İki işgal ve cumhuriyete giden yol
Mehmet Bozkurt
Ne yalan söylemeli tam olarak hatırlayamıyorum. Edası bir çalım Kemal Tahirmiş gibi ama yanılıyor da olabilirim. Notlarımın arasına bakındım bulamadım. Yazanı hatırlayamayan sözleri tıpa tıp nasıl hatırlarmış! Ne diyebilirim, pek çok doğru ve o nedenle de kelimesi kelimesine aktaramıyorum ancak, nasıl olmuşsa meali, üç aşağı beş yukarı aklımda kalmış:
Avanak Yunan, İzmiri; akılsız İngiliz İstanbulu işgal edip Türkün boğazına çökmeseydi, Sarı Paşa, Cumhuriyet şu yana, Ankarada meclisi bile kolayına açamazdı!
Evet... Buyurun... Kemal Tahirin fikirlerin katılırız ya da katılmayız, kurtuluş savaşına dair görüşlerine, romanlarındaki tarih tezlerine kendimizi yakın ya da uzak bulabiliriz ancak mealen aktarabildiğim bu sözlerinde hakikat payı epeyce varmış gibi geliyor bana.
Doğan Avcıoğlundan öğrendiğimize göre ilk kurşun Ermeni dönüşçülerine Dörtyolda atılmışsa da (Milli Kurtuluş tarihi,3.Kitap, s.1267) bu noktada ısrar etmeyip yaygın olarak bilinen İzmir Konakta atıldığı savına iştirak edecek olursak, Anadoluda silaha sarılma faslının İzmirin işgaliyle başladığını söyleyebiliriz. İngiliz akılsızı, başta düşündüğü İtalyan işgalinden vazgeçmeyip avanak Yunanın Egeye çıkma iştahını arkalamasaydı, geride üç savaş bırakmış ve savaştan bıkmış yorgun Türkler, parmaklarını dahi kımıldatmaya pek niyetli görülmüyorlardı. Bakar mısınız, iki ay sonrası Temmuzdur ve Konya, Antalya, Fethiye, Marmaris İtalyanların işgali altındadır... Bütün kaynaklarda yazılıdır: İtalyan dediğin hasır şapka, şort ve bisiklet
İşgalci Yunan olunca fotoğraf değişir. Zira limana demirlenmiş savaş gemilerinden inenler sadece muharip askerler değildir. Onlarla birlikte; 1. Dünya Savaşında göçe tabi tutulan, kırılıp dökülen, oraya buraya savrulan kısasa kısas yerli Rumlar ve malları mülkleri Türk eşraf tarafından ucuza kapatılıp paylaşılmış olan evvelce bu topraklarda yaşamış Rum kompradorlar iner azametle! Dünya Savaşında İttihatçıların hem cephe gerisini sağlama almak amacıyla, hem de Gavur İzmirin millileştirilmesine yönelik yapmış oldukları temizlik harekâtı, bu defa tersine dönmüştür. Egede Kuva-yı Milliyeyi örgütleyen ve kongreler dönemini açanın eşraf olması savaşın sınıfsal yanına da işaret eder. Mala mülke el koyanlar,malı mülkü savunmanın yolunu arar. Silahlı ayaklanma başlamıştır. Sonu cumhuriyete açılacak olan Kurtuluş Savaşının işaret fişeğidir İzmirin işgali.
Bir ay sonrası, Mustafa Kemalin başkanlığında yapılan Amasya buluşmasıdır. Ardından yayınlanan Amasya Tamimi, alınan birçok kararın yanı sıra gerektiğinde İstanbuldan bağımsız bir hükümetin kurulabileceğini vazeder. Kapı açılmıştır.
23 Nisan, hani çocuklara armağan edilen ama akepeden bu yana, eşek kadar bir adamın koltuğa oturtularak saygısızca berbat hale getirilen bayram, aslında ilan edilmemiş cumhuriyettir. 23 Nisan 1920de açılan Ankara Meclisine meşruiyet kazandıran İngiliz akılsızının 16 Martta İstanbulu işgal etmesi ve sonrasında Osmanlı Mebusan Meclisinin kapısına kilit vurması olacaktır.
Rauf Orbayı tanıyoruz
Kuvvacı
Amasya Tamimi imzacılarından
İstanbulun işgali sırasında son Osmanlı Mebusan Meclisinde Müdafaa-i Hukuk Grubu temsilcisi
İstanbulun işgali üzerine Ankaraya dönmesini isteyen Mustafa Kemal Paşaya cevaben çektiği bir telgraf var. Hatıralarından aktarıyorum:
Evvelce kararlaştırdığımız gibi namus borcumuzu yapacağız. Meclisi bastırmak için orada kalacağız. Aksi taktirde bize güvenerek burada kalanlar,kendilerine haber verilmeden aralarından ayrılışımıza muğber(küskün) olurlar da içtimaa devam ederlerse,o zaman Meclisin Ankarada toplanması meselesi ciddi şekilde tehlikeye girer.
Bir de değerlendirmesi var Rauf Orbayın şöyle:
Mustafa Kemal Paşa,Meclis basılıp da benim yakalanmam ihtimali belirdiği anda, bazı arkadaşları yanıma alıp, Anadoluya kaçmamı istiyordu. Fakat ben (
) İngilizleri dünya ve milletimiz gözünde zâlim ve mütecaviz duruma sokmak maksadıyla kaçmamak kararını verdim ve Mustafa Kemal Paşaya yazdığım son telgrafla da müşterek kararımızı hatırlatarak bu kararımı kendisine bildirdim. Şimdi,asıl gayemize ulaşmak için Meclisi bastırmak işi kalmıştı. Bunu da behemehâl dilediğimiz şekilde neticelendirmemiz gerekiyordu. Yoksa,kaçmak benim için üzerinde zihin yorulmaya değer bir mesele değildi. (Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, s. 437)
Rauf Orbay kendisini Mecliste, özellikle Mecliste adeta sevinçle tutuklatıyor. Orbay, Müdafaa-i Hukukçu bazı arkadaşlarıyla birlikte Maltaya sürülürken, sürülmeyenler Mustafa Kemal Paşanın çağrısıyla Ankaranın yolunu tutuyor. İstanbulun işgaliyle birlikte Özbekler Tekkesi Ankaraya geçmek isteyenler için bekleme istasyonu oluyor. İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Halide Hanım, eşi Adnan, Yunus Nadi sıraya girenlerden
16 Mart 1920 sadece bu değildir. Bu tarih aynı zamanda Osmanlı Devletinin fiilen sona erdiği tarih oluyor. İstanbul Hükümeti son bir gayretle işgalin geçici olduğunu, hükümetin üzerine düşen görevi yapmakta olduğunu, ahalinin tam bir sükunetle işiyle gücüyle meşgul olması istense de söz artık Ankaranındır. İstanbulun işgali Ankaraya nefes aldırıyor!
İzmirin işgali cumhuriyete giden yolda silahlı mücadelenin işaret fişeği olurken, İstanbulun işgali cumhuriyete giden yolun siyasal imkânlarının önünü açıyor.
Yani sözün sahibini hatırlayamadıysak da sözün kendisi mealen de olsa ortada: Avanak Yunan, İzmiri; akılsız İngiliz, İstanbulu işgal edip Türkün boğazına çökmeseydi, Sarı Paşa, cumhuriyet şu yana, Ankarada meclisi bile kolayına açamazdı
Biraz hakikat var mı ne?