Kitleyi arkasına almamış silahlı propaganda tekniklerini benimsemiyorum. Bu tür eylemlerin sola fayda getireceğine de inanmıyorum. Dünyada hiçbir örneği bulunmuyor. Almanya, Japonya ve İtalya'da benzer örgütler ortaya çıkmıştı ve hiçbir müspet sonuç yaratamadan da siyaset sahnesinden çekildiler. Silahlı propagandayı devre dışı bıraktığımızda kitlelerin düzenle bağını kopartacak başka yolların bulunması lazım geldiğine inanıyorum. Sadece propaganda ve ajitasyon, kitap bildiri dağıtmak yeterli gelmiyor. Kitleleri sokağa çağırmanın yolu sokağa inmeden mi bunu yapmak yoksa sokaktan mı seslenmek, düşünülmesi gerekiyor. Halk öncü olarak belirleyeceği bir sol partiyi sokakta görmek istemez mi? Daha etkili bir yöntem olamaz mı? Sokak derken kastım kürt hareketinin her türlü eylemine katılmak değil. Böyle bir görüntü kürt siyasetinin desteklendiği anlamına gelmekte ve kürt hareketi dışında sempati de uyandırmamaktadır. Hatta nefret uyandırmakta ve bölücülük olarak algılanmaktadır. Bunu söylemiyorum. Sokağa çıkmayı halkı sokağa çıkarmanın koşulu olarak görüyorum. Buna aktif siyasi mücadele de diyebiliriz. Böyle bir yöntem halkla kucaklaşabilmeyi kolaylaştırabilir.
Ne olacak bu solun hâli? - Kemal Okuyan
“Sol ne zaman birleşecek” diye soruyordu birisi… Beriki “solun halktan kopuk olması”ndan şikayetçiydi… “Lider yok” diyordu bir başkası, şöyle heyecan uyandıracak yeni bir yüz, yeni bir yaklaşım… “Eskiye saplanıp kalmamalı”ydı “yeni yüz” arayanı destekleyen bir ötekine göre… Kimisiyse “İngiltere’yi örnek alıp Corbyn’i incelemek gerekir” düşüncesindeydi…
Velhasıl herkes soldan dertliydi, herkesin solu ayağa kaldıracak bir yol haritası mevcuttu, solun tepetaklak giden bir futbol takımından misliyle fazla akıl hocası vardı. Komşunun çocuğunu (bu bir gün Ufuk, bir gün Çipras, bir gün Corbyn’dir) her fırsatta evladına örnek gösteren anne babalar gibi şikayet ediliyor, reçeteler hazırlanıyor, arada çok kızınca “bunlardan bir şey olmaz” diye kestirip atılıyordu.
Belki ilk yanıtlanması gereken sorulmuyordu: Sol nedir, solun sınırları nerede başlar?
Belki sol kavramını artık bir kenara koyup solun içindeki ayrımların net bir biçimde ortaya çıkmasını sağlamak gerekiyordu.
Belki yalnızca ya da temel olarak seçimlere odaklanıldığında solu sadece ve sadece hüsranın bekleyeceği daha açık bir biçimde söylemenin zamanı gelmişti.
(...)
Olacağı şu…
Titizlikle emekçiler örgütlenecek, seçim manyağı olmadan, 365 gün, 24 saat kapitalizmin yıkılması gerektiğine ve yıkılabileceğine inanan, bunun için mücadele eden insanların sayısı artırılacak, dik durulacak, boyun eğilmeyecek ve sermaye düzeninin derin bir krizinde ortaya çıkacak tarihsel fırsat kaçırılmayacak.
https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/ne-olacak-bu-solun-hali-276316
Kapitalizm altında sosyalistlerin ne yapması gerektiği sorusunun yanıtı kapitalizmden sosyalizme nasıl geçileceğinin, bir başka deyişle siyasal iktidarın nasıl alınacağı konusuyla doğrudan ilintilidir. Peki nasıl; bu sorunun yanıtı çok bilinmeyenli bir denklem midir? Hayır, değildir. Genel bir yaklaşımla, bir yanda işçi sınıfının eli, bacağı, tırnağı değil, proletaryanın aklı olan ve kitlelerle bağ kurabilmiş bir Leninist parti olacak, bir taraftan da hem Leninist partide, hem sendikalarda örgütlenebilmiş ve artık ''eskisi gibi yönetilmek istemeyen'' bir kitlenin mevcudiyeti olacak. Siyasal alt üst öncelikle bu iki yapının varlığı ve tek bir yapı gibi hareket etme özelliği kazanmasıyla birlikte doğru strateji ve taktiklerle siyasal iktidarın kazanılmasını hedefine koyması ve sonuçta sürecin başarıya ulaşmasıyla mümkün hale gelebilecek...
Daha basiti...
Öncelikle bir Leninist bir partiye...
Ve ''eskisi gibi yönetilmek istemeyen'' bir halk'a ihtiyaç var...
Eskisi gibi yönetilmek istemeyen emekçi kesimlerin varlığı nesnel durumla ilgili. Kapitalist süreç böyle bir devrimci durumu bir şekilde ve eninde sonunda somut bir gerçeklik haline getirecektir.
Önemli soru, sınıfın partiye ihtiyaç duyduğu momentte öyle bir partinin hazır olması için yapılması gereken şey nedir? Leninist bir parti, katı bir demokratik merkeziyetçilik yeterli midir? Böyle bir parti yapısıyla kitlelerin gözünü ve yönünü çevirecekleri bir yapı oluşturabilmek, Lenin'den bu yana yüz yılı aşkın bir zaman da geçmişken mümkün müdür, yeterli midir?
Bu soruyu daha da somut bir hale getirmek zorundayız, diye düşünüyorum. Şöyle: kitlelerin dönüp bakabilmesi ve aklı ve öncülüğünü kabul edebilmesi için o partinin adının Komünist ve iç işleyişinin demokratik merkeziyetçi olabilmesi yeterli gelir mi?
Benim bu konuda kaygılarım var, öteden beri bir yandan demokratik merkeziyetçilik derken öte yandan da biraz daha gevşetilmiş ve sosyalist aydınlar konusunda da ''ufak tefek'' farklılıkları sorun etmeyen bir yapıdan söz etmeye çalışmam bundan...
Olur mu bilmem, ama önemli ve bir şekilde olabilmeli...
Konu başlığı ''kapitalizm altında sosyalistler ne yapmalı?'' Yanıt da belli aslında, sosyalizm için mücadele etmeli. Sosyalizm için mücadele de en başta siyaset yoluyla halk sınıflarını etkilemekten, toplumsal alanda güçlenmekten geçiyor; bu konu öyle şapkadan tavşan çıkarmak veya nette bulunan bir takım cümleleri pek de anlamadan, ezberlemek ve papağan gibi tekrarlamaktan da geçmiyor. Bir de...
Evet bir de, şu sanal ortamın verdiği cesaretle kerameti kendinden menkul bir solculuk taraftarı olmamayı önemsemek gerek. Neydi o günler, inanılmazdı, ''istişareye yatmak''tan bile söz edilir olmuştu. Kapital iki kez hatmedilmişti de herhalde yetmemiş olacak ki, bir üçüncüsüne yatılacağı konusu ballandıra ballandıra anlatılır olmuştu. Böyle günlerden geçtik. SSCB yıkıldığında saldırılarını arttıran neo-liberal ideolojinin etkisinde ''başka bir sosyalizm!'' arayışında olmaktan kurtulmaya çalışmak bile ''ne yapılmalı'' sorusunun bir yanıtıdır.
Sosyalist mücadele bir örgütlü mücadeleyi kapsar. Yapılabiliyorsa siyasal açıdan partini bulacaksın ve gerçek yaşamının bir yerinde partili bir yaşam olacak; ne yapılmalı sorusunun yanıtı bir anlamda bu.
Samimi olmak, kendine oynamamak; yine sanallıktan cesaret alarak bir iki kişiyi kandırmak ve bu yolla ego tatmini yaşamak da solculuk ve dahi enternasyonallik olmadığının bilincinde bu tür patolojik sorunlar yaşayanları deşifre etmek ve olmuyorsa ciddiye almamak da ne yapılmalı sorusunun bir yanıtıdır.
Sanal ortamda bu tür işi AKP trollüğüne kadar vardıranlara dikkat etmek de yine ne yapılmalı sorusunun bir karşılığıdır...
Okumadan bilmek mümkün değildir; okumak, anlamaya, kavramaya çalışmak solcu olabilmenin önemli bir parçası; akıl yürütmek bir de. Aristo mantığının gerisinden -şaka gibi- diyalektikten söz etmeye çalışmak gerçekten komik. Çevremizde bulunan bir iki kişiyi kandırmak pahasına bu kadar komikliğe değer mi? Son günlerde çokça değinmeye çalıştığımız devlet, düzen partiler konusuna bakalım. Düzen partileri de olsa hepsi için ''bir ve aynı'' denilebilir mi? Sınıfsal kökenleri aynı diye böyle bir yaklaşım bir ezber haline dönüştürülebilir mi? Hitler Almanya'sı örneğin, Hitlerin devleti ele geçirip devletleşmesinin hiç mi önemi olmayacak? Faşizmle demokrasiyi aynılaştırmanın koskoca bir yanlışlık olduğunu anlamayacak bir akıldan hiç solcu falan olabilir mi? Ama bizde özellikle sanalda oluyor ve adı da ''enternasyonalist komünistlik'' oluyor!
Üslup önemli. ''Efendim''li ve gereğinden fazla nezaketli cümleler kurulmasından söz etmiyorum; yeterince bilgiye sahip olunmadan biliyormuş gibi, çok çok biliyormuş gibi tutturulan bir anlatım biçimini işaret ediyorum. Hiç bilmediğini bildiğin bir konuda biraz önce internette bulduğun bir cümleyi cımbızlamanın bilmek anlamına gelmediği anlaşılmak zorunda. Bilmek, bilgi böyle bir şey değil. Bilgi edinmenin ve sonuçta o bilginin bir düşünceye dönüşmesi bu şekilde bir yaklaşımla oluşmaz. Türkiye'de yaşıyoruz; gözümüzün önünde bir yaşam sürüp gidiyor ve bizim de içinde bulunduğumuz o yaşamla örtüşmeyen herhangi bir bilginin gerçekliğinden söz edilemez. Güncellik analiz edilmeden, güncel olanla ilişki kurulmadan geçmiş ve gelecek arasında bir bağlantı kurulamaz. Bilgi havada kaldıktan ve bugünü anlamamızda etkili olamadıktan sonra bir faydası yoktur. Bu koşullarda Marksizmden söz edebilmenin ise hiç anlamı yoktur.
Ne yapılmalı sorusunun yanıtı sanıyorum özellikle sanalda yıllar boyu yaşananları da hatırlayıp ne yapılmaması gerektiğini kavramaktan geçiyor. Ne yapılmamasını kavrarsak, sanırım eninde sonunda ne yapılması gerektiği sorusunun yanıtını da kendimizce bulabilmek mümkün hale gelecektir.