"Suphiyi benim için öldürdüler!"
95 yıl önceki katliam aydınlanıyor mu?
Bundan 95 sene önce, 1921 yılının 28/29 Ocak gecesi, Türkiye Komünist Partisinin kurucusu ve başkanı Mustafa Suphi, parti genel sekreteri Ethem Nejat ve 13 yoldaşı Trabzonda bindirildikleri bir teknede katledildiler
Bedenleri Karadenizin soğuk ve karanlık sularına atıldı
Bir daha hiç birinden haber alınamadı
Türkiye Komünist Partisi (TKP) geleneğinin takipçileri, her yıl ocak ayında bu geleneğin kurucu önderi Mustafa Suphiyi saygı ve acıyla anarlar... Düzenlenen tören ve gecelerde Mustafa Suphi ve ilk TKPlilere ait bilgiler paylaşılır, şiirler, marşlar, şarkılar okunur
Örneğin Anadolu Şuraları Hükümeti varolsun... diye başlayan marş o günlerden kalmadır
Eski tüfekler arasında mutlaka hala hatırlayanlar vardır
Nazım Hikmetin Karadenizde katleden 15 yoldaşa dair 15lere diye bilinen ünlü şiirleri bu anma törenlerinin vazgeçilmezleri arasındadır
Nazımın bu komünist katliamın şehitleri için yazdığı şiirin Kalbim yine çarpıyor, kalbim yine çarpacak dizeleri her genç komünistin kalbine onları katleden Burjuvaziye karşı derin bir mücadele azmiyle kazınır
TKP geleneği ve Nazımın şiirleri bu katliamdan dönemin Ankara yönetimini, yani Mustafa Kemali sorumlu tutarlar
Genel kanı, Mustafa Kemalin o dönemde hayli karışık olan Ankarada siyasi gücü elinden kaçırmamak için hem sahte bir Komünist Partisi kurdurttuğu, hem de Kazım Karabekir aracılığı ile yolladığı talimatlar ile Rusyadan gelen Mustafa Suphi ve TKP heyetini, Trabzondan bir tekne ile Rusyaya geri yollattığı ve yolda da öldürttüğü şeklindedir
ENVER KİTABINDA YENİ İDDİA BELGESİ
Ancak, gazeteci-tarihçi Murat Bardakçının İş Bankası Yayınları tarafından Kasım 2015te satışa sunulan Enver isimli 780 sayfalık dev belgesel-kitabında ilk kez yayınlanan bazı mektuplara göre, Enver Paşa, Mustafa Suphi cinayetini kendi taraftarlarının, kendisi adına işlediğini öne sürmektedir
Bu yazıda, daha önce çeşitli yazarlar tarafından benzer iddialar öne sürülmüş olsa da, Türkiye kamuoyunun gündemine ilk kez bu mektuplarla eşliğinde, belgesiyle gelen bu Suphiyi Enverciler öldürdü iddiasını, mercek altına almaya çalışacağız
Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürten Trabzondaki Kayıkçılar Kahyası (Reisi) Yahya Kahyadır. Yahya Kahya o dönemde Enverin adamı olarak bilinir. Hatta 1921de bir süre Trabzona gelerek kalan (Enverin amcası) Halil Paşanın Yahya Kahyanın adamları ile Enveri Anadoluya geçirmek istediği söylentisi yayılır. Halil Paşa Ankaranın baskısı ile 1921 yazında iki ay kadar kaldığı Trabzonu terk eder, Batuma gider ve orada Enver Paşa ile buluşur. Enverci Yahya Kahya aynı dönemde, Ankaranın (Mustafa Kemalin) yolladığı istihbarat müdürü Feridun Kandemiri de tehdit ve zorbalıkla Trabzondan uzaklaştırmaya çalışır
Yani Yahya Kahya, Ankaradan çok Envere bağlıdır
Enver Paşa Sakarya Savaşı boyunca (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Mustafa Kemalin yenilgisi halinde, Sovyet desteği ile Anadoluya geçmek için Batumda bir tren içinde bekler. Mustafa Kemal Sakarya savaşından galibiyetle çıkınca, Enver Paşa Anadoluya geçme umudunu yitirerek, Orta Asyaya yönelir. Enver Paşa bir yıl sonra 4 Ağustos 1922de Buharada Bolşeviklerle giriştiği bir çatışmada öldürülecektir.
Şimdi dönelim Mustafa Suphi katliamına
Yahya Kahya da bu katliam nedeniyle Karabekirin emriyle 1921de tutuklanıp, Sivasta yargılanır ve beraat eder. Daha sonra Yahya Kahyanın Sanki ben bu işi tek başıma mı yaptım, çok üstüme varırlarsa her şeyi açıklarım demeye başlar
Yahya Kahya bir yıl kadar sonra 3 Temmuz 1922de faili meçhul bir cinayete kurban gider. Cinayeti Topal Osmanın adamları ile birlikte Mustafa Kemalin Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçenin işlediğini, yıllar sonra Tekçe, verdiği bir röportajda kendisi açıklamıştır. Enver Paşa da Yahya Kahyanın öldürülmesinden tam bir ay sonra (4 Ağustos 1922) Orta Asyada çatışmada can verecektir
ENVER NE DİYOR?
Peki Mustafa Suphiyi Yahya Kahya aracılığı ile kim öldürtmüştür?
Şimdi gelelim Murat Bardakçının yeni kitabındaki yeni Enver Paşa-Mustafa Suphi iddiasına
Enver kitabının 241. Sayfasında şu satırlar yer alıyor:
(Enver) Mustafa Suphiden ilk defa 20 Şubat 1921deki mektubunda
Bu sırada burada komünist olmuş ve Rusların hemen oyuncağı olan Suphi ve rüfekasının Trabzondan kaçmaya mecbur olduklarını ve galiba bir tarafta öldüklerini söylediler diye bahseder. Dört gün sonra Mustafa Suphinin kendisinin aleyhinde bulunduğu için öldürüldüğünü iddia eder ve bunun kendisi için yapılmış olmasından memnun olduğunu yazar.
Komünist Partisi Reisi Suphi Bey, Baküde aleyhimde bulunduğu için biçareyi Trabzonda evvela karla tükürükle hamallar epeyce ıslattıktan sonra bir motorbotla Batuma iade etmek üzere yola çıkarmışlar. Halbuki yanına yüz yirmi bin Rus altını olduğundan kendisini zanlarınca yolda öldürmüşler paralarını almışlar. Mamafih bunu benim için yaptıklarından memnun olduğumu ve başkasına söylememelerini tembih ettim. Bence düşman da olsa, madem ki Müslüman, böyle olmamalıydı. Fakat ne çare yazılan çekilirmiş. (Enver Paşanın 24 Nisan 1921 tarihli mektubundan)
(Bak: Enver-Murat Bardakçı-İş Bankası Yayınları-Kasım 2015-Sayfa 241)
Enver Paşa daha sonra Mustafa Suphinin öldürülmesinden dolayı Bolşeviklerin üzgün olduklarını, hadiseden Türkiyeyi sorumlu tuttuklarını, ancak cinayetin Ankaraya verdikleri desteği etkilemeyeceğini söylediklerini anlatır.
Enver Paşa 9 Eylül 1921 tarihli bir mektubunda da şunları yazar:
Hatta Orjenidçe Biz arkadaşlarınızdan Yahya Kahyanın Suphi ve rüfekasını öldürttüğünü bilmekle beraber yine bunu düşünmeyerek, yalnız kuvvetli bir Türkiyenin ne suretle meydana çıkması kabil ise ona çalışıyoruz dedi. Böylece bizim partiye her suretle yardım edebileceğini söyledi. Mamafih bu yardımın şimdiye kadar olandan fazla bir şey olacağını zannetmiyorum. (Bak: Enver-Sayfa 241)
Stalinin istihbarat şefi olarak bilinen Orjenidçenin Enver Paşaya Suphiyi öldürten Yahya Kahya için arkadaşlarınızdan ifadesini kullanması kuşkusuz anlamlıdır. Bolşeviklerin bu katliamın içinde Enver Paşanın ve adamlarının parmağı olduğunu bildiklerini göstermektedir. Buna rağmen Enver Paşaya desteklerinin sürmesi, tam da o tarihte (Eylül 1921) Anadoludaki savaşın kaderinin henüz belli olmaması (Sakarya Savaşı) ve sallantıda olmasıdır.
Bolşevikler, Mustafa Kemal ve milli kuvvetlerin yenilgisi halinde Enver Paşa önderliğinde Sovyetlere bağlı İslami-Bolşevik askeri kuvvetleri, Anadoluya gönderme opsiyonunu ellerinde tutmak istemektedirler.
İŞİN ARKA PLANI
Mustafa Suphi (TKP) ve Enverciler arasındaki çekişmenin asıl ortaya çıktığı yer ise 1-7 Eylül 1920 tarihleri arasında Baküde toplanan ünlü Şark Milletleri Kurultayıdır.
Komünist Enternasyonal tarafından düzenlenen bu kurultaya 29 milletten 2000 kadar delege katılır. Kurultayın başkanlığını Zinovyev yapar.
Türkler 235 delege ile Kurultayın en kalabalık grubunu oluştururlar. Türkler arasında ise birbiri ile çekişen üç grup vardır: Mustafa Kemale bağlı Ankara Hükümeti temsilcileri, Türk komünistleri (Mustafa Suphi ve arkadaşları) ve İttihatçılar (Kurultaya katılan Enver Paşa ve arkadaşları).
Kurultayda Enver Paşanın konuşmasına izin verilmez, ancak Enver Paşa bir locada oturarak kurultayı izler. Dördüncü gün Enver Paşanın bir bildirisi kurultayda okunur. Komünistler (Mustafa Suphi ve ekibi) bu sırada salonda şiddetle Enver Paşa aleyhine tezahürat ve protestoda bulunurlar. Kurultaya değil, halk mahkemesine!... diye bağırırlar
Enver Paşa ve taraftarları bunu unutmayacaktır! Enver Paşa daha sonra Mustafa Suphinin öldürülmesinden sonra yazdığı (yukarda verdiğimiz) mektupta, kendisine karşı bu protestoyu cinayet nedeni olarak gösterecektir
TKP BAKÜDE KURULUR
Mustafa Suphi önderliğindeki ilk Türkiye Komünist Partisi (TKP) 10 Eylül 1920de Baküde kurulur. Partinin kurucuları Mustafa Suphi ile birlikte Baküde Doğu Milletleri Kurultayına (1-7 Eylül 1920) katılan Moskovaya bağlı Türk komünistleridir. TKPye Mustafa Suphi başkan, Ethem Nejat ise genel sekreter seçilirler. Trabzondaki katliamda 15ler içinde Suphi ve Nejat ile birlikte bu ilk kuruculardan bazı isimler de vardır.
Mustafa Kemal ise Moskovaya bağlı bu TKPye karşı Ankarada bir ay sonra 18 Ekim 1920de kendi TKPsini kurdurtur. Kurucular arasında Yunus Nadi, Celal Bayar, Refik Koraltan gibi Mustafa Kemale bağlı eski İttihatçılar vardır.
YEŞİL ORDU VE ÇERKES ETHEM
Aynı dönemde Ankarada ve Anadoluda bir de gizli Yeşil Ordu teşkilat kurulmuştur. Mustafa Kemal Nutukta Yeşil Ordudan etraflıca bahseder. Yeşil Ordu yandaşları, Enver Paşa önderliğinde Bolşevik-İslam Ordusunun Rusyadan gelip Türkiyeyi kurtaracağı propagandasını yaparlar. Yeşil Ordunun Türkiyedeki bayraktarlığını ise bir süre sonra Çerkes Ethem ve çetesi üstlenir. Teşkilatı Mahsusanın ünlü reislerinden Kuşçubaşı Eşref bu tarihlerde Çerkez Ethem ile beraber ve onun yanındadır.
ENVERE GAZ VEREN KUŞÇUBAŞININ KARDEŞİ HACI SAMİ
Kuşçubaşının kardeşi Hacı Sami Bey ise Moskovada Enver Paşanın yanındadır ve onu sürekli olarak Anadoluya geçip, idareyi eline alması için teşvik etmektedir. Bu Hacı Sami daha sonra Enver Paşayı Buharada Basmacılara katılarak girişeceği maceraya kışkırtan ve bir yıl sonra ölümüne neden olan aynı kişidir.
Hacı Sami çeşitli maceralardan sonra 1927de Sisam adasından Yunanlıların emriyle Mustafa Kemale suikast düzenlemek için Anadoluya geçecek ve Ayvalık civarındaki Madranda jandarma ile girdiği çatışmada öldürülecektir.
RUSYADA SUPHİ-ENVER ÇEKİŞMESİ
Buraya kadar anlatılan tabloda ortaya çıkan gerçekler şöyle özetlenebilir:
1920 yılı Eylül ayından 1921 yılı Eylül ayına kadar geçen sürede, Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankarada milli mücadeleyi Meclis üzerinden yürütmek ve TBMM Hükümetine bağlı düzenli bir ordu kurmak ve işgalci Yunan ordusunu ülkeden atmak için uğraşmaktadırlar. Bu sürede Mustafa Kemal Sovyetlerden destek ve yardım almaya çalışmakta ve buna çok önem vermektedir.
Sovyetlerde ise yüzünü Anadolu'ya dönmüş, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başarısızlığı halinde Anadoluda milli mücadelenin liderliğini almaya aday iki grup vardır: Enverci İttihatçılar ve Komünistler. Bunlar da kendi aralarında çekişmektedirler. Moskova, Mustafa Suphi ve TKPyi desteklemektedir. Ancak Envere ve arkadaşlarına da İslam İhtilalcileri Cemiyeti üzerinden yardım yapmaktadır.
ENVERCİ-KOMÜNİST ÇEKİŞMESİNİN ANA NEDENİ
Enverciler ve Mustafa Suphi (Türk komünistleri) arasındaki bu çekişme, arkasına Sovyet desteğini alarak Anadoluda (Türkiye) kimin hakim olacağı üzerinedir. Bu hakimiyet için Müslüman esir ve askerlerle, Bolşevik İslamcılardan 1500-5000 kişilik bir askeri güç oluşturulması düşünülür. Ama bu güce kimin önderlik edeceği henüz belirsizdir. Enver mi, Mustafa Suphi (TKP) mi? Sovyetlerdeki Türkler arasında Enverciler-Komünistler (Suphi yandaşları) kavgası bunun üstünedir. Yani Sovyet desteği ile Anadoluda kimin hakim olacağı kavgasıdır...
Enver, İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı isimli teşkilatı 1920 yazında Moskovada kurar. Bu örgütü 1 Eylül 1920de Baküde toplanacak Doğu Milletleri Kurultayına yetiştirmek için kurar. Bu örgüt adına Kurultaya bildiri sunar. Aslında Doğu Halkları Kurultayı ve İslam-Bolşevik İhtilalleri fikri Sultan Galiyevindir. Ancak Galiyevin Baküdeki bu kurultaya katılması Stalin-Galiyev çekişmesi nedeniyle Stalin tarafından engellenir.
Enver Paşa, Baküden Moskovaya dönünce, 1920 yılında Eylülün ikinci haftası (Yani Baküde TKPnin kurulduğu aynı tarihte) İslam İhtilalleri Cemiyetinin ilk kongresini toplar. Kendisi başkanlığa seçilir. Halil Paşa ve Hacı Sami de üyeler arasındadır. Bir süre sonra 28 maddelik Halk Şuralar Fırkası program yayınlayıp, Anadoluya da yollarlar. Karabekir bu program eline geçince, buna ve Envere karşı sert tedbir alınması gereğini Ankaraya, Mustafa Kemale bildirecektir.
Enver Paşa Moskovada hazırlık yaparken Mustafa Suphi ve arkadaşları daha hızlı davranıp TKPnin 10 Eylül 1920de kuruluşundan 3 ay sonra, 28 Aralık 1920de eşi ve 17 arkadaşı ile birlikte Karsa gelirler. Onları Kazım Karabekir karşılar. Mustafa Kemal heyetin Ankaraya gelmesini istemez. Heyet önce Erzuruma, oradan organize halk protestoları ile Trabzona yollanacaktır.
6-11 Ocak 1921 Anadoluda I. İnönü Savaşının yaşandığı karışık dönemdir.
Aynı tarihlerde (Ocak 1921) Çerkes Ethemin Ankaraya karşı ayaklanması başlar. İsmet Paşa kuvvetleri Çerkes Etheme karşı harekete geçer. Çerkes Ethem Yunanlılara sığınır. Kuşçubaşı Eşref de onunla birlikte Yunanistana sığınır. Mustafa Suphi tam bu kargaşa ortamında çıkar gelir...
28 Ocak 1921de Mustafa Suphi ve arkadaşları Trabzona gelirler, yine protestolar arasında bir motora bindirilip Batuma yollanırlar. Yahya Kahyanın adamları ikinci bir motor ile onlara ulaşıp hepsini katlederler. Suphinin eşi çete tarafından Trabzona getirilir, bir süre sonra o da öldürülür.
Enver Paşa, Mustafa Suphinin katlinden iki ay sonra, Mart 1921de Moskovada Halk Şuralar Fırkası adlı partiyi kurar. Bu Envercilerin Partisidir. 1921 Eylül ayında, Enver Paşa Batumda Anadoluya geçmeyi beklerken 5 kişi ile bu partinin kongresini toplar ve parti yeniden İttihat ve Terakki Partisi adını alır.
Mustafa Kemalin Sakarya Savaşından başarıyla çıkması Enver Paşanın hayallerini bozacak ve Paşa yönünü Orta Asyaya çevirecektir...
KIZIL ORDU KAFKASYAYA DAYANIR
Ankara Hükümeti açısından olayın bir de Kafkasyada hakimiyet mücadelesi yönü vardır. Sovyet yetkili Çiçerinin 1920 yazında Ermenistan adına Türkiyeden bazı bölgeleri istemesi üzerine, Ankara Hükümetinin kararıyla Kazım Karabekir Paşa 15. Kolordu ile Doğuda ileri harekata başlar.
Karabekir 1920 Ekim-Kasım aylarında süren askeri harekatta, Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Iğdırı alıp Gümrüye kadar ilerler. 22 Kasım 1920de Gümrü Antlaşması için görüşmeler başlar. 3 Aralık 1920de Ermenistan Hükümeti ile Gümrü Antlaşması imzalanır. Ancak 4 Aralık 1920de Kızıl Ordu Ermenistanı işgal eder ve Anadolunun kapısına, Türkiye sınırına dayanır.
İşte Mustafa Suphi ve arkadaşları Bolşevik Kızıl Ordunun Kafkasyayı işgal ettiği bu 1920 Aralık ayının sonunda Kafkasyadan Karsa gelirler. Mustafa Suphinin beraberinde 1500 kişilik bir Müslüman esir-kızıl askerlerden oluşan bir askeri kuvvetle Anadoluya ve Ankaraya geleceği söylentisi ise, o günlerde Ankarayı, Mustafa Kemali ve Batı Cephesi Kumandanı İnönüyü çok tedirgin etmektedir. Bu kuvvetin derhal birliklere dağıtılması için yazışmalar yapılır. Ancak böyle bir kuvvet gelmez
BAYAR: BU KIŞ KOMÜNİZM GELECEK
O tarihte Ankarada kurulan (yapay) Türkiye Komünist Partisi içinde yer alan Celal Bayarın yarım yüzyıl sonra söylediği (70li, 80li yıllar) ve Türkiye siyaset tarihine geçen Bu kış komünizm gelebilir sözü muhtemelen 1920lerin Ankarasında o kış yaşanan derin korkunun izlerini taşımaktaydı
Dönemin öyküleri çok boyutludur ve iç içe geçmiştir... Yazdıkça uzayıp gider...
Özetlenecek olursa, Ankara ve Mustafa Kemal 1920-1921 arası Batıda Yunan ordusu ile savaşmakta, Doğuda ise Enver Paşanın Anadoluya dönme tehdidi ve Bolşevik Kızıl Ordunun TKP öncülüğünde Türkiyeye girme ihtimaline karşı önlem almaya çalışmaktadır...
Sovyetler Mustafa Kemali desteklerken, TKP veya Enver Paşa aracılığı ile Anadoluda doğrudan hakimiyet ihtimalini de düşünmekte ve bu opsiyonu gelişmelere göre değerlendirmektedirler...
Enver Paşa, muhtemel rakip olarak gördüğü Mustafa Suphi ve TKPlillerden nefret etmektedir. Anadoluda Enverciler (Yahya Kahya), Ankaranın da istememesi üzerine, Mustafa Suphi ve arkadaşlarına katliamı ve 120 bin altın gibi o günler için büyük bir parayı gasp etmeyi nispeten kolay bir şekilde gerçekleştirirler
Mustafa Kemal ve Enverciler de, Mustafa Suphi ve TKPlilerin Ankaraya gelmesini istemezler
Ankara, Kazım Karabekir aracılığı ile onları Trabzondan Batuma geri gönderir
Ancak belli ki katliamda Envercilerin rolü ve parmağı vardır
Enverci Yahya Kahya, TKPlileri katlettirir
Enverin yeni yayınlanan Benim için öldürdüler mektubu bunu doğrulayan önemli bir belgedir
Mustafa Suphi ve TKPlilerin tasfiyesinden 7 ay sonra (1921 Temmuz-Ağustos) Enver Paşa Anadoluya geçmek için bu kez ciddi olarak uğraşır
Ancak Mustafa Kemalin 22 gün 22 gece süren Sakarya savaşından zaferle çıkması Enver Paşanın dönüş hayallerini sona erdirir
Enver Paşa, taraftarlarının Mustafa Suphiyi katletmesinden 1 yıl 6 ay sonra Buharada Bolşeviklerle çatışırken can verecektir
Mustafa Kemal, Sovyet desteği ile Anadoluda hakimiyet kurma hesapları yapan iki gücü de tasfiye eder
Türkiyede TBMM ile kurduğu milletin hakimiyetini kimseye kaptırmaz...
Türkiyenin siyasi tarihi her biri ayrı bir macera ve aksiyon filmi olabilecek öykülerle doludur
Kerem Çalışkan
Odatv.com
Murat Bardakçı'nın bulduğu mektuplar M.Suphi'nin öldürülmesine ışık tutabilir. Genel kanı, Mustafa Kemalin o dönemde hayli karışık olan Ankarada siyasi gücü elinden kaçırmamak için öldürttüğü yolunda olsa da, Milli Mücadele'nin kazanılması için Atatürk'ün M.Suphilerin öldürülmesini emrini vermesi kendisi için o kadar kolay olmayabilirdi. Sovyetler buna tepki göstererek mücadeleye desteklerini kesebilir, para ve silah yardımını durdurubilirdi. M.Kemal gibi birinin bunu göze alıp milli mücadeleyi riske atması beklenemezdi. İşin diğer ucunda Enver Paşa'nın olması, Murat Bardakçı'nın ortaya çıkardığı mektuplar akla daha yatkın gibi duruyor. M.Suphi ile Enver Paşa arasındaki husumet, Enver Paşa'nın Anadolu üzerindeki planları M.Suphi ve arkadaşlarının paşa tarafından öldürülmesini daha akla yatkın hale getiriyor.
Kolaylıkla söylenebilir ki, Mustafa Suphi'nin katili başta tefeci-bezirganlık, ikincil olarak da Kurtuluş Savaşı'nı sürdüren ekibin daha sonra finans-kapital halini alacak olan kısmıdır. Zaten başta Enver'in olması, Kazım Karabekir'in de Mustafa Kemal'i sürekli olarak SSCB'ye karşı kışkırtması da bunun göstergesidir.
Mustafa Kemal ve SSCB ilişkilerinin gelişimi de buradan aydınlanıyor.
On beşler cinayeti ve tetikçi Yahya'nın sonu-Mehmet Bozkurt
Öldüreni biliyoruz; Trabzon kayıkçılar kâhyası Yahya
Ancak öldürten tartışmalı ve olasılıklar şöyle sıralanıyor:
Bir, Ankara Hükümeti; iki, İttihatçılar; üç, Kâzım Karabekir; dört Erzurum Valisi Hamit; beş, Trabzon kayıkçılar kâhyası Yahya; altı talihsiz bir deniz kazası; yedi, Lenin
Evet bildiğiniz bizim Vladimir İlyiç
Hani biraz daha zorlasalar: On Küçük Zenci!
Lenini unutalım. Kemal Tahirin, Leninin yanına Stalini de katarak ileri sürdüğü deli saçması bir tez idi. Tez; Lenin ve Stalinin İslamiyet ile komünizmi bağdaştırmaya çalışan ve Kafkasya/Asya Türk- İslam halkları üzerinde güçlü bir etkisi olan Mir Sultan Galiyefi öldürttükleri üzerine kurulmuştu. Durum böyle olunca Galiyefin sekreteri Mustafa Suphinin para karşılığında ortadan kaldırılması da aynı ikili tarafından Mustafa Kemale havale edilmiş oluyordu. Sonradan, Galiyefin ölümünün, tam olarak saptanamasa da 40lı yılların birinde olduğunu öğrenen Kemal Tahirin dizlerini döverek öz eleştiri yaptığı yazılacaktır. Eklemeliyim, diz dövmeği kızgınlığımdan ben uydurdum,öz eleştiri yaptığını Mete Tunçay yazmıştır. (Bilineceği Bilmek, Alan Yayıncılık,s.75)
Kemal Tahiri yok sayalım. Şöyle başlasak; 1921 yılının Ocak ayında Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin hemen hepsinde ittihatçıların hakim olduğunu söylemek abartı sayılmamalı. Mustafa Suphilerin tuzağa düşürüldüğü Trabzon, Karstan başlayan güzergahın Erzurum durağından sonraki çıkış noktası. Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyeti başkanı Barutçuzade Ahmet, Enver Paşanın ünlü Teşkilat-ı Mahsusasının Trabzon sorumlusu. Cinayetleri işleyen kayıkçılar kahyası Yahya teşkilat-ı Mahsusanın eski bir savaşçısı, Suphi kafilesinin durdurulduğu Erzurumun valisi Hamit daha iki ay öncesine kadar Trabzonda valilik koltuğunda oturan bir adam ve o da Teşkilat-ı Mahsusanın ileri gelenlerinden biri olup Enverist ve öbür Enverci Barutçuzade ile kardeşten ileri canciğer kuzu sarması. Bu ilişkilere bakıldığında Mustafa Suphilerin katlinde İttihatçı parmağı arayanların delilleri yabana atılır cinsten değil ama ipi ucunu tutan ele de bakmak gerekiyor. İpin ucunda Ankara var ve Ankara deyince de Stalinin o hınzır sözü: Bu bir tesadüf mü yoldaşlar?
Aynı günlerde Ankarada şunlar yaşanıyordu:
Ankarada komünistler tutuklanıyor, Halk İştirakiyun Fırkası baskılara dayanamayıp faaliyetlerin durdurmak zorunda kalıyor, solcuların denetimindeki Yeşil Ordu Cemiyeti kapatılıyor, solun silahlı dayanağı Çerkes Ethem asi ilan edilirken gerillaları dağıtılıyordu.
Mustafa Suphilerle ilgili karar Ankara, Kars, Erzurum üçgeninde alınıyor. Ankarada Mustafa Kemal Paşa, Karsta Kazım Karabekir ve Erzurumda vali Hamit Bey
Artık sır değil, yazışmalar var. Aralarında haberleşiyorlar. Yazışmalardan, Trabzonda, iskelede buluştukları anlaşılıyor. Cinayeti izlemek üzere bir araya geliyorlar. Kişisel sorumluklar ayrı, sözünü ettiğim orta yerde duran tarihsel sorumluktur. Kemalcilerle, Enverciler arasındaki çekişmeyi abartmamak gerekiyor. Kadrolarının temsil ettiği zihniyet bir ve aynı. Sadeleştiriyoruz, sınıf diyoruz. Burjuvazi hazırladığı cinayeti iskeleden izliyor! Görüyoruz: Hepsi Orada!
Daha nasıl olsun. Mustafa Kemal Kâzım Karabekire, Ankarada kendi istekleri dışında gelişen komünist cereyanları şikayet ederek, bu cereyanları körükleyeceğini düşündüğü Mustafa Suphinin Ankaraya sokulmaması yolunda talimat veriyor. Bunun üzerine Kemalci Kâzım Karabekir, Erzurum valisi Enverci Halit Beyi bilgilendirip uyarıyor. Halit Bey, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının çalışmalarına engel olunmak gerektiğini, ancak yapılacak karşı hareketlerin Karsta Rus elçilik heyetinin gözleri önünde yapılmasının mahzurlu olduğunu, işin Erzurumda kendisine bırakılmasını Karabekire cevaben bildiriyor. Karabekir, Halitin fikrine katılmakla birlikte Mustafa Suphi ve arkadaşlarının şiddetli şekilde protesto edilerek Erzurumdan Trabzona ve oradan da sınır dışına yollanmalarının münasip olacağını ikinci bir mektupla iletiyor. Mustafa Suphi ve arkadaşları iki eksikle, Süleyman Sami ve Mehmet Emin, şiddetli protestolar ve hakaretlere uğrayarak Erzurumdan ayrılıyor.
Ve Kayıkçılar Kâhyası Yahyanın sırası geliyor.
Hangisi daha gaddar?
İskeledekileri ima ile geçtik, sözüm onlara değil. Aşağıdakilerden diyorum, hangisi daha gaddar?
Kayıkçılar Kahyası Yahya, Topal Osman, İsmail Hakkı Tekçe
Yöntemleri farklı; Kahya Yahya suda boğuyor, Topal Osman gemisini yüzdürmek için Rum tutsakları diri diri ateş kazanına atıyor, İsmail Hakkı kelle kesiyor
Son ikisi Mustafa Kemal Paşanın özel muhafızı
Üçünün de yolu Trabzonda kesişiyor.
Mahmut Goloğlu yazıyor:
Trabzonun Maçka ilçesine varan heyet burada da bir eksikliğe uğradı. Heyette bulunanlardan Trabzonlu Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir, Karstan çektiği bir telgrafla, Trabzona gelmekte olduklarını sevinç içinde kardeşi Mehmet Efendiye bildirmişti. (Cumhuriyete Doğru, İş Bankası Yayınları.S.,45-46)
Ne var bunda denilebilir. Devamı var. Ve devamında Mehmet Efendinin Kayıkçılar Kahyası Yahyanın arkadaşı olmakla kalmayıp aynı zamanda onun umum vekili olduğunu öğreniyoruz. Buna, Mehmet Efendinin, uzun zamandır görmediği kardeşinin gelmekte olduğunu Yahya ile paylaştığını da ilave etmeliyiz. Mahmut Goloğlu devam ediyor:
Yahya Kâhya; Mustafa Suphi ve arkadaşları hakkında emir aldığını Mehmet Efendiye bildirmiş, kardeşini kurtarmak istiyorsa, şehre girmesine engel olmasını, yola çıkıp bir yerde kardeşini heyetten ayırıp kaçırmasını tembihlemişti
(s.46)
Abdülkadir, kardeşinin uyarısıyla heyetten ayrılıyor. Heyet ajan olduğu anlaşılan Süleyman Sami ve Mehmet Eminden sonra Abdülkadiri de geride bırakarak 16 kişi olarak Trabzona ulaşıyor.
Şimdi 28 Kanunusaniyi 29a bağlayan gecedir.
Kaynaklarda adı belli değil. Semiramis, Mariya, Meryem olarak geçiyor: Mustafa Suphinin karısı
Trabzonda alıkonuluyor. Kalan 15 kişi karanlık bir gecede 28 Kanunusaniyi 29a bağlayan gecede iskeleden motora bindiriliyorlar ite kaka.
Motorun hırçın ve karanlık ve sulara açılmasından kısa bir süre sonra kayıkçılar kahyası Yahya daha süratli bir motorla takibe alıyor Suphi ve yoldaşlarını
Sonu biliniyor.
Ebubekir Hazım Tepeyran, yazar Oktay Akbalın dedesi olur. Tepeyran 1922 yılında Trabzon valisidir. Hatıralarını yazdı: Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları (Çağdaş Yayınları). Tepeyran, koca Trabzonda valilik makamının dahi otomobili olmadığını ancak Kayıkçılar Kâhyası Yahyanın son model kırmızı bir otomobili olduğunu yazıyor. Burası pek önemli olmayabilir ancak şu önemli olmalı:
Sıvas Bidayet Mahkemesince hayrete mucip bir kararla beraat ettikten sonra Trabzona dönen Kayıkçılar Kâhyası Yahya Efendi 3 Temmuz 1922 günü güneş batacağı sıralarda otomobille Soğuksu mevkiindeki yazlık köşküne giderken yolun nispeten tenha bir yerinde pusu kurmuş olan meçhul bir kişi tarafından atılan kurşunlarla katledilmiştir.(Tepeyran, s.124)
Burada Tepeyranı şaşırtan bitmez tükenmez zorbalıkları ve yolsuzlukları nedeniyle hakkında açılan davalardan Yahyanın bir kez daha beraat etmesidir. Yahya elini kolunu sallayarak ve fevkalade kasılarak Trabzona dönüşünde öldürülüyor. Cinayet soruşturulurken Tepeyran devam ediyor:
Tahkikat ilerledikçe tanıkların ifadelerine göre, dillerinin şivesi ile kıyafetlerinden Giresun taraflarından geldikleri, yani, Topal Osman tarafından gönderildikleri zannı kuvvetleniyordu.(s.126)
Buyurun
Topal Osman dediğin Mustafa Kemalin yakın koruması.
Bir yıl geçmeden Ankara başka bir cinayetle sarsılıyor. Nisan 1923 başında Mustafa Kemal Paşayla sürekli çekişme halinde olan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Beyin cesedi Çankaya Köşkü civarında bulunuyor. Meclis ayağa kalkıyor. Cinayeti Mustafa Kemal aleyhine ileri geri konuşmasına sinirlenen Topal Osmanın işlediği anlaşılıyor. Topal Osman çatışmada yaralı olarak ele geçiriliyor. Ancak kendisinin Mustafa Kemal Paşa tarafından aldatıldığını ileri sürerek ona ağza alınmayacak küfürler savuran Osmanın daha fazla konuşmasına izin verilmeden kellesi gövdesinden ayrılıyor.
Buna da buyurun: öldüren ve öldürdükten sonra kellesini kesen Mustafa Kemal Paşanın Muhafız Alayı Komutanı İsmail Hakkı Tekçedir.
İsmail Hakkı Tekçe yıllar sonra 1977di de artık emekli generaldir, Milliyet Gazetesine hatıralarını anlatıyor. Kayıkçılar Kahyası Yahyayı bizzat kendisinin öldürdüğünü itiraf ediyor. Vaktiyle kellesini aldığı Topal Osmanı aklarken cinayeti itiraf ediyor. Bitse iyiydi ama bitmiyor. Mete Tunçay, Türkiyede Sol Akımlar kitabında Kayıkçı Kahyası Yahyanın oğlundan gelen bir mektuptan söz ederek şöyle bir not düşüyor:
Kitabımızın yayımlanmasından kısa bir süre sonra,Yahya Kahya Beyin oğlu Sayın Osman Kahyadan 15/12/1967 tarihli bir mektup aldık. Bu mektupta Yahya Beyin o zamanki faktörlere göre vatani vazifesini yaptığını belirtiyor ve asıl katilin bugün tapılan biri olduğunu zaman gösterecektir deniliyordu
(s.240)
Farkındayım, seri cinayetlerin anlatıldığı polisiye öykü gibi oldu ama, kabahat benim değil, 20li yıllarda siyasi cinayetler vakayi adliyeden sayılıyordu. Öyle olduğu için böyle oldu! Peki iyi de bunların hepsi tesadüf müdür yoldaşlar?
Doksan sekiz - Aydemir Güler
Doksan sekiz yıl önce Trabzon açıklarında yoldaşlarıyla birlikte katledilmesinden dört buçuk ay önce Mustafa Suphi, Baküde Doğu Halkları Kurultayının Başkanlık Divanında oturuyordu. 1920 Eylül ayının ilk günleriydi. Kısa süre önce Moskovada Komintern Kongresinde delegeydi. Moskovadan Baküye, Zinovyev, Radek, Bela Kun, John Reed ve daha birçokları birlikte yolculuk ettiler. Bu yolları İç Savaş boyunca Kızıl Ordunun bir savaşçısı ve Rusya Müslümanlarını Bolşevik saflara kazanmaya uğraşan bir Parti örgütçüsü olarak daha önce de kat etmişti.
Moskova-Komintern, Bakü-Doğu Halkları Şurası, Bakü-Türkiye Komünist Fırkası Kongresi
Birbirinden ayrılmaz bu üç adımı Ankara yolculuğu takip etmeliydi.
Parti zaten Ankara Meclisindeydi. Aynı günlerde Halk Zümresinin adayı Tokat mebusu Nazım Bey oylamada Meclis Başkanı Mustafa Kemalin desteklediği adayı yenilgiye uğratıp Dahiliye Vekili seçiliyordu. Baskılar karşısında görevde kalamadı, ama komünizmin boyunu aşan işlere soyunan bir parti olduğu gösterilmişti artık.
Parti memlekette bir avuç kalan fabrikalardaydı. Parti işgal altındaki İstanbuldaydı. Parti Anadoludaydı. Çok kalabalık değillerdi, ama devrim rüzgarının Batının ayrıcalığı olarak kalmadığı kesindi. Genç, sınırlı deneyim sahibi, az sayıdaki komünist bu devrim sarsıntısının içinde önem kazandılar.
Hakikaten gençtiler! Mustafa Suphi 40 yaşına girmemişti. Ama zaman gençlerin zamanıydı. Suphi, adaşı Kemalden, Şuranın konuğu Enverden olsa olsa bir, iki yaş küçüktü.
O, Baküde, katledilmezden dört buçuk ay önce Komintern tarafından düzenlenen Kurultayın divanında otururken, Ankara hükümetinin temsilcisi olarak gönderilmiş olan İbrahim Tali Bey ve İttihat Terakkiden kalanların lideri olduğu anlaşılan Enver Paşa kendilerine söz verilip verilmeyeceğini merak ediyorlardı belki de.
Mustafa Suphinin üyesi olduğu Divan onlara söz vermedi. Mesajlarını yazıp verdiler. Okundu.
Kongre Türkiyenin emperyalizme karşı mücadelesine açık destek veren, ama uyarılarını sakınmayan bir karar tasarısını kabul etti:
kurultay Türkiyedeki ulusal devrimci hareketin yalnızca yabancı sömürücülere yönelik olduğunu ve bu hareketin işçi ve köylülerin ezilmekten ve sömürülmekten genel anlamıyla kurtulmaları demek olmayacağı gerçeğini de ortaya koyar.
Komünistler, işçi sınıfı, Rusyadaki Sovyet iktidarı Anadoludaki ulusal devrimci hareketi kuşkusuz desteklemekte, ama gözünü toplumsal kurtuluşa dikmektedir.
Kurultay, Geçmişte işçi ve köylüleri ölüme götüren
bu hareketin önderleri hakkında ihtiyatla söz edilmesi gerekliliğine inanır. Kurultay onlara eylemleriyle halka hizmet etmeye hazır olduklarını kanıtlamayı ve eski yanlışlıklarının izlerini silmeyi önerir.
Divanda Mustafa Suphi vardır ve Osmanlı-Türk burjuvazisinin Birinci Emperyalist Savaşta gösterdiği gayretkeşlik, halk kitlelerini ölüme sürükleyişi mahkûm edilmektedir.
Doğu Şurası biter, TKPnin kurulduğu Kongre yapılır. Dönüş hazırlıkları başlar. Kızıl Ordu karşı-devrimci Polonya ordularını geri püskürtmüştür bir süre önce. Ama karşı-devrimin Varşovada ve başka yerlerde, sosyalist devrimin Avrupaya yayılmasını durduracak kadar güçlü olduğu gerçeği, hayli ağır bir yenilgiyle deneyimlenecektir. Moskovadan Baküye kadar her tarafı ısıtan devrim rüzgârı Batıda tersine dönmektedir. Genç TKP ise emperyalizme karşı savaşta bir amele ve rençperler cephesi açmayı, ulusal kurtuluşu toplumsal kurtuluşla taçlandırmayı programına yazmıştır.
Suphi ve arkadaşları, bu yolda zaferin herhangi bir güvencesi olmadığını biliyor olmalılar; ve belli ki emin misiniz diye soran dostların uyarısını dinlemek yerine doğru bildikleri yolda devam ederler. Doksan sekiz yıl önce acımasızca öldürülürler.
Ulusal kurtuluştan daha fazlasını istemeleri gerçekçi miydi, değil miydi diye çok konuşuldu. Maceracı ve hayalci olmakla suçlandıkları oldu. Güç dengelerinin o yıllarda Türkiyede komünizmin zaferine ve işçi sınıfının iktidarına el vermesi çok zayıf bir olasılık olabilir. Ama olasılık ve olanak hesapları bir yana, Suphi ve yoldaşları Partiyi kurarken ve ölüme giderken, garantici ve soğuk bir gerçekçiliği değil devrimci coşkuyu seçmiş oldular. Bu seçimleri doksan sekiz yıl sonra geçerliliğini koruyan bir öğüttür. Zafer güvencesi yoktur, ama bu yol seçilmeden devrimin gerçekleşme ihtimali hiç yoktur.
Bu ilk yenilgimiz yalnızca bizim göğsümüzde on beş yara açmış olmadı. Geriye bir tarih dersi bıraktılar.
Anlaşıldı ki, toplumsal kurtuluşa dönüşmeyen ulusal kurtuluş er geç çözülür. İşçi sınıfının varlığına ve öncülüğüne inanmamayı gericilik, irtica olarak ilan etmişti, Suphi. İşçi sınıfı öncülüğü kurulamadığı durumda, gericiliğin diğer anlamıyla da geri geleceği kesindi.
On beşler katledildi. Türkiye, İktisat Kongresinde kapitalizm yolunu seçtiğini ilan etti. Sol baskılandı. Türkiye egemenleri Kurtuluş Savaşını cömertçe destekleyen Sovyet iktidarına karşı Nazi zaferi için dua edeceklerdi. Suphiler öldürüldü, TKP kuşatıldı. Türkiye NATOya girdi. Sultan ve halifeyle birlikte toprağa gömüldüğü sanılan tarikatlar geri geldi
Doksan sekiz yıl önce memleketin en değerli, en eğitimli, en cesur, en birikimli ve kırk yaşını doldurmamış on beş evladı kaybedilmedi yalnızca. Karadenize atılmak istenen Türkiyenin aydınlık geleceğidir.
Hayır! Yas tutmuyoruz. Doksan sekiz yıldır haklı çıktık. Elimizde biri yarım, diğeri tam olmak üzere iki tane kurtuluş seçeneği yok. Yarım kalan yenilir. Kural bu. Bu kural doksan sekiz yıl sonra geçerliliğini koruyor.
Devrim yolculuğu sürüyor.