HDP ile Tuğrul Türkeşi buluşturan ne
Barış Doster yazdı: HDP ile Tuğrul Türkeşi buluşturan ne
Terör örgütüyle arasındaki bağ bilinen HDPnin ardından, MHPnin kurucu liderinin oğlu Tuğrul Türkeşin de seçim hükümetinde yer alması, hem etnik bölücülükle dinci gericilik arasındaki bağı gösterdi, hem de milliyetçiliğin antiemperyalist, Cumhuriyetçi, laik duyarlılıklarını yitirmesiyle nerelere savrulduğunu gösterdi. Ama asıl, emperyalizmin; hepsi de kendi güdümünde olan etnik milliyetçiliği, dinci gericiliği ve NATO milliyetçiliğini aynı potada eritmedeki başarısını gösterdi. Toprak ağalarıyla, uyuşturucu baronlarıyla, AKPden gelme Dengir Mir Mehmet Fırat, son olarak Mehmet Ağarın Demokrat Partisinde görülen Celal Doğanla birlikte solculuk oynayan sözde sosyalist HDPli Levent Tüzeli, asıl partisi EMEPteki Mustafa Yalçıner gibi ağabeyleri uyarmasalar, HDP kontenjanından seçim hükümetine girer miydi? Bilemeyiz. Burada mesele; emek, eşitlik, ezilenler, sınıf, antiemperyalizm kavramlarını unutan Tüzelin bakan olup olmaması değil. Seçim hükümetine girenlerin, görevden kaçmayız, sorumluluk alırız, hükümete girer tezlerimizi savunuruz gibi inandırıcılıktan yoksun sözlerle, tutumlarını temellendirmeye çalışması da değil.
Mesele; bir sosyalistin nasıl olup da, etnik milliyetçi, emperyalizm uzantısı, her fırsatta ABDye selam çakıp, sadakatini bildiren, Çözüm sürecinde ABD 3. göz olsun diyen bir partide nasıl olup da yıllardır siyaset yaptığı. Mesele; bir milliyetçinin, bir yanına etnik ayrılıkçı partinin mebuslarını alarak, diğer yanına da milliyetçiliğin her türlüsünü ayaklar altına alan, anayasadan Türk milleti kavramını çıkarmaya çalışan, Türk kimliğini bir etnik kimlik olarak gören, kamu kurumlarından TC ibaresini kaldıran, milli orduya kumpas kuran, yabancılara toprak satışını hiçbir sınır ve mütekabiliyet ilkesi aramadan kabul eden, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yabancılara ve onların yerli uzantılarına satan, milli bayramları kutlamayı yasaklayan kadroları alarak bakanlık yapabilmesi.
Şu soruları sormak zorundayız: Emperyalizm güdümünde devrimcilik, emperyalizm güdümünde milliyetçilik, emperyalizm güdümünde Müslümanlık mümkün mü? Sözde dincilik, sözde solculuk, sözde milliyetçilik arasındaki bu ittifak dönemsel mi, yoksa yapısal mı? Emperyalizmin ihtiyaçlarıyla, Büyük Ortadoğu Projesiyle, Türkiyenin parçalanmasına dönük projelerle, ABD patentli ılımlı İslam projesiyle ilgili mi? Yanıtı vermek için tarihe dönelim ve sorularımızı çoğaltalım:
Adnan Menderesin örtülü ödeneğinden cömertçe beslenen Necip Fazıl Kısakürekin, yani günümüzde ülkemizi yöneten siyasi heyetin üstad dediği ünlü şairin, ABD destekli 12 Eylül 1980 darbesini alkışlaması tesadüf müydü? Peki ya ömrünün sonlarına doğru MHPyi desteklemesi? ABDnin bizim oğlanlar başardı dediği darbeyi, milli şahlanış, millet için hareket diye tanımlaması ne anlama geliyordu? Kenan Evrenin sağlığına duacı olması, Allah başımızdan eksik etmesin demesi neyin göstergesiydi. Necip Fazılın talebelerinin, yıllardır diline doladıkları Kenan Evren ve 12 Eylül düşmanlığı ne kadar samimi? Kenan Evren ve 12 Eylül olmasaydı, şimdiki konumlarında olurlar mıydı?
Yakın zamana kadar hükümetin can dostu, 2013 Aralık sonrasında ise can düşmanı olan Fethullah Gülenin, Kenan Evren ve 12 Eylül hakkındaki övgü dolu sözlerini, Evreni adeta cennetlik ilan etmesini nasıl yorumlamalı? Darbeciler tarafından nasıl korunup kollandığı bilinen Fethullah Gülenin, cuntanın başbakan yardımcısı, sonra da Cumhurbaşkanı Evrenin uyumlu başbakanı Nakşibendi Turgut Özalın, demokratlıklarının, sivilliklerinin, özgürlükçülerinin sınırı neydi? İslamcılarımızın Türkiyeyi terk edince Mısıra, Suudi Arabistana değil de, hep ABD, İngiltere ve Almanyaya gitmelerini neye yormalı? Merve Kavakçıdan Oya Akgönençe dek ABD vatandaşı olmalarını nasıl okumalı? Şevki Yılmazın, Hasan Mezarcının Cumhuriyet ve Atatürk aleyhinde ettikleri lafların yüzde birini ABD, Almanya, İngiltere aleyhine etmemelerini, arada seslendikleri kitleyi coşturmak için kapitalizm, siyonizm, emperyalizm karşıtı laflar edip, sonra da ABD, İngiltere, İsrailin en sevdiği partiyi desteklemelerini nasıl açıklamalı?
MESELE YAPISAL ve İDEOLOJİK
Bu soruları, birilerinin oğlunun ihale almasıyla, 400 bin liralık arazi aracına binmesiyle, kişisel borçlarının çokluğuyla, gelini ve damadına bakanlıklarda iş verilmesiyle, yeğeninin müsteşar yapılmasıyla yanıtlayamayız. Mesele yapısal, kökleri derinlerdedir. Türkiyede milliyetçilik, sağ cenahta, kof, boş, hamaset doludur. Soğuk Savaş yıllarında antikomünizm ve SSCB düşmanlığıyla beslenmiş, ABD yandaşlığı ve NATOculukla zehirlenmiştir. NATOya girmek için Kore Savaşına ABDnin yanında asker yollanmasına Türk sağı alkış tutmuştur. Adnan Menderes Türk ordusunun Korede ABDden sonra en çok kayıp veren ordu olmasıyla övünmüştür. Irak ve Suriyeye müdahaleyi düşünmüştür. Menderesin yönettiği Türkiye, Birleşmiş Milletlerde Cezayirin bağımsızlığı oylanırken çekimser kalmıştır. Turgut Özal da 1991 Körfez Bunalımına ABDnin yanında girmek için can atmıştır.
2003te 1 Mart tezkeresi geçsin diye AKP, TÜSİAD, ana akım medya ve cahil liberaller nasıl işbirliği yapmıştı, belleklerdedir. Irakın işgalini alkışlayan, Libyada önce Ne işi var NATOnun deyip, sonra U dönüşü yapan, Suriyeyi bölmeye çabalayan, ABDnin Afganistan işgaline Türk askeri yollayarak katkı sunan, İsraille görünüşteki gerginliğe rağmen, İsraili korumak için topraklarına füze kalkanı ve patriot yerleştirilen kimdir?
Milliyetçilerimiz de Ziya Gökalp, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Sadri Maksudi Arsal gibi isimlerin çok gerisindeler. O yüzden de bu öncü isimlerin laik, aydınlanmacı, cumhuriyetçi, toplumcu tutumlarının tersine işi dinciliğe, piyasa severliğe, Amerikancılığa vuruyorlar. Oysa onların sorunu da yapısal. Bir zamanlar Devlet Bahçelinin danışmanı olan Vedat Bilginin önce akil adam, sonra da AKP milletvekili olması veya Tuğrul Türkeşin bakanlığıyla görüldüğü üzere, iş kişisel tercihlerin ötesinde. Köklü ve derin. Bu konuda, seçkin aydınlarımızdan Kemal Üçüncünün yazıları, saptamaları dikkat çekici, ufuk açıcı.
YÖNSÜZLÜK ve YOZLAŞMANIN EVRENSEL BOYUTU
Bu sorunun bir de evrensel boyutu var, küreselleşmeyle yakından ilgili. O da şu: Sadece ülkemizde değil, dünyada da siyaset; pazarlama faaliyetine, siyasal partiler şirkete dönüştüler. Siyasetçiler de esnaf oldu, kaçınılmaz olarak. İtalyada Berlusconi, Fransada Sarkozy örnekleri ortada. İngiltere eski başbakanı Tony Blair, ABD eski başkanı Bill Clinton, Almanya eski başbakanı Gerhard Schröder danışmanlık, lobicilik, adını koyalım nüfuz ticareti yaparak büyük paralar kazanmıyorlar mı? İlke, ideoloji, program değil, iş takibi, ihale, belediye rantı konuşuluyor artık. Bu nedenle, parti genel başkanlarına günümüzde patron deniyor. Partiler de zaten programları doğrultusunda siyaset yapan, tüzüklerine uygun örgütlenen kurumlar değil. Kamu kaynaklarını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını talan etmek için faaliyet gösteren örgütlü yapılar. Sadece genel düzlemde değil, belediyelerde dönen dolaplar da bunu kanıtlıyor. O yüzden parti içi demokrasiye de gerek yok. Partilerin siyasetin okulu olması, parti tüzüğünün partinin anayasası olması, parti üyeliğinin, örgüt emeğinin esas olması, parti programının bağlayıcı olması gereksiz, anlamsız, işlevsiz.
Parti okullarında artık ideoloji öğretilmiyor. Tarih, hukuk, felsefe, sosyoloji, siyasal iktisat öğretilmiyor. Özel sektörün dev firmalarındaki tepe yöneticiler (CEO) ders veriyorlar parti okullarında. Derslerin adı da zaten piyasayla olan yakın bağlarını ortaya koyuyor: Liderlik okulu. O bağlamda siyasi partilere de genel başkan değil CEO gerekiyor. İhale dağıtmada; milletvekilliği, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği satmada daha başarılı oluyorlar çünkü. O yüzden parti kongreleri, ülkenin ve dünyanın sorunlarının konuşulduğu, çözüm yollarının tartışıldığı forumlar, tartışmalar, fikir şölenleri şeklinde geçmiyor. 3- 4 gün sürmüyor. Liste pazarlıkları yapılıyor. O yüzden de bir, bilemediniz iki günde bitiyor.
Sözün özü: Emperyalizm güdümlü İslamcılığın, milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın, müminlik, maneviyatçılık, mukaddesatçılık söylemlerinin gelip dayandığı yer, emperyalizm güdümlü Kürtçülük ve yine emperyalizm güdümlü vatansız solculukla ortaklıktır. Ve ekonomisi, eğitimi, sanayisi, savunması milli olmayan bir milletin kültürünün, milliyetçiliğinin, muhafazakârlığının, devrimciliğinin de milli, yerli, bağımsız ve özgün olması olanaksızdır.
Barış Doster
Odatv.com