Hitler Almanyasına Geçiş ve Mücadele
Anayasayı fiilen değiştirdiğini ilan etmiş, Parlamentoyu iptal etmiş, yargıyı tekelleştirmiş, karşısındaki tüm muhalif dinamikleri zorbalıkla ezmeye yönelmiş, Kürt halkının üzerine bomba yağdıran bir iktidar da onun atacağı her adım da gayri meşrudur. Buna kimse ortak olmamalıdır.
2016 Başkanlık ve AKP anayasası tartışmalarıyla şekillenecek görünüyor. Davutoğlunun Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile görüşmesinin ardından, TBMMde Anayasa Uzlaştırma Kurulu yeniden oluşturulacak. Meclis Başkanının çağrısıyla Kurulun oluşturulmasının ardından 6 Aylık bir çalışma takvimi öngörülüyor, ardından da AKP gelinen aşamaya göre kendi adımlarını atmaya başlayacak.
***
AKP rejimi, anayasanın fiilen değiştiğini ilan ederek başlattığı fiili süreci anayasal bir düzleme taşımaya çalışacak. Başkanlık modeliyle, yasama-yürütme ve yargının bugün fiilen hayata geçirildiği gibi- tekleştirilmesi hedefleniyor. Başkanlık modeli aynı zamanda kapitalizmin uzun süreli krizi içerisinde dağılan ekonomi içinde sermaye lehine kararların kolay ve hızlı verilebilmesi noktasında da işlevselliği itibariyle, sermaye kesiminin de ihtiyaçlarına yanıt veriyor. AKP anayasası, 12 Eylül anayasa değişikliklerinde kısmen yapılanı tamamlayacak, 13 yıllık AKP iktidarında hayata geçirilen neoliberal ve gerici uygulamaları anayasal düzleme taşıyacak bir arayış. Bunun ötesinde anayasa tartışması içine konulan 12 Eylül anayasasından kurtulmak, demokratik bir anayasa inşa etmek gibi uygulamalar sadece laf salatası.
***
Erdoğanın Başkanlık noktasında özel bir çaba içinde olduğu öteden beri biliniyor. 1 Kasım seçimlerinin yarattığı imkan içerisinde, rahatlıkla kafasındaki modeli de açıklayarak Başkanlığın Hitler Almanyasına geçiş olacağını da bir bakıma ilan etti. Bu geçişi de yine Hitler Almanyasının propaganda ve baskı yöntemlerine dayanarak gerçekleştirmeye çalışacak. 400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün sözünde de ifade ettiği gibi, 400 milletvekilinin henüz olmadığı koşullarda silah-bomba ve faşist baskı yöntemleriyle halkı Başkanlığa razı etmeye çalışıyor. Bir yandan da kamuoyu yoklamaları, telefonlarla görüş alma gibi propaganda yöntemlerine dayanarak Başkanlığa geçişi zorunlu bir uğrak haline getirmeye çalışıyor.
***
Muhalefet ise her zamanki gibi dağınık ve etkisiz. 1 Kasımın hemen ardından AKPnin zor ve baskıyla belirlediği seçim sonuçlarını meşru kabul etmekle kalmayıp, AKPnin yeni anayasa çağrısına hevesle yanıt veren muhalefet bugünlerde de Erdoğan ve AKPnin kurduğu anayasa oyunu içine tereddütsüz giriyor. CHP, Anayasa görüşmesi sonrasında yeni anayasa noktasında uzlaşma olduğu açıkladı. Kılıçdaroğlu, Başkanlık konusunda da dinlemek istediğini sözlerine ekledi. CHP lideri Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeleri kamuoyuna aktaracağını da peşinen söyledi. CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlunun sorumluluğunun konuşulanları yayınlamak değil, AKPnin Başkanlık ve Anayasa ile atmak istediği adıma engel olmak olduğu aklına dahi gelmiyor olsa gerek. Muhalefet olduğunu dahi unutmuş görünen CHP, AKPnin anayasa minderine çıkarak, bugünden AKP anayasasını meşrulaştıracak adımlar attığının dahi farkında değil. Yarın, bizimle sadece sohbet ettiler, gerçek bir anayasa değişikliği tartışması yapmadık, kafalarına göre yaptılar her şeyi dediklerinde çok geç olacak.
***
HDP, 1 Kasım sonrasında Başkanlık Modeli noktasında dahi tereddüt yaratan bir tartışma içerisine girmişti. Başkanlık sistemi tartışılabilir, ancak Erdoğanın istediği diktatörlük biçimindeki itirazlarla birlikte Anayasa arayışının içinde olacağını ifade eden HDP, bu tartışmaya geçtiğimiz hafta DTKnın açıkladığı özerklik yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi önerisiyle katılacağını da ifade ediyor. Anayasa Uzlaştırma Kuruluna, Meclis başkanının bilgilendirilmesi dahilinde, katılacaklarını ifade eden Demirtaş, masadan çekilen tarafın kendileri olmayacağını ifade ediyor. Anayasa sürecinin, müzakereye geri dönüş imkanını da geliştirilebileceğine yönelik kimi yorumların da eşliğinde HDPnin de içinde olacağı bir masa kurulacak görünüyor. Sonuçta, HDPnin tutumu da CHPden çok farklı değil.
***
Başkanlık ve Anayasa konusunda solda yaşanan kafa karışıklığı bir kaç noktada ifade edilebilir. Bir yanıyla, aktif siyaset adına tıpkı seçimlerde de olduğu gibi, olağan demokratik bir Anayasa yapım süreci varmışçasına, anayasa tartışmalarının dışında kalmamak adına kollar sıvanarak demokratik bir anayasa için müzakere-mücadele birliklerinin kurulması çağrıları yapılıyor. Bu şekilde siyaset yapılabileceği düşünülüyor. Böylesi bir çizgi AKPnin Hitler Almanyasına geçiş sürecini durdurmayı değil, onun demokratik bir anayasaya sahip olabileceğine yönelik bir yanılsamaya dayanıyor. Bu şekilde siyaset yapmak da AKPnin açtığı tartışma zemininde nasıl bir Başkanlık, Başkanlık Modellerinin demokratik biçimleri olabilir mi, demokratik bir anayasanın maddeleri üzerine bitmez bir müzakerenin parçası olarak, Anayasa ve Başkanlık Sistemine meşru bir zemin üretmekten öte geçmeyecek.
Tereddüt yaratan noktalardan birisi de kuşkusuz Kürt sorununun demokratik çözümü ve Kürt hareketinin özerklik talebi etrafında bir anayasal düzenlemenin yapılması noktasında ifadesini buluyor. Anayasanın demokratikleşmesi ve Başkanlık Sisteminden kurtulmanın bu taleplerin güçlenmesi ile mümkün olabileceği ifade ediliyor. Bu da öncekilerden farklı bir sonuç üretmeyecektir. Kürt sorununda çatışmaların sona ermesi ve demokratik bir çözümün gelişmesi noktasındaki tartışmaları AKPnin anayasa sürecine bağlamak önemli bir hata olur.
***
Bugün yapılması gereken, AKPnin Başkanlık ve Anayasa ile İslami faşizmi derinleştirme adımlarına karşı çıkarak, Türkiyenin AKPden kurtulması için mücadele etmek olmalı. Anayasayı fiilen değiştirdiğini ilan etmiş, Parlamentoyu iptal etmiş, yargıyı tekelleştirmiş, karşısındaki tüm muhalif dinamikleri zorbalıkla ezmeye yönelmiş, Kürt halkının üzerine bomba yağdıran bir iktidar da onun atacağı her adım da gayri meşrudur. Buna kimse ortak olmamalıdır. Bu sürecin içerden dönüşebileceği, müzakere ile demokratik bir açılımın ortaya çıkabileceği yönündeki tüm eğilimler sonuçta AKPye bir geçiş güzergâhı hazırlamaktır. Bu yola asla girilmemelidir.
Haziran Hareketinin, CHPnin AKP ile yaptığı görüşme öncesinde yaptığı çağrı bu anlamda önemlidir. HAZİRANın AKPyi, Anayasayı, AKPyi REDDEDELİM çağrısı etrafında tüm muhalefetin birliğini ve ortak mücadelesini sağlayarak, Hitler Almanyasına geçişe karşı bir direniş çizgisi oluşturulmalı. Önümüzdeki dönemde mücadele bu çizginin her alanda yaygınlaştırılması, solun ve tüm toplumsal muhalefetin AKPyi ve Anayasasını durdurmak üzere ortak bir mücadele geliştirilmesinin yolları aranmalı.
AKP rejimi, anayasanın fiilen değiştiğini ilan ederek başlattığı fiili süreci anayasal bir düzleme taşımaya çalışacak. Başkanlık modeliyle, yasama-yürütme ve yargının bugün fiilen hayata geçirildiği gibi- tekleştirilmesi hedefleniyor. Başkanlık modeli aynı zamanda kapitalizmin uzun süreli krizi içerisinde dağılan ekonomi içinde sermaye lehine kararların kolay ve hızlı verilebilmesi noktasında da işlevselliği itibariyle, sermaye kesiminin de ihtiyaçlarına yanıt veriyor. AKP anayasası, 12 Eylül anayasa değişikliklerinde kısmen yapılanı tamamlayacak, 13 yıllık AKP iktidarında hayata geçirilen neoliberal ve gerici uygulamaları anayasal düzleme taşıyacak bir arayış. Bunun ötesinde anayasa tartışması içine konulan 12 Eylül anayasasından kurtulmak, demokratik bir anayasa inşa etmek gibi uygulamalar sadece laf salatası.
AKP 2016'yı başkanlık sistemine geçiş olarak ilan etti. Erdoğan fiili olarak uygulamaya soktuğu sisteme anayasal bir meşruiyet kazandırmayı istiyor. AKP ve Davutoğlu da kendi sonunu ilan etmek pahasına Erdoğan'a çalışıyor. Amaç tek adam diktatörlüğünü perçinlemek gerici sermaye düzenini kalıcı hale getirebilmek.
Erdoğan ve AKP bölgede yalnız, ülkede bitik. Tek başına iktidar olması, üst üste seçim kazanması güçlü olduğu anlamına gelmiyor. Erdoğan ve AKP'nin en başarılı olduğu yer seçim kazanmaktaki başarısıdır. Kendisine nefret duyanların ve hayatlarından memnun olmayanların bu kadar arttığı bir dönemde AKP'nin hala seçim kazanıyor oluşu Erdoğan'ın tek başarısı. Ülke iç savaş yaşıyor, ekonomi çöküntüde, kimlik siyasetinden başka bir siyaset yapılamaz hale gelmiş, bölgede ciddiye alan tek bir ülke yok, dış siyaset tamamen çökmüş, gelecekte ne olacak belli değil. Savaş da olabilir, ekonomik çöküntü de. Bu tablo AKP ve Erdoğan'ın yalnızlığını da arttırıyor. Parlamentodaki muhalefetin beceriksizliği, siyasetsizliği AK'yi rahatsız edemeyişi AKP'ye istediği gibi manevra yapma olanağı da tanıyor. Anayasa ve Başkanlık bu manevranın bir yolu. Bir şey yapılıyormuş izlenimi verecek, istediği başkanlık sistemini getirebilirse o yolda devam edecek, olmazsa muhalefetle anlaşamıyoruz deyip seçime bile gidecek. MHP baraja kadar gerilemiş, HDP baraj altı. Buradan yine seçim maharetiyle AKP çıkacak. Sözün özü, Türkiye'nin sosyalistlere ihtiyacı var. Bu kısır döngüden çıkmanın ve AKP'yi iktidardan etmenin başka bir yolu görünmüyor.
Gerçekten ironik olmuş...
Weimar Cumhuriyeti, Reich'a dönüşürken Alman Komünist Partisi en büyük tehlike olarak Sosyal Demokrat Parti'yi görüyordu. Tabii sosyal demokratlar da komünistleri görüyordu.
KP'nin komünistler için en büyük tehdidin HDP olduğunu söylemesi gibi.
Bu da başka bir ezberin R2D2 HDP'nin en büyük tehlike olduğunu nerede okudun? HDP ve kürt siyasetini eleştirilmez mi görüyorsun? Eleştiriye ee ''en büyük tehlike'' olarak mı bakıyorsun