Ülkede iç savaş yaşanıyor, farkında mısınız?
FİKRİ SAĞLAR
Zaman zaman insan kendi kendine Nasıl bir memlekette yaşıyoruz? diye soruyor. Bu soru; çokça zaman cevabını bildiği ama dillendiremediği konular üzerine soruluyor.
Ya da akılla, mantıkla ilgisi olmayan olaylar çoğaldıkça ve o olayların çözülmemesi için yapılanlar ortaya çıktıkça, ister istemez bu soru ağızlardan dökülüveriyor.
Ülkenin bir köşesinde iç savaş var.
Kimse gerçekleri söylemek istemiyor.
PKK, şiddet ve silahı kentlere taşıdı.
Bazı ilçe ve illerde kıyasıya çatışıyor.
Orada en ağır silahlar kullanılıyor.
Tanklar sokaklarda geziyor.
Keskin nişancılar damlardan ateş ediyor.
Türkiye geçen yüzyılın Bosnasına döndü.
Suriyede de katliamlar bu şekilde başlamıştı.
Her TV haberinde, patlayan bomba sesleri arasında ilçelerdeki çatışma bilgilerini izliyoruz.
Haberler aktıkça, çatışmanın şiddeti, yaralanan ve şehit olan güvenlikçilerin isimleri sıralanıyor.
Daha da vahimi harabeye dönen ilçelerin görüntüleri ekrana geliyor.
Bu görüntüler ve bölgeden gelen bilgiler, orada bir savaşın yaşandığını canhıraş bir şekilde bağırıyor.
Düşünün; kendi vatandaşlarınızın yaşadığı ilçelerde sokağa çıkma yasakları koyuyorsunuz, günlerce çoluk çocuk aç susuz kaldıklarına aldırış etmeden çatışmaya devam ediyorsunuz.
PKKlılar cenazelerini taşıyor ama devletin güçleri, ölen sivilleri sokak ortasında bırakıyor. Hastahanelerde hastalar can telaşında.
Hendeklerin kapatılmasını anlıyoruz da evlerin enkaz haline getirilmesini anlayamıyoruz.
O yıkılan, tank ateşiyle çöken evlerin içinde kimler vardı. Ve ne oldular?..
Diğer yandan PKK okul yakıyor. Tarihi varlıkları yıkıyor. Hastanelere saldırıda bulunuyor. Yaralıların taşınmasını engelliyor. Sivillerin yaşamına kast ediyor. Zorla evlere giriyor. Rızasını almadan halk adına savaştığını söylüyor ama acımasızca halka zülüm edilmesine neden oluyor.
Burada kabul edilemez iki düşünce ortaya çıkıyor. Aması, fakatı yok.
Terör, orantısız güç, hak ihlali, Kürt sorunu, özgürlük gibi kavramların artık yeri ve zamanı da değil.
Orada gençler ölüyor.
Devlet acımasızca davrandıkça, PKK cevap vermeye çalışıyor. Olan sivillere oluyor. Ölüyorlar. Yerlerinden yurtlarından oluyorlar. Çocuklar yeniden ağır travmalar yaşıyor. Yaşlılar nereye kaçacaklarını bilemiyorlar.
PKK bir özgürlük ordusu değildir. PKK silahla Kürt sorununun çözülmesini sağlayamaz. Elinde silah oldukça Türkiyeye kendini anlatamaz.
Hele hele demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukuk, adalet gibi kavramları bilmeyen, otoriterlik yanlısı olan, biat isteyen bir AKP anlayışının bulunduğu bu yönetimde Kürt sorununun çözülmesi mümkün değildir.
Şiddet şiddeti doğurmaktadır. Bu gerçeklik bilinmesine rağmen neden silah ve şiddetten uzaklaşılamamaktadır?!.. İlk akla gelen gerekçe; derin devlet ile derin PKKnın işbirliğidir.
Her şehit gelişinde o kentte büyük infial ortaya çıkıyor. Bir o kadar da nefret oluşuyor. Her PKKlı genç öldüğünde o aileye ateş düşüyor. Bir o kadar da kin oluşuyor. Kime nefret duyuyorlar?... Kime kin kusuyorlar?.. Her iki genç de bu ülkenin insanı. Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı.
Mezarları bu topraklarda!..
Dedeleri birlikte Çanakkalede, Kurtuluş Savaşında emperyalistlere karşı savaşmış, can vermiş, kan dökmüşler. Bu Cumhuriyeti birlikte kurmuşlar. Bu toprakları vatan olarak kabul etmişler. Şimdi niye birbirlerine kin ve nefret duyuyorlar?!..
Oysa istedikleri çok doğal bir talep; eşit yurttaş haklarına sahip olarak birlikte yaşamak!..
Ülkenin kaynaklarından hakça yararlanmak, yoksulluktan kurtulmak, baskı ve zulümden arınmak istiyorlar. Bu ülkenin asli unsurları olduklarının bilincindeler. Ve Kürtlerin büyük çoğunluğu düşmanlaştırılmak, ayrıştırılmak istemiyorlar.
Peki kimler onları kullanıyor?! Belli!..
BOP eşbaşkanları
Uluslararası sermaye!..
Emperyal güç olmak isteyenler!.
Kürtleri tanımayanlar!.. İnkârcılar!..
Ortadoğuda gözü olanlar
Şimdi de Başkanlığının önünü kestiklerini düşünen RTE!..
Bugüne kadar kifayetsiz olan muhteris yöneticiler, Kürt sorununu çözmemek için uğraştılar.
Sonuçta ne oldu! Sorun iç savaşa dönüştü.
Tek acil çözüm yolu, bu durumun TBMMye taşınmasıdır. Devlet ve PKK arasına sıkışmış olan Kürtlerin demokratik haklara ulaştırılmasında CHPye çok büyük görev düşüyor.
Ortadoğunun lideri olmak isteyen ve ortadoğuya barış, demokrasi ve özgürlük getireceğini savunan bir şahısın inadı yüzünden ortadoğuyu değiştiremedik, ortadoğu bataklığını Türkiye'ye taşıdık.Görüntüler tam bir savaş görüntüsü. Binalar artık oturulmaz hale gelmiş. İnsanlar bölgeden kaçıyor, Sur ilçesinde yaşayanların sayısı 24 binden 2 bine düşmüş. Ölüm güneydoğuda kol geziyor. Bütün bunların sebebi AKP siyaseti olduğu kadar PKK'nin siyasetidir. Bölgedeki savaşın sebebi AKP ve PKK'dır. Çözüm süreci adı altında iki tarafta sanki bugünleri yaşamak için hazırlık yapmış. Bize barış yapıyoruz, Türkiye'ye ve ortadoğuya barış ve demokrasi getireceğiz yalanını söylediler, sonra da o barış dedikleri müzakerelerden çıka çıka sadece savaş çıktı. PKK bölgeye her türlü ağır silah ve mühimmatı taşıdı. Şimdi onları kullanarak güvenlik güçlerine saldırıyor. Hiçbir ülke kendi sınırları içinde başka bir silahlı güce izin vermez. Bu savaş suni bir savaştır, bölge halkının bir kalkışması değildir. Bölge halkı ne yapsın, bölgede kim alan kontrolünü sağlıyorsa onun tarafında gözükmek durumunda kalmaktadır. 24 binden 2 bine düşen sayı Sur'da kimin neyi ne kadar desteklediğini göstermektedir. Hala barış gerçekleşebilir. Duygusal bir kopuş yaşandığına ben de inanıyorum. Ancak PKK bütün uğraşına rağmen bölgedeki kürt halkını türk halkından ayıramamakta, istediği halk ayaklanmasını gerçekleştirememektedir. Bu bir şanstır. AKP'ye karşı çıkarken bu gerçeği de gözönünde bulundurmak lazım. Bölgede her gün insanlar ölüyorsa ve bölge halkı bir türlü rahat edemiyorsa bundan AKP kadar PKK de suçludur.