CHP'de asıl hesaplaşma 2019'da mı
Örsan K. Öymen yazdı...
Ters yüz olmuş bir dünyada yazı yazmak, galaksilerde seyahat etmekten daha zor. Bu kadar çok yanlışın olduğu yerde, doğruları yazmak insana bıkkınlık duygusu veriyor. Doğruları yazarak yanlışları önleyemiyor olmak insanı zaman zaman umutsuzluğa sürüklüyor. İnsan, yazı yazmanın anlamını bile sorgulamaya başlıyor.
Son haftaların gündemine baktığımızda, yine doğru olan bir şey bulmakta zorlanıyoruz. Dünya ve Türkiye, ters yüz olmuş durumda.
AKP, HDP-PKK VE AKADEMİSYENLER
Güneydoğu Anadoluda fiili iç savaş devam ediyor. Terör örgütü PKK ve siyasi parti olup olmadığı hala belli olmayan HDP el ele vermişler, bir yandan terör yöntemini pazarlık aracı olarak kullanmaya devam ediyorlar, bir yandan da özerklik ve özyönetim Türküleri söylüyorlar. HDP-PKK ikilisi Türkiyeyi iç savaşa sürüklemeye devam ediyor.
Yıllarca terör örgütü PKK ile pazarlık yaparak PKKyı meşrulaştıran, PKKyı şımartan AKP ve Erdoğan ise, 180 derece bir dönüş yaparak, sanki olayların bu noktaya gelmesinde hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi davranıyor. AKP, bu iç savaş sürecinin sorumlularından birisi olduğu halde, iç savaşı önlemeye çalışan tarafmış gibi pozlar veriyor.
Bu arada bir grup akademisyen, HDP-PKK propaganda metnini andıran bir bildiriye imza atarak, devletin güvenlik güçlerini bölgede katliam yapmakla suçluyor, ama bildiride, PKK terörünü ve şiddetini kınayan tek bir cümleye bile yer vermiyor. Bildiride, devletin güvenlik güçlerinin sivillere verdiği zarar ve uyguladığı şiddet ile birlikte, PKK terörü ve şiddeti de kınansa, nesnel bir yaklaşım sergilense, sorun yok. Ama akademisyenler, nasıl oluyorsa, 1984 yılından beri katliam yapan PKKyı görmezden geliyorlar. Bilim insanı olması gereken kişiler, olgulara gözlerini kapatıyorlar!
YANLIŞ DÜŞÜNCELER DE İFADE EDİLEBİLMELİ
AKP de, söz konusu akademisyenlerin yanlışına yanlışla yanıt vererek, akademisyenler hakkında, hem YÖK yoluyla, hem de Savcılıklar yoluyla, soruşturma açtırıyor!
SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, HDPnin kökeni olan DEPin milletvekillerinin TBMMde dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı tavır alırken şöyle demişti: Yanlış düşünceler de ifade edilebilmeli.
İnönü olgunluğunda siyasetçiler neredeyse hiç kalmadı. Devleti yönetenler, kendileri gibi düşünmeyenleri hapise tıkmak veya işinden etmek gibi faşizan bir takıntıya sahipler. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Odatv adı verilen sahte yargı süreçlerinde de böyleydi, Cumhurbaşkanına hakaret davalarında da böyle, bu bildiriyle bağlantılı açılan soruşturmalarda da böyle. (Söz konusu akademisyenler, PKK-HDP konusunda gösterdikleri hassasiyeti, bu sahte yargı süreçleri sırasında gösterdiler mi, o da ayrı bir tartışma konusu).
Asıl komik olan ise, terör örgütü PKK ve bu örgütün lideri terörist Abdullah Öcalan ile müzakere yürüten ve pazarlık yapan AKPnin, şimdi akademisyenler hakkında, bir bildiriye imza attılar diye soruşturma açtırması.
Orta Doğuda sınırlar yeniden çizilirken, Irak ve Suriyede bağımsız Kürdistan kurulurken, Irak ve Suriyenin toprak bütünlüğü ortadan kalkmışken, AKP şimdi, bu sürecin bir parçası olmak için debelenen HDPyi ve PKKyı, akademisyenlerle uğraşarak durdurmaya çalışıyor!
Acaba akılları daha önce neredeydi?
SUUDİ ARABİSTAN DİKTASINI KİM YIKACAK?
Bir traji-komik olay da Suudi Arabistanda yaşandı. AKP ile Erdoğanın en yakın müttefiklerinden birisi olan İslamcı diktatörlük Suudi Arabistan yönetimi, ülkesindeki Şii lider El-Nimri idam etti. Mısırda Sisi ve Suriyede Esad gibi İslamcı olmayan diktatörleri yıkmak için büyük bir mücadele veren AKP ve Erdoğan, Suudi Arabistana gelince başını kuma gömüyor! Neden? Kendisi de Suudi Arabistan gibi laiklik düşmanı da ondan! Kendisi de İslamcı da ondan!
Arap Baharı adı altında yaşanan Arap Kaosu sırasında bir çok diktatörlük yıkıldı. Ama Suudi Arabistan diktasını kimse yıkamadı! Neden? Arkasında ABD var da ondan! Bu petrol-silah-dolar-şeriat dörtgenini nasıl oluyorsa, yeryüzündeki hiçbir güç yıkamıyor! Orta Doğuya demokrasiyi getirmek istediğini iddia eden ABD, Suudi Arabistana demokrasiyi getirmek için neden mücadele vermiyor?
CIA-Pentagon-ABD Savunma Sanayi bu soruların yanıtını biliyor olmalı!
Onların bildiğini biz de açıklayalım: Konu sadece petrol değil. Sonuçta Libyada da petrol var, ama Kaddafi diktası yine de yıkıldı. Suudi Arabistanda petrol var, ama Suudi Arabistan aynı zamanda silahlarının büyük çoğunluğunu ABDden ve Britanyadan satın alıyor. Mısırda Mübarek de silahlarının büyük çoğunluğunu ABDden alıyordu, ama petrolü yoktu. Suudi Arabistan hem dünyanın en büyük petrol ihracatçısı ülkelerinden birisi, hem de dünyanın en büyük silah ve savunma sanayi ürünleri ithalatçısı ülkelerinden birisi. Üstelik Suudi Arabistan silahlarının büyük çoğunluğunu Çinden veya Rusyadan değil, ABDden ve Britanyadan alıyor. Suudi Arabistan, ABDye petrol satıp, ABDden silah alıyor. Suudi Arabistan bununla da yetinmiyor, NATO üyesi olmadığı halde, topraklarını ABD üslerine ve askerlerine açıyor.
Suudi Arabistan aynı zamanda, Müslüman Kardeşler ve HAMAS adlı laiklik karşıtı dinci örgütlerin ve Türkiyedeki İslamcı örgütlenmelerin en büyük destekçisi ve finansörü.
Türkiyede AKPye yakın İslamcı vakıflar ve dernekler, Suudi Arabistandan ve Suudi Arabistandaki vakıflardan ve derneklerden ne kadar bağış almışlar, bunu gazeteciler bir araştırsınlar. Bakalım neler çıkacak? Tabii ülkede gazetecilik diye bir meslek kaldıysa!
ABD istese, Suudi Arabistan üzerinden, dünyadaki İslamcılık ve köktendincilik sorununu önemli bir ölçüde çözer. Ama çözmüyor?
Acaba neden?
12 EYLÜL YERİNE PADİŞAHLIK
Osmanlı hayalleriyle yanıp tutuşan Padişah Erdoğan ve Sadrazam Davutoğlu, bir yandan da, 12 Eylül Anayasasını Değiştirmek adı altında, Türk usulü Başkanlık sistemini, yani Padişahlık sistemini, yani monarşik düzeni dayatmaya devam ediyorlar.
Başkanlık sistemi, 7 Haziran seçimleri öncesinde, AKPnin seçim propagandasının bir parçasıydı. Bunun sonucunda AKP yüzde 41 oy aldı, yüzde 9 oy kaybetti ve tek başına hükümet kuramadı. Bunun üzerine AKP, 1 Kasım seçimlerinde, Başkanlık sistemini seçim propagandasında neredeyse hiç kullanmadı. Ayrıca PKK konusunda da 180 derece bir dönüş sergileyerek, MHPnin oylarının önemli bir kısmını aldı ve tekrar yüzde 50 oy oranına ulaştı.
AKP, bu yüzde 50 oyu, Başkanlık sistemi kurulsun diye almadı. Ama saf seçmenleri kandırmakta uzmanlaşmış olan AKP, her zaman ki fırsatçı yaklaşımıyla, Başkanlık konusunu yeniden gündeme getirdi. Nasıl olsa daha 4 yıl seçim yok. Hazır oyları kapmışken, Başkanlık sistemini de halka dayatmak en iyisi! Taktik bu.
Tabii, 12 Eylül askeri diktasının izleri, İslamcı bir Padişahlık diktasıyla nasıl silinir, bunu anlamak mümkün değil. Padişah Erdoğanın ve Sadrazam Davutoğlunun bu traji-komik mucitlikleri, kuşkusuz ki, siyaset tarihine, kara bir leke olarak geçecektir.
CHPDEN GENEL BAŞKAN MANZARALARI
Tüm bunlar olurken, 16-17 Ocak 2016da, CHP Kurultayında, beş yılda altı seçim kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu yeniden Genel Başkan seçildi! Şaka gibi haber, ama gerçek! CHPde her şey ters orantılı. CHPde, lider olarak ne kadar çok seçim kaybedersen, o kadar çok Genel Başkan seçilirsin!
Üç genel seçim, bir yerel seçim, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bir referandum seçimi kaybetmenin ödülü Genel Başkanlık koltuğu!
Baykal döneminde de böyleydi, Kılıçdaroğlu döneminde de böyle. Değişen bir şey yok. CHP 1992 yılından beri böyle. Genel Başkan koltuğuna birisi bir kere oturdu mu, feodal toprak ağası gibi, o koltuğa yapışıyor ve o partiyi tapulu malı gibi, babasının çiftliği gibi yönetiyor!
Kurultay delegeleri il kongrelerinde belirlendikten 2 hafta sonra Kurultay yapıldı. Bu kadar kısa sürede Genel Başkanlık için hazırlanmak, 1300e yakın delegeyi ikna etmek, 81 ili dolaşıp bölge toplantıları yapmak, ilkelerini ve politikalarını anlatmak olanaksız bir şey. Nitekim Kurultayda, olası Genel Başkan adaylarının çoğu aday olmadı, aday olan bir kişi de, yeterli imzayı toplayamadı.
Asıl hesaplaşma, 2019 seçimlerinden önce gerçekleşeceği umut edilen Olağanüstü veya Olağan Kurultayda gerçekleşecek. En azından umutlar o yönde.
Yoksa
Galaksilere doğru seyahate mi çıksak?
Örsan K. Öymen
Odatv.com