Stalingrad zaferinin 72. yıldönümü
Bugün faşist istilacıların Stalingradda ezilişinin 72. yılına giriliyor. Stalingrad zaferi, faşist istilacıların yenilmez olduğu düşüncesini sarsarken, Nazi iktidarının yıkılışına doğru giden süreci açmıştı.
(İleri ) Bugün, büyük bir yıkımla ve insanlık tarihinde kapanmaz yaralarla sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı'nın dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen Stalingrad zaferinin 72. yıldönümü. 2 Şubat 1943te faşist istilacılar Sovyet ordularına teslim olmuş ve Stalingrad cephesi kapanmıştı.
Muharebeler boyunca iki milyona yakın kişi hayatını yitirirken, kent tamamen yerle bir oldu. O güne değin yenilmez olarak nitelendirilen Alman savaş makinesi Sovyet halklarının kararlılığı ile yenildi ve büyük bir yıkıma uğradı. Zafer istilacılar üzerinde büyük bir moral yıkım yaratırken, daha sonra Stalingrad üzerine yapılan kurtarma akını da Kurskta yenilgiye uğratıldı ve faşizmin yıkılışına giden süreç başladı. Tarihçilerin büyük çoğunluğunun ortak görüşü ise Stalingrad muharebelerinin İkinci Dünya Savaşının dönüm noktası olması.
Faşist barbarlığın bitmek tükenmez vahşetine, Alman savaş makinesinin göz kamaştıran tekniğine ve ateş gücüne rağmen zaferi kazanan büyük bir direniş ve kararlılık gösteren insanlık oldu. Savaş yalnızca iki ulus arasında değil, iki temel sınıf arasında da yaşandı. Zaferi ise büyük insanlık kazandı.
Stalingrad'da savaşan Sovyet askerlerinin röportajları ilk kez yayınlandı
Stalingradda savaşan Sovyet askerleri ile yapılan binlerce sayfalık röportajların yer aldığı belgeler geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Bu belgeler Stalingradda verilen mücadelenin boyutuna ve savaş koşullarına ilişkin de önemli veriler sunuyor.
Stalingradda savaşan Sovyet askerleri ile yapılan röportajların yer aldığı binlerce sayfalık belge geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yaklaşık 10 bin sayfadan oluşan ve Sovyet Bilimler Akademisi arşivinde bulunan bu röportajlar Alman tarihçi Johen Krubeck tarafından derlendi ve Stalingrad Protokolleri ismiyle kitaplaştırıldı.
Röportajlar II. Dünya Savaşı'nın seyrini değiştiren Stalingrad zaferine dair önemli ayrıntılar içeriyor. Sovyetler Birliği'nin savaştan hemen sonra yapılan röportajların dökümlerini, savaşın yaralarını sarmaya çalışan Sovyet toplumuna savaşın vahşetini hatırlatmamak amacıyla yayınlamadığı belirtiliyor.
Kitabın en dikkat çekici bulgularından biri Kızıl Ordu askerlerinin savaşmadıkları takdirde korkaklıkla suçlanarak infaz edileceklerinden duydukları korku sebebiyle savaştıkları, aslında pek çok Sovyet askerinin firar ettiği yönündeki iddianın Soğuk Savaş döneminde Batı tarafından uydurulduğunun göstermesi. Sadece Stalingrad savaşında 13 bin Sovyet askerinin korkaklıkla suçlanarak Kızıl Ordu tarafından ya da Sovyet gizli polisi tarafından infaz edildikleri uzun yıllardır iddia edilmekteydi. Kitapta yer alan bilgiler bu iddianın tamamen uydurma olduğunu, zaferin kazanılmasından çok kısa bir süre öncesine kadar Kızıl Ordu tarafından idam edilen asker sayısının 300'ün altında olduğunu ortaya koyuyor.
Stalingradda verilen mücadelenin boyutuna ve savaş koşullarına ilişkin de önemli veriler sunan bu belgeler savaş sırasında ve sonrasında yapılmış binlerce röportajdan meydana geliyor.
Sovyet subayı Leonid Vinokur: "İki haftalık sakalıyla duruyordu ve bütün cesaretini kaybetmişti"
31 Haziran 1943te Naziler Stalingradda teslim oldular. İkinci Dünya Savaşının dönüm noktasını oluşturan bu zaferi Stalingrad için bütün gücünü seferber eden Nazi Almanyasının mutlak yenilgisi izleyecekti.
Stalingradda savaşan Nazi 6. Ordusunun teslim olduktan sonra ele geçirilen karargahında gözlenenler Kızıl Ordu askerleriyle yapılan röportajlarda aktarılıyor. Bu aktarımlar savaş sırasında Almanya ve Fransayı da ele geçiren Nazi 6. Ordusunun Stalingradda yaşadıklarını gözler önüne seriyor.
6. Orduyu yöneten Alman Feldmareşali Friedrich Paulusun psikolojisi o teslim olduktan sonra odasına ilk giren asker olan Yarbay Leonid Vinokur tarafından kitapta şu sözlerle ifade ediliyor:
"Ben içeri girdiğimde yatakta yatıyordu. Orada paltosu ve kasketiyle yatıyordu. İki haftalık sakalıyla duruyordu ve bütün cesaretini kaybetmişti."
Hitlerin ona "Sizi feldmareşal yapıyorum ve şunu unutmayın ki şimdiye kadar hiçbir Alman feldmareşali esir düşmedi" dediği Friedrich Paulus bu olayın ertesi günü teslim oldu.
Bir başka röportajda da subaylardan Anatoly Zoldatov karargahta gördüklerini şu sözlerle aktarıyordu:
"Pislik ve insan dışkısının yanı sıra kim bilir başka nelerden oluşmuş bir yığın yükseliyordu. Ortalığa inanılmaz bir koku yayılıyordu. Yalnızca iki tuvalet vardı ve ikisinin de üzerinde Ruslar giremez yazılıydı".
Nazi askerleri teslim olduktan sonra gören başka bir Sovyet subayı "Kendilerini kolaylıkla vurabilirlerdi. Fakat Paulus ve onun askerleri bunu yapmamayı tercih ettiler. Ölmeye hiç niyetleri yoktu. Ölümü göze alacak cesaretleri yoktu." sözleriyle Nazi askerlerinin durumunu aktarıyordu.
Kızıl Ordu siyasi bir orduydu
Yıllarca Batıda resmedilen, sırtına bir komünist tarafından savaşması için silah dayanmış Sovyet askeri portresi, yayınlanan binlerce belge ile çürütülüyor. Kitapta yer alan birçok röportaj Kızıl Ordu askerlerinin Stalingradda faşizme karşı nasıl bir tutku ve adanmışlıkla savaştıklarını gözler önüne seriyor. Askerlerin birçoğu röportajında Stalingradda Nazilerin gerçekleştirdikleri vahşetin uyandırdığı öfke ve tiksintinin kendilerini savaşta en fazla ittiren unsur olduğunu dile getiriyorlar.
Vasiliy Zeitsev kitapta da yer alan röportajında bu duygularını şu cümlelerle ifade ediyor: "Ağaçlara asılmış bir genç kız veya çocuk gördüğümüzde, üzerimizde dehşet verici bir etki yaratıyordu".
Başka bir Sovyet askeri Pyotr Zayonçovski Nazi'ler çekildikten sonra terk ettikleri bölgede keşif yaparken karşılaştığı bir Kızıl Ordu askerine uygulanan işkenceleri anlatıyor. Zayonçovski askerin derisinin yüzüldüğünü ve tırnaklarının çekildiğini ayrıca gözlerinin oyularak yüzünün asitle yakıldığını ifade etti.
Komünist parti üyesi askerler diğer askerleri cesaretlendirmek için her zaman ilk öne atılanlardı
Kitapta savaş motivasyonu açısından en önemli etmen olarak cephenin gerisinde yaşayan siviller gösteriliyor. Yenilgi durumunda Nazilerin sivillerin bulunduğu bölgeye ulaşacakları ve gördükleri vahşeti onlara da uygulayacak olmaları korkusu Sovyet askerlerini savaşta ayakta tutan en önemli sebeplerden biri olarak kaydediliyor.
Yayınlanan röportajlarda askerlerin en fazla moral desteğini cephe hattında birlikte savaştıkları Komünist Parti üyelerinden aldıkları vurgulanıyor. Halk Komiseri Vasilyev bu durumu şu sözlerle anlatıyor: "Eğer bir komünist hücuma koşan ilk kişi olmazsa bu son derece utanç verici bir şeydi."
Kitabın yazarı Hellbeck, incelediği belgelerden Ağustos 1942 ile Ekim 1942 arasında Stalingrad'da cephede bulunan askerler arasında Komünist Parti üyelerinin sayısının 28.500'den 53.500'e çıktığını tespit ediyor. Hellbeck, Der Spiegel'e verdiği röportajda "Kızıl Ordu siyasi bir orduydu" diyor.
(soL - Dış Haberler)