Akademisyenlerin 'Barış' bildirisinin hatası
İlker Belek
AKP, kendisine karşı söz söyleyen kim olursa olsun, saldırmakta, korkmakta, korkutarak ayakta kalmaya çalışmaktadır.
Bildiri yayınlayan akademisyenlere karşı tutumu da aynı kapsama girmektedir. AKP uzun süredir üniversiteye yönelik yeni bir harekat başlatmak niyetindeydi. Bunun ipuçlarını ODTÜdeki mescit provokasyonuyla vermişti. Şimdi bu niyetini barış bildirisi vesilesiyle yaşama geçirmektedir.
Bildirinin hazırlanması da, imzalanması da ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Bu özgürlüğün herhangi bir gerekçeyle engellenmesi, gözaltılar, yargılamalar kabul edilebilir nitelikte değildir.
Ancak bütün bunlar, bildirinin içeriğindeki sorunları gözden kaçırmaya neden olmamalıdır.
Kürt siyasi iradesine angajman
Bildiri, hükümeti Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturmaya çağırmaktadır. Kürt siyasi iradesi denildiğinde en gevşek manada Kürt hareketinin tamamı anlaşılır. Bu hareket reel politika düzleminde Kürt halkını temsil etmektedir. Nitekim bölgedeki oyların çok önemli çoğunluğunu almış durumdadır. Hareketin parlamenter, askeri kanatları mevcuttur.
O halde bildiri iradenin genelini, ama günümüz konjonktüründe esas olarak hendek kuvvetlerini referans olarak almakta, o zemine angaje bir tutum yansıtmaktadır.
Barış sürecinin barışı sağlamakla alakası yoktur
Bildiri, yakın zamana kadar gündemde bulunan ve aslında doğrudan Öcalan ve PKK ile yürütülen çözüm sürecinin barışı sağlayabileceği yanılgısı içindedir.
Yanılgıdır, çünkü arada barış fasılalarıyla kesilen bu sürecin barışı getirmek konusunda kudretinin bulunmadığı, sorunu yalnızca emperyalist güçlerin müdahalesini gerektiren bir düzleme taşımaya yardımcı olduğu artık deneyle sabittir. Akademisyenlerin bu çevrimselliği görememeleri bir yandan da mesleki bir hatadır. İşin garibi Bildiri uluslar arası gözlemcileri yıkım bölgesine davet etmektedir.
Kürtler söz konusu edildiğinde barışın, yalnızca anadilde eğitim ve özerklik şartının uygulamaya konulmasıyla sağlanabileceği düşüncesi ise siyasi bir hatadır.
Nedeni barışın gerek koşulunun eşitlik olmasıdır. Eşit olmayanlar arasında barışın sağlanması, işçi ile burjuvanın, emekçi köylü ile kapitalist toprak ağasının kardeşleştirilmesi olanaklı değildir. Kürt hareketi, kapitalizmin uzlaşmaz sınıfları arasında, Kürtlük zemininde, kardeşlik ve barış tesis etmek niyetindedir. Bu bakış açısı, barışın temelini yok eden bir ontolojiye sahiptir. Uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarını uyum haline getirme niyeti, uyum haline getirilebilir olduğunun ima edilmesi, kapitalist emperyalizmin varlığına katkı koymaktan ve düzen güçlerini siyaseten beslemekten başka anlama gelmemektedir.
Sınıf gerçekliğini gözetmeyen barış mücadelesi emekçi sınıfları rehbersiz bırakmakta, onları burjuva sınıf siyasetine yedeklemektedir. Burjuvazi bir de bunu bildiği için, sınıfı bölmek amacıyla, rakibinin kullandığı kimlik siyasetini alabildiğine istismar eder. Savaşın bu zeminde süreklileştirildiğini görmek gerekir.
Sosyalizmsiz barış sağlamak mümkün değildir. Barış için önce sınıflı toplum yapısının ilga edilmesi gerekir.
Barış, etnik kimlikli özgürlük mücadelesi ile değil, etnik kimliklerine ve dini inanışlarına bakılmaksızın bütün emekçilerin, burjuvaziye karşı vereceği sınıf savaşı ile kazanılır.
Bütün bu nedenlerle, Kürt hareketi, Kürtlerin tarihsel toplumsal çıkarlarını temsil etmemektedir. Böyle olduğu için Kürt hareketine referansla hareket etmek büyük yanlıştır.
Özgürlük mücadelesinin biçimi barışın ifade edilmesinin engellerindendir
Barış bildirisi, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini karşılamasını isterken, Kürt hareketinin hareket tarzını da kabul etmiş olmaktadır.
Oysa hendek savaşı biçimindeki bu tarzın emekçi sınıflarımıza ifade edilebilmesinin bile hiç olanağı yoktur. Hatta bu savaşa mücadelenin yürütüldüğü ilçelerdeki Kürtlerin desteğinin sağlanması da güçtür.
HDP oylarında 7 Haziran seçimlerinden beri yaşanmakta olan düşüş bunun kanıtıdır. Bu etnik savaş, MHP tabanının AKPye kaymasına ve emekçi sınıflarımızdaki milliyetçi-faşist kodların harekete geçmesine yol açmaktadır.
Kürt hareketi ve esas olarak PKK çözüm sürecinde yaşanan sorunlar nedeniyle, bu riskleri tamamen göz ardı ederek askeri stratejiyi öne çıkarmış, HDPyi siyasetsizleştirmiştir. PKK bunu yapıyorken, akademisyenlerin hükümeti Kürt siyasi iradesini tanımaya, kabullenmeye davet etmeleri mantıksal olarak önemli bir tutarsızlıktır.
Bu haliyle bildiri Kürt hareketinin siyasi tezlerine ve mücadele tarzına angaje olmuş bir görüntü vermektedir.
Belli ki niyet, masanın yeniden kurulması bakımından basınç oluşturmaktır. Bu noktadaki sorun ise o masada görüşülecek olan şeyin özerklik olması ve bu siyasi hedefin de Türkiyeye de, Kürtlere de barış getirme ihtimalinin bulunmamasıdır. Özerkliğin Türkler tarafından kabul edilmesi, Türklerin batıdaki Kürtleri kendi özerk bölgelerine sürmeleriyle sonuçlanacak bir iç savaşın nedeni olacaktır. Herhalde istenen şey bu değildir.
Muhatap neden AKP ?
Bildiri hükümeti masaya oturmaya çağırmaktadır. Oysa AKP Türkiyeyi temsil etmemektedir. Ne reel politik ne de emekçi sınıflarımızın tarihsel toplumsal çıkarları adına. AKP seçimleri bir sürü hileyle kazanmaktadır ve gerici, işbirlikçi, emekçi düşmanı, eldeki bütün kazanımları yok etmiş bir partidir.
Bu partiyi masaya davet etmek değil, karşısında en geniş ölçekli sınıf savaşımını örgütlemek, bunun için de hem AKPden hem de Kürt hareketinden süratle uzaklaşmak gerekir.
Bildiri, AKPyi muhatap kabul eden içeriğiyle emekçi sınıflarımızın tarihsel çıkarlarının da karşısında konumlanmıştır.
Alişan benim yazdıklarımla İlker Belek'in yazdığı arasında %100'lük bir fark olduğunu yazarsan seninle bu konuda tartışırım. Yazımda ben neye karşı çıktığımı söyledim, İlker Belek neye? Bu yazılanlardan ne anladığını gerekçelendirirsen konuşuruz. Yapamazsan yine faydasız bir tartışma olacak çünkü, benim de cevap yazmam gereksiz olacak.
Alişan yazdıklarımın içerikle hiçbir ilgisi yoktu, İlker Belek de yazısının başında aynı şeyleri söylüyor. Ancak onun yazısı bundan farklı olarak içerikle ilgili, içeriği eleştiriyor. Sen konulara katılım göstermek yerine ''hah, bir hatasını yakaladım'' mantığı ile forumda bulunduğun için heyecanlanmışsın. Böyle yapacağına, konulara dair kendi düşünceni yazsan daha faydalı bir iş yapmış olacaksın.
Ben bildiriyi yazanlara arka çıkıyorum ama bildiriyi yazanlarla ayını düşündüğüm için değil her kesin her topluluğun düşünce belirtme hakkı olduğu içindir.
Her kese düşüncesini sözlü ve yazılı biçimde açıklama hürriyeti olmalı demokrasi bunu gerektirir karşı düşüncede açıklama hakkı vardır o da demokrasi gereğidir.
Kimse düşünce açıkladığı için hakarete uğramaz devlet baskısı görmez suç yoksa soruşturma açılmaz. Demokrasi gereği.
Bir insan akademisyen olduğu için en doğru tanımı yapmaz kimse akademisyen olduğu için eleştirilemez değildir
İşte ben akademisyenleri eleştiriyorum Ben barışı savunmuyorum savaş savunucusuyum
Sosyal topluluklarda haklı savaş haksız savaş vardır devletlerin yaptığı savaşlar haksız toplumsal kalkışmayı gerektiren savaşlar haklı savaşlardır .
Bu durumda kürt halkı ile devlet savaşmaktadır savaş ancak yenilgi veya zaferle sonuçlanırsa barış gelir onun için bu savaş henüz zaferle sonuçlanma aşamasında değildir onun için barış talebi yanlıştır.
İşte bande bunu savunuyorum
ya zafer ya esaret bu iş artık bitmeli bir daha konuşulmamalı Bu ülke bu gereksiz savaş yüzünden çok şey kaybetti
Bütün yoksullar AKP nin güdümüne girdi sendikalar bitti sınıfsal siyaseti bu siyaset bastırdı bu ülkede kürt meselesi konuşulmaktan başka şey konuşulamaz oldu.
Bu siyaset yüzünden solculuk iki düşman oldu bu düşmanlık yüzünden gerçek çelişki olan sınıf çelişkisi bastırıldı.
Artık sunni yaşamdan gerçek yaşama dönme zamanı geldi
Bölgede emperyalist paylaşım yapılmakta biz bu Kürt ve devletin savaş siyaseti yüzünden buna bile ilgi gösteremiyoruz bölgede gericilik at koşturuyor biz taraf bile olamıyoruz.
Ülkede faşizme ramak kaldı bu bitmeyen savaş yüzünden düşeceğimiz bataklığı bile fark edemiyoruz
Bu savaş sonuç getirecek şekilde bitmeli.
Bu savaşın tarafları 4 ay önce barış süreci diye önümüzü kesti bu gün barış diye kesmek istiyor dün birlikte toplantılar fikir alışverişleri yaparken bu gün düşman kardeşler oldu.
Bu savaş sonuçlanmalı bir daha önümüze kanmayacak şekilde sonlanmalı
Yeniden geçmişi yaşamak istemiyoruz işte yeni bir tehlike başkanlık süreci geçmişteki barış süreci gibi yanıltıcı siyasetler bizi bekliyor.
Artık pişman olmak istemiyoruz Bu savaş bir daha çıkmamak üzere sonuç olacak şekilde bitmeli.
Bu da benim akademisyenlere eleştirim.
İlker Belek de bildiriyi yayınlara karşı yürütülen cadı avına karşı çıkıyor. AKP'nin tüm gücüylr akademisyenlere karşı yaptığı saldırının karşısında durmalıyız. Bunda hepimiz hemfikiriz. Ancak akademisyenlerin bu bildiride kürt hareketine hiçbir eleştiride bulunmamasını da eleştirmeliyiz. Devletin bölgede yaptıklarının tamamı onaylanamaz ancak hendekler, şehrin silahlandırılması, burada özerklik kuracağız demeleri ve bunu şiddetle yapmaya çalışmaları onaylanabilir mi? Bir tarafı eleştirirken öbür tarafı koruma altına almamak lazım. Sol bu hataya düşmemeli.