Yeryüzünün kızıllığını gördük, gökyüzünün maviliğini yaşayacağız!
O gün gökyüzü mavimiydi bilmiyorum, ama yeryüzü kızıldı.
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
Tanığım; Söylenen sözün, yazılan kitabın, dilin, aklın yetmediğine
Tanığım; Bildiklerimizin griliğine, gündüzlerin karalığına, bakışların donukluğuna
Tanığım; Sana, bana, bize, insanlığa
Tanığım; Duran her nabzın gerçekliğine, bu gerçeklikte yeşeren hayatın yeşil ağacına
Soğukkanlı olmalıydık, beceremedik. Yerde yatan ölülerimizin kanları meydana boşalırken, kanın soğudunu gördük, dokunduk, hissettik ama soğukkanlı olamadık.
Çok okuduk, çok tartıştık. Kimi zaman aramızda yaptığımız konuşmalarda örnekler verdik belki. Katliamları anlattık birbirimize, kitlesel ölümleri, barbarlığı, vahşiliği, arkasında yatan gerçekliği. Üst üste yığılmış insan bedenleri arasında hangisinin yaşadığını aramak, yok o kadar bilmiyorduk henüz yaşamı.
Televizyonda izlerdik, resimlerini görürdük, öfkelenir, duygulanır, kimi zaman ağlardık. Sonuçlar çıkartırdık, barbarlığı yıkmanın aciliyetini anlatırdık. Durup bekleme zamanı değil, mücadeleyi güçlendirme zamanı derdik. Ölenlere son görevimizi yapma telaşına düşer, bıraktıkları yerden devralırdık bayrağı. Ama bunları hiç bir arada yapacağımız aklımıza gelmezdi. Paramparça olan insanlarımızın arasında, gözyaşlarımız onların kanlarına karışırken, en ufak yaşam belirtisi olanı hastaneye yetiştirme çabası
Atılan gaza, yolu kapatan polise, gelmeyen ambulansa, çaresizliğe lanet okuma
Ölüm
Yaşam
İkisi de gerçek ama birbirlerine hiç bu kadar yakın olduklarını görmedim. Bağrışlar, feryatlar, yardım isteyenler, parçalanmış bedenlere sarılarak ağıt yakanlar, üstüste yığılmış insanlarımız arasında tanıdık arayanlar, yaralıları oradan çıkartmaya çalışanlar
Yolu açın!, ambulans!. Ne kadar çok duyduk o gün bu haykırışı. Her duyduğumuzda irkildik. Acaba yaşıyor muydu?
Siz hiç zamanın durduğunu gördünüz mü? Aradan üç gün geçti ve ben halen bir iki saati kaç gün olarak yaşadık bilemiyorum. İyisin, iyi olacaksın, dediğim kaç kişi şimdi yaşamıyor bilemiyorum. Sakin ol, senin durumun iyi, daha ağır yaralı insanlarımız var dediğim genç ne oldu? Tek bacağı isabet eden bilyelerden parçalanmış amcanın elini tuttuğumda bana su deyişi ve daha nicesi
Bir de gözlerini gökyüzünde sabitlemişlerimiz
Belki onlarda olup biteni anlamaya çalışıyorlardı, belki garipsiyorlardı. Kimisi gökyüzünde özgürlük düşü görüyordu. Kimisi kendinden öncekilerin orada olduğunu düşünüyordu belki.
Kimisi evrenin büyüklüğünü ölçmeye çalışıyordu. Kim bilir belki uzayda yaşam olup olmadığını düşünüyorlardı. Belki başka bir yerde yaşam arayanların varolan yaşamları hiçe sayması tuhaf geliyordu
O gün gökyüzü mavimiydi bilmiyorum, ama yeryüzü kızıldı. Bildiğim bir başka şey ise artık Kürtçe yakılan ağıtların ne anlama geldiği. O gün orada olanlar, tek kelime Kürtçe bilmeyenlerimizin hepsi, biliyoruz. Unutamayız!
Ve siz, biz, hepimiz unutamayız Ankarayı
Unutma; düşen her insanımızda zayıfladı insanlığın nabzı.
Unutma; alacaklar hanemize yeni yıldızlar eklendi.
Gidenler için, kalanlar için, insanlık için kazanmak boynumuzun borcu
Kazanacağız!
Kızıl Bayrak