Şimdi de kurallara sığınma, kurallarda kaçak arama derdine mi düştün? anti marksist yorumların yapılamayacağı söyleniyor kurallarda, senin bu sol düşmanlığın buraya girmiyor mu? Sana söylenmedik şey kalmıyor, sen yarabbi şükür deyip, kurallarda yazmıyor diyorsun? Kendini solcu olarak göstermeye çalışan, deşifre olan bir Aktrol müsün nesin? Solcuymuş! Ne zamandan beri sola düşmanlığı tescilli birileri solcu oldu bu ülkede? AKP solcusu musun? Proletersosyalist az bile söylemiş. Biz burada onun söylediklerini söyleyince tepki alıyorduk, bu tiplerin yazdıklarını sol eleştiri olarak görüp ciddi ciddi cevap mı yazmalıyız?
BÜYÜK YANILGILAR (II)
Bolşeviklerin Rusya'da devrim yaptığı hikayesine kanmamış olan azdır. Sağcı olsun, solcu olsun, buna inanan epey insan hala kalmıştır. Halbuki bu tarihin en büyük yalanlarından birisidir. Şanlı "Oktobr Revolüsyonu" elbet tamamen değilse de, büyük ölçüde hayal mahsulüdür. Gerçekler eğilip bükülerek durumdan bir devrim masalı çıkartılmıştır. O dönemde insanlar buna inanmaya razı, hatta istekliydi. Sanayileşmiş savaşın sonsuz dehşeti insanları buna hazırlamıştı.
1914-1990 arası aslında üç aşaması olan tek bir savaştır. 1914-18, 1939-45 ve 1945-1990 Soğuk Savaşı. 1918-39 arası da bunun çeşitli alt savaşlarıyla doludur. 1919-22 Türkiye ve 1936-39 İspanya gibi. 1990'da, Soğuk Savaşın sonu ile 1917'de başlayan Sovyet efsanesinin yıkılması bu uzun ve büyük savaşın son noktasıdır.
İşin doğrusu şöyledir:
Rusya apar topar sürüklendiği Birinci Dünya Savaşı'nda inanılmaz kayıplara uğramış ve Çarlık rejimi yıkılmıştı. 1917 Şubat devriminde Lenin Rusya'da olmadığı gibi, Bolşeviklerin pek bir rolleri de yoktu. Çar Nikola tahttan feragat ettikten sonra genel karargahtan ayrılıp Petrograd'a döndü ve evinin kapısında bir nöbetçi tarafından "Yoldaş Romanof, tutuklusun" sözleriyle karşılandı. İlk başta sadece ev hapsinde tutuldu. Şubat devrimi sonrasında Rusya sahipsiz kaldı. Duma ülkeye sahip çıkmaya çalıştı ama kurulan geçici hükümet güç sahibi değildi ve ordu kısa sürede dağıldı. Yazın girişilen bir darbenin engellenmesi Bolşeviklere prestij kazandırdı. Hükümet başkanı Kerensky sonbaharda işler kızışınca kaçıp ömrünü sürgünde tamamladı. İşte Bolşevikler tam da bu güç boşluğunda sahneye çıkıp, devrimci sosyalistlerin sol kanadı ile birlikte iktidara el koydular. Ekim İhtilali denilen olayın hemen arkasından yapılan Kurucu Meclis seçimlerinde Bolşevikler oyların sadece % 25'ini, Devrimci Sosyalistler ise % 58'ini aldılar. Geri kalan oylar da Anayasacı Demokratlar, burjuva partiler ve Menşevikler arasında paylaşıldı. Ordu birliklerinde yapılan seçimlerde de Bolşevikleri azınlıktaydı. Sadece Petrograd ve Moskova'daki asker oylarında çoğunlukları vardı. İşte, bu iki büyük kentteki askerlere dayanarak iktidara el koyacaklardı. Kurucu Meclis'i çalıştırmayıp 1918 Ocak ayında milletvekillerini Meclise sokmadılar. Bunun için Meclisin kapısındaki birkaç nöbetçi yeterli olmuştu.
Bolşevikler iktidarı aldıktan sonra ilk olarak işçi muhalefetini tasfiye ettiler ve yaptıkları işlerin söylediklerinden farklı olduğunu ilk anlayan grup olan devrimci Kronstad denizcilerini öldürdüler, sendikaları denetime aldılar ve ülke kanlı bir baskı altına girdi. Bu sırada sözde iktidar organı olan Sovyetler çoktan sadece biçimsel bir kurum haline gelmişti. Gerisi sonsuz baskıların devamıdır. İşçiler ve komünistlerden sonra, uluslar baskı altına alındı. Devrim lafları ise sürdürüldü, çünkü Bolşeviklerin bir efsane yaratması gerekiyordu. Şanlı devrim masalını yutturmak için Hıristiyan törenleri askeri geçitle birleştirildi. Din uluları yerine Marx, Engels ve Lenin'in putlaştırılmış resimleri ve dogmalaştırılmış sözleri Kızıl Maydan'da taşındı. Ayrıca, bu efsaneye, dünya emekçilerinin desteği için de gerek duyulmaktaydı. Rus devletinin dünya partileri üzerinde bir hegemonya aracı olarak Komintern kuruldu. Bu ikiyüzlü gösteriye kanmayan milyonlarca komünist hunharca öldürüldü.
Acıdır tarih, vesselam.''
owert bunu kim yazmış?
''Kaçak'a neden kibarlık gösterisinde bulunalım? Hangi nedenlerle, sanki solcu birşeyler söylüyormuş gibi onu ciddiye alalım? Buraya faşist olduğunu söyleyen biri gelse ve Kaçak'ın söylediklerini söylese ona kibarlık mı göstereceğiz?''
Faşist biri gelip bunu yapsa Kaçak'ın yaptığından yine daha iyidir. Adam hiç değilse açık açık faşistim diyor, kimliğini ortaya koyuyor, belli ölçülerde samimi. Böyle bir kimliğe gerekli cevabı verir, daha da fazla devam etmezsin. Ama Kaçak'ın yaptığı sinsice, onursuzca. Bir yandan kendini solcu aydın, düşünür, mücadelenin içinden çıkmış gibi pazarlıyor devamında ise tek yaptığı sola, devrimcilere küfretmek, iftira atmak. İşte sol görünümlü bu devletçi soytarılık en tehlikeli olanı. Bu tipler egemenler için en kullanışlı, halkın kafasını karıştırmak için en uygun tiplerdir. Hayatın her yerine serpiştirmişler bunlardan. Gazetelerde, park forumlarında, internet forumlarında vesaire.. Nabi Yağcı mesela bunun en tipik örneklerindendir. Örnekler çoğaltılabilir. Kaçak da işte bunlardan...
''Her yorumuyla sola saldırmaktan başka bir şey yapmayan ve bunu da solu küçümseyerek ''size akıl veriyorum'' şeklinde ortaya koyan biri için çok normal şeyler söylüyormuş gibi ciddiye mi almalıyız?''
İşte tüm bu durumlar nedeniyle ciddiye almamaktan öte bunların ifade kanallarını en azından kendi saflarımızda yok etmek gerek. Böyleleri bizim aramıza sızıp, rahatça zehirlerini dökememeli.
şöyle düşün bekir, şu yazdığın zırvaları halkın içinde, toplumun önünde söyleyebilir misin? sanal ortamda sanal mahlaslarla yazmak kolay. açık kimliğinle, herkesin önünde, çıkıp burakcan'ın, berkin'in intikamı alınsın diye öldürüldüğünü söyleyebilir misin?
veya mayın patlatılırken ölen küçük çocukların, çorbacıdaki polislere saldırılırken ölen çorbacının yakınlarının önünde, uykudayken basılıp da öldürülen polislerin yakınlarının önünde, kaza ihbarıyla çağrılıp öldürülen polisin dul eşinin önünde bu saçmalıkları söyleyebilir misin?
onların acılı gözlerine bakarak diyebilir misin ki "çocuklarınız, eşiniz, babanız, şu şu dava uğruna öldü"? arada kalıp ölenlerin yakınlarından özür dilesen kabul olunur mu? mesela karayılan özür diledi, ölen küçük kız için ve pusudan kaçarken öldürülen doktor için. sence kabul edilmiş midir özrü?
yasin börü için özür dilemediler ve zaten üstlenmediler de. üstlenmediler ama bu vahşice cinayeti sanki sağır, kör, dilsiz olmuşlar gibi, sanki 3 maymunu oynuyorlarmış gibi sütunlarında, sayfalarında doğru düzgün yazmadılar bile. devlet güçlerinin öldürdüğü çocukları, gençleri bangır bangır "devlet çocuk öldürüyooorrr", "devlet yine katliam yapıyooorrr" diye yazan bu devrimci(!) medya kalemşörleri, sanal medya müdavimleri, nedense yasin börü için de, burakcan için de suspus oldular.
ve ef'de bir üye, onun hakkında "hizbullahçıydı, kesin bilgi" deyiverdi!
düşün bekir'iğim, sami'ciğim, düşün; 16 yaşındaki bir çocuk alçakça, vahşice katlediliyor, apartmandan aşağı atılıyor, üzerinden arabayla geçiliyor; bu olayı kimin yaptığını değil, yanlışlığını konuşurken biri kalkıp "hizbullahçıydı, kesin bilgi" diyor. ne dersin?
bre insanoğluinsan! hizbullahçı olsa ne olur, 16 yaşında bir çocuk. çocukları savaştırıyorsun, onların ellerine bombalar verip attırıyorsun, ellerinin parçalanmasına sebep oluyorsun. bunlar çocuk yahu! sen kendi çocuğuna bunları yaptırır mısın? alır okutursun, üzerine titizlenirsin, kaygılanırsın. ama başkasının çocuğu ve senin gözünde sadece kafa sayısı, sadece malzeme.
bu solculuk mu? solculuk bu mu?
sami'ciğim, bekir'im, söyle bana, dhkp-c burakcan'ı öldürdü ve bunu sahiplenirken "berkin'in intikamı alındı" diye sahiplendi. yani mahalleye katliam yapmaya gelen birilerine karşı savunma değil, "intikam" olarak yansıttı. ama gerektiğinde "savunma" oluyor, öyle mi? bense sana soruyorum, orada mıydın? gördün mü? okuduklarına inanır mısın sorgulamadan? saf mısın? yoksa basit bir aparatçik mi, manüplatör mü?
saf olduğunu varsayarak yumuşak ve anlayışlı yazmaya devam ediyorum. ama basit bir aparatçiksen ve alçak bir manüplatörsen, o yönde bir hava sezinlersem, yazım üslubum değişir.
bekir'ciğim, sami, demişsin ki, "neden benimle pass'ı tartışmıyor?" bekir'im, sen kimsin ki seninle pass'ı tartışayım? şaka şaka... tartışayım da konumuz pass değil ki. ben pass'ı da yanlış buluyorum ve eleştirisini de çok yerde yaptım zaten ama bu devirde, çoktan bayatlamış, paslanmış pass'ı tartışacaksam karşımda biraz bilen birisini görmek isterim. çok istiyorsan aç pass başlığı, orada tartışalım. ama sf'dekilerle pass'ı tartışıyorduk, kaçıkaçıverdiler nedense.
konumuz pass değil. ben mahir'lerin pass anlayışını eleştiririm ama onların mücadelesine, devrimci anısına asla saygısızlık etmem. aksine, onların anısını daima yükseklerde tutarım. yanlıştır, ama devrimcidir, erdemlidir, değerlidir.
ama bugünün dhkp-c'si içi boşalmıştır, yozlaşmıştır, çürümüştür. karikatürize olmuştur, manüple olmuştur, şaibeli olmuştur. bunu da defalarca yazdım, açıkladım. elindeki gencecik kadroları, ellerine uyduruk silahlar verip, narin bedenlerine bombalar bağlayıp, basit hedeflere yönlendiren ve aleni onları harcayan, ziyan eden böyle başka bir örgüt var mıdır?
savcıyı neden vurdular kimbilir? o gençleri gönderip ışidvari pozları verdirdiler. neden? ne anlamı vardı ve ne işe yaradı? bana bunu söyleyebilir misin bekir?
haydi bana bol hakaret ve bol hamasetle karışık bir miktar saçmaladın diyelim. peki bunları o savcının dul eşine ve yetim çocuklarına söyleyebilir misin? gözlerinin içine bakıp, gözlerini kırpmadan, bunun anlamlı ve devrimci bir eylem olduğunu anlatabilir misin?
eğer evet diyorsan, o zaman sen insanî değerler anlamında düşmüş-bitmiş birisin demektir. evet diyemiyorsan ve başka saçmalıkları bana sıralayacaksan, o zaman da bil ki, saçmalamakla bir yere varamazsın.
bekir'im, ben çorum, maraş katliamları yaşanırken halkın savunmasına karşı çıkmadım. aksine, onlar tabii ki gerekliydi ve başarılı olunabildiği yerlerde halkı korudu. olunamayan yerlerde korkunç katliamlar yaptılar. tabii ki silahı savunma olacak. ama bugün bunu dhkp-c yapıyor mu? sence öyle mi? gerçekten inanıyor musun? yoksa aleni yalan mı söylüyorsun? okuduğun dergilerden bunu söylüyorsan safsın derim. yok bilerek konuştuğunu söylersen yalan söylüyorsundur.
bekir'im, sami'ciğim, dergilere inanma. onlara fazla önem verme. aklını çalıştır. sorgula. yazdıklarım üzerine biraz düşün. bak, sen bana hakaret ediyorsun, ben yine de düzgün (belki biraz alaycı) ve kibar cevaplar veriyorum. seni bu zırvalıklardan düze çıkarmaya çalışıyorum. hemen çalakalem cevap verme. yazdıklarımı iyi oku, üzerinde düşün. olmayacak anlamlara çekmeden, sana ne demek, ne anlatmak istediğim üzerinde biraz düşün. ondan sonra cevabın varsa efendice ver. öyle masa başından, klavye tuşlarından pass'ı-mass'ı ağzına almaya da kalkma. haydi şimdi pass'tır git.
"6-Sitemizde her ne sebebten olursa olsun küfür ve hakaret edilemez. Kişi, kurum ve katılımcılara küçük düşürücü, alaycı ifadeler kullanılamaz."
http://www.solpaylasim.com/k5-forum-kurallari.html
Zeytinyağı yağı gibi de üste çıkmaya çalışıyorsun. Bu ilk değil, buraya geldiğin günden beri bu sol düşmanlığından vazgeçmedin. 1 ay boyunca cezalısın.