Oktay Akbal'ı kaybettik
Bir süre tedavi gördükten sonra Muğlanın Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan evinde dinlenmeye çekilen Türk edebiyatının usta kalemlerinden, gazetemiz yazarı Oktay Akbal (92) yaşamını yitirdi.
Bir süre tedavi gördükten sonra Muğlanın Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan evinde dinlenmeye çekilen Türk edebiyatının usta kalemlerinden, gazetemiz yazarı Oktay Akbal (92) yaşamını yitirdi. Akbal, pazartesi günü düzenlenecek cenaze törenin ardından Akyaka Mezarlığında son yolculuğuna uğurlanacak.
Türk edebiyatında yaprak dökümü sürüyor. Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Tarık Dursun K. gibi nice usta kalemin aramızdan ayrıldığı bu yıl, Oktay Akbal da bugün saat 16.00'da yaşama gözlerini yumdu. Hiroşimalar Olmasın, Önce Ekmekler Bozuldu, Suçumuz İnsan Olmak gibi Türk edebiyatına damga vuran eserleri kaleme alan, gazetemizde de uzun yıllar köşe yazarlığı yapan Akbal, Akyakada yaşamını sürdürüyordu. Ancak son aylarda durumunun birkaç kez ağırlaşması üzerine hastaneye kaldırılmış, daha sonra ise evinde dinlenmeye çekilmişti.
TÜM AYDINLARIN BAŞI SAĞ OLSUN
Akbalın son anına kadar yanında bulunan dostlarından Hamdi Yücel Gürsoy, İlhan Selçuk ve Nail Çakırhanın ardından Oktay Akbalı da kaybetmek bizleri derinden sarstı.
Akbal, uzun zamandır hastanemizde tedavi altındaydı. Değişik rahatsızlıkları vardı ve tedavi görüyordu. Ancak 93 yaşına kadar yanında olabildik. Ülkemizin bütün aydın insanlarının başı sağ olsun dedi.
Akbal, pazartesi günü Akyaka Camisi'nde kılınacak öğle namazının ardından Akyaka Mezarlığından son yolculuğuna uğurlanacak.
Oktay Akbal kimdir?
20 Nisan 1923 tarihinde İstanbul'da doğdu. Avukat Salih Şehabettin Bey'in oğlu, ilk gerçekçi Türk romancılardan Ebubekir Hâzım Tepeyran'ın ana tarafından torunudur.
Kumkapı'daki Saint Benoit Fransız Lisesi'nde başladığı ortaöğrenimini, 1942 yılında İstiklal Lisesi'nde bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk (1944) ve Edebiyat (1946) fakültelerine devam etti, ancak yüksek öğrenimini yarıda bırakarak kendini yazarlığa verdi. 1943 ve 1944 yıllarında Servet-i Fünun Uyanış dergisinde sekreterlik, 1947 ve 1951 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda memurluk yaptı. Fakat yaşamını asıl anlamda gazetecilik yaparak kazanmıştır.
1939 ve 1940 yıllarında Yeni Sabah ve İkdam gazetelerinde çevirileri ve öyküleri yayımlanmıştır. 1944 ve 1946 yılları arasında Vakit gazetesinde eleştiriler ve tanıtma yazıları yazmıştır. Büyük Doğu dergisinde her hafta Dünya Fikir Sanat Hareketleri sütununu yazmış, 1951 ve 1956 yılları arasında Vatan gazetesinde, düzeltmen, sekreter ve yazı işleri müdürü olarak çalışmıştır. 1956'da köşe yazarlığına başlamıştır. 1969 yılından bu yana (kısa bir dönem Milliyet gazetesinde yazdı) Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığını sürdüren yazarımız Oktay Akbal, hastalığının ilerlemesi üzerine bu yılın başlarında yazılırına ara vermişti.
YAZMAYA İLKOKUL YILLARINDA BAŞLADI
Oktay Akbal yazmaya ilkokul yıllarında başladı. Çeşitli çocuk dergilerinde öyküleri yayımlandı. 1939'da, henüz lise öğrencisiyken yazdığı bir öykünün İkdam gazetesinde yayımlanmasıyla edebiyat dünyasına girdi. İkdam ve Yeni Sabah gazetelerinde hemen her gün bir öyküsü; Bin Bir Roman, Çocuk Haftası, Yıldız gibi gazete ve dergilerde yazıları, öyküleri ve çevirileri yayımlandı. Akbal'ın asıl anlamda öyküye yönelmesi Sait Faik'in Semaver adlı kitabını okumasından sonra başlamıştır.
Servet-i Fünun Uyanış dergisinde çalıştığı sıralarda başlayan eski yeni tartışmalarının ve yeni edebiyatın içinde yer alan Akbal'ın sanatında böylece asıl edebiyatçı dönemi açılmıştır. Kendi yaşam deneyimlerinden, çocukluk anılarından yola çıkan, küçük kent insanını da gözardı etmeyen duygulu öyküler yazmaya başlamıştır. Bunlar toplumsal olaylarla ilgili gözlemlere değil, anılara ya da düşlere dayalı, içe dönük hikâyelerdir. Akbal hikâyeleri, Behçet Necatigil'in deyişiyle "Konulu hikâyeler değil de, belli konular çevresinde oluşan anılar toplamıdır". Yazın çevrelerinde geniş ve olumlu yankı yapan Önce Ekmekler Bozuldu adlı ilk kitabını 1946'da çıkarmıştır. Onu, 1949'da Aşksız İnsanlar izlemiştir.
Garipler Sokağı ve Bizans Definesi adlı kitapları Rusçaya; Dondurmalı Sinema Sırpçaya çevrildi. Suçumuz İnsan Olmak adlı kitabı Erdoğan Tokatlı yönetiminde 1986 yılında filme çekildi.
Yazarın Kadıköy Özgürlük Parkı'nda bulunan heykeli
Anı
Anılarda Görmek
Cüce Çeşme Sokağı Nerde?
Hiroşimalı Masahi Nii
Kırmızı Tenteli Tramvay Babıali'de 50 Yıl
Şair Dostlarım
Şairlere Ölüm Yok
Hiroşimalar Olmasın
Çocuk kitabı
Dondurmalı Sinema
Yeşil Ev
Deneme
Bir de Simit Ağacı Olsaydı
Ölümsüz Oyun
Dost Kitapları
Geçmişin İçinden
Kanatlı Sözler Uçar mı?
Konumuz Edebiyat
Odamda Bir Güvercin
Önce Şiir Vardı
Senin Adın Aşk
Sözcüklerle Yolculuk
Temmuz Serçesi
Yaşam Bir Uzlaşmadır
Yaşasın Edebiyat
Yazar Bir Tanıktır
Yeryüzü Korkusu
Yüzyıldır Umutsuzluk
Zaman Sensin
Roman-Hikâye
Akşam Kuşları: Bütün Öyküleri 2
Atatürk Yaşadı mı?
Aşksız İnsanlar (Hikâye)
Batık Bir Gemi
Bayraklı Kapı: Bütün Öyküleri 1
Berber Aynası (Hikâye)
Bizans Definesi(Hikâye)
Düş Ekmeği
Ey Gece Kapını Üstüme Kapat
Garipler Sokağı
Güzel Düşlerin Sonu
Hücrede Karmen
İlkyaz Devrimi(Hikâye)
İnsan Bir Ormandır
İstinye Suları(Hikâye)
Karşı Kıyılar
Lunapark (Hikâye)
Önce Ekmekler Bozuldu(Hikâye)
Suçumuz İnsan Olmak (Cumhuriyet Kitapları)
Tarzan Öldü(Hikâye)
Yalnızlık Bana Yasak(Hikâye)
Yazmak Yaşamak (Cumhuriyet Kitapları)
Sancak Kırmızısı
Tarih
Atatürk Bir Gün Gelecek
Atatürk Bir Gün Gelecek 4. baskı(2008) Cumhuriyet Kitapları
Hiroşimalar Olmasın
Ödülleri
1950 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, Garipler Sokağı
1958 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, Suçumuz İnsan Olmak
1959 Sait Faik Hikaye Armağanı, Berber Aynası
1993 Sedat Simavi Ödülü, Senin Adın Aşk
2000 Orhan Kemal Roman Armağanı
Cumhuriyet
Oktay Akbal'ın son yazısı: Huzur
Ne oluyor bana. Deprem mi, yer sarsıntısı mı, dışardan gelen kamyon sesi mi? Ama bir şey var, içimde bombalar patlatıyor. Kurtuluş artıyor. İstanbulun Kurtuluşu değil de bambaşka...
Sonunda çareyi buldum. Yazmak, yine yazmak. Okurlara değil kendime. Hep kendimle konuşmayı, dertleşmeyi istemişimdir. Birkaç uzun süren hastalık geçirdim. Biliyorum bir süredir ayakta da durmak zorluğundan odamdan, daha doğrusu koltuğumdan ayrılamıyorum.
Bu benim bugünkü hikâyemin başlangıcı. Bir başlarsın, tutamazsın sonra. Gider gider, gittikçe ilerler. Hani bir başlasam derler ya. Başla, bitirse o olacak. Kime seslendiğini biliyorsa doğru, ya kimseyi ilgilendirmiyorsa sözcüklerinin yan yana gelmesi. Olsun, öyle de olsa bir anlamı vardır. Bu anlam sözcüğü çok şey ifade ediyor. Bir aramakla geçer yaşam derler. Yaşamın kendisi de bir aldatmaca değil mi?
Ben masalları sevmem. Hep iyiye güzele doğru yazılar yazıp içimi dökerim. Olanca içtenlikli aydınlığımla. Bir an ölüm gelmeli dersin. Ama gelmez. Onun da bir sırası mı vardır insana sunduğu. O kadar işte; otur kitabını oku, dışarısını seyret. Bak bir dost geldi durup dururken beni o eskimiş günlere götürdü. Becerdi ama içimde umut diye bir şey varsa, onu da yıktı, çökertti. Niye hep kendin, hep kendi duyarlılığın mı? Sen de benim gibi düşünmüyor musun; bu şubat, ya da mart sabahında pencereyi aç biraz soluk al. Nefes nefese tıkanmaktan sıyır kendini. Bu bir hasta raporu gibi. Gerçekte hepimiz hastayız, ölçüden ölçüye.
Ah şu daktilo önünde bir daha. Yıllar geçmiş sanki, onunla son buluşmamız gibi. Bitir sen şu karmakarışık duyguları, bir huzur bulabilsem...
Ali Sirmen
Oktay Akbal
Sevgili,
Bir haftalık seyahatten dönüşte aldım Oktay Akbalın haberini. Ayla Hanıma telefon ettim. Hastanedeydiler. Doktorlardan birinin şu sözleri ise endişe vericiydi:
-Şimdiye dek ölmek istiyorum dediğinde dilindeydi, bu defa vücudu da söylüyor.
Onunla tek taraflı tanışıklığımız başladığında ben ortaokul öğrencisiydim. O ise ünlü bir öykücü.
Ortaokulu bitirdiğimde Garipler Sokağını okumuş ve artık romancılığa geçiyor diye ahkâm kesmiştim. Gerçek-ten de kısa süre sonra Suçumuz İnsan Olmakı yazdı.
Yakın dostluğumuz 41 yıl önce bu günlerde Cumhuriyete girmemle başladı, ömür boyu sürdü.
Oktay Akbalı tek sözcükle özetle dersen, yanıtım sevecenlik olur.
Gerçekten de onun belirleyici niteliği, içindeki çocuğu hep canlı tutmuş sevecen bir insan olmasıdır.
Ünlülere, afur tafurlarından dolayı hep sakınımla yaklaşan eşsiz dostum Erim Gözen, Oktay Akbal ile bir kez bir masada birlikte olduktan sonra şunu söylemişti:
-Bu kadar alçakgönüllü ve sevecen adam az gördüm. Ne hoş insan!
***
Oktay Akbal ile ilgili kendisinin de sevdiği bir öyküm var. Daha önce de anlatmıştım, ama bir kez daha anlatayım:
Bir kitap imza günü için birlikte Adanaya gitmiştik. Refik Durbaş da vardı. Adanada âdettendir, Cumhuriyetteki arkadaşlar pavyona götürdüler bizi.
İçeride ilk gözüme çarpan, etrafta dolanan yaşı geçkince bir konsomatris hanım oldu.
Kadıncağız Oktay Akbalı görünce, sevinçle haykırdı:
-Ooo şair dostlarım!..
Masaya oturduk, arkadaşlar çevremizde dolanan hanımı işaret ederek,
-Hanımefendiyi masaya davet etmemiz
gerek dediler. Oktay Akbal itiraz etti:
-Canım ne konuşacağız.Kadın bunu duyunca öteden seslendi:
-Öyle demeyin Oktay Bey! Konuşacak bir şey buluruz, insan bir romandır.
Oktay Akbal utandı, kızardı, O zaman buyurun hanımefendi demek zorunda kaldı.
Hanımefendi bir sevinç çığlığı attı:
-Yaşasın edebiyat!
Ve gelip masaya oturur oturmaz Oktay Akbala dönerek sürdürdü konuşmasını:
-Biz de eskiden beri böyle değildik, sonradan bozulduk. Ama önce ekmekler bozuldu.
Ve kendi sorduğu soruya kendi cevap vererek devam etti:
-Suçumuz nedir biliyor musunuz Oktay Bey? Suçumuz insan olmak.
Oktay Akbalın bütün kitaplarını okumuş olduğu anlaşılan, her repliğinde onun kitaplarından birinin başlığıyla yanıt veren kadının Nerede oturuyorsunuz sorusuna vereceği cevabı ben de baştan tahmin etmiştim . Nitekim öyle de oldu:
-Garipler Sokağında
Baktım konuşma böyle sürüp tehlikeli sulara doğru sürükleniyor ben de aynı yöntemle kitap başlığına atıf yaparak, duruma müdahale etmek zorunluluğunu duydum:
-Aman Oktay Akbal dikkat! Yoksa sonra yarın Aylalar hesap sorar.
***
Bu olay gerçekte mi cereyan etti, yoksa hayal ürünü mü artık takdirine bırakırım; zaten sanal dünyayla gerçek dünyanın birbirlerine böylesine karıştığı bir ortamda önemi de yok.
Biz Oktay ve Ayla Akbal ile arada sohbet ederken, bu öyküyü anımsayıp güleriz.
Oktay Akbal ile dostluğumdan yalnız acı tatlı anılar kalmadı, ondan çok şey de öğrendim.
Hapse girmekten korkan, ama en baskıcı dönemlerde, en muhalif yazıları gözünü kırpmadan yazan, uyaranlara da kızan ve sonunda 12 Eylül döneminde bir yazısından dolayı hapse de düşen Oktay Akbaldan aydın cesaretinin ne olduğunu öğrendim. Bir de, böbürlenmeden direnmeyi.
Evet gerçekten Oktay Akbal böbürlenmez, direnirdi.
Duyduğuma göre artık direnmeyi de bırakmış.
Bunları, dostumun son acıları karşısında bir şey yapamamamın kederiyle yazıyorum
İyi bir hikayecimizdi, bazı hikayelerini okumuştum. Duygulu ve duyarlı bir insanımızı daha kaybettik. Işıklar yağsın üzerine.
Suçumuz insan olmak!-B. Sadık Albayrak
Büyük yazarlar, yapıtlarıyla yeni kavramlar getirirler. Her gün gördüğümüz, yaşadığımız bir gerçeği yoğunlaştırıp öyle bir yazarlar ki, onda, yaşamı açıklayan bir anahtar ortaya koyarlar. Kitaplardan çıkan bu kavramlar, imgeler ve tipler yaşamı geliştirmek ve değiştirmek için mücadele içinde ortak düşünümüzün yapıtaşlarını oluştururlar. Kapitalizmin bütün insani birikimi öğüttüğü, paranın çimentosuna indirip katılaştırdığı sürecin her sarsıntısında yazarın kitap adı açıklayıcı bir kavramdır: Önce Ekmekler Bozuldu. Çok geçmeden arkasından her şey
Hopada yaşamı çamura bulayıp bir anda boğan sel gibi, insanlık tarihi açısından anlık diyebileceğimiz elli altmış yıl içinde insanlığımızı metamorfoza uğratan bir kapitalizm salgını bizi bu hale getirmiştir.
O kadar kısadır. Padişahım çok yaşa!nın kulluk bukağısından kurtulup özgürleşerek insan olmanın, toplumsal bir yaşam içinde, dayanışma ahlakını geliştirerek, hastalıkların kaynaklarını kurutarak, yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırarak, adının bile çok şey vadettiği bir cumhuriyet olmanın tarihi, daha başlamadan bozulmaya uğramıştır. Bu bozulma içinde, insanlaşma sürecindekileri padişah istibdadını kat kat aşan baskılar karşılamıştır. Boşuna ücretli kölelik düzeni denmemiştir. Bu düzen gereğini yapacaktır. İnsan da bu düzene karşı savaşımını yapacaktır. Yalnızca soluk alıp veren bir iş makinesine indirgenmesine, umutlarının, aşklarının, çocuklarının çarçur edilmesine karşı direnecektir. Oktay Akbal, bu sürecin tam açıklayıcısı bir kavramı kitabına ad yapmıştır: Suçumuz İnsan Olmak.
Bir romanın adı olmaktan çıkıp yaşadığımız tarihin temel kavramına dönüşmüştür. Çünkü yaşadığımız tarih, artı değer sömürüsünün temel olduğu bu kapitalist düzende insan olmayı suç haline getirmiştir. İnsan olmanın bütün belirtileri, bu düzenin çimentosu içinde kalıplara dökülmüş, paketlenmiş, alınıp satılır mallara dönüştürülmüştür. Bu kalıpların dışında yaşamak değil, bunu düşünmek bile suçtur. Oktay Akbal, küçük bir romanda kapitalizmin felsefesini ya da hukuk felsefesini açığa çıkarmıştır: Suçumuz insan olmak!
Kapitalizmin bu hukuk felsefesinin, yaşamda en yalın, en çıplak biçimiyle ortaya çıkması, apaçık olması insana yakışan bir isyan içindedir. 2013 Haziran Ayaklanmasında, insanlığını korumak için birleşenlerin, meydana çıkanların üzerine günlerce zehirli gazlar, plastik kurşunlar atılmıştır ve deniz güzlüğüyle, işçi baretiyle, gaz maskesiyle bunlardan korunmak bile savcı iddianamelerinde suç ilan edilmiştir. Ağaçların kesilmesine, meydanların beton çarşılarla işgal edilmesine, insanlıktan nasibini almamış birinin diktatörlüğüne karşı çıkmak suç olmuştur. Yaşamı kurutanlara, bozanlara, çirkinleştirenlere insan davranışları sergileyerek isyan edenlere karşı düzenin saldırısının en iyi açıklamalarından birini Oktay Akbalın bu saptaması vermiştir: Suçumuz insan olmak!
Oktay Akbalın yazarlığı, Önce Ekmekler Bozuldu ile başlayan bu sürecin, Suçumuz İnsan Olmakta gelip dayandığı acımasız sonucu, yaşamın bin bir ayrıntısı ve zenginliği içinde ortaya koyar. O edebiyata insan açısından ve insanın gelişmesi, insana yakışır koşullar içinde yaşaması mücadelesi ufkundan bakan yazarlarımızdan biridir. Gerçekçidir.
Ekmeklerin bozulmasıyla başlayan yıkım sürecinden edebiyatımız, gerçekçi edebiyatımız da payına düşeni almıştır. Son temsilcilerini de birer birer yitirdiğimiz gerçekçi edebiyatımız, bugünün edebiyat bile diyemeyeceğimiz sistemin yazı pazarında aynı konumdadır: Suçumuz insanı yazmak!
Emperyalist kapitalizmin insanlığı yok edecek bir soruna dönüştüğü, dünyamızı kuşatan her sorun ve acının kaynağı olduğu bu kadar bilimsel bir doğru haline gelmişken, ondan kurtulmak için verilen savaşım neden bu kadar cılızdır? Yaşadığımız günlerde Irakta, Suriyede, ülkemizde insanlar katledilirken bunu durduracak örgütlenmemiz neden sonuç alıcı değildir? Yüz yılların en sıcak yazında bunalırken, dünyanın yaşam dengesini ortadan kaldıracak iklim çöküntüsü eşikteyken, bilim insanlarının bütün araştırmaları aynı suçluyu, kapitalist kâr düzenini gösterirken milyarlarca insan neden bunu önleyecek bir ortaklık geliştiremiyor?
Bütün bunlar, bizleri yıkıma uğratmaya devam ediyor, çünkü bunları durduracak ölçüde insan olamadık. İnsanlığın hukuk felsefesinden bakarsak, suçumuz insan olamamak!
Önce ekmekler bozuldu, ardından her şey
Gerçekçi ve insani edebiyat
Toplumcu ve devrimci felsefe, Plehanovun militan materyalizm derken vurguladığı felsefi mücadele
Aydınlanmanın getirdiği akla ve insana güven
Devrimin umut ve öfkesi
Milim milim bozularak bizi kafasız, elsiz ayaksız bıraktı
Materyalist bir felsefenin, hukuk felsefesinin, ahlak felsefesinin gerekliliğini de unutturdu bize sistem. Diyalektik felsefenin yerine aydınlanma ve akıl düşmanı, insanı yıkıma uğratan, özne ve iktidarı çokluk haline getiren, lafebesi, labirentli pek çok felsefe icat etti. Üniversite kürsülerinde maaşlı yüzlerce Prof. Dr.u ve tablet taşıyıcısı binlerce asistanıyla insanı eğitimle geliştirmenin, toplumu planlamayla düzenlemenin ne kadar korkunç bir düşünce olduğunu neredeyse hepimize kabul ettirdiler. En ideal olanı, kim kime dumduma felsefesini her türlü retorikle yıllardır yazıp çiziyorlar.
Süt yerine süttozuyla, süt mısır yerine GDOlu mısırla besledikleri gibi, felsefe ve edebiyat yerine de buna benzer taklitleriyle düşünsel potansiyelimizi işgal ettiler. İnsanlığı suça dönüştüren emperyalist kapitalizmi tespit ve teşhis etmemizi önlemek için
Her yere duvar örüp üstüne renkli doğa manzaraları çizer gibi, edebiyat ve felsefeyi yıkıp retorikle bizi aldatmaya çalışıyorlar.
Oktay Akbal, kapitalizmin insanı yoksullaştırmasına karşına direnen yazarlarımızdan biriydi. Onu da 28 Ağustos 2015te tozların evine yolcu ettik. Sömürüyü güzelleştiren edebiyat ve felsefenin retoriklerini parça parça ederek temel gerçeği görmemizi sağlayan gerçekçi bir yazarımızdı. Soframızdaki ekmekle emperyalist savaş arasındaki ilişkiyi göstermişti ve bu düzenin hukuk felsefesinin temel ilkesini kitabının adına yazmıştı. Suçumuz insan olmak!
Eğer hâlâ insanlar savaşlarda boğazlanıyorsa, kamyon kasalarında istiflenerek yeryüzünün başka bir parçasında yaşamaya diye onlarcası ölüme götürülüyorsa, kullaştırılmaya en küçük isyan hapishane ve mahkemeye çıkıyorsa, yaşamı zulüm haline çeviren bir düzene katlanmaya devam ediyorsak suç bizde.
Suçumuz insan olamamak!