Kandırıldım
Ve Murat Belge de 5 yıl sonra aynı sözü söyledi...
Taraf gazetesi yazarı Murat Belge, kendisinin de bulunduğu Akil İnsanlar Heyetine ilişkin Heyet konu mankeni gibiydi dedi. Belge ayrıca 2010 Referandumunda Evet oyu kullanmasına dair Kendimi kandırılmış hissediyorum açıklamasında bulundu.
Murat Belge, Cemaatin gazetelerinden Bugünde Hüseyin Keleşe konuştu. Taraf yazarı Belgenin Akil İnsanlar Heyeti ve 2010 Referandumuna dair söyledikleri özetle şöyle:
(...) *Akil İnsanlar Heyetindeydiniz. Ümitle başlayan bir süreçti. Ancak Geziyi gerekçe göstererek istifa ettiniz heyetten.
Akil Adamlara şüpheci olarak girdim. Beşir Atalay telefon etti. Ben de Bırakın, ben akil makil değilim dedim. Bu da onu şaka gibi aldı, ısrar etti. Sonra resmi olarak çağırdılar. Bir kere benim bir ilkem var. Bir iş yapmaya çağırdıkları zaman, o iş iyi bir işse, çağırana güvenmesem de giderim. Çoğu zamanda güvenmemekte haklı çıkarım. Bu da tamamen aynı hikâye. Adı Akil Adamlar ama Akil Adamlık falan yok burada. Zaten bizden beklenen bir şey yoktu.
ELiMiZE SADECE DEFTER KALEM VERİLDi
*Sadece Gidin görünün gibi bir format mı vardı?
Evet. Bir de şu, mesela ben Güneydoğu Bölgesindeydim. Bizler en lüzumsuz adamlardık. Çünkü biz gidip Kürtlere Barış iyidir diye anlatacağız. Zaten Kürtler bunun iyi olduğunu biliyorlar. Bize de ihtiyaçları yok. Mesele bunu Türklere anlatmakta. Hükümet iyi yapıyor arkadaşlar, önyargılarınızı bir yana bırakın. Barış gelecek falan gibi şeyler söylenmesiydi iş. Yetkiler, imkânlar verilmeliydi. Senin tıkandığın yerde o adamların bu işi götürmesini mümkün kılacak aletler, anahtarlar verilmeliydi. Bize verilmiş bir şey yok. Sadece defter kalem verildi, Kürtler söyleyecek biz yazacağız. Bunun için bize de ihtiyaç yoktu. Hükümet gider, vali gider o işi onlar halledebilirdi.
*Amiyane tabirle Akil İnsanlar Konu mankeni gibi miydi?
Ee öyle tabii. Öyle.
*Bu ifadeyi yazıyorum.
Tabii tabii.
(...)
DEMOKRASİDEN VAZGEÇTİ
*2010 Referandumuyla birlikte hem partide hem de hükümet politikalarında değişmelerin başladığı söylendi. Referandumla düzenlenen yasalardan bir dönüş olduğu görülüyor. Evet diyenler kandırıldı mı?
Bence evet. Zaten bütün bu olanlar bir kandırmaca haline geldi sonunda. Ben de doğrusu kendimi kandırılmış hissediyorum. Elim kırılaydı da oy vermeseydim diyecek halim yok. O zamanın şartlarında doğru davrandığımı düşünüyorum. Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli. Sanıyorum olay şu; Türkiyede İslamcı hareket kendini her zaman bir tehdit altında hissettiği için, korunma ihtiyacı duyuyordu. Sanırım genel olarak demokrasi ve AB karşısındaki tavır, bu korunma ihtiyacıydı. Ama ondan sonra kendini iktidar sahibi hissetmeye başlayınca memleket için demokrasiden vazgeçmeye başladı. Yani Ben burada 150 gram daha garantideyim dediği zaman 150 gram daha eksiltti demokrasiyi. (...)
Odatv.com
AKP iktidar olunca önce sevindim sonra üzüldüm
Murat Belgenin 2010 Referandumuna dair Bugün Gazetesine yaptığı Kandırıldım açıklamasına benzer bir çıkış da Yazar Ayşe Kulinden geldi.
Murat Belgenin 2010 Referandumuna dair Bugün Gazetesine yaptığı Kandırıldım açıklamasına benzer bir çıkış da Yazar Ayşe Kulinden geldi. Ayşe Kulin AKPnin iktidara gelmesine başta sevindiğini belirtip Ama şunu gördüm ki, din adına konuşan insanlarda ahlâk sıfır dedi.
Cemaatin bir diğer gazetesi Zamanın Pazar ekinden Ali Pektaşa konuşan Ayşe Kulinin ilgili açıklamaları özetle şöyle:
(
)
Ancak en baştaki AKP ile günümüzde eleştirilen parti arasında büyük bir fark yok mu?
Olmaz olur mu? Ben AKP'ye oy vermedim benim yaşam tarzımı temsil eden bir parti değil. Ama sandıktan çıkıp iktidar olmasına sevindim. Nihayetinde benim memleketimin partisi. Bu ülkede o parti gibi düşünen insanlar var ve ben onlara saygı duyuyorum. Hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız. Solcu partiler, aşırı muhafazakar partiler de iktidara gelebilir. İktidara gelsinler normalleşelim, bunlara alışalım. Birlikte yaşamayı öğrenelim. Yanımdaki başörtülü beni rahatsız etmesin, ben de onu rahatsız etmeyeyim. Bu düşüncelerle sevinmiştim. Başında çok iyi işler yaptıklarını kabul ediyorum. Ekonomi sıçradı, AB ile ilişkiler hızlandı, birçok hayırlı işler yapıyorlardı.
DİNDARLIĞIN İÇİ BOŞALTILDI
Peki sonra ne oldu?
Sonra birdenbire şunu gördüm ve ona çok üzüldüm. AKP dindarız diye başa gelen bir partiydi. Dikkat edin muhafazakarız diye değil. Çünkü çok kısa bir dönemin dışında bu ülkeyi hep sağ muhafazakar partiler idare etti. Ama şunu gördüm ki, din adına konuşan insanlarda ahlâk sıfır. Bu, insana müthiş bir moral çöküntüsü yaşatıyor. Ben de dindar bir ailede büyüdüm. Bir tarafım Boşnak'tır. Hıristiyan bir toplumun içinde dayanma gücüne sahip olmak için dinine dört elle sarılmış insanlardır. Diğer tarafım da Çerkes'tir. Onlar da aynı şekilde dinine hassasiyet gösterir. Böyle bir ailede büyüdüğüm için İslâm'ın en ulvi tarafları bana çocukken öğretildi. Müslüman ahlâklıdır, merhametlidir, temizdir. Kibir korkunç bir şeydir. Ben bu değerlerle büyüdüm. Ama bir bakıyorum ki karşımda dindar olduğunu söyleyen ama bütün bunları yıkmış sadece şekilden ibaret kalmış insanlar var. Din ve dindarlık sözcüğünün içini boşaltmış olmaları beni çok üzüyor. Çünkü artık gençlik Müslümanlığı hırçınlık ve hoyratlık olarak görüyor. Buna tepki iki türlü oluyor. Bu dinse ben dindar değilim diyor ya da elinde palası kırbacı olan insanlar çıkıyor ortaya. Çok büyük ve korkunç bir zarar verdiler dindarlığa. Dindarlıkla yan yana gelmeyecek kelimeler yan yana geldi maalesef. (
)
Odatv.com
Doğrunun ne olduğunu anlamak için bu liberallere kulak vermek lazım, bu adamlar ne derse, doğru bu adamların söylediklerinin tam tersi. Kandırılmaya ve aldanmaya bu kadar yatkın insanlar her zaman yanılmaya açıktır. Yanılmamak için bu adamlardan uzak durmak lazım. Bunlar topyekün AKP'ye destek veriyorlardı, anayasa referandumunda memleketin ileri demokrasiye kavuşacağını umuyorlardı. Koca koca yazar ve aydınların hepsinin birden yanılması beklenebilir miydi, beklemeyenler vardı, onlar da ''yetmez ama evet'' dediler. Şimdi pişkin pişkin ''yanıldık'' diyorlar. Bazılarını da fena halde yanılttılar. Şimdi rotalarını HDP'ye çevirdiler. Ağızlarında yine demokrasi özgürlük falan! Bana bulaşmasınlar, yemek isteyenler yesin.
Kandırılmış pişkinler ülkesi - Nilgün Cerrahoğlu
Blair Irak savaşı için sonunda özür diledi.
CNNde Fareed Zakarianın sorularını yanıtlarken kendisini izledim...
Yüzünde kılını kıpırdatmadan Saddamın kitle imha silahlarına dair istihbaratın yanlış çıkması ve işgalin planlamasına ilişkin hatalar yüzünden özür dilerim dedi ve ekledi:
Sonrasını öngöremediğimiz için de özür dilerim.
Eski İngiltere Başbakanı, Irak savaşının yarattığı destablizasyon sonucunda IŞİDın çıkışındaki sorumluluğu da kabulleniyor.
Yüz binler yaşamını yitirmiş...
Kalanlar yerlerini, yurtlarını, sevdiklerini, evlerini barklarını kaybetmiş; din savaşlarına girmişler. .olan olmuş; Blair özür dilese ne olur, dilemese ne olur? diye düşünebilirsiniz...
Ama kazın ayağı öyle değil işte.
Bu felaketin ve trajedinin bir tarihi sorumluluğu var.
Blair o sorumluluğu, şimdi tüm sonuçlarıyla yüklenmiş oluyor.
Kandırıldım diye artistlik yapmıyor.
İkiyüzlülük festivali gibi
Biz böyle bir yüzleşmeye ömrü billah tanık olmuyoruz.
Siyasi sınıf ve aydınlar bizde hiç hata yapmıyor ve yalnız kandırılıyorlar.
Ülkeyi yönetenler ya -örneğin- FETÖ-Fethullah Gülen terör örgütü(!) tarafından kandırılıyor...
Ya tescilli terör örgütü PKKnin oyununa geliyorlar.
Ya da dışarda Suriyenin başındaki eli kanlı diktatör Esad onları kandırıyor.
Kandırılıyorlar da kandırılıyorlar...
Sadece siyasi kadrolar mı, aydınlar da kandırılmak konusunda profesyonel.
Kandırılanlar kervanına hafta sonu en son Murat Belge katıldı.
Baştan çıkarılıp hüsrana terk edilen genç kızlar gibi Kendimi kandırılmış hissediyorum diyen Belge ekliyor:
Daha önce desteklediğimiz uydurma Erdoğanmış. Kendini iktidar sahibi hissetmeye başlayınca demokrasiden vazgeçmeye başladı... 2010 referandumunda Evet diyenler kandırıldı!
Gözünü siyasete açarken daha Demokrasi amaç değil araçtır diyen, Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker şiirlerini okuyan, Referansımız İslamdır. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz diye konuşan bir liderin gerçek siyasi
kimliğini yeni keşfetmişler...
Kıyamam.
Ya büyük bir ikiyüzlülük festivali bu, ya da memlekette kullanışlı aptal havuzu çok geniş.
Kandırıldık diyenlerin listesi artık o kadar uzadı ki, ben saymayı bıraktım.
Onlar nasılsa kendilerini biliyor.
Biliyor da.. insan gene de neden acaba bizde sorumluluk konumunda bulunan bunca insan, bu kadar rahatlıkla kandırıldım! diyebiliyor, diye düşünmeden edemiyor.
Bilinmeyen K faktörü
Ortak profillerine bakıldığında, Erdoğan tarafından kandırılan aydınların en baskın özelliğinin bir defa, kibir olduğunu görüyoruz.
Onlar zinhar hata yapmıyor. Kandırıldıklarını söyledikleri anda bile, geri dönüp baktıklarında zamanın şartlarında doğru davrandıklarını düşünüyorlar.
Murat Belge de bugün bunu diyor. Ve ekliyor: Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli.
Hah... O yanıltan şey ne acaba?
O yok. Veya çok muğlak.
Bu gizemli kandırılma-K ya da yanıltma-Y faktörü bizde ayrıntılandırılmıyor ve asla masaya yatırılmıyor.
Biri de çıkıp Blairin yaptığı gibi Olanları öngöremediğim için özür dilerim! demiyor.
Bunda Türk kamuoyunun zayıf olmasının da rolü büyük.
Kandırıldım diyen hiç kimseye Türkiyede bedel ödetilmiyor.
Blair; Irak savaşındaki palavraları yüzünden hem liderliği, hem başbakanlığı yitirdi.
O gün bugün de nereye gitse önüne bu yalan konuyor.
Bizde karnından konuşmanın bedeli yok.
Bu ister cumhurbaşkanı, ister Dün dündür, bugün bugündür! ekolünü sorumsuzlukla sürdüren aydınlar olsun.
*Cumhuriyet
Kandırıldım!-L. DOĞAN TILIÇ
Hafta sonunda iki röportaja dalıp gittim bir süre. Biri, Murat Belgenin, Bizim desteklediğimiz, doğru işler yapan adam uydurma bir Tayyip Erdoğanmış, 2010 referandumunda evet diyenler kandırıldı dediği röportaj. Diğeri Bülent Arınçın çok şey söylediği ve o çok şey arasında bir de, TRT bana ambargo koydu dediği röportaj.
Belge için fazla söze gerek yok, sanal alemin cin çocukları diyeceklerini demişler zaten. Sen kalk yıllarca solculara akıl sat, sonra solda dursa entelektüel kalibresine dudak bükeceğin bir sağcı aklını başından alsın. Yazık!
Şimdi, Kandım deyip daha ergen olmamış çocuk pişmanlığı sergilemek, eğer sizin kanmanızın sonucu milyonların yanması olduysa ne anlam ifade eder, kendileri düşünsün.
Artık sattığı akılların solda bir alıcısı kalmadığından, bundan böyle Belgenin kanması da yanması da sadece kendini ilgilendirir.
Arınç öyle değil ama
Aslında onun söylediklerinde de bir tür kandırıldım havası var. Yine de tepkileri farklı; Belgenin tepkisi zavallıca, Arınçınki şövalyece!
Şövalyece, çünkü kendilerini kandıranlara, kandırıldık demeden meydan okuyor. Birilerine olan sevgimi de biraz kaybetmiş olabilirim derken kimi, kimleri kastettiği belli. İnsan yol arkadaşını çok iyi seçmeli. Ama yola çıktıklarını, yolda bulduklarında değişirsen işler yürümez derken de mesajı çok net Arınçın. Bunları entelektüel vaaz babından söylemiyor; kendine dair de bir siyasi yol haritasının ipuçlarını veriyor.
Açıktan sordular; Beşinci parti olabilir mi? Buna da genel bir cevap verdi. Hangi parti çuvallarsa, içinden rahatsızlar çıkacaktır. Ancak, Arınçın söylediklerinden AKPden bir grup ayrılacak da başka parti kuracaklar anlaşılmamalı. Asıl meydan okuma da orada işte!
Parti içinde yeni yetmeler güruhu dediklerine, Zaten bunların toplumda karşılığı yok. Bir araya gelseler ne olacak, parti kursalar ne olacaklar demeye kalkarlarsa, başka türlü bir tepki verebiliriz, Bizi imtihan etmeye kalkmasınlar derken, asıl AKPyi alıp götürmeyi ima ediyor partinin abisi. Partinin asıl sahipleri AKPyi alacak, yeni yetmeler Sarayın etrafında öylece kalacak! Hesap, bir grubu alıp çıkmak değil, bu. Bunu hesap ettiği için, hâlâ ve hiç toz kondurmadan AKP için çabalıyor Arınç. Seçim sonrası konuşmak üzere
Neyse, bu da onların iç işi.
Ama, Bana ambargo uyguluyorlar, benim sorumlu olduğum TRT de dahil deyince iş benim alanıma da giriyor. Basın ve ifade özgürlüğü, yıllardır meslek örgütlerinde uğruna bedeller ödeyerek mücadele ettiğimiz konu. Dün bizi yerden yere vuranların da ifade özgürlüğünü savunuyorsak bugün, Arınçın özgürlüğünü de savunmak bize kalacak belki.
O yüzden, önce Arınça sorumlu olduğu dönemde TRTnin ifade özgürlüğü ve ambargolar karnesini anımsatmakta yarar var.
Arınçın sorumlu olduğu TRTde emek ve meslek örgütleri KESK, DİSK, TTB, TMMOBa hep ambargo uygulandı. Eylemleri, etkinlikleri haberleştirilmedi, başkanları hiçbir TRT programına çıkarılmadı. CHPnin Milletçe Alkışlıyoruz reklam filminin TRT sansürüne uğradığını hatırlasın. DİSK/Birleşik Metal-İşin 29 Ocakta 22 fabrikada başlattığı grevi görmezken, Bakanlar Kurulunun grev erteleme kararının çarşaf çarşaf verilişini gözünün önüne getirsin.
7 Haziran seçimleri öncesi hangi partiye TRTde kaç dakika yer verildiğine de bir baksın Arınç. Cumhurbaşkanlığı Seçimi döneminde üç TRT kanalında Erdoğana 533 dakika, İhsanoğluna 3 dakika 25 saniye ve Demirtaşa 45 saniye yer verilmesini vicdanında bir tartsın.
7 Ekim 2012 tarihinde Alevi Bektaşi Federasyonu ve Alevi Dernekleri Federasyonunun Ankarada düzenlediği ve 150 bin kadar vatandaşın katıldığı Laik ve Demokratik Türkiye İçin Eşit Yurttaşlık Mitinginin neden tek satır haber olmadığını, bize değil de, TRT ambargosundan şikâyet eden kendine açıklasın.
Kandırıldım demek kolay şimdi. Ama bu, sözünüz dinleniyorken kandırdıklarınızın vebalinden kurtarmaz sizi!
Murat Belge kandırılmaya devam ediyor hâlâ!
Fatih Yaşlı
Dilek Doğan Pazar günü yaşamını yitirdi. Tam bir hafta önce evine düzenlenen polis baskınında ailesinin gözü önünde katledilmiş, günler boyunca yaşam mücadelesi vermişti. Olmadı, yasal mermilerle canı alınan gencecik insanların adlarının yanına bir ad daha eklendi.
Peki, Dilek bugün değil de, dört yıl önce öldürülmüş olsaydı, Murat Belge arkasından aşağıdaki satırları yazar mıydı?
Türkiye seçime yaklaşırken ben de birkaç günlüğüne Türkiyeden uzaklaştım. Ben yola çıkarken Armutluda kadın öldüğü, bir başkasının ağır yaralandığı haberini okuyordum. Nedir, nedendir, Türkiyede siyaset denince böyle bir şey anlamak gerekir? Ortalık kan revan içinde kalmadıkça siyaset siyaset olmaz? Birileri bununla AKPye oy kaybettireceğini umuyor herhalde.
Peki devamında, bir gazeteci kendisine Dileke Ergenekoncu dediniz mi diye sorduğunda, şu yanıtı verir miydi?
Kendisini değil ama onun bir çevresi var, çevresinin çevresi var. Toplumda her şey böyle olur. O kişiyle sınırlı değil. Bir bakana yumurta atan öğrencileri düşün
Niçin darbeler iyidir diyen Süheyl Batuma atmıyorlar?
Evet, çok büyük olasılıkla bunları yazar ve sonra da teyit ederdi. Çünkü bundan dört yıl önce Metin Lokumcu Hopada biber gazından yaşamını yitirdiğinde Armutlu yerine Hopa, kadın yerine adam sözcüklerini kullanarak yukarıdaki cümleleri kurmuştu. Türkiyede insanlar AKPnin iktidarını engellemek adına öldürülüyor, yumurtalı protesto eylemlerini düzenleyen öğrenciler ise Ergenekona ve darbecilere hizmet ediyordu.
Dilekin ölüm haberinin geldiği gün, Dilekin de canını alan yalanın saltanatını anlatan bir yazı yazmıştım bu köşede. İlginç bir tesadüf eseri, aynı gün Kabataş yalanının bir gazetecinin erotik fantezilerinden ibaret olduğunu içeriden bilgilerle öğrenmiş olduk. Tıpkı camide bira içtiler yalanı gibi bu da iğrenç bir senaryodan ibaretti ve yalanın saltanatının bir parçasıydı.
Daha ilginç bir tesadüf ise Murat Belgenin Bugün gazetesine verdiği röportaj oldu. Belge, 2010 referandumu için Elim kırılaydı da oy vermeseydim diyecek halim yok. O zamanın şartlarında doğru davrandığımı düşünüyorum. Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli diyerek kandırıldıklarını söylüyor, kandıkları şeyin de Erdoğan olduğunu şu cümlelerle ifade ediyordu: Daha önce bizim desteklediğimiz, doğru işler yapan adam uydurma bir Tayyip Erdoğanmış.
Kandırılmak mı? Bu nasıl bir kandırılmadır ki, kendisine hala sosyalistim diyen birine, devlet şiddetiyle katledilen bir öğretmen için yukarıdaki cümleleri kurdurabilmektedir? Bu nasıl bir saflıktır ki, Marksist külliyatı yalayıp yutmuş biri, sosyalist öğrencileri darbecilere hizmet etmekle suçlayabilmektedir?
Hayır, Belge ve diğerleri kandırılmadılar, Wilhelm Reichın Nazi Almanyasına destek veren Almanlar için söylediği gibi, kandırılmayı arzuladılar. Üstelik iddia ettikleri gibi uydurma bir Tayyip Erdoğana inanmadılar; o miti, o demokrasi savaşçısı mitini bizzat kendileri uydurdular ve uydurdukları o mite inanmaya başladılar, şeyhi uçuran mürit oldular. O mite inandıkları için de, düzmece davaları, sahte delilleri, yasadışı dinlemeleri, özel yetkili mahkemeleri meşrulaştırdılar, demokrasi diye diye diktaya giden yolun taşlarını adım adım döşediler.
Peki Murat Belgenin kandırıldık röportajını, 2010 referandumunun gerisindeki esas güç olan Cemaatin medya organlarından birine vermesine ne demeli?
2010 referandumu, rejimin elindeki son kalenin, yani yargının, o dönemin AKP-Cemaat koalisyonu tarafından ele geçirilmesi ve Cemaat kadrolarına devri anlamına geliyordu. Referandum sayesinde düzmece davalarla gerçekleştirilen tasfiye süreci daha da kolaylaşıyor, parti-devleti rejimine giden yolun en kritik aşaması böylece geçiliyordu.
O halde soralım: Murat Belge cemaat medyasında köşe yazmaya devam ederek ve Cemaat medyasından bir gazeteye kandırıldık diyerek ne yapmış oluyor?
Yaptığı şey basit, sırtını Cemaate dayamanın rahatlığı ve muhalifmiş gibi yaparak kimileri tarafından muteber aydın sayılmanın keyfiyle, bir kez daha kandırılıyor. Kandırılırken de, tıpkı diğer liberal arkadaşları gibi, Erdoğan-sonrası kurulacak olan ve Cemaatin de yer alacağı yeni iktidar bloğunda yeniden demokratçılık oynayacağı günlere hazırlanıyor. Ne diyelim, kandıranları bol olsun!
AKP’nin gerçek yüzünü doğru değerlendirememişim
Oya Baydar, "AKP’nin gerçek yüzünü ve özünü doğru değerlendirmemiş, özellikle Erdoğan faktörünü hesaba katmamış olduğum içindir bu" dedi.
Yazar Oya Baydar, “Bir özeleştiri yapmam gerekiyorsa, ki gerekiyor; demokrasiyi ilerletebilecek o maddelere evet dediğim için değil, AKP’nin gerçek yüzünü ve özünü doğru değerlendirmemiş, özellikle Erdoğan faktörünü hesaba katmamış olduğum içindir bu” dedi. Cemaat’in gazetesi Yarına Bakış’a konuşan Oya Baydar, bir yandan Silivri davalarında hukuk dışı uygulamalar yapıldığını belirtirken, bir yandan da o davalardaki iddialar üzerinden sanıkları suçladı.
Oya Baydar’ın Yarına Bakış’tan Murat Tokay'a yaptığı açıklamaların ilgili bölümleri şöyle:
“(…) Gerek Ergenekon davaları sürecinde gerekse 2010 referandumunda “yetmez ama evet” diyerek AK Parti’ye destek vermiştiniz. Pişman mısınız?
“Yetmez ama evet” meselesi başıma bela oldu, ulusalcı kesimlerde de siyasî değil, psikolojik bir hastalığa dönüştü. “Sol” mahalleye, ulusalcılara, demokrasiyi sadece kendileri için isteyen seçkincilere, istemezükçülüğü muhalefet sananlara yetmez ama evet’in anlamını anlatmak mümkün değil.
Neden?
Kökü çok derinlerde olan bir yenilmişlik duygusu içindeler ve bu yenilginin nedenleri üzerine düşünmek yerine, ağırlığını farklı düşünenlere yükleyerek rahatlıyorlar. Ben AKP’ye hiçbir zaman oy vermedim, parti olarak desteklemedim. Sosyalist kökenimden, dünya görüşümden, kültürel kodlarımızın farklılığından tutun da ateist olmama kadar, bu çizgi ve ideolojiyle kan uyuşmazlığım var.
BİR ÖZELEŞTİRİ YAPMAM GEREKİYORSA…
Eleştirilere yine de bir cevabınız vardır…
Bana doğru gelen bir düşünceyi, bir icraatı kimden geldiğine bakmadan, menşeini sormadan desteklerim. 1981 darbe anayasasının bazı antidemokratik maddelerinin değiştirilmesini halkoyuna sunan 2010 referandumunda evet oyu kullandım çünkü getirilen değişiklikler daha demokratikti, sivilleşmeye dönüktü, darbe anayasasında delikler açıyordu. Bugün de olsa, belki birkaçı hariç, o maddelere yine evet derim. Nitekim AKP bütün o demokratik özlü maddeleri geri aldı ve tümünü eskisinden beter hale getirdi. Bir özeleştiri yapmam gerekiyorsa, ki gerekiyor; demokrasiyi ilerletebilecek o maddelere evet dediğim için değil, AKP’nin gerçek yüzünü ve özünü doğru değerlendirmemiş, özellikle Erdoğan faktörünü hesaba katmamış olduğum içindir bu. Şimdi, Müslüman demokrat olunabileceğini ama siyasal İslam’ın özü itibarıyla demokrasiyle, özgür sivil toplumla bağdaşmadığını düşünüyorum.
DERİN DEVLET ERDOĞAN’I TESLİM ALDI
Doğu Perinçek, en mutlu zamanlarını yaşıyor. Veli Küçük yeniden protokole girdi. Bu bize neyi gösterir?
Gladyo’nun, derin devlet çetelerinin Erdoğan’ı ve iktidarı teslim almış olduklarını gösterir. Bunda o davaları sürdüren, şimdi “paralel” denilen yapıya bağımlı yargının payını da unutmamalıyız. O davalardaki hukuk dışı uygulamaların yargıya güveni sıfırlaması olmasaydı, Gladyocu katiller, darbeci paşalar şimdi mağdur kahramanlar olarak aramızda gezemezlerdi.
(…) “Cemaatin başına gelenler…”
Cemaat’e dönük operasyonlar iktidarın kendisine muhalif gördüğü bütün kesimleri yok etme, kaynaklarını kurutma kararlılığının bir parçası. Aynı zamanda da, devlete ve orduya tek başına hakim olarak öngördüğü rejim değişikliğini gerçekleştirme operasyonu. Ancak Cemaat’in başına gelenlerden daha vahimi Kürt hareketine karşı uygulandı, uygulanıyor; bunu da unutmayın.”
https://odatv4.com/akpnin-gercek-yuzunu-dogru-degerlendirememisim-0407161200.html
Bana doğru gelen bir düşünceyi, bir icraatı kimden geldiğine bakmadan, menşeini sormadan desteklerim. 1981 darbe anayasasının bazı antidemokratik maddelerinin değiştirilmesini halkoyuna sunan 2010 referandumunda evet oyu kullandım çünkü getirilen değişiklikler daha demokratikti, sivilleşmeye dönüktü, darbe anayasasında delikler açıyordu. Bugün de olsa, belki birkaçı hariç, o maddelere yine evet derim.
Böyle söylüyor Oya Baydar. Ve sorun da zaten burada. Faşizm yetkiyi aldığında, muktedir hale geldiğinde ve devlete dönüştüğünde neler yapacağını söyleyerek toplumun önüne çıkmaz ki! Hitler dönemin en ileri ulusu olarak nitelenen Almanları peşinden sürüklerken onlara savaş ve yıkım vaat etmedi. Daha güzel bir geleceği işaret etti. Sola düşen görev bunu önceden görebilmekte... Sol Bülent Arınç'ın söylediği ''devlet bağırsaklarını temizliyor'' yanılsamasının ardına düşmemeliydi. Yanlış burada yatıyor. AKP gibi bir partiden demokratikleşme ve özgürleşme hayali içine girmek yanlıştı. Bu yüzden ''evet''i de, ''yetmez ama evet''i de ve ''boykot''u da tepeden tırnağa yanlıştı. Gericiliğin karşısına tam boy dikilemedikten sonra ''Bana doğru gelen bir düşünceyi, bir icraatı kimden geldiğine bakmadan, menşeini sormadan desteklerim.'' demek, aradan onca zaman geçtikten sonra hala yinelemek anlaşılmaz bir tutum. Ufuk Uras da benzer bir savunu içinde. Sanırım bu sol liberallerin fıtratı böyle.
Oya Baydar eski bir TSİP'li. 70'li yıllarda İLKE adında bir sosyalist dergi çıkarmış. Derginin sahibi. Belli bir mücadelenin içinden geldiği de söylenebilir. Ne var ki, bir solcunun İslamcı bir partiyi desteklemesinin mantığını anlayabilmek o kadar zor ki.