliyor, perdelenebiliyor, hiç olmamış gibi tarihin karanlıklarına gömülüyor ya da gereklilik, haklılık gibi ideolojik gözbağlarıyla artbas edilebiliyor? Bu film 2007de değil de, kırk yıl önce, 1967de çekilseydi ve ben aynı filmi 1971 yılında seyretseydim ne olurdu? Stalinin bu kan banyosunu doğal karşılar mıydım? Burjuvazinin yalanları deyip geçer miydim? Ne var canım, sınıf mücadelesi bu, onlar da bizimkileri öldürüyorlardı, bu iş karşılıklı, bu subaylar da eninde sonunda koyu Katolik karşıdevrimcilerdi mi derdim? Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum o zaman seyretseydim ne diyeceğimi. Bildiğim tek şey şu: İnsan algısı tamamen sosyal gelişmelerle ve ona bağlı olarak da insanın sosyal bilincinin gelişmesiyle bağlantılı bir şey. İsaac Deutscherin Stalinini 1969 yılında okuduğumda neden hiçbir şey algılamadım, roman okur gibi okudum ve Staline hayran olmaya devam ettim de, aynı yazarın Troçkilerini 1981 yılında okumak bende birdenbire bir bilinç sıçramasına yol açtı? Çünkü 1969 yılında henüz önümde yaşanmış fazla bir deney yoktu. Coşkumuz sonsuzdu ama akılla birleşmiyordu. 1980e geldiğimizde ise artık yirmi yıllık bir deneyim oluşmuştu ve bu işin sırf coşkuyla gitmeyeceğini, aklın ve eleştirelliğin de gerekli olduğunu kavrayacak kadar akıllanmıştım.
Her neyse. Bu yazıda esas tartışmak istediğim bu da değil aslında. Beni yıllardır düşündüren, bütün bunlar artık bilindiği, inkâr edilemez bir şekilde ortaya çıktığı, filmlerle, romanlarla ortaya döküldüğü halde hâlâ aynı yolda gidip örneğin Staline toz kondurmayanların, hadi diyelim ki toz kondurulmasına mecburen katlansalar da, onu devrimci liderler panteonunda tutmakta ısrar edenlerin nasıl bir ruh halini içinde olabillecekleri, hatta hayatlarını hiçbir şey olmamış gibi nasıl normal seyrinde idame ettirebildikleridir?
Ben, 1980den bu yana bu sorunla aktif olarak uğraşan biriyim. Bu konuda Türkçe ve İngilizce binlerce kitap, makale ve metin okumuşumdur. Yapılanları edilenleri o kadar iyi bilirim ki, daha leb denmeden leblebiyi anlayabilecek hale gelmişimdir. Buna rağmen Wajdanın Katyn filmi beni sarsmaya devam edebiliyor, general Vasili Blokhinin aşağıda okuyacağınız biyografisinin özetini çevirdiğim halde, olay görsel olarak tüm canlılığıyla önüme gelince hâlâ bu kadarını da bilmiyordum, yeniden hayret ettim diyebiliyorum. Peki ya, bütün bunlar olmamış gibi davranabilenler, olmamıştır diyemedikleri halde yönelimlerini ve hayatlarını hiçbir iç sarsıntı geçirmeksizin (ya da öyle görünerek) sürdürebilenler?
General Blokhin, sonunda alkole vurmuş, alkolle beynini uyuşturmuş, delirmiş ve intihar etmiş. İçki beyni uyuşturur ama vicdanı da uyuşturabilir mi?
Gün Zileli
20 Haziran 2011
http://www.gunzileli.com/2011/06/20/katyn-ormani-katliami%E2%80%A6/
Anıt mezarlığın sonraki kısmı, bir öncekinden çok daha gösterişsiz olmasına rağmen, konunun bizdeki meraklıları için yeni ve şaşırtıcı bilgiler sunduğu kanısındayım. Katyn adı popüler kültürde Polonyalı savaş esirleri ve onların Naziler mi, yoksa Sovyetler tarafından mı katlediği muammasıyla özdeştir. Ancak Katyn Ormanı, 1940 ilkbaharında Sovyetler tarafından (Birkaç Halaçoğlu muadili Rus dışında artık bir kenara bırakılan resmi Sovyet versiyonuna göre sonbaharda Naziler tarafından) öldürülen Polonyalı ve 1943 Mayısında Almanlar tarafından öldürülen Sovyet savaş esirlerinin yanı sıra 1937-1938 yıllarında NKVDnin boğazladığı yaklaşık yedi bin (FSB arşiv kayıtlarına göre 2988′inin ismi belirlenmiş) Sovyet vatandaşının da mezarı! Tarihsel sıralamayı gözünüzün önüne getirince farkına varıyorsunuz: Katyn Ormanı Alman işgaline kadar NKVDnin kontrolünde. Burası -kelimenin tam anlamıyla- onların evi!
Bu noktada biraz durup bir kez daha Katyn Ormanı Tarihine dönelim:
Belgeler, 1920lerin sonundan itibaren Katyn Ormanının, Smolenskin işkence odalarında öldürülen Sovyet vatandaşlarının gizlice gömüldüğü bir mezarlık olduğunu ortaya koyuyor. Bu durumu dolaylı yoldan doğrulayan bir olgu da orman arazisinin bir bölümünün OGPU Batı Bölgesi Yönetiminin tasarrufuna devredilmesi ve Dinyepere bakan Kozyi Goryde NKVD Yazlığı olarak adlandırılan binanın inşasıdır.
Başlangıçta NKVDnin Smolensk biriminde çalışan yöneticiler için dinlenme yeri olarak inşa edilen bu yazlık, 1930ların ortalarına doğru elden geçirilerek çeşitli işler için kullanılmaya başlandı ve Katyn Ormanına giriş kapatıldı.
Katyn'deki NKVD Yazlığı (1920'lerin sonu - 1940'ların başı)
Katyn'deki NKVD Yazlığı (1920'lerin sonu - 1940'ların başı, Foto: Katyn-Memorial Arşivi)
Konuyla ilgili başka makaleleri de okuyunca bu durumun sadece Smolensk NKVD yönetimine özgü olmadığını görüyoruz. 1940 baharında Polonyalı tutsakların öldürüldüğü Harkov, Kalinin gibi yok etme merkezlerinde de bu işlem cezaevlerinin yanı sıra NKVDye ait arazilerde gerçekleştiriliyor. Bu mekanlar 1920lerden beri bu tip işler için kullanılagelmekte. Yani bir nevi uzmanlaşma, aşinalık ve alışmışlık söz konusu. Katyn, daha ortada İkinci Dünya Savaşı ve Naziler yokken Sovyet güvenlik örgütlerinin her köşesini avuçlarının içi gibi bildiği bir mezarlıktan başka bir şey değildi!
Kaldığımız yerden devam edelim. Anıt mezar yetkilileri, Katynde gömülü Polonyalılarla ilgili gizli saklı bir şey kalmadığı düşüncesinde. Ancak Sovyet yurttaşlarının durumu daha farklı. Smolenskte kurşuna dizilen ve Katyne gömülen yaklaşık 7000 respressiya kurbanından 3000 kadarının isimleri belirlenmiş ancak kim nerede yatıyor, henüz tam olarak bilinmiyor. Bu yüzden anıt mezarlığın bu kısmına platformlar inşa edilmiş. Toprağa basmadan bu platformlar üzerinde yürüyebiliyorsunuz. Bununla birlikte birkaç mezarın yeri belli. Basitçe etrafını çevirmişler. Polonyalı subayların yattığı yere göre nispeten sadeler.
Katyn o kadar güzel bir yer ki, bir süre sonra nerede olduğumuzu, niye geldiğimizi unutup doğayı seyre dalıyoruz, ağaçkakanları fotoğraflıyoruz. Hatta kendimizi iyice kaptırıp yaban çileklerinin ve yaban mersinlerinin peşine düşüyoruz, kuzey iklimine özgü sivrisineklerse bizim. [2. not: Dört yerimden ısırıyorlar. Sağ elim bir süre sonra şişiyor. Üç gün balon gibi bir elle geziyorum. Görenler arı soktu sanıyor. Üstünden bir hafta geçmesine rağmen hala sızlıyor.]
Ormandaki gezimizi tamamladıktan sonra, sıra müze ve sergi salonuna geliyor. Önce 1937 sergisine giriyoruz. Sovyet güvenlik birimlerinin arşivlerinden bazı belgelerin kopyaları, fotoğraflar, mektuplar, afişler, gazete kupürleri, kitaplar ve kişisel eşyalar sergileniyor. Smolenskli şu veya bu yurttaşın hayatındaki en talihsiz yıl olan 1937′de devletle karşı karşıya gelişlerini, daha doğrusu devletin yüreklerinin üzerine çöküşünü işaretliyor bu şeyler.
Sergilenen mektupların bazılarına kurbanların şaşkınlığı damgasını vurmuş. Kendilerine neyin çarptığını anlayamamış gibiler. Umutsuzca kocalarının, kardeşlerinin, akrabalarının halk düşmanı olmadığını yetkili makamlara anlatmaya çalışıyorlar. Sonuç elbette ki olumsuz.
Suçlamaların ipe sapa gelmezliği de ayrıca dikkat çekici. Dün Moskova-Minsk otoyolu inşaatı projesinin başına getirilen bir mühendis, bugün faşist ajanı troçkist-buharinist sağ sapmanın bir parçası olmuş bir halk düşmanı damgasını yiyiveriyor. Bu damgayı bir kere yemek, mühendisin kendisi için idam, geride bıraktıkları içinse sürgün, aşağılama, yoksulluk ve sefalet demek.
Katyn Ormanıyla bir şekilde ilişkili olan serginin bir ucu da Vyazemlaga uzanıyor. Vyazma Islah ve Çalışma Kampı. Bir gulag. Moskova-Minsk otoyolunu 1936 Şubatında kurulan bu kampın sakinleri inşa ediyor. Vyazemlag da diğerleri gibi NKVD yönetiminde. 1936-1938 arası nüfusu 12,000 ila 56,000 arasında değişen kampta zorla çalıştırılan çok sayıda Smolenskli var.
Sergide ayrıca Sovyetler Birliğinde sosyalizmin inşasını öven devlet kaynaklı materyallere yer verilmiş. Propaganda afişleri, Stalinin söylevlerinden alıntılar
Materyallerde dün Iskra ile çakılan kıvılcımla başlayan yolda bugün sosyalizmin inşasının tamamlandığı ve artık sıranın komünizme geldiğinden bahsediliyor. Bir söylev alıntısında insanın insan üzerindeki sömürüsünün ortadan kaldırıldığı müjdeleniyor.
Sergilenen tüm eşya sözünü işte tam bu anda söylüyor: Stalin ve cellatları sosyalizmin inşasının tamamlandığını ilan ederken Sovyet yurttaşları, işçiler, köylüler, sanatçılar, mühendisler, kadınlar ve erkeklerin kalpleri Vyazemlagla Katyn arasında sallanan sarkaçla birlikte güp güp ediyor! Eskiden Stalinin 1937′de sosyalizmin inşasının tamamlandığını ilan edişi propagandadan ibarettir. İçi boş bir böbürlenme ve meydan okumadır. şeklinde düşünürken, bu sergiyi ziyaretimden sonra anlamış durumdayım ki, Stalin ve SBKP propaganda peşinde değillerdi. Sosyalizmden anladıkları buydu! Kırsal emeğin kolektif çiftliklerde birleştirilmesi, sanayileşme, tek parti iktidarı, bütün bunlara ayak direyenlerin ya da direneceğinden şüphe edilenlerin ve yakınlarının fiziki imhası ya da köle olarak imar işlerinde kullanılması. Hepsi bu. Ve evet, bütün bunlar başarıyla gerçekleştirildiğine göre sosyalizmin inşasının tamamlandığı ilan etmekte bir sakınca yoktur!
...
mustafa yılmaz
http://www.gunzileli.com/2011/07/04/katyn-ormani-mustafa-yilmaz/
SYRIZA anti-komünizmin gazına bastı: Katın yalanı tekrar servis edildi
SYRIZA'nın günlük gazetesi Avgi'de (Şafak), Naziler tarafından anti-komünist propagandanın önemli bir unsuru olarak kullanılan Katın Katliamı'nı konu alan bir yazı kaleme alındı. Yazıda boşa çıkan Nazi argümanları savunuldu.
SYRIZA'nın günlük yayın organı olan I Avgi 'de (Şafak), Nazilerin düzenlediği ama yıllarca anti-komünist çevreler ve özellikle Hitler Almanyası'nın propaganda şefi Göbbels tarafından Sovyetler düzenlemiş gibi anlatılan Katın Katliamı'na dair skandal bir köşe yazısı çıktı.
"Avrupa Tarihinde Trajik Bir Sayfa" başlığıyla yazılan köşe yazısına KKE'nin günlük yayın organı Rizospastis'ten cevap verdi. Katın Katliamı'nın bir Nazi operasyonu olduğunun altını çizen Rizospastis, bulunan mezarlarda Almanya'da üretilmiş ipler ve cephanenin ortaya çıkmış olduğunu tekrar hatırlattı.
Göbbels, bir anısında şöyle diyordu:
"Ne yazık ki, Katın mezarlarında Alman cephanesi bulundu. Bu hadisenin çok gizli kalması çok önemlidir. Bu konu eğer düşmanın bilgisi dahilinde olursa, tüm Katın olayı suya düşecektir."
Katın'da öldürülen insanların anılarına ve çoğu tanıklığa ve Nazi propagandaları boşa çıkmış olmasına rağmen, batı hala Katın olayını Sovyetlerin suçuymuş gibi lanse etmekte.
KATIN KATLİAMI NEDİR?
SSCB ve Stalin'e karşı liberaller, emperyalistler ve Rusyalı işbirlikçi hainlerin sürdürdükleri en büyük manipülasyon ve karalama kampanyalarından biri, belki de en büyüğü Katın davasıdır.
Anti-Sovyetik cepheye göre 1940 yılında Sovyet ordusu tarafından enterne edilmiş olan Polonya subayları, polisleri ve sivillerinden 10 bin ya da 25 bin kişi Smolensk yakınlarındaki Katın ormanlarında güya Stalin'in emri ile kurşuna dizilmişler.
Öteki kampanyalar (örneğin Holodomor) gibi aslında bu da Hitler'in propaganda bakanı Göbbels'in yarım kalmış, başarısız olmuş bir dezinformasyon kampanyasıdır.
http://haber.sol.org.tr/dunya/syriza-anti-komunizmin-gazina-basti-katin-yalani-tekrar-servis-edildi-189975