Türkler 2200 yıldır yazılı tarihteler.
90 yıllık reklam arasından sonra, 2200 yılda yaratılmış değerlerin ülkede karşılığı % 50.
Son 13 yıldaki tüm seçimler, 2200 yıllık değerlerin tehdit edildiği bir ortamda yapıldı.
Yani bunları savunun % 50 'nin konsolide olduğu, birleştiği koşullar altında yapıldı.
7 Haziran'da ise hiç bir siyasi baskı yoktu, ortalık sakindi ve oylar konsolide olmadı.
Bir kısmı 90 yıllık alışkanlıklar ne ise = gönlünde ne varsa oraya gitti = MHP + HDP.
Gidenler sadece ve sadece "AKP nasılsa tek başına iktidar olacak" oylarıydı.
8 Haziran herkesi birden şaşırttı. Başta MHP'ye oy verenlerin % 22 'sini.
1 Kasım sadece ve sadece "önce ülke sonra parti" oylarının dönüşüydü:
2011 - 49,95
2015 - 49,49
Bu kadar net!
Peki diğer % 50 ?
90 yıllık ara köklü alışkanlıklar üretti: Kemik oylar =,
"Türkiye batsa, Dünya batsa gene partime veririm" oyları =,
CHP % 25 + MHP % 13 + HDP % 7 + diğer % 5
Görüldüğü gibi, maksadı anlaşılmaz HDP oyları hariç,
Ne bir gram artan bir oy var, ne bir gram azalan bir oy var.
Çünkü hareket edebilen tüm oylar zaten hareket etti, AKP'ye.
Hareket edemeyen tüm oylar da zaten hareket etmemekteler.
Öncelikle şunu belirtmek gerek, AKP diye bir parti zaten yok.
Kökeni Refah'ın oyları % 8. Bunun % 1 i şu anki Saadet.
O halde AKP'nin kendi oyu sadece % 7.
Geri kalan hepsi zaten diğer partilerin oyları.
Başka deyişle, hareket edebilen tüm oyların adı AKP.
Peki neden bütün partilerin hareket edebilir bütün oyları birleşti?
Çünkü konu parti konusu değil, siyaset, inanç vs. konusu da değil:
Dağılan imparatorluk ve yükselen Batı,
Tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı aydınlarına bir seçim yaptırdı.
Redd-i miras = geçmişle ilgili tüm bağları koparmak, batılılaşmak.
Aradan geçen 90 yılda, Türkiye artık dağılan bir imparatorluk değil.
Ve Batı da yükselen bir uygarlık değil. Kendi sorunlarını çözemiyor,
Kendi dışındakiler için ise en büyük sorun haline gelmiş durumda.
Özetle Türkiye artık bir yol ayrımında.
Batının örtülü mandası olmaya devam etmek,
Veya kendi yoluna gitmek, kendi yoluna gidenlerle birleşmek.
Ve işte budur 2200 yıllık değerlerin bu ülkedeki % 50 karşılığı.
Yükselmek isteyen Türkiye muhalefeti, gereğin tersini yapıyor.
Amerikan neokonlarının Türkiye bürosu olmakta devam etmek,
Örtülü mandayı korumak ve % 50 ile asla uzlaşmamak demek.
MHP'nin milli duruşunu bundan düşersek geriye kalır % 37.
Manda olayını bilmeyen veya bilip umursamayan bu % 37'yi
Aralarında bölüşünce, muhalefete iktidar umudu yok.
Ülkenin bölge bölge kopartıldığı haber veriliyor,
Ülkenin muhalefeti olan bitenin farkında bile değil.
Çünkü örtülü manda neyi isterse onlara onu göstermekte.
Mesela yılbaşı paketlerinde alkol ve sigara olsun-olmasın?
Neokonlar kendi çıkarları için her gün politika değiştirirken,
Onların takipçisi siyasetlerin güven kazanmaları imkansız.
O yüzden muhalefet neyi denerse denesin yükselemiyor.
Oysa seçimler iktidar mı muhalefet mi seçimleri değil,
Seçimler bağımsızlık mı örtülü manda mı seçimi.
Muhalefet partileri, muhalifler önce karar vermeli:
Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durabilir mi,
Türkiye kendi gücüne güvenebilir mi?
Bu soruyu müspet yanıtlayamadıkları sürece,
Ve müspet yanıta uyumlanamadıkları sürece,
Her seçime %50 eksik girecekler.
Çünkü ancak bu yanıtın sonrasında,
Hangi rejim, hangi siyaset, hangi parti sorusu var.
AKP'nin osmanlıcılık hayallerini mi savunuyorsun bir şey anlamadım. İmparatorluk derken Osmanlıcılığı mı kastediyordun? Batının bilim ve felsefi gelişmişliğine neden karşı çıkalım? Her parti lafa gelince Türkiye'nin ayakları üzerinde yükselmesini savunduğunu söyler, bu söylediğin o kadar önemli değil, bunu söylerken ne yaptığı önemli. Bu yorumların da ülkede yaşananları açıkladığını sanmıyorum. AKP'nin gerici, yobaz, halka karşı bir parti olduğuna değinmeyen hiçbir yorum doğru sayılmamalı. Bu seçimde meclisteki muhalefet partilerinin yanlışlığını söylemek veya halkın neye göre oy verdiğini açıklamaya çalışmak tipik AKP yandaşı yazarların görüşleridir. Bu seçim AKP'nin ne olduğunun analizi yapılmadan yorumlanamaz.
5.000 yıllık yazılı tarihte, uygarlık yarışında önderlik...
İlk olarak Mısır ile Doğu'da, sonra Antik Yunan ile Batı'da,
Sonra İslam ile yine Doğu'da, son 300 yıldır da yine Batı'da.
Batının ilk önderliğini arenalarda insanları birbirine öldürterek,
Aslanlara canlı canlı parçalatarak eğlenen Romada tanıdık.
4. yüzyılda o Romanın imparatoru Konstantin,
İmparatorluğu birleştirecek ortak bir din olsun istedi.
En güçlü 2 aday Hıristiyanlık ve kadına tapma diniydi.
Roma'nın vaktiyle resulünü katlettiği Hristiyanlığı seçti.
Hristiyanlık bir barış diniydi, öbür yanağını çevir dini.
Yoksulun, ezilenlerin, horlananların, sürülenlerin dini.
Batı onu kendine uydurarak bir savaş dinine çevirdi.
İkinci en büyük dini bastırmak için yüzlerce yılda,
Cadı uydurmasıyla 40.000 kadını diri diri yaktı.
İlerleyen süreçte kilise denen uydurma bir çete,
Avrupa topraklarının üçte birini eline geçirdi ve,
Daha da fazlası için hiç durmaksızın kan aktı.
Böylece Avrupa birbirlerini öldürerek,
1000 karanlık yıl daha geçirdi.
Ümit Burnu'nun keşfiyle hastalık, Avrupadan dünyaya saçıldı.
Dünya topraklarının %95'inin zenginliklerini %5'e taşıyan Batı'nın,
Bu 300 yılda girip de kan ve gözyaşı taşımadığı toprak parçası yok.
Modern Batı dediğimiz kültür, işte bu kan ve gözyaşından başkası değil.
Batı ve doğu olmak üzere iki tip emperyal var:
Batı tipi emperyal, kolonizasyon = işgal.
Kendi toprakları dışında kononiler oluşturur,
Oraların zenginliğini kendi topraklarına aktarır.
Halklar el konacak zenginlikleri kadar yaşar.
Doğu tipi emparyal ise birlikte yaşama = fetih.
Bunda zenginliklerin yağması ve transferi olmaz.
Halklar birlikte yaşar, birlikte üretir, birlikte ölür.
En bildiğimiz örnekler Osmanlı ve Sovyetler Birliği.
İkinci en büyük dini bastırmak için yüzlerce yılda,
“Cadı” uydurmasıyla 40.000 kadını diri diri yaktı.
İlerleyen süreçte kilise denen uydurma bir çete,
Avrupa topraklarının üçte birini eline geçirdi ve,
Daha da fazlası için hiç durmaksızın kan aktı.
Böylece Avrupa birbirlerini öldürerek,
1000 karanlık yıl daha geçirdi.
Ümit Burnu'nun keşfiyle hastalık, Avrupa’dan dünyaya saçıldı.
Dünya topraklarının %95'inin zenginliklerini %5'e taşıyan Batı'nın,
Bu 300 yılda girip de kan ve gözyaşı taşımadığı toprak parçası yok.
Modern Batı dediğimiz kültür, işte bu kan ve gözyaşından başkası değil.
Hiristiyanlığın orta çağda yaşadığı barbarlığı ve vahşeti İslamiyet bu günlerde yaşıyor
Sn Özkanateş.
Orta çağda kiliseler ve hiristiyan cemaatleri çingeneleri ve farklı inançlı insanları şehir meydanlarında yaktılar İslamiyet insanların boğazını kestiğini videolarda bütün dünyaya yaymaktadır.
Vücuduna sardığı bombalarla pazar yerinde bir sürü günahsızı katlediyor birde islami slogan atıyorlar. İslam dergahlarında cani yetiştiriliyor.
Tıpkı hiristiyanlığın orta çağda yaptığı gibi İslamiyet bunu şimdi yapıyor farklı mesheplere bombalı canileri gönderiyor.
Yani Hiristiyanlığın yaşadığı barbarlığı çağımızda İslamiyet yaşıyor.
Nasıl ki hiristiyanlık islamiyetten 600 yıl önce insanlıkla tanışmışa ve barbarlığı 1500 yıl önce yaşamışsa İslamiyet geç kalmış barbarlığı şimdi yaşamaktadır.
Ümüt burnu keşfi dünyaya hiristiyanlığın yayılışı ile anılsada bilinmeyen toprakların bilinen yanlarını da ortaya sermiştir o keşif aynı zanada insanlığın başka insanlarla kültürlerle de tanışması olarak bilinir .O keşifler Osmanlının dünyaya koyduğu hapis hayatındana da kortuluştur .O keşiftan sonra Osmanlı esaretinden kurtuldu insanlık.
Hindistan Amerika bu sayede tanınmış dünya bütün insanlığın görünümüne açılmıştır.
O keşif sayesinde insanlık bu günlere gelmiştir.
Bu gün Osmanlıcılık hayalleri güdenler insanlığı geçmişin bataklığına çekmek istiyor. Ama başaramayacaklar.
Başkalarından alıntı yapmasam da, zamanın ilerisindeki bu analiz paylaşmaya değer:
Celal Kazdağlı: Bu bir Bahçeli ne yaptı analizidir
Son 5 ayda en çok tartışılan isim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.
1 Kasım sonrası Onu linç etmek isteyenler var. Eleştiriler parti tabanından çok başka mahfillerden geliyor. Küreselciler, Paralel Yapı, PKK Bahçeliyi yemeyi kafalarına koymuş görünüyorlar. CHP ve HDP ise Bahçeliyi günah keçisi olarak göstermeye çalışıyorlar.
MHP tabanı başka duygularla hareket ediyor; biraz buruklar, liderlerinin izlediği politikayı anlamaya çalışıyorlar. Aradıkları sorunun cevabı şu:
Devlet Bahçeli önüne gelmiş iktidar imkanını neden elinin tersiyle itti ve kötü adam olmayı bilerek ve isteyerek seçti?
Gerçekten Bahçeli neden iktidar olmadı da AK Partinin tek başına iktidar olmasının yolunu açtı?
Devlet Bahçeli 2002de ne yaptı ise, 7 Hazirandan sonra aynısını yaptı.
O zaman DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. Bülent Ecevit Başbakandı.
Almanyada bir toplantı yapıldı. Hürriyet grubunun Almanya tesislerinin açılışı vesilesi ile.
DSP içinde darbe yapılacak Ecevit Başbakanlıktan düşürülecek, Türkiyeyi tam anlamıyla IMFye bağlayacak, adeta Batının müstemlekesi bir ülke için yeni bir hükümet kurulacaktı.
Nedeni de Bülent Ecevit Iraka ABDnin Türkiye üzerinden operasyon yapılmasına karşı çıkıyordu.
Bahçeli o tehlikeyi gördü ve seçim dedi. Sandığı milletin önüne koydu.
2002de kendisi dahil herkes o sandığın dışında kaldı.
Bahçeli bedel ödedi. Türkiye kazandı. 1 Mart 2003te yeni Meclis CHP Genel Başkanı sıfatıyla Deniz Baykalın dik duruşu ile tezkereyi reddetti.
Deniz Baykal da o kararının bedelini ödedi lakin Türkiye o karar sonrası İslam Dünyası ile buluştu, gönül coğrafyasına açıldı.
Bugüne gelen yolun ilk taşını Devlet Bahçeli tek başına aldığı erken seçim kararı ile döşedi.
Abdullah Gülün Cumhurbaşkanı seçilmesinde oynadığı rolü, başörtüsü konusundaki duruşunu, Anayasa değişikliği gibi kritik konulardaki tavırlarından söz etmeye bile gerek yok.
7 Haziran sonrası Devlet Bahçeli ne yaptı?
Seçim sonuçlarının ne anlam ifade ettiğini daha ilk anda gören yegane isim Devlet Bahçeliydi.
Daha sandık kapanmadan seçim dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanı çok eleştiren Devlet Bahçeli, Erdoğan karşıtlığı üzerine siyaset yapılmasına izin vermedi.
Önce HDPyi dışladı. Onunla asla yan yana gelmem dedi.
Rövanşist anlayışı berhava etti. 3lü blok içinde olmadığını ilan etti.
Çözüm sürecinden dolayı AK Parti ile de Hükümet kurmayacağını söyledi.
Geriye tek seçenek bıraktı: AK Parti-CHP Hükümeti.
CHP-MHP (içerden veya dışardan HDP destekli) hükümeti bir cephe oluşturuyordu. Bu Hükümet, karşısına Erdoğanı ve AK Partiyi alacaktı.
AK Parti-MHP Hükümetini doğrusu her iki seçmen tabanı istiyordu. Ancak bu Hükümetin de bir başka cepheleşme olduğunu Bahçeli gördü. Kürtler kendilerini dışarda hissedecekti. Başkaları da demokrasi güçleri dışarda kaldı kampanyasını başlatmak için hazır bekliyordu.
Devlet Bahçeli o meşhur Hayırları ile bu iki hükümet modeline hayır dedi.
12 Eylül öncesini yaşamış olan Bahçeli cepheleşmenin ne olduğunu, kimlerin nasıl o cepheleri inşa ederek 5 binden fazla gencimizin ölmesine neden olduğunu bilen bir siyasi liderdi.
O dönemleri yaşamış biri olarak Devlet Bahçeli Türkiyenin bir 10 yıl daha kaybetmesine izin veremezdi.
Pekala, AK Parti-CHP hükümeti kurulabilirdi. Ancak AK Parti ve CHP başta olmak üzere Türkiye böyle bir koalisyona hazır değildi.
Bunu gören isim Recep Tayyip Erdoğandı.
AK Parti-CHP koalisyonunu önleyen isim Erdoğan oldu.
Seçime gidileceği anlaşıldığı an Türkiyeye saldırılar başladı. Suruçta bomba patlatıldı ardından Ceylanpınarda iki polis uykusunda öldürüldü.
Arka arkaya şehitler gelmeye başladı.
Devlet operasyon kararını uyguladı. PKK, IŞİD ve FETÖ aynı anda hedef alındı.
Saldırıların bir amacı da Türk kamuoyunu provoke etmekti.
Nitekim birileri harekete geçti, komşusu Kürt esnafına saldırmaya kalkıştı.
Birden sokak hareketlendi.
Herkes kabul eder ki, ülkücüleri sokaktan çeken adam Devlet Bahçelidir.
İlk kez ülkücüleri sokağa çıkardı Devlet Bahçeli.
Neden?
Bunu kimse anlamadı.
Ülkücüler bir yaz günü akşam saat 19.00da Türkiyenin pek çok şehrinde sokağa çıktı ve sokağı, sokağı karıştırmak isteyenlerden temizledi.
Kontrol etti, sükûneti sağladı, provokasyonları önledi.
Türkiyeyi karıştıramayan küreselciler bu defa bir büyük planı üç başkentte aynı anda uygulamaya kalkıştı.
Erbil, Riyad, Ankara.
Erbilde 8-10 Ekimde Barzani hedef alındı. Bir kalkışma yaşandı.
Aynı tarihte Suudi Arabistan Kralı zehirlenmek istendi.
Ve Ankara Garında bomba patlattılar, 102 insanımızı öldürdüler.
Millet hedefin Türk Devleti olduğunu anladı. Bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyenler önce Türkiyeyi bertaraf etmek istiyorlardı.
Devlet Bahçeli, o andan itibaren kampanyayı bitirdi.
Adeta gidin istikrara oy verin dedi.
Parti mi Millet mi; Parti mi Devlet mi; Parti mi Vatan mı?
Sorularına Devlet Bahçeli önce millet, önce devlet, önce vatan cevabını verdi.
Bir büyük oyunu bozdu.
Şimdi küreselcisi, paralelcisi, bölücüsü Bahçeliye diyor ki Biz seni yiyeceğiz.
CHPsi, HDPsi, Doğan Medyası faturayı Bahçeliye kesmek istiyor.
Şunu bilmiyorlar.
Bu millet Adamını artık hiç kimseye yedirmiyor.
Millet için, Devlet için, Vatan için Partisini feda edene Adam denir.
Celal KAZDAĞLI