Rusyanın dış politikası anti-emperyalist mi?
Kemal Okuyan
Yanıtlanmayı hak eden bir soru bu. Yalnız Türkiyede değil, dünyanın birçok ülkesinde Putin liderliğindeki Rusya, ABD ve NATOyu durdurabilecek biricik güç olarak görülmeye başlandı. Doğrusu iyi hazırlandılar bu gergin döneme
Hem de çok iyi
Bundan bir buçuk yıl kadar önce, soL gazetesinde ABDye karşı yeni cephe başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Rusyanın ABDyi ideolojik alanda sıkıştırmaya başladığına, halkla ilişkilerde büyük bir hamle yaptığına işaret ediyordum:
Rusya, ABDnin üzerine ideolojik olarak gidiyor. Hem de çok sert biçimde.
Bunun alt yapısı, Rus medyasının Putin tarafından yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştu zaten. Birkaç yılda hantal, batılı rakipleri karşısında etkisizliğe mahkûm yayın organları yerine son derece dinamik ve amaca uygun bir biçimde kurgulanmış bir şebeke örgütlendi.
Bu şebeke, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, muhalif birçok gazeteci ve araştırmacı-yazar ile iletişime geçti, onlarla çalışmaya başladı.
Kısa sürede sonuç alındı. (7 Mayıs 2014, soL gazetesi)
Evet sonuç alındı
Rusya IŞİDin dünyada yarattığı kaygıdan da yararlanarak, 1944-45 yıllarında Stalin liderliğindeki Sovyetler Birliğininkine benzer bir prestij elde etti. Üstelik o zaman ABD ve İngiltere ile müttefikti, en azından öyle sanılıyordu; şimdi ise Erdoğan biraz daha gayret ederse NATO ile Rusya savaşa tutuşacak!
Buna rağmen, batılı ülkelerin kamuoyunda Putin severlerin sayısında ciddi bir artış var.
Artışın bir nedeni gerek ABD gerekse Avrupa Birliğinin inandırıcılığının kalmaması. Ne deneseler dikiş tutmuyor batıda. Sarkozy, Hollande derken Le Pene sarılanların hepsi ırkçı-faşist değil Fransada. İnsanlar şaşkın, çare arıyor.
Peki, Putin ne yapıyor?
Batının izini sürüyor.
ABD ve müttefikleri nerede boşluk bırakır, nerede hata yaparsa, hemen oraya yerleşiyor.
Ukraynada inanılmaz açıkları olan bir darbe tezgâhladı ABD, Rusyanın yanıtı Kırımın ilhakı oldu.
ABD Hindistana yönelip Pakistanla ilişkilerini bozar bozmaz Rusya bu ülkeye elini uzattı, askeri ve ekonomik anlaşmalar imzaladı. Benzer bir girişim de Suudilerle Amerikalılar arasında gerilim çıktığı anda bulundu. Hatırlayalım, 2014 yılının sonlarında Erdoğan, ailesi ve ekibi hırsızlıkla suçlandığında ona el uzatan Putin olmuştu. Rus kaynaklar batının Erdoğana darbe hazırlığında olduğunu iddia etmekteydi!
Suriye meselesi elbette karışık ama orada da ABDnin çarşafa dolanmasını ve Suriyenin kendisine tamamen muhtaç hale gelmesini bekledi Rusya.
İlkelere dayalı bir dış politika pratiği yok ortada. Ama ABD gibi gaflarla, yalanlarla yürümüyor; buna ihtiyacı yok yukarıda anlattığım nedenlerle
Tersine Rusya, ABD ve diğer NATO ülkelerinin gırtlaklarına kadar battığı ikiyüzlülük ve komplolardan yararlanıyor.
Bu açıdan saygı duymamız gerekiyorsa duyalım.
Duyalım da, kendimizi aptal yerine koymayalım.
Putin Rusyası, bir yandan ABDnin hamlelerini boşa çıkarmaya çalışırken, diğer yandan ekonomisinin iki kilit sektörü olan enerji ve silah sanayi alanında yeni pazar ve kaynaklar peşinde koşuyor.
Bu noktada söz tekellerindir, tekellerin sözü ise soyguncu, savaşçı ve yayılmacıdır.
Tekeller Rus olunca kuşkusuz karakter değiştirmiyor.
O halde?
ABD neyse Rusya o mu?
Bunu diyemiyoruz.
Henüz.
Çünkü Rusya, gerici-faşist unsurları kullanarak hamle yapan ABDye karşı yoksul halklara zaman kazandırıyor, hegemonik bir emperyalist güç olmaktan hâlâ çok uzak, sadece kendi çıkarlarını savunuyor.
Onun bu tutumundan yararlanmak gerekir.
Bunun tek yolu var. Bağımsız bir sınıf tavrını güçlendirmek ve uyanık olmak, zamanı iyi kullanmak.
Tersi durumda, Rus kapitalizminin ne anlama geldiğini hep beraber göreceğiz.
HATIRLATMA YAZISI
Türkiye, Rusyayı yalnız bırakmayacak
Kemal OKuyan
Böyle diyordu yazının başlığı
İddialı, çarpıcı
Gazete de Pravdaydı. Yunanlı patrona satıldıktan sonra Rusya Federasyonu Komünist Partisi tarafından yeniden alınan bildiğimiz Pravda değil de, internet dünyasında dört dilde gerçekleştirdiği yayınıyla, oldukça etkili olan pravda.ru. Putinci Pravda
Başlık ilginçti, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin gelişeceği, gelişmesi gerektiği düşüncesi ilginçti, bölgesel sorunların abartılmaması gerektiği iddiası ilginçti.
En ilginç olansa, yazarın kendisiydi. İmza Adnan Oktar (Harun Yahya) diye atılmıştı.
Ha şunu baştan söyleseydin de, bizi oyalamasaydın diyenler olacaktır mutlaka ama siz siz olun kapitalizmi bir bütün olarak fazla ciddiye almayın. Kapitalizm adına düşünüp, konuşup, siyaset yapıp da mizah üretmeyen kim var!
Ancak kapitalizme içkin yasaları ciddiye alın.
Putin, Türkiyeye geldi. İki ülke arasında bir sürü sorun var. Üç tanesini hemen sayıp geçelim; Suriye, başta Kırım olmak üzere Ukrayna ve Kafkaslarda Ermenistanla Azerbaycan arasındaki gerilim
Bunların hiçbiri ayrıntı değil, kolayca sümen altı edilemez.
Ancak Putin Türkiyeye kavga etmek için gelmedi. Bunu bekleyenler, Tayyipe dersini vermesini özellikle isteyenler illa ki mevcut. Kuşkusuz, görüşmelerde Rus lideri muhataplarına ayağınızı denk alın anlamına gelecek tavırlar sergileyecektir ama aynı zamanda Türk hükümetine, gördünüz mü, Rusya gibi bir devle ne kadar güzel anlaşıyoruz deme fırsatı da verecektir.
Yalnızca diplomasinin inceliklerinden kaynaklanmıyor bu dengecilik. Gerçek bir yanı da var. Kapitalist dünyada düşmanlık ve dostluk arasındaki çizgi sanıldığından daha ince. Son tahlilde, aynı sınıfın, aynı toplumsal düzenin taşıyıcısıdır devletler. Aralarında uzlaşmaz karşıtlıklar yoktur ve zaman zaman unutsalar da, ortak bir düşmana sahiptirler: Emekçi halk!
Dolayısıyla, kapitalist devletler arasındaki dostlukta şaşacak bir şey yok. Bu ülkeler sermaye hareketleri tarafından birbirine bağlanmıştır ve son tahlilde bu hareketlerin mantığına tâbidirler.
Ancak kapitalist devletler arasındaki düşmanlıklara da şaşırmamak gerekir. Rekabet ve kapitalizmin kriz dinamikleri, çoğu kez kural tanımaz, zaman zaman da kontrolden çıkar. İşte böyle dönemlerde başat güçler kendi etraflarında yeni ittifak sistemleri kurmaya çalışır.
Rusya ve Çin Halk Cumhuriyetinin gözlerine kestirdikleri temel güç, uzun süredir Almanya. ABD ile bu ülke arasındaki çelişkileri kaşımaya, ihtiraslı Almanyanın ağzını sulandıracak ayrıcalıklar sunmaya, bazen de kendileriyle düşmanlığın maliyetini hatırlatmaya çalışıyorlar. Şu ana kadar istedikleri sonucu alabilmiş değiller. Almanya ABDden kopamıyor.
Kopamaz mı?
Kopması için epey neden var. Ancak öte yandan sistem içi regülasyon mekanizmalarını hafife almayalım. NATO örneğin, bu anlamda bir askeri ittifakın çok ötesidir.
Peki, Türkiye kopabilir mi?
AKP, bir noktaya kadar bunun mümkün olduğunu hissettirip Rusya, İran, Suriye ve Latin Amerikadaki ülkeleri bir güzel aldatmıştı. Aldatmıştı sözcüğünü özellikle kullanıyorum; Türkiyenin bir ara verdiği özerk ve arayışçı görüntünün bir denemeden çok planlanmış bir strateji olduğunu, düpedüz kandırmaya dayandığını hatırlatmak için.
Yine aynısı mı yaşanacak?
Uluslararası sistemde, hele hele bugünkü gibi derin bir kriz söz konusuysa, eksen değişikliklerinin kaçınılmaz olduğunu bilmek gerekir. Çok farklı parametreler, tek tek kapitalist ülkelerin konumlanışlarında değişikliğe neden olur. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve hemen başlangıcında İtalya bir o bloka bir ötekine gitmiş, ikincisinde faşist İspanya, ideolojik kan bağına rağmen Almanyanın yanında durmamıştır örneğin.
Bütün bunlar bir noktaya kadar Türkiye için de mümkündür. Rusya, NATO üyesi bu önemli komşusunun pozisyonunda bir milimlik oynamayı bile önemser. Kaldı ki, Moskovanın Türkiyenin dostluğuna fena halde gereksinimi var. Siyaseten de, ekonomik olarak da! Ve bu karşılıklı.
Ancak AKPnin, gözden düşmek yerine, yeni dünyalara açılacağını, açılabileceğini düşünmek zırvalıktır. Bir noktada diktatörün Rusyayı son bir çıkış kapısı olarak görmesi elbette mümkündür. İşler bu noktaya gelir mi, ABD bu hoyratlıkla yaklaşır mı, bu ayrı konu
Pazarlık, can acıtmalar, sürtünmeler filan olur. Olur da, kopuş imkânsızdır.
Türkiye kapitalizmi ABD ekseninden kopamaz. Bir başka deyişle, Türkiyede sermaye iktidarı, ABD ekseninde durmadan yaşayamaz. (Türkiye ve Rusya Flört mü Bağladı?, 2 Aralık 2014, soL Portal)