Mektuplar, mektuplar
-Metin Çulhaoğlu
Bizim kendi terminolojimizde klasikler dendiğinde, bundan Marx, Engels ve Leninin yapıtları anlaşılır.
Gerek eğitimlerde gerekse polemik dâhil olmak üzere başka çalışmalarda klasikler kullanılır, bu kaynaklara atıflarda bulunulur.
Ancak, temel okumalar ya da başvuru kaynakları arasında Marx, Engels ve Leninin yazışmalarına pek yer verilmez.
Oysa önemlidir.
Bu önemi şöyle açıklamak mümkün: Marx, Engels ve Lenin, odaklandıkları konularda titiz bir uğraşın ardından önemli sonuçlara ulaştıklarında ya şöyle anlaşılırsa, ya öbür tarafa çekilirse pimpirikliliğine düşmeden sonuç neyse onu söylerlerdi. Ama
Aması şu: Kendilerini önemseyelim de dönemlerini ve o dönemlerdeki başka okurları gözümüzde o kadar büyütmeyelim. Onların dönemlerinde de Marx da çok indirgemeci canım, Engelse bak yahu, adam resmen şunu diyor ya da Lenin çıldırmış olmalı diyen pek çok kişi çıkmıştı
İşte, üçlünün mektuplarının bir bölümü, kuşkusuz herkesin değil ama önemsedikleri kimi yanlış-yüzeysel anlamaların düzeltilmesine yöneliktir ve bu açıdan önemlidir.
Yeri gelmişken, Marx ve Engelsin bu bağlamda önemli bulduğumuz mektuplarını sıralayalım:
Marx:
J. Weydemeyere (5 Mart 1852); L. Kugelmana (12 Nisan 1871); F: Boltea (23 Kasım 1871).
Engels:
C. Schmidte (5 Ağustos 1890 ve 27 Ekim 1890); J. Blocha (21 Eylül 1890); F. Mehringe (14 Temmuz 1893); B. Borgiusa (25 Ocak 1894).
***
Lenin 21 Ocak 1924 tarihinde yaşamını yitirdi.
Yani bu ayın 21 Ocağında Leninin ölümünün üzerinden tam 92 yıl geçmiş olacak.
Leninin mektuplarında çeşitli muhataplara iletilen, amiyane tabirle fırça diyebileceğimiz sert uyarıların yanı sıra Marxın düşünce sistemine, diyalektik yöntemin kullanımına ilişkin çok değerli notlar bulmak mümkündür.
O zaman Lenini bir mektubuyla analım:
Mektup, Inessa Armanda 30 Kasım 1916 tarihinde yazılıyor. Lenin, Marxın işçilerin yurdu yoktur sözünden hareketle kendi yazılarında çelişki olduğunu söyleyen Armandı tek taraflı ve formalist (biçimci) bulduğunu söylüyor ve devam ediyor: Komünist Manifestosundan bir yer aktarıyorsunuz (çalışan insanın yurdu yoktur) ve onu neredeyse kayıtsız şartsız milli savaşların tanımlanmasını bile içine alacak şekilde uygulamak istiyorsunuz
(italikler Leninin)
Ama asıl önemli olan, Leninin hemen ardından gelen cümleleridir: Marksizmin bütün ruhu, bütün sistemi, her önermenin, a) yalnız tarihi bakımından, b) ancak diğerleri ile ilgili olarak, c) tarihin somut deneyimleri yönünden incelenmesini ister. (V.I. Lenin, Mektuplar, çeviren: Murat Devrim, Toplum Yayınevi Ankara, 1969, s. 167. Ek not: Bu kitap daha sonra 1995 yılında Alaattin Bilgi çevirisiyle Evrenselden çıkmış, ardından yeni basımları yapılmıştır).
Umarız zorlama sayılmaz: Leninin söylediklerinden, bir önermenin ele aldığı/ilişkin olduğu olgunun, diyakronik (tarihsel-artzamanlı) ve senkronik (eşzamanlı) boyutlardan oluşan kendi bütünselliği içinde irdelenmesi gerektiği sonucu çıkıyor.
Demek ki (A) olgusu incelenecekse, bir, bu olgunun kendi özel tarihine bakılmalıdır; iki, (A) olgusunun kendisiyle zamandaş başka olgularla ilişkisi/etkileşimi değerlendirilmelidir ve üç, (A) olgusunun geçmişte nasıl deneyimlendiği, kendini hangi biçimlerde dışa vurduğu dikkate alınmalıdır
***
Denecektir ki eylemli olmak, sokağa çıkmak, örgütlenmek vb. gerekirken oturup masa başında böyle yoğun bir mesaiye mi gömüleceğiz?
Yooo
Az önce özetlenen, saf anlamda kesinlikle akademik bir uğraş ya da masa başı çalışması değildir
Siyasal öznelerin, kendi bilgileri, akılları, pratikleri ve mevcut deneyimleri ışığında, bunları temel alarak kolektif biçimde gerçekleştirebilecekleri ve gerçekleştirmeleri gereken bir iştir.
Ve öyle sanıldığı kadar zor da değildir.
En azından arkadaş sen onu bunu bırak da yarın benim ne yapmam gerekiyor, bana onu söyle sorusunun yanıtından daha kolaydır...
Lenin anlaşılır biçimde milli savaşın olabileceğini ve işçilerin de bir vatanı olduğunu söylüyor. Bunu da Marks'ın yanlış yorumlanan ''işçilerin vatanı yoktur'' sözüne açıklık getirerek söylüyor. Bizdeki kendini solcu sananlara sorulsa işçilerin vatanı yoktur, vatan savunması sosyal şovenliktir, emperyalizme karşı mücadelenin zamanı geçmiştir! Bunları söyleyenler kendilerini Leninci olarak da tarif ediyorlar. Lenin'in bu konudaki görüşlerini bilseler yine de bu saçmalıkları savunurlar mı? Yanlış yerlerde bilgileniyorlar, sonra da solculuğu bu yanlışlıklar üzerinden yorumlamaya çalışıyorlar.