Faşist diktatörlük
Ender HELVACIOĞLU
Yaşanan her baskı, zulüm, zorbalık ve hukuksuzluğu faşizm diye niteleyen kaba solculardan değilim. Faşizm bir küfür değildir; özel bir burjuva diktatörlüğüdür ve özel bir analiz ister. Bazı sol kesimlerin bizim gibi ülkeler için ileri sürdükleri sürekli faşizm tespitinin ise aslında apolitik bir tahlilsizlik anlamına geldiğini düşünürüm.
Örneğin 12 Eylül rejimi bir faşist diktatörlüktü. O dönemden bugüne kadarki iktidarları (buna önceki AKP iktidarları da dahil) -her birinin yaptığı onca zulüm ve zorbalığa karşın- faşizm diye nitelemek yanlış olurdu.
Fakat başında Erdoğan ve çetesinin bulunduğu bugünkü AKP iktidarının faşist bir rejimi yerleştirmekte olduğunu net olarak tespit etmek gerekir.
Neden? Ve neden bugün?
AKP iktidarı, ABD ile yaptığı son İncirlik Mutabakatı ve İsrail ile geliştirdiği yeni ittifak ile, ABDnin bölgeye yönelik emperyalist girişimlerinin vurucu gücü olacağını ilan etmiştir. ABDnin ve diğer Batılı emperyalistlerin, İran-Irak-Rusya-Esat Suriyesi hattına karşı masaya süreceği en büyük kozdur bugün AKP iktidarı. İncirlikin bütün NATO ordularına açılması, Rusyanın uçağının düşürülmesi, Musula asker sevkiyatı girişimi ve İsrail ile yapılan görüşmeler bu konumlanışın adımlarıdır.
Dolayısıyla Erdoğan iktidarı, bugün Türkiyenin en emperyalist unsurudur, bölgenin de en emperyalist unsurlarından biridir.
Dışa yönelik böyle bir çizginin içerde faşist bir diktatörlük kurmadan izlenebilmesi olanaksızdır.
AKP iktidarı, ülkedeki sermaye sınıfının en mafyatik, vurguncu, rantçı, üretim dışı veya vahşi kapitalist yöntemlerle birikim oluşturan kesimlerinin temsilcisidir. Türkiyenin klasik büyük burjuvazisini de bir yandan tehdit edip sopa göstererek, diğer yandan onların da bu kara kârdan nemalanmasına izin vererek ikna etme yolunda ilerlemiştir.
Sadece Doğan Medyanın son aylardaki dönüşümünü izlemek bile bu tespit için yeterlidir. Sermayenin en kuralsız ve emperyalistlerle en karanlık ilişkilerde bulunan kesiminin diğer kesimleri çeşitli yollarla yörüngesine alması ve rejimine ortak etmesi, faşist yönelişin tipik göstergelerinden biridir.
Kapitalist düzenlerde devlet, burjuvazinin diktatörlüğünün aracıdır. Fakat herhangi bir burjuva hükümetinin veya iktidarının değil, genel anlamda burjuvazinin aracıdır. Normal dönemlerde böyledir; sınıflar-üstü, politik odaklardan bağımsızlık sözde imajı da buradan kaynaklanır. Faşist bir rejime yönelişin göstergelerinden biri de, bir parti iktidarının devleti salt kendi hesabına ele geçirmeye ve kendine bağlamaya başlamasıdır.
Bugün yargı, güvenlik teşkilatı, üniversiteler ve en önemlisi ordu, Türkiyenin (siz bunu burjuvazinin diye anlayın) değil, AKPnin yargısı, emniyeti, üniversitesi, ordusu haline gelmektedir. AKP iktidarı neredeyse devleti ele geçirmiştir.
AKP iktidarı, kendi milis kuvvetini kurmuştur ve daha da genişletme yolunda adımlar atmaktadır. Polis teşkilatı AKPnin milis kuvveti gibi davranmaktadır. Bu teşkilat içinde özel bir örgütlenmelerinin var olduğu da anlaşılıyor. Bunlar sadece polis değildir, silahlı AKP militanlarıdır da. Bu kadar pervasızca cinayet işleyebilmelerinin başka bir açıklaması yok.
Öte yandan AKP halk içinde de bir milis kuvveti yaratmanın adımlarını atıyor. Ülkü Ocakları, Alperen Ocakları zaten hazır kuvvet; ama Osmanlı Ocakları ile tamamen kendine bağlı bir gayrı-resmi milis gücü oluşturmak da hedeflenmektedir.
Ayrıca kimse AKPnin -kirli işleri yapmak için- bir Gladyosu bulunmadığı hayalleri kurmasın. ABD taşeronluğu ve NATOya biat, Gladyosuz olmaz. Sadece son 6 ayda ülkede ve dışa yönelik yaşanan karanlık katliamları ve provokasyonları göz önüne alalım.
Bu tür yarı-resmi ve gayrı-resmi örgütlenmeler de faşist bir rejimin göstergeleridir.
Bu faşizm sürecinin ideolojik cephesini başka bir yazı konusu yaparız. Çünkü bu cephede atılan adımlar da son derece önemli; emekçileri, hatta solu da etkileyen ve körleştiren yönleri var.
Kısacası içinde yaşadığımız ve giderek yerleşen rejimi faşist diktatörlük olarak niteleyebiliriz.
Bu gidişatı engellemeye çalışmak bugün en yakıcı meseledir. Baş çelişki Türkiye halkı ile AKP iktidarı arasındaki çelişkidir.
Ender Helvacıoğlu.
Güzel bir yazı yazmış. Yazının içinde eleştirilecek, karşı çıkılacak, savunulacak çok şey var .
Faşizm i bu güne kadar bir çok insan bir çok çeşitte tanımladı Sürekli var diyenler geçici var diyenler krizlerde çıkar diyenler oldu ama dünya faşizm tanımını Dimirof a göre tanımladı Troçki de faşizm tanımı yaptı .
Ama ortak kokta burjuvaya bile demokrasi hakkı vermeyen bir sistem olduğu dur.
Türkiyede faşizm var diyenler yok diyenler var hepsi sol siysette yer alan örgütler veya kişiler. Tartışma götürecek bir yazı.
"Baş çelişki Türkiye halkı ile AKP iktidarı arasındaki çelişkidir." helvacıoğlu
iyi ama türkiye halkının yarısı akp'ye oy veriyor, buna ne demek gereki şimdi? kendi çelişkisinin farkında olmadığını mı söylemeliyiz halkın? o farkında değil, ama biz biliyoruz, "biz biliriz", öyle mi?
hem de baş çelişki! diğer bütün çelişkilerden önde. hepsinden baskın. ama ne hikmetse oyunu ona veriyor. allah allah!..
dikkatinizi çekeyim; "türkiye halkı" diye bütün bir halkı alıyor, karşısına akp iktidarını koyuyor. bu beye ve onun politik çevresine sorsanız, size halkı bir bütün olarak almanın marksist literatürdeki olumsuz yerini, narodnik vb sıfatları sıralayarak anlatırlar. ama iş akp'ye gelince "yemişim marksizmi" olurlar.
"türkiye halkı"... içinde bütün halk kitleleri var, işçisi de, çiftçisi de, işvereni de, orta sınıfları da, alt sınıfları da ve üst sınıfları da... ama hepsinin akp konusunda çıkarı bir, baş çelişkisi ortak. ama nedense yarısı oylarını akp'ye veriyor. onlar bilmiyorlar, bunlar biliyor!
bir de türkiye için "en emperyalist unsur" demiş...
peki rusya, iran?.. bunlar ne? bunlar daha az emperyalist unsur mu? ayıp olmasın diye bunlara da bir laf etseymiş. neredeyse bunları emperyalist görmediğini düşünmeye başlayacağız.
rusya sırf idealist niyetlerle mi başka bir ülke toprağında? iran sırf allah aşkına mı suriye'de?
yazık... çok yazık...
Sn.Kaçak;
Size verilecek yanıt yok, gerçekten yok. Çünkü daha önce yaptığınız gibi, artık kendinizi bile gizleme gereği duymuyorsunuz. Daha önceki ''gizli AKP'cilik şimdi açık seçik bir hal almış. Yanıt vermiyorum, çünkü sizinle tartışmayı sürdürmek keyifli de değil, anlamlı da değil. Sadece forumda olmasını arzuladığımız niteliğin sayenizde yerlerde sürüklenmesine yol açıyor. Sizin değişeceğinizi de düşünmüyorum artık, yazıyazforumda söylediğiniz gerçekleşti. ''Beni en sonunda AKP'ci yapacaksınız'' demiştiniz ve dediğiniz gibi ''en sonunda'' o da oldu. Ne yapacağız şimdi size örgütlü ve çıkarı için mücadele eden kesimlerin sol tarafından ''halk'' olarak kodlandığını mı anlatalım, bir yararı olur mu? Yoksa baş çelişki konularına mı girelim sayenizde, AKP'yle neden mücadele edilmesi gerektiğini mi yazalım. Siz burada bu yorumu yapmasaydınız, onu yapardık, faşist diktatörlükle AKP arasındaki ilişkiyi kendi yorumumuzla aktarır, buraya nasıl gelindiğini de yazardık. Ama sizin yorumunuz, yorumlarınız bu foruma gerçekten yakışmıyor.
Ben göndermeyeyim sizi, lütfen artık foruma yazmamaya çalışın. ''Bir mesajınıza'' bile tahammül edilemeyecek noktadayız. Nasıl olsa ''başka isimlerle SF'ye girebilirim'' demiştiniz, eminim başka isimlerle de giriyorsunuzdur, ama artık burada yazmayın. Kaçak adını banlamak istemiyorum, hiç olmazsa o noktaya gelmeyelim.
kaçak için çok üzüldüm.
Hayatımızda bir renk,in yok olması hiç gecesi olmayan bir dünyada yaşamaya benzeyecek. Halbuki gerçek hayatımızda AKP vardır biz istemesekte o vardır.
Her kes bizim gibi düşünmeyebilir bizim işimiz ikna etmek eğer eğemiyorsak sorunun bir parçası bizim yeteneklerimizin yetersizliğindendir. Ya yöntem sorunumuz vardır ya bilgi birikimimiz yetetersizdir.
Toplumun büyük çoğunluğu AKP ye oy verdiği doğrudur bunun sebebi ya muhalefet yetersiz ya iktidar muhalefete topluma gitmesine izin vermiyordur.
MAO işte bunun için demokrasiye dikkat çekmek istemiş çok fikrin çok üretim olduğunu insanların seçme şansının olacağını anlatmak istemiştir.
Biz kapitalist bir yönetimde başka fikirlere tahammül edemiyorsak sosyalist yönetimde kimseye hiç bir hak vermeyeceğiz demektir.
Bu düşünce bize ancak yalnızlık olarak geriye döner.
Aslında Melnur çok tahammüllü bir insandır. Onu çok uzun zamandır tanırım (sanalda) yazıyaz forum da bana bile tahammül etmişti.
Bu günlerde İnsanlar çok gerginleşti bunun baş sebebi AKP iktidarıdır. İşte baş çelişki olması için klavuza gerek olmadığı etrafına baktığında anlaşılmaktadır.
Ben renkli dünyayı severim. Onun için Kuran Tevrat İncil okudum dinsiz olmama rahmen. Bilirim ki bu dünyada ben tek değilim ama benim düşüncem, kurmak istediğim dünya, bütün insanlık için tek kurtuluştur. Onu anlatmakta benim gibilerine düşer.
İşte onun için Nazım usta demiş Devrimcilik zor zanaat be kardeşim
Hitlerin arkasındada çoğunluk vardı.
Buna göre Hitler faşist değildirmi denmeli?!
Türkiyede Faşizm vardır ,lokomotifide Akp'dir.
İkinci olarak Melnur doğru olanı yapmıştır.
Kaçak hakkında hakarete baş vurmadan birşeyler yazmam neredeyse imkansız hale geldiğinden ,yanıt hakkı doğurmamak açısından birşey yazmıyacağım ,lakin temiz bir ortamda yazışabilmek adına bu tür temizlikler şarttır.
Halk belirli bir tarihsel dönemde çıkarları devrimden yana olanlar ifadesi boş bir ifadedir.
Doğrusu çıkarlarının farkında ve o uğurda mücadeleye kalkanlardır.
Provakasyonu iş edinenlerin iknası mümkün değildir,o tür insanlar ihaneti meslek edinmiş hastalıklı insanlardır ,onlara ayrılan zaman kayıp zamandır.
Mehmet Barlaslar,Engin Ardıçlar ikna edilemezler.
SEVGİLİ MELNUR USTA SİZİ KUTLUYORUM.